Doğu Akdenizde Enerji Politik Gelişmeler Ve Türkiye

Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL

Giriş

Doğu Akdeniz bölgesi olarak Tunus’taki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusunda yer alan bölge anlaşılmaktadır. Bu bölge antik çağlarda eski karalar topluluğunun güzide bölgesi olmuştur. Bugün de, tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir bölge durumunda olma niteliğini sürdürmektedir.

Doğu Akdeniz, medeniyet tarihi boyunca Mezopotamya ile birlikte kadim uygarlıklara beşiklik etmiş ve dikkatleri daima üzerine çekmiş özel bir bölgedir. Başka bir deyişle bölgenin, insanlık tarihi açısından ayrı bir önemi bulunmaktadır. Tarih boyunca belki de en çok devlet kurulan yer olarak nitelenebilir. Gerçekten de birlikte veya birbiri peşi sıra tarih sahnesinde yer alan onlarca devlet ve medeniyetten bahsedilebilir. Bunlar arasında (Mezopotamya uygarlıklarından ayrı) Hititler, Fenikeliler, Mısır uygarlığı, İyonya medeniyeti, Miken İmparatorluğu, Anadolu medeniyetleri, İskender İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Emeviler, Abbasiler, Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu devleti ve Osmanlı İmparatorluğu bunlardan ilk akla gelen ve sayılanları olmaktadır.

Bunlardan 4 tanesinin yeri ayrıdır diyebiliriz. Nitekim Doğu Akdeniz’in hemen tamamına sahip olabilmiş imparatorluklardır. Bunlar; İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Pers imparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’dur. Bir başka deyişle, söz konusu bu dört imparatorluk Doğu Akdeniz’deki etkinlikleri açısından ayrı bir öneme sahiptir. Zira bu dört imparatorluk tarih sahnesinden çekilmiş olmalarına karşın etkinlikleri büyük olmuş ve bıraktıkları izlerle anılır olmuşlar ve hatta günümüze uzanan etkileri söz konusu olmuştur.

Bölge kadim uygarlıklarının vücut bulduğu bir yer olmasının yanı sıra canlı ticaret yolları üzerinde bulunan bir yöre olması nedeniyle de öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, bölge; burada yaşayan topluluklar, milletler ve devletler için önemli olduğu kadar dünyanın diğer yerlerindeki ülke ve toplumlar için de daima önemli olmuştur. Aynı zamanda, bölgenin doğusundaki ve batısındaki ülkeler arasında geçişi sağlayan önemli bir bağlantı bölgesi niteliğini de taşımış ve ticaret yollarının geçiş güzergâhında yer almıştır. Bu bağlamda, tarihte önemli yeri olan “İpek Yolu” ve “Baharat Yolu”nun Avrupa’ya ulaşımında yadsınamaz öneme haizdir. Ayrıca, “Kral Yolu” olarak bilinen Pers imparatorluğunu Anadolu’ya bağlayan ve dallanarak Doğu Akdeniz kıyılarına ulaşan yolları da saymadan geçmemek gerekir. Günümüzde de söz konusu bu tarihi ticaret limanları ve şehirleri bölgesel bağlamda önemlerini korumaktadırlar denebilir.

Öz olarak, Doğu Akdeniz; Batı Akdeniz’i ve dolayısı ile eski karalar topluluğunu etkilemiş ve Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve Balkan bölgeleriyle birlikte tarım döneminde zenginlik merkezi anlamına gelmiştir. Bu bağlamda, (örneğin Haçlı Seferleri gibi) istilaların da hedefinde yer almıştır. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki; Doğu Akdeniz’e sahip olabilen devletler dönemlerinin çoğu kez en güçlü devletleri durumuna gelmişlerdir.

Enerji Politik Açıdan Doğu Akdeniz

Sanayi devrimiyle birlikte Doğu Akdeniz, tarım alanı zenginliklerinin ve ticaret yollarının yanı sıra yer altı zenginlikleriyle de öne çıkmıştır. Fosil yakıtlardan petrolün yaklaşık 2/3’ü Orta Doğuda yer almaktadır. Aynı zamanda doğal gaz rezervleri de yadsınamayacak mertebededir. Fazla olarak, Orta Doğu’da yeni petrol ve doğal gaz rezervleri de bulunmaktadır. Öte yandan, petrol rezervlerinin düşünülenden çok daha fazla olduğu ve fakat yine genel olarak bu bölgede ancak daha derinlerde olduğu ifade edilmektedir.

Önemini hep koruyacağı anlaşılan Orta Doğu’nun Avrupa’ya açılımı, önemli ölçüde Doğu Akdeniz üzerinden olmaktadır. Bu durum, bölgeyi, ticaret yollarının yanı sıra enerji terminal limanları ile birlikte enerji kaynağı ticaretinin de vazgeçilmez güzergâhı yapmakta ve stratejik önemini pekiştirmektedir. Doğu Akdeniz’de halen enerji terminali olan limanların yanı sıra olası enerji terminal limanları da söz konusudur. Tüm bu limanlar Şekil 1’de görülmektedir.

Şekil 1 Doğu Akdeniz (olası olanlarla beraber) Enerji Terminal Limanları

Bunlardan ayrı olarak, gelişen teknoloji ile denizden ve derin deniz bölgelerinden petrol ve doğal gaz çıkartılmasının yaygınlaşması, Doğu Akdeniz’in kendisini de değerlendirilebilir bir hidrokarbon kaynak bölgesi haline getirmiştir. Arama teknolojilerinde kaydedilen gelişmelerden sonra, Doğu Akdeniz’de zengin petrol ve doğal gaz yataklarının varlığı belirlenmiş ayrıca bulunması olası zengin hidrokarbon kaynaklarını gündeme getirmiştir. Bu durum, bölgenin önemini daha da arttırmış bulunmaktadır (Şekil 2).

Şekil 2 Doğu Akdeniz Olası Hidrokarbon Rezerv Bölgeleri

Gelişen teknoloji, enerji kaynaklarının taşınmasında enerji hatlarını giderek öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda deniz altından taşıma da günümüzde düşünülen projeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, Doğu Akdeniz’den deniz altı enerji boru hatlarının geçirilmesini gündeme getirmektedir. Tüm bu hususlar Doğu Akdeniz’in stratejik önemini arttıran unsurlar olmaktadır. Şekil 3’te İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın planladığı bir enerji hattı da (kırmızı ile çizilmiş hat olarak) görülmektedir.

Burada önemli bir husus; Doğu Akdeniz’de (özellikle Girit adası civarında) 4000 metrelere kadar varan derinliklerin bulunması ve binde 39 gibi bir tuzluluk derecesinin olmasıdır. Bu iki husus, enerji hatları için bazı teknik sorunları gündeme getirmektedir. Bunlar esas olarak; 4000 m su sütunu basınca dayanacak boruların imali ve söz konusu boru malzemesinin korozyona dayanıklı olmasının gerekliliği gibi teknik konular olmaktadır. Bir başka deyişle, özel malzeme kullanımı söz konusu olabilecektir. Fazla olarak, günümüzde daha çok 2000 metre derinliklere kadar deniz altı boru hattı döşeme deneyimi bulunmaktadır. 4000 metreye varan derinliklere boru hattı döşenmesi zorluklar arz edebilecektir. Tüm bu hususlar konunun teknolojik boyutlarını oluşturmaktadır.

Günümüzde gelinen teknolojik seviye bağlamında bu sorunların çözülebileceği öngörülebilir. Ancak tüm bu teknolojik konuların çözümünün ekonomiyi negatif yönde etkileyeceği de kendini göstermektedir. Bir başka deyişle, taşınan enerji kaynağının fiyatını yükseltici, dolayısıyla diğer taşıma seçeneklerine (örneğin karasal hatlardan taşımaya) göre rekabeti olumsuz yönde etkileyen husus olacaktır. Bu durum da konunun ekonomik boyutunu oluşturmaktadır.

Bunlardan ayrı olarak İsrail’in konuya müdahilliği ve kendi ekonomik münhasır bölgesindeki doğal gaz rezervlerine ulaşmış olması da konunun ayrı bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu durum, bulunan rezervlerin doğal gaza büyük ölçüde gereksinim duyan bölge ve/veya ülkelere ulaştırılmasını gündeme getirmiş bulunmaktadır. Önemli doğal gaz alıcısı olarak Avrupa Birliği ülkeleri düşünülebileceği gibi aynı zamanda önemli bir alıcı ülke de Türkiye’dir.

Yukarıda bahsedilen İsrail, GKRY, Yunanistan işbirliği çerçevesinde planlanan (Şekil 3’teki kırmızıyla gösterilen) hat, Avrupa’ya doğal gazın taşınmasında öne çıkarılmak istenen güzergah olmaktadır. Ancak, Doğu Akdeniz’in doğal gazının önemli bir alıcısı olabilecek olan Türkiye’ye de bir şekilde bu gazın ulaştırılması bir pazarlama gerekliliği olarak kendini göstermektedir. Türkiye’ye (İsrail MEB’de çıkarılacak doğal gaz) ulaştırılacaksa, o zaman Türkiye’deki kara enerji hatlarına (TANAP ve/veya Türk Akım’a) bağlantılar yapılarak Avrupa’ya da doğal gazın ulaştırılması çok daha ekonomik ve akılcı bir çözüm olarak kendini göstermektedir. Zira hem teknik ve hem de ekonomik olarak rasyonel bir çözüm alternatifi olmaktadır.  

Bütün bunlara ilaveten Doğu Akdeniz’deki hegomonya bölgelerinin belirlenmesi konunun ayrı belki de en önemli boyutunu oluşturmakta ve doğrudan enerji-politiği ilgilendirmektedir. Bir başka deyişle, en önemli konu söz konusu bu enerji-politik boyut olup konunun siyasi veçhesini de yönlendirmektedir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz Enerji Politiği

Doğu Akdeniz’in kuzey bölgesinde yer alan Türkiye, tüm Doğu Akdeniz ülkeleri içinde en uzun kıyı şeridine sahip kıta ülkesi durumundadır. Bu keyfiyet Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de kıta ülkesi olarak özel bir statü kazandırmaktadır. Bununla beraber, Kıbrıs’taki belirsizlik durumu, Türkiye’nin çevresindeki farklı sorunlar ve ülkede yaşanan iç çalkantılar konuyu günümüze kadar taşımıştır.

Buna karşın, (sınır sorunları çözülmemiş olmasına karşın) Avrupa Birliği’ne alınan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin sorumsuzca davranışları ile karşılaşılmaktadır. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bölgede yokmuş gibi davranma yoluna gidilmekte bu da konunun barışçıl yollardan çözülmesini önemli ölçüde engellemektedir. Ayrıca, bazı ülkelerin de bu durumdan yararlanarak GKRY ile işbirliği çerçevesinde Kıbrıs etrafındaki kimi bölgelerde arama çalışmalarına başlamaları Doğu Akdeniz’deki sorunu daha da karmaşık hale getirmiş bulunmaktadır.

Türkiye, tüm bu gelişmeleri takip ederken Eylül 2011’de KKTC ile “Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” imzalanmıştır. Böylelikle, Türkiye ile KKTC arasındaki bölge konusunda belirleyici, ileri bir adım atılmıştır. 2019 başında ise “Mavi Vatan” adı verilen tatbikat ile Türkiye’yi çevreleyen tüm denizlerde aynı anda uygulamalı manevralar yapılmıştır. Bu tatbikat ile; Karasularımız, Kıta Sahanlığımız ve Münhasır Ekonomik Bölgelerimizin sahip olduğumuz karalarla aynı önem ve önceliğe sahip olduğu, dolayısıyla “Mavi Vatan” olarak nitelendiği ve enerji-politik çıkarların kararlılıkla savunma niyeti ve kabiliyetine sahip olunduğunun mesajı verilmiştir.

Doğu Akdeniz’de (yukarıda bahsedilen) sorunlar esas itibariyle “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)”lerin tanımlanması konusunda mutabakat sağlanmamış olmasından kaynaklanmaktaydı. Son olarak, Türkiye-Libya arasında imzalanan ülkeler arası anlaşmayla her iki ülkenin “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)”leri betimlenmiştir. Doğu Akdeniz’deki Türk Ekonomik Münhasır Bölgesi Şekil 3’te ABCDEFGH Bölgesi olarak gösterilmiştir. Bu anlaşma, 8 Aralık 2019 tarihi itibariyle TBMM’de kabul edilmiş ve 11.12.2019 tarihinde de Resmi Gazete’de yayınlanmış olup Libya’nın Birleşmiş Milletlerce tanınan hükümetinin de yetkili mercilerince onaylanmıştır. Böylece artık her iki ülke için devlet sınırı olarak betimlenmiş olmaktadır. Anlaşma son olarak BM’lere de resmen bildirilmiş bulunmaktadır. Anlaşmaya göre Türkiye ve Libya arasında birbirini takip eden MEB alanları oluşmuş olup Doğu Akdeniz’in Kuzeyi ile Güneyi arasında bir köprü alanı tanımlanmış olmaktadır.

Şekil 3  Türkiye Münhasır Ekonomik Bölgesi ve Libya MEB’si ile Birlikte Durumu

Bu anlaşmadan önce başta Yunanistan ve GKRY olmak üzere, farklı taraflarca Doğu Akdeniz “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)”leri için yayınlanmış haritalar gündeme gelmiştir. Ancak, bu haritalar çoğu kez tarafların agresif ve üzerinde uzlaşılması pek de mümkün olamayan istemlerini ifade ettiğinden ülkeler arası anlaşma zeminini oluşturamamıştır. Nitekim Yunanistan tarafından yayınlanan haritalarda Türk MEB’si olarak Şekil 3’te sarı kesikli çizgi ile gösterilen çizginin kuzeyi betimlenmeye çalışılmıştır. Bir başka deyişle, çizilen haritalarla Türkiye deniz hâkimiyetini yok sayan (hakkaniyetten uzak) bir strateji hayata geçirilmeye çalışılmıştır.

Toparlamak gerekirse, Türkiye ve Libya arasında imzalanan anlaşmayla, Türk ve Libya Münhasır Ekonomik Bölgeleri betimlenmiş ve taraflar birbirlerinin MEB’lerini onaylamıştır. Dolayısıyla Türk MEB’si artık bir diğer ülke tarafından kabul edilmiş bir MEB olmaktadır. Ayrıca, (özellikle Şekil 4 üzerindeki EF Bölgesi bağlamında) iki ülke arasında MEB’ler birbirini takip etmektedir. Bir başka deyişle, bu diplomatik hamleyle Doğu Akdeniz’in giriş kapısı alınmıştır denebilir.

Sonuç

Dün­yanın belki de başka hiç bir bölgesinde görülmediği kadar çok devlet ve medeniyetin kurulduğu ve birbirinin yerini aldığı Doğu Akdeniz bölgesi, günümüzde de (yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere) önemini aynen hatta pekiştirerek korumaktadır. Günümüzde bölgenin öne çıkan özelliği; enerji yolları üzerinde bulunmasının yanı sıra son olarak varlığı betimlenmekte olan potansiyel enerji kaynak bölgeleriyle yadsınamaz öneme sahip bir bölge durumuna geliyor olmasıdır.   

Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının paylaşımı ve bölge üzerindeki (MEB’ler bağlamındaki) farklı görüşler, dünyanın halihazırdaki en önemli enerji-politik sorunları arasında yer almaktadır. Söz konusu bu yeni rezervlerin Doğu Akdeniz’den taşınması da rezervlerle ilgili sorunlardan daha az önemli değildir.

Hal böyleyken, Türkiye Doğu Akdeniz’in önemli bir kıta ülkesi olarak enerji-politik olarak yerini almaktadır. Türkiye ile Libya arasında ve daha önce KKTC ile imzalanan anlaşmalarla durum daha da netleşmiştir. Bu anlaşmadan sonra; İsrail, GKRY, Yunanistan işbirliği çerçevesinde planlanan (Şekil 3’teki kırmızı ile gösterilen) hattın Türkiye’yi yok sayarak hayata geçirilme olasılığı düşmüştür.

Ayrıca söz konusu anlaşma, Yunanistan’ın (Avrupa Birliği’ne arkalanarak) agresiflikle çizdiği haritalar bağlamındaki çeşitli ön alma istemlerini frenleyecek niteliktedir. Zira Yunanistan çizdiği haritalarla GKRY ile birlikte Doğu Akdeniz’in önemli bir bölgesini (hakkaniyet gözetmeksizin) parsellemek istemekteydi. Bu durum, sadece Türkiye’ için değil aynı zamanda diğer Doğu Akdeniz ülkeleri  (örneğin; Libya, Arnavutluk, Mısır ve hatta Akdeniz’in doğu kıyısında yer alan ülkeler) için de önem arz etmektedir. Zira Yunanistan ve GKRY tezi olarak çizilen haritalardaki MEB belirlemeleri, söz konusu bu ülkelerin MEB’lerinde de kayıpları ortaya çıkarmaktadır. Son olarak Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşma, aynı zamanda diğer ülkeler için de artık emsal teşkil etmektedir.

Bu bağlamda, Türkiye’nin tüm bu ülkeler ile ilişkilerini ve iletişimini geliştirilerek pekiştirmesiyle Doğu Akdeniz ülkeleri olarak inisiyatif belirlenmesinde etkin olunabilir. Fazla olarak söz konusu ülkelerle aynı zamanda lojistik bağlamda dayanışma ve destek anlaşmaları da önemli olacaktır. Burada, Türkiye önemli bir adım atmış ve aşama kaydetmiştir, ancak ileri aşamaların da ihmal edilmemesi gerekmektedir.

Öte yandan, Çin’den Londra’ya uzanmak üzere planlanan ve “Bir Yol-Bir Kuşak (One Belt-One Road)” projesi olarak nitelenen ve bir başka deyişle “Modern İpek Yolu” olarak ta tanımlanan güzergâh da Doğu Akdeniz bölgesinden geçiyor olmaktadır. Bu da Doğu Akdeniz meselesini daha komplike hale getirecek bir konuyu oluşturmaktadır. Dolayısıyla Doğu Akdeniz ülkelerinin Münhasır Ekonomik Bölgelerinin hakkaniyetle oluşturulması hemen tüm dünyayı ilgilendirmektedir denebilir.

Öz olarak belirtmek gerekirse; bölgeye ilişkin daha pek çok enerji-politik olay evrilerek gelişebilme karakterine sahiptir. Bir başka deyişle, gerçekte enerji-politik olan olaylar, çeşitli siyasi, ekonomik ve konjüktürel şartlar bağlamında farklı veçheleriyle ortaya çıkabilir. Bu durumda, proaktif olarak ön alınması büyük önem taşımaktadır. Kısaca, bundan böyle Doğu Akdeniz bölgesinin, dünyanın dikkatini daha da çok üzerine çekeceği ve dünya gündemine sıkça gelecek önemli bir bölge olma niteliğini taşıyacağı anlaşılmaktadır. OCAK 2020