Duvara bir tuğla daha koymak için çabalamalıyız
Turizm sektöründe zorlu bir yılı geride bıraktık. Rusya ile yaşanan yumuşama süreci yatırımcıları ümitlendirse de, yaşanan terör olayları turizm yatırımcılarını düşündürüyor. Konu ile ilgili sektörün köklü kuruluşlarından biri olan Taksim Otelcilik Genel Müdürü Remzi Altınok, sorularımızı yanıtladı.
2016 yılını geride bırakırken işletmelerinizin sezonu nasıl geçirdiği ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
İşlettiğimiz Abant Oteli ve yabancı bir Otel İşletmesi ile Yönetim Anlaşması kapsamında işletilen Çeşme Otelimizde tam istediğimiz hedefleri yakalamamakla birlikte, 2015 sezonuna göre kısmen artış sağladığımızı söyleyebilirim. Özellikle Bolu bölgesindeki yabancı beklentimiz realize olmadı. Gerek Bolu ve gerekse Çeşmede yabancı turistten ziyade, yerli turist ağırladık diyebilirim. Ancak güney bölgesindeki işletmemizde 2015 sezonunun yüzde 30-35 altında kapattık. Güneydeki bu durum sadece bizim otelimize mahsus bir durum değil. Bizim gibi diğer otellerde ciddi oranda etkilendi.
Yaşanan elim terör olayları sonrası turizm gelirlerinde ciddi kayıplar yaşadık. Gelen turist sayısında yaşanan bu düşüşün etkileri azaltmak için neler yapılabilir?
Öncelikle bu terör olaylarının yaratmış olduğu güvenlik algısını değiştirmemiz gerekir. Güvenlik problemi yaşanan bir ülkeye insanlar niye gelsin. İkincisi sattığımız hizmetin kalitesine uygun yeni satış stratejileri ve fiyat politikaları geliştirmemiz gerekir. Artık herşey dahil konseptinden vaz geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu sistemin turizm sektöründeki sürdürülebilirlik ve geliştirilebilirlik amacına hizmet vermediğini düşünüyorum. İnsanları toplama kampına alır gibi bir noktada tutup, oradan ülkelerine geri göndermenin hangi amaca hizmet ettiğini düşünüyoruz? Gelen insanların gezmesi, görmesi yeni talep ve istekler yaratır. Turizmin amacı sadece para kazanmak değil, barışa sağladığı katkıyı da unutmamalıyız. Herşey dahil sistemi, sadece mutfak, deniz ve güneşimize hizmet vermektedir. En etkin pazarlama faaliyeti; gelen turisti sadece yemek, içmek deniz, güneş açısından değil, tarihi ve kültürel değerlerimizin de gösterildiği veya yaşatıldığı şekilde ağırlanması şeklinde olmalıdır.
Anadolu’nun tarihi geçmişine bakıldığında turist çekmede önemli artılarımızın olduğunu söyleyebilir miyiz?
Haklısınız, ülke topraklarımızda üç büyük semavi dinin tarihi yapılarını görmek mümkün, onun dışında antik çağlardan kalma eserler var. Bu eserlere ilgi duyan insanları buralara çekebilmeliyiz. Elbette ki bunun zorlukları vardır. Ama ülke olarak bu zorlukların üstesinden gelerek kendimize yeni bir yol çizebiliriz. Bunun için turizmi yöneten daha özerk bir yapının sorunları daha uzun süreli çalışmalarla çözüm getireceği kanısındayım. Bu yolla yapılacak yatırımların daha planlı yapılacağını düşünüyor ve sürdürülebilir bir turizm planlamasına sahip olacağımızı düşünüyorum.
Yapılacak yatırımların planlı yapılması, her önüne gelenin istediği yerde plansız bir şekilde yatırım yapmasının önüne geçilmesi gerektiğini söyleyebilir miyiz?
Elbette, bir bölgede doluluk varsa, kapasite konusunda atıl bir durum varsa, o bölgeye yatırımı engelleyecek ve bu yatırımı başka bölgelere gerekirse teşvik edici şekilde yönlendirecek bir otoriteye ihtiyacımız var. Bu aynı zamanda yapılan yatırımların etkinliğini ve verimliliğini artırması açısından da önemlidir.
Maalesef, bazı bölgelerde yapılan plansız yatırımlar nedeniyle, bu bölgelerde daha önce yapılan yatırımların ekonomik rantabilitelerinin, aşırı fiyat rekabeti nedeniyle düştüğünü, hatta maliyetlerin altında fiyatlamaların yapıldığı görülmektedir. Bu yatırımları kim yaparsa yapsın, hizmetin sahibi devlettir. Devlet, bu hizmetin hakkettiği fiyatlardan satılması için gerekli düzenleyici ve denetleyici rolünü iyi yönetmeli.
Ülke olarak zor günler yaşadığımız bir dönemde, sıkıntıya düşen işletmelerin uyguladığı fiyat politikası, genel olarak turizm sektörünü olumsuz etkilediği ifade ediliyor. Siz bu düşünceye katılır mısınız?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi plansız ve programsız yapılan yatırımların beraberinde getirdiği fiyat rekabeti, maalesef, karşımıza bu sıkıntıları çıkarıyor. Sektör, normal dönemlerde dahi orta ve uzun vadeli kaynak sağlamakta sıkıntı çekerken, kısa vadede yaşadığı nakit sıkışıklığını fiyat kırarak hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Bu da önceki hesaplamaların doğru yapılmamasının bir sonucudur. Sonuçta fiyat düşüşlerinin kaçınılmaz bir sonucu olan hizmet kalitesinin düşürülmesi, sektörün ileriye dönük beklentilerini olumsuz etkilediği gibi satış ve pazarlama faaliyetlerini de olumsuz etkiler.
Turizm sektörü mevsimlik elemanlar ile personel ihtiyacını çözülebilir mi?
Turizm hizmeti, ülkemizin ithal ikamesiz ender ürünlerinden ve en önemlilerinden biridir. Hizmetin yapısı gereği, gerek istihdam açısından, gerekse bu kanaldan kazanılan gelirin, yerli üretim kanallarına sirayeti, açısından çok önemli bir sektör.
Bu kadar önemli bir sektörü mevsimlik veya geçici dediğimiz istihdam politikaları ile geliştirmek ne kadar doğru? Evet, yapısı gereği çoğu bölgemizde bu hizmet mevsimlik veya kısmı süreli istihdamla sağlanıyor. Ancak, bizim bu sektörden hakkettiğimiz verimi ve faydayı almamız açısından buradaki istihdam politikalarını tekrar gözden geçirmemiz gerekir. İnsanların buradaki çalışmayı geçici olarak değil, sahip olduğu mesleğini idame etme, bu hizmeti bir meslek olarak görme algısını yerleştirmemiz gerekir. Kamu otoritesi, insanların bu işi bir meslek olarak görmeleri ve bu hizmetin daha kaliteli verilmesi açısından uygun düzenlemelerle çeşitli çözümler yaratabilir. Yaz turizminin desteklendiği gibi kış turizmi, inanç ve doğa turizmi de desteklenerek bu insanların yılın on iki ayı çalışmaları sağlanabilir. Bu çerçevede hem turizmin çeşitlendirilmesi hem de insan kaynağının doğru kullanımı noktasında önemli katkılar sağlanabilir. Türkiye, gerek coğrafyasıyla, gerekse turizm potansiyeli açısından, büyük ve bunun üstesinden gelebilecek bir ülke.
Katma değeri yüksek bir sektörden bahsediyoruz ve bu sektörün ülke ekonomisine bu tanımı ile önemli katkıları olduğunun altının çizilmesi gerekmez mi?
2014 yılında yaklaşık 34.305.000 ABD Dolar’ı geliri yakalamış bir ülke olarak, maalesef, gerek çevremizde yaşanan siyasal ve toplumsal olaylar ve gerekse ülkemizde yaşanan malum terör ve kalkışma olayı sonrasında, Eylül 2016 sonu itibariyle bu rakamın yaklaşık 17.324.000 ABD Dolar’ına düştüğü görülmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, turizm sektörü, gerek istihdam açısından, gerek yarattığı gelir ve bu gelirin geriye dönük refah ve gelir dağılımına olan etkisi açısından, en önemli ürünümüz olarak görülmesi gerekir.
Bu durumun göz önünde bulundurarak sektörün yönlendirilmesi önemlidir. Buradan yola çıkarak, otomotive verilen önemin bu alana da verilmesi gerekiyor. Otoritenin verdiği önem kadar biz turizm yatırımcıları olarak bu sektörün kıymetini bilmemiz gerekiyor. Bugüne kadar kıymetini bildiğimizi söyleyemem. Her şeyden önce bir araya gelip ortak sorunlarımıza çare bulma becerisini gösteremiyoruz. En basiti, ürünümüzün değeri konusunda ortaklaştığımız bir noktada, birbirimize verdiğimiz sözleri bile yerine getiremeyip, hizmetimizin hakettiği değerden satılmasını sağlayamıyoruz.
Rusya krizi çıktığında farklı ülkelere yönelerek bu açığı kapatabileceğimiz yönünde söylemler vardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yönde çalışmalarına tanık olduk. Sizin konu ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Turizm Bakanlığı olarak konu ile ilgili çalışma başlatılması oldukça önemliydi. Ancak Çin’den buraya deniz, kum ve güneş için turist getirmeye çalışmanın güçlüklerini görmemiz gerekir. Çin’den gelir düzeyi yüksek turistleri kültür turizmi için getirmek mümkündür, ancak onları kendi bölgesinde iki saatlik bir seyahatle ulaşabileceği bir yer varken Türkiye’ye deniz için getirebileceğimizi düşünmek hayalden öteye gitmez. Mantıklı düşünüp, planlarımızı ona göre yapmalıyız. Mantık duvarı yıkmak yerine yapılmaya çalışılan duvara bir tuğla daha nasıl koymak olmalıdır. Yoksa devamlı duvarı yıkarak Türk Turizmini geliştiremeyiz.
Abant da yapılan yenileme sonrası cazibesi arttı. Yatırım sonrası Abant ile ilgili gelişmeleri değerlendirir misiniz?
Yapılan yenileme çalışmalarının meyvesini almaya başladık. Tercih edilir hale geldik, kurumsal firmaların ve kamu kuruluşlarının toplantılarını yapar hale geldik. Orada en büyük sorunumuz kapasite sorunudur. Abant’ta hizmet veren iki farklı işletme var ve ikisinin oda sayısı toplamda 350’dir. İki otelin biner kişilik toplantı salonu var. Hangi otel büyük bir gurup alırsa alsın ortak hareket ederek misafirlerine hizmet veriliyor. Ancak 350 oda üstü taleplere cevap veremiyoruz.
Alanya Obaköy’de durum nasıl?
Bir şehir oteli olması ve plajının olması bizim için önemli bir değer, ancak eski olmasından dolayı dezavantajları da var. Eğer bir toplantı salonu olmuş olsaydı orayı yılın on iki ayı işletebilme şansına sahip olabilirdik. Kurumsal yapılara hizmet verebilecek donatıların olmaması bizim açımızdan bir dezavantaj yaratmaktadır.
Vahdettin Köşkü’de son durum nedir?
Vahdettin Köşkü’ndeki inşa çalışmaları bitti. Şimdi kullanım ile ilgili neler yapabileceğimiz ile ilgili planlamaları yapıyoruz. Firmamız için bir prestij yatırımı oldu. Bu anlamda ortaya çıkan eserden memnunuz. Bir sosyal sorumluluk projesi olarak da değerlendirilebilir. Tarihi bir yapımızı bu ülkeye kazandırmak bizi mutlu etti.
Eleştireler geldi, özellikle İlber Ortaylı’nın eleştirileri kamuoyunda yer buldu. Eleştiriler ile ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz?
İş yaparken eleştirilere de açık olmak gerekir. Hocamızın eleştirilerine de tabii ki saygı duyarım. Yaptığımız işin, bir eseri ilgili kurum ve kuruluşların vermiş olduğu izin ve onaylar doğrultusunda ülke ihtiyaçlarına uygun ve kullanılabilir hale getirmektir. Bir başka açıdan, hiç iş yapmazsanız eleştiride almazsınız söylemini hatırlatmakta fayda var.
Taksim Otelcilik bu yatırımından para kazanabilecek mi? Elbette biz tüm yatırımlarımızda olduğu gibi bu yatırımımızı da para kazanmak için yaptık. İnanmak başarmanın yarısıdır diyerek yola koyulduk ve bu düsturla yolumuza devam ettik ve çok şükür bitirdik. Güzel de bir eser tekrar kullanılabilir hale geldi. Bu işin şirketimiz prestijine önemli katkı yapar diye düşünüyorum. Ümit ediyorum ki bu ve buna benzer eserlerin, restore edilerek, kamunun hizmetine sunulmasına bundan sonraki yıllarda da devam edilsin. Çünkü bunlar tarih ve kültürümüzün ortak değerleri. Bunları yaşatmak hepimizin ortak amacı olmalı.