Enerji Politik Açıdan Covıd-19 Salgını

Prof. Dr. A. Beril Tuğrul

Hemen herkesin takip ettiği üzere; 2019 sonlarında Çin’de ortaya çıkan virüs, önce epidemik (bölgesel) karakter taşırken 2020’nin ilk iki ayından sonra pandemik (küresel) salgın halini almış bulunmaktadır. Yeni Coranavirüs (kısaca COVID-19) olarak anılan virütik salgın artık tüm dünyayı tehdit eder bir sağlık sorunu haline evrilmiştir. Bir başka deyişle Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Coronovirüs, önce Çin ve Uzak Doğu’da daha sonra İran, Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD’de) görülmüş ve nihayet tüm dünyaya yayılmıştır. Bu meyanda bu salgın artık ülkemizde de tehdit unsuru oluşturan bir yaygınlık göstermiş bulunmaktadır.

Gerçekte Coronavirüs’ler, hayvanlarda ve insanlarda görülen virüs tipi olup, insanlarda semptomları soğuk algınlığı gibi başlayıp sonrasında zatürreye dönüşebilmekte ve/veya ileri solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olabilmektedir. Bir çok kez, kışa girerken etkinleşen  Coronavirüs’lerin, 21. Yüzyılda yeni tipleriyle ağır enfeksiyonlara sebep olabildikleri görülmüştür. Bilindiği üzere bunlar arasında dünyada tehdit unsuru oluşturan SARS-CoV (Severe Acute Respiratory Sendrome- Coronavirus) ve MERS-CoV (Middle East Respiratory Syndrome-Coronavirus) hemen ilk akla gelenler olmaktadır. SARS-CoV 2002-2003 yıllarında yine Çin’den yayılmış, MERS-CoV ise 2012 yılında Ortadoğu Solunum Yetmezliği Sendromu olarak salgına neden olmuştur.

Günümüze konu olan virüs ise hepsinden farklı bir Coronavirüs olması nedeniyle “Yeni Coronavirüs” tanımlamasıyla ve 2019 da ilk kez tespit edildiği için de öz olarak COVID-19 olarak nitelenmektedir. Hızlı yayılma karakterine sahip olması nedeniyle hayli kısa sürede pandemik bir salgın halini almıştır. Bu bağlamda, tüm dünya için yüzbinlerle ifade edilen  ve toplamda 2 milyara varan hastalığa yakalanmış kişiden bahsedilir olmuştur. Bu durum, doğal olarak global ölçekte endişe yaratmakta ve hastalıkla ilgili konular diğer tüm konuların önüne geçmiş bulunmaktadır. Söz konusu salgın doğal olarak öncelikle baş edilmesi gereken bir sağlık sorunudur. Ancak zaman içinde daha iyi anlaşılacaktır ki; konu sadece sağlık sorunu olmaktan öte küresel hemen her konuya yansıması olacak bir metafor durumundadır.

Böylesi bir salgın, tüm dünya ülkelerinde ilgili tedbirlerin alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda, ülkeler arası yer değiştirmeler engellenmiş, pek çok ülkede kısıtlı sokağa çıkma yasağı veya sınırlamaları hayata geçirilmiş ve de pek çok sektörde yavaşlama ve/veya sekteye uğrama durumu ortaya çıkmıştır.  Örneğin; hava taşımacılığı başta olmak üzere tüm taşımacılık sektörü, turizm ve ilgili hizmet sektörleri, yeme-içme ile spor, eğlence sektörü salgından önemli ölçüde etkilenmiş sektörler olup bazılarında durma noktasına kadar gelinmiştir. İmalat sektöründe de (alt sektörlere bağlı olarak değişkenlik görülse de) durum genellikle yavaşlama olarak kendini göstermiştir. Buna karşın sağlık sektörü ve ilgili üretim sektörü yoğunluk yaşamaktadır.

Bu arada ülkelerin salgın karşısındaki refleksleri pek de beklenti doğrultusunda olmamış “Birlik” ve/veya Pakt içinde olan ülkeler genellikle iyi bir dayanışma örneği sergileyememişlerdir. Bir başka deyişle, salgın etkileri hemen her sektöre yansımış ve ekonomi esas itibariyle (totalde) negatif etkilenmiştir. Nitekim pek çok ülkede ekonomik resesyon beklenir hale gelmiştir. Bundan da öte normatif değerler sorgulanır hale gelmiştir.

Enerji-Politik Yaklaşım

Salgınla ilgili yorumlar doğal olarak sağlık ve takiben ekonomi üzerinden yaygın olarak yapılmaktadır. Bununla beraber şimdilik ön planda değilmiş gibi görünmekle kendi mecrasında önemini sürdüren ve zaman içinde yansımalarıyla kendini çok daha kuvvetle hissettirecek bir metafor, enerji-politik olacaktır denebilir.

Enerji politik irdelemeye öncelikle salgının çıkış ülkesi olan Çin’den başlamak yerinde olacaktır. Bilindiği üzere Çin; ABD ile arasındaki çetin rekabet çerçevesinde, ABD’nin 2018’den başlayarak uyguladığı ticaret savaşını yaşamış ve ekonomi hedeflerinin altına düştüğü gözlenmiştir. Takiben Çin’de ortaya çıkan COVID-19 salgını ekonomi üzerindeki baskıyı daha da arttırarak pekiştirme etkisi yaratmıştır. “Ticaret Savaşı” olarak nitelenen ve ABD tarafından uygulanan yaptırımlar ile salgın etkisi birleşince Çin’deki sorun hayli büyümüştür. Nitekim Ocak 2020 ortalarında Çin, ABD ile “Birinci Aşama” adı verilen bir anlaşmayı imzalamak durumunda kalmıştır. Böylelikle COVID-19 salgını, Çin’deki ilk stratejik etkisini bu anlaşmayla göstermiştir denebilir.

Çin’de yaşanan söz konusu ekonomik etkiler gerçekte doğrudan ülkenin enerji politiğini de etkilemiş ve dolayısıyla dünya enerji piyasasına da yansımıştır. Şöyle ki; önemli bir petrol ithalatçısı olan ülke, ekonomisi ve üretimi yavaşlayınca petrol ithalatında kesintiye gitmiştir. Küresel bazda en önemli petrol ithalatçılarından biri olan Çin’in petrol alımının düşmesi hemen petrol fiyatlarına yansımış ve petrol varil fiyatında keskin bir düşme gözlenmiştir.

Bu durumda, beklenti oydu ki; talep düştüğünden petrol ihracatçısı ülkelerin arzı kısarak petrol fiyatlarını dengelemeleri ve fiyatı maniple etmeleriydi. Ancak, durum böyle olmamış ve her ne kadar OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) Rusya’yı da davet ederek arz kısıntısı konusunu görüşmek üzere toplanmayı gündeme getirdiyse de Rusya kısıntıya gitmeyeceğini açıklayarak konuya farklı yaklaşmıştır. Bu durumda, Suudi Arabistan başta olmak üzere OPEC üyesi ülkeler de talep güvenliği endişesiyle kısıntıya gitmekten kaçınmışlardır. Hatta Suudi Arabistan çıkarımını bir miktar daha artırmıştır. Bu yaklaşım petrol fiyatlarının hayli keskin bir biçimde düşmesine neden olmuştur (Şekil 1).

Şekil 1Petrol Fiyatlarındaki Değişim

Bu duruma ilişkin olarak başlıca iki nedenden bahsedilebilir. Birincisi; petrol ihracatçısı ülkelerin talep güvenliğini sürdürebilmeleri, bir başka deyişle müşteri kaybetmek istememeleridir. Zira OPEC ülkelerinin kısıntı yapması, buna karşın Rusya’nın kısıntı yapmaması durumunda, petrol alıcısı ülkelerin (kısıntı yapan OPEC ülkelerinden değil de kısıntı yapmamaktan ötürü arz fazlasıyla daha ucuz olabilecek) Rusya petrolünün alıcısı durumuna geçebilme olasılığının bulunmasıdır. İkincisi ise, OPEC ülkeleri ile Rusya arasındaki rekabettir. Bilindiği üzere Rusya’nın en büyük gelir girdisi enerji kaynaklarının (petrol ve doğal gaz) satışıdır ve bu bağlamda petrol satışının belirli bir seviyede tutulması ülke için son derece önemlidir. Rusya’nın petrol çıkarımında kısıntıya gitmesi, en yalın ifadeyle ekonomik gelir kaynağını düşürmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, sadece ülke içi dengelerin etkilenmesini değil ülke dışındaki başta enerji-politik olmak üzere gündemde olan atakları için gerekli finans kaynağından vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, OPEC ülkelerinin kısıntıya gitmesi ve buna karşın Rusya’nın gitmemesi durumunda Rusya’nın kendi talep güvenliğini sağlamlaştırması ve dolayısıyla da yeni müşterilere açılıyor olmasıyla kendi açısından (gelir kaynağını muhafaza ederek) farklı kazanımları elde etmesi anlamına gelmektedir.

Suudi Arabistan başta olmak üzere OPEC ülkelerinin petrol çıkarımına devam etmeleriyle petrol fiyatlarının hayli düşmesini önce Rusya ile farklı konularda rekabette olan ülkelerin destekledikleri gözlenmiştir. Nitekim Rusya için hayli sorunlu bir süreç kendini göstermiştir. Ancak, büyük petrol şirketlerinin de kardan zarar etmeleri söz konusu olmuştur. Nitekim ham petrol varil fiyatının 20 USD’ı görmesi sonrasında ABD, petrol üreticisi ülkelerden petrol çıkarımını kısmalarını talep etmiştir. Bu çağrıya önce Meksika karşılık vermiş takiben OPEC ülkeleri ve Rusya da destek vermeye başlamışlardır. Çin’de salgının kontrol altına alınmasıyla da beraber petrol fiyatlarında bir hareketlenme olduysa da yine de eski seviyesinin hala hayli altındadır (Şekil 1).   

Petrol fiyatlarının hayli düşmesi, petrol ithalatçısı olan ve salgını tüm ağırlığıyla yaşayan ülkeler açısından şimdilik olumlu görünmektedir. Zira ekonomileri yavaşlayan ülkeler açısından ekonomiyi ayakta tutmak bağlamında düşük petrol fiyatları, ekonomileri destekler mahiyettedir. Ancak burada şunu belirtmek gerekir ki; petrol varil fiyatlarının hızlı düşüşünün yaşanması enerji-politik açıdan olduğu kadar farklı konularda etkin olacak olayları tetikleyecektir.  Şöyle ki; bu durum petrol ihracatçısı ülkelerin kazancını düşüreceğinden global ölçekte dünya ekonomisindeki döngüyü negatif etkileyecektir. Bu durum genel bir krize dönüşebilme potansiyeli taşımaktadır.

Öte yandan, enerji kaynağı bölgelerde yaşanan çeşitli enerji-politik çekişme ve çatışmalar salgının gölgesinde devam ede gitmektedir. Örnek olarak; Orta Doğu, Doğu Akdeniz, Latin Amerika ve Afrika’nın farklı bölgeleri sayılabilir. Bu durum, pandemik bir salgında dahi enerji-politiğin vazgeçilmezliğinin en açık göstergesidir diyebiliriz.

Genellikle çok göz önünde olmayan ancak enerji-politik açıdan önemi olan bir konu da nadir toprak elementlerin üretimi ve satışıdır. Bilindiği üzere, nadir toprak elementler,  enerji sistemlerini ilgilendiren birçok elemanda (enerji sistemleri elemanları, enerji tasarruflu lambalar, hidrojen depolama elemanları, nükleer bataryalar, güneş panelleri, petrol rafinerilerinde katalizör vb. olarak)  kullanılmaktadır. Dolayısıyla dijitalleşen teknoloji ve enerji sistemleri için nadir toprak elementler vazgeçilmezlik ifade etmektedir.

Çin’in nadir toprak elementlerin üretiminde dünya gereksinimini karşılamada yadsınamaz önemde bir yeri bulunmaktadır. Çin tek başına, en yüksek miktarda (dünya rezervinin üçte birinden fazlasına, % 36 kadarı) rezerve sahiptir. Bu bağlamda, Çin dünya gereksiniminin çok önemli bir kısmını karşılamaktadır (Şekil 2). Nadir toprak elementlerin özellikle pil üretiminde kullanılması, pilli elektronik cihazlar ile elektrikli veya hibrit taşıtlar için önem arz etmektedir. Fazla olarak, yeşil veya temiz enerji sistemleri olarak nitelenen güneş ve rüzgar vb. enerji sistemlerinde de kullanılmaktadırlar. Bunlardan ayrı olarak nükleer teknoloji ve nanoteknolojide kullanımları söz konusudur. Nadir topraklara dünya gereksinimi artarken salgının görülmesiyle nadir toprak elementlerin trend grafiğinde önemli salınımlar görülmüştür (Şekil 3).

Şekil 2 Nadir Toprak Elementlerin üretim grafiği

 Şekil 3 Nadir Toprak Elementlerin Trend Grafiği

Gerçi Çin’de salgının kontrol altına alındığı ve genel olarak üretimin giderek arttığı ifade edilmektedir. Ancak, aynı zamanda Çin’de yeni COVID-19 vakalarının görüldüğü de belirtilmekte ve ikinci dalga olasılığından endişe edilmektedir. Böyle bir durumun ortaya çıkması halinde enerji-politik olarak (yukarıda anlatılanlar bağlamında yeniden) etkilenmeler ortaya çıkabilecektir.

Ayrıca COVID-19 salgınıyla, petrolün rezerv bölgelerden petrol kullanan ülkelere taşınmasında petrol boru hatlarının önemi de betimlenmiş bulunmaktadır. Salgın nedeniyle deniz ve kara taşımacılığında yaşanan zorluklar ve gecikmeler, petrol boru hatları için söz konusu olmamaktadır. Bu durum zaman içinde petrol boru hatlarının daha da öne çıkarılması sonucunu doğuracaktır.  

Ayrıca, ABD’nin pahalı olan kaya gazı ve kaya petrolü seçeneklerini daha tartışılır kılacaktır. Zira petrol fiyatlarının düşmesi (eski petrol fiyatlarıyla dahi pahalı bulunan) bu enerji kaynaklarını sorgulanır kılmaktadır. Ayrıca, büyük petrol şirketlerinin de kardan zarar etmeleri söz konusu olmuştur. Nitekim ham petrol varil fiyatının 20 USD’ı görmesi sonrasında ABD, petrol üreticisi ülkelerden petrol çıkarımını kısmalarını (bu bağlamda da) talep etmiş bulunmaktadır.  

Bütün bunlardan ayrı olarak COVID-19 salgını, ülkelerin içinde bulundukları birlik ve paktlar bağlamında bazı gerçekleri su yüzüne çıkartmış bulunmaktadır. Örneğin; AB birlik kavramı çerçevesinde bir dayanışma sergileyememiş ve birliğe üye ülkelerin kendilerini yalnız buldukları durumlar oluşmuş, fazla olarak farklı ülke ve bölgelerden yardım aldıkları gözlenmiştir. Dolayısıyla AB’nin normatif değerlerinin sorgulanması gündeme gelecektir. Bu durumun salgın sonrasında, hemen her konuda özellikle de enerji-politik bağlamda bireysel olarak farklı inisiyatif kullanabilecekleri sonucunu doğurabileceği söylenebilir.

Öte yandan, salgın sonrasında daha sağlıklı şartlarla yaşamı idame fikrinin öne çıkması ve doğal yaşama dönme güdüsünün baskın olması mümkündür. Bu durum ise fosil yakıtlardan ve özellikle de kömür yakıtlı büyük güçlü santrallardan çıkılmasını gündeme getirecektir. Bunun sonucu olarak önce (rüzgar, güneş ve hidrolik vb.gibi) yenilenebilir enerji santralleri tercih edilmeye çalışılacaktır. Ancak bu santrallerin her istendiğinde tam güçte çalıştırılamıyor olması bir başka deyişle emre amade santraller olmaması nedeniyle baz santral olarak kullanılmaları mümkün olamayacağından zaman içinde enerji arz güvenliği sorununu gündeme getirecektir. Bu durumda da, nükleer santrallara yönelimin arttığı gözlenecektir. Fazla olarak, salgın nedeniyle özellikle AB’de yaşanan, ülkelerin tekil çözüm geliştirme mecburiyeti elektrik üretiminde de daha tekil ve lokal tercihleri öne çıkaracaktır ki; bu durum mobil ve küçük nükleer santral kullanımlarını destekleyebilecektir.

Sonuç

Tüm bu açıklananlar doğrultusunda “Yeni Coranavirüs COVID-19” salgını öncelikle bir sağlık sorunu olmasına karşın çok farklı ve beklenti dışı sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir metafor durumundadır. Salgın sırasında ülkelerin sorunla baş etme konusunda yaşadıkları, salgın sonrasında müttefiklik, birlik üyeliği gibi konuların sorgulanmasını gündeme getirecektir. Bir başka deyişle salgın, özellikle AB ülkelerinin normatif değerlere ve düzene güvenlerini sarsmış gibi görünmektedir. Bu bağlamda, çok farklı konularda “hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı” anlaşılmıştır ve bunun sonucu olarak ta “hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır”.

Enerji-politiğin ehemmiyeti, böylesi bir salgında dahi konuya ilişkin gelişmelerin pek de hız kesmemiş olmasından anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, salgın kontrol altına alındıktan sonra enerji güvenliği özellikle ön alan bir fenomen olacaktır. Bu durum, enerji-politik olarak dengelerin değişebileceği anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle ekonomik olduğu kadar enerji-politik alternatifler gündem oluşturabilecektir. Burada üzerinde durulması gereken bir husus ta; petrol fiyatlarında yaşanan çok sert ve keskin düşüştür. Fazla olarak nadir toprak elementler konusu da önümüzdeki süreçlerde petrol kadar üzerinde durulması gereken bir konu olarak yerini alacaktır.

Geçmişe bakıldığında, unutulmamalıdır ki;  petrol fiyatlarındaki sert iniş çıkışlar genellikle arkasından sıcak çatışma şartlarını getirmiştir. Hele ki petrol fiyatlarındaki bu sert düşüş sadece salgın etkisinden değil kuvvetli bir rekabetle de besleniyorsa…  

Öz olarak söylemek gerekirse; tüm toplumu etkileyen anlamına gelen “pandemi”, günümüzde COVID-19 salgını için kullanılıyor olmasına karşın öyle anlaşılmaktadır ki; tüm konularda pandemik etki yaratacak niteliğe sahiptir. Zaman içinde görülecektir ki; bu konuların başında da enerji-politik yer alacaktır. MAYIS 2020