F-35 uçağında yaptığımız üretimler devam edecektir
Savunma Sanayi Başkanlığı’nda yaşanan değişimle birlikte sektörün gelecek hedefleri artarken, yeni sistemin tüm bürokrasiyi azaltması bekleniyor. Yaşanan bu değişimin sektöre hız katacağını belirten VESTEL Savunma ve aynı zamanda AYESAŞ Genel Müdürü ve SASAD Yönetim Kurulu Başkanı Öner Tekin, sektörün geldiği noktayı değerlendirdi.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı, başkanlığa dönüştü ve Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Yaşanan değişimle ilgili düşüncelerinizi aktarır mısınız?
Türkiye son 10-15 yıldır savunma sanayi de ciddi yatırımlar yaptı ve yerli üretimin önemini kavramış durumdadır. Bu anlayışla da diğer sektörlere örnek oluyor. Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın başkanlık seviyesine çıkması ve Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması bürokrasiyi azaltacağı gibi sektöre de hız kazandıracağına inanıyorum. Savunma Sanayii şirketleri olarak, bizlerin proje üstlenmesinde zaman kaybettiren unsurların en azından minimize olması gerekiyor. Yeni yapılanma içinde görev alan tüm yetkililerin yeni sisteme ayak uyduracağını düşünüyorum.
Şu anda bütün ihalelerin Savunma Sanayi Başkanlığı tarafından yapılması tek elden sektörün geleceğiyle ilgili planların daha rahat yapılacağını söyleyebilir miyiz?
Yeni sistemle birlikte bir tane ana merkez oluşmuş oldu. Herkes projelerden haberdar hale geldi. Böylelikle, sistemin tüm paydaşlar için daha verimli işleyeceği kanısındayım.
Daha öncesinde askeri eğitim uçağını milli yapmak için Hürkuş projesi gündemde iken aniden Kore’den hazır alım yapılmak istenilmişti. Artık böyle bir durum söz konusu değil sanırım.
Kesinlikle bu tür olaylar artık minimize olacak, tek elden kontrol yapılmış olacaktır.
Sektör büyüklüğü son dönemde fazla konuşulan konuların başında geliyor. Hükümetin savunma sanayi bütçelerinin artması sektöre nasıl yansıyacaktır?
Kesiklikle sektörün büyümesine katkı sağlayacaktır. Fakat şu konunun da üstünü çizmek gerekiyor. Yaptığınız hiçbir işte sadece Türkiye pazarı yeterli olmayacaktır ve sürdürülebilir olmaz. O nedenle bizim politikalarımızın ürün yerlileştirmek ve ürün yerlileştirirken de kendi coğrafyamız başta olmak üzere tüm dünyaya bu ürünleri ihraç etmemiz gerekiyor. Böylelikle hem yurt dışından gelen ürünleri üreterek cari açığımıza katkıda bulunuruz, hem de dışarıya satmaya başlayarak asıl büyümeyi sağlamış oluruz. Bizler sektörün büyüklüğünü ifade ederken hem ülke içinde üretilen ürünleri hem de dışarıdan aldığımız ürünleri belirtiliyoruz. Siz dışarıdan aldığınız ürünleri üretmeyi başarırsanız iç piyasada fiyatlar aşağıya inecektir fakat sektörün toplam büyüklüğü bellidir, bunun dışında da ihraç yapmanız gerekir. Eğer ihraç yapmayı da başarırsanız birincisi Türkiye’nin yurt dışına döviz göndermesinin önüne geçersiniz, ikincisi de büyük oranlarda dövizin girişini sağlamış olursunuz. Sektördeki herkesin en alttaki üreticiden, regülasyonu yapana kadar herkesin amacının böyle olması gerekiyor. O zaman bugünkü rakamların çok daha üzerindeki rakamlara ulaşabiliriz.
Söylediğiniz gibi ihracatı arttırmak için İhracatı Geliştirme Daire Başkanlığı oluşturuldu. Oluşturulan bu daire firmaların büyümesine katkı sağlar mı?
Çok güzel bir gelişme oldu. Çok doğru bir irade gösterildi. Açıkçası bizde İhracatı Geliştirme Daire Başkanlığı ile birlikte çalışmalar yürütüyoruz. Bizim firmalarımızı kendi firmaları gibi önemseyip yardımcı oluyorlar. Böyle bir çalışma zaten olması gerekiyordu, bu açıdan kurulan dairenin önemli olduğunu ve sektöre katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Sektörde platform üreticileriyle alt yükleniciler arasında özellikle ciro açısından büyük bir uçurum bulunuyor. Bu durum nasıl düzeltilebilir?
Ben bu göreve başladığımdan beri sürekli söylediğim bir konu var. Gerçek alt yüklenici kavramını söylüyorum. Platform üreticileri her şeyi alt yüklenicilerle üretmeye çalışıyor fakat bu durum problem oluşturuyor. Özellikle alt yükleniciler, büyük platform üreticilerinin ödeme politikaları, hukuksal anlamda kendilerini korumaları veya ceza gibi yöntemleri her zaman yönetemiyorlar. Örneğin ödeme sistemi bazen alt yüklenici firmaları boğuyor. Halbuki bu piramitlerle ilgili gerek Savunma Sanayi Bakanları gerekse Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir Bey bu konuya çok önem veriyor. Bizde AYESAŞ’ı hem bir platform üretici olarak bazı projelerde kullanmaya başladık, bazı projelerde de ana platform üreticileri içinde ana alt yüklenici pozisyonuna getirdik. Böylelikle herkes çok rahat etmiş oldu. Çünkü AYESAŞ olarak biz alt yüklenicilerimizi doğru yönetebiliriz. Sistem böyle olursa bizim alt yüklenicilerimizde ölmemiş olur ve kendi içlerinde büyümeleri sağlanabilir. Aynı zamanda AYESAŞ’ın alt yüklenicilerinin sağlıklı büyümesi firmamızın da ekosisteminin sağlıklı olmasını sağlıyor. Öte taraftan ana platform üreticileri de rahat ediyor. Çünkü alt yüklenici de sadece AYESAŞ ile temasta olmuş oluyor, gidip birçok firma ile ayrı ayrı görüşmüyor. Biz bu durumun örneklerini yaşayarak hayata geçirdik. Bu durumun faydasını da zamanla herkes anlayacaktır.
Savunma Sanayi Başkanlığı da ürün alımlarında fiyat oluştururken bu durumu göz önünde bulundurabiliyor mu? Çünkü fiyatların düşük olması da alt yüklenicileri zorluyor.
Alım yapan makamın bu konulara önem vermesi gerekiyor. Tedarik eden makam sadece fiyata değil, aynı zamanda yetkinliğe ve yılların verdiği bilgi birikimine bakarsa diğer sorunlar bir şekilde çözülür. Fakat son zamanlarda fiyat ön plana çıktı. Bu durumu biraz kırmamız gerekiyor. Çünkü savunma sanayi gibi alanlarda ihale yapılırken, ilk ürünün maliyeti değil, toplam maliyete bakılması gerekiyor. Bazı projeler çok uzun sürebiliyor, eğer baştan fiyatı doğru oluşturamazsanız seri üretime geçemiyorsunuz. Bazen büyük bir projenin küçük bir parçası olarak gördüğünüz işi bitiremezseniz o projeyi gerçekleştiremiyorsunuz ve en az beş yıl projenin gerçekleşmesini ileri atıyor. Bu inanılmaz bir kayıptır. Buna dikkat etmek gerekiyor. Bir de belli konular da uzman olmuş firmaları da korumak gerekiyor. Çünkü belli bir uzmanlık kazanmış bir firmayı yok sayıp yeni bir firma kurup aynı uzmanlığı elde edemezsiniz. Bu çok net görülüyor.
Fakat ülkemizde bu durum çok fazla olmuyor mu?
Temel sorunlardan biridir ve çözülmesi gerekiyor. Bir de ülke olarak biz bir firma yetkinlik kazanıp yatırım yapmaya başladığı zaman herkes bu alanda çok büyük bütçe var sanırım diyerek hemen yatırım yapıyorlar. Üstüne de sektördeki elemanları çalarak çalışma yapıyorlar. Ama sadece insan transferiyle başarıyı yakalayamayacaklarını anlamaları gerekiyor. Zaten bunun örneği de bulunmuyor. Sonuçta ise herkes zarar görüyor. Yeni kurulan firmada zarar görüyor, elemanını kaybeden firmada kısmen zarar görüyor. Bu şekilde işler verildiğinde tedarik makamı da zarar görüyor.
ABD ile Türkiye arasında son dönem ilişkilerin iyi olmadığını görüyoruz. Bu durum F-35 uçağında da sorunlar yaşadık. F-35 projesinde bulunan bir firma olarak yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz işin ticari boyutuyla ilgileniyoruz. ABD ile Türkiye arasında uzun yıllara dayanan bir müttefiklik söz konusudur ve bunu siyasi idarenin çözeceğini düşünüyoruz. Sonuçta burada ticari bir ilişki vardır ve bir ürün alınıp satılıyor. Biz burada alt parçalarını üretiyoruz ve üretmeye devam edeceğiz. Sonuç itibariyle F-35 uçağını dünyada sadece birkaç ülke bütçe ayırarak alabilir, bu açıdan kimse böyle bir ticaretten vazgeçmek istemeyecektir.. Bu açıdan sorunlarında kısa zamanda çözüleceğine inanıyorum.
Yaşanan sorunlar alt yüklenici olarak sizi de etkiliyor mu?
Bizi etkileyen bir unsur bulunmuyor. Biz aynı şekilde işlemlerimiz devam ediyor. Hatta şuanda ABD merkezli firmalar tarafından mükemmeliyet merkezi seçilmek üzereyiz. Bizim yazılım ile başladığımız ve donanım noktasına ulaştığımız bu projede uçağın kritik alt sistemlerini; panoramik kokpit ekranının elektronik devre kartlarını ve füze arayüz komuta ünitesini tek kaynak olarak üretiyoruz. Bu konuda yazılım ve Sadece Türkiye’ye değil tüm ülkelere satılan bütün uçaklarda bizim ürünlerimiz bulunuyor. Tek kaynak olarak üretmemiz bu konuda aldığımız mesafeyi de göstermiş oluyor.
Daha öncesinde de AYESAŞ olarak yeni tip denizaltı projesinde görev üstlendiniz ve bugün firmanın alt yüklenicisi oldunuz.
Evet. AYESAŞ olarak bize bir görev veriliyor bizde üstümüze düşen görevi yapıyoruz. İlerleyen süreçte ana firma bizimle hiç sorun yaşamayınca hem tasarım hem de üretimi bize verip dünya piyasasına sattığı ürünlerde de alt yüklenici olarak bizi seçtiler. Bu konuda çok güzel örneklerimiz vardır. Geldiğimiz noktada savunma sanayi de dünyanın en büyük on firmasının sekizine ürün veriyoruz. NATO’nun kendisine iş yapıyoruz. Bugün dünya devlerinin çözüm ortağıyız.
VESTEL Savunma cephesinde, İHA Sistemlerinizle ilgili güncel durum nedir?
KARAYEL İHA Sistemi şimdiye kadar kendisine verilen görevler çerçevesinde, -40 derece gibi çetin hava koşullarında görevini icra etmiş, şimdiye kadar 7000 saat uçmuş ve sıfır kaza yaşamış, NATO Standartlarına uyumlu olarak tasarlanıp, üretilmiş Türkiye’nin ilk İHA’sıdır. Kendini kullanıcılar nezdinde ispat etmiş başarılı bir sistemdir. Durum böyle olunca satış ve ihracat için yurtdışından da yoğun ilgi görmektedir. Bu çerçevede İHA sistemlerimizin ihracatı için hali hazırda çalışmalarımız devam etmektedir.
KARAYEL İHA’nın aracının gelişimi için destek görüyor musunuz?
Biz bugüne kadar sistemlerimizi kendi öz sermayemizle geliştirdik… Şu ana kadar yaklaşık 100 milyon dolarlık bir bütçe harcadık. KARAYEL sistemimizi2016 yılında silahlandırdık ve bugün kendi sınıfında en fazla mühimmat taşıyan araç haline geldi. Yani, VESTEL Savunma İHA Sistemlerini geliştirmek için çalışmalarına durmaksınız devam ediyor. Şu anda 4 farklı versiyonda KARAYEL İHA sistemimiz bulunuyor.
Savunma Sanayi İmalatçılar Derneği’ne Başkan oldunuz, hayırlı olsun.
Teşekkürler. Hayırlı olmasını tüm sektörümüz için temenni ediyorum. Bugüne kadar elde ettiğimiz tüm tecrübemizi orada kullanarak güzel çalışmalar yapmayı hedefliyoruz.