Her şartta üretmekten vazgeçmeyeceğiz
Ekonominin nabzının attığı organize sanayi bölgelerinde yaşanan gelişmeleri değerlendirmek, ülke ekonomisinin geleceği ile ilgili düşüncelerini almak için bir araya geldiğimiz Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, önemli açıklamalarda bulundu.
NOSAB Yönetim Kurulu Başkanı seçildiniz, yeni dönem projelerinizden bahseder misiniz?
1998’de kurulan Nilüfer Sanayi ve İş Adamları Derneği (NİLSİAD) ile 2001’de kurulan Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nin (NOSAB) kurucu yönetim kurulu ben de dahil olmak üzere 5 kişiden oluşuyor. Benden önceki kurucu yönetim kurulundaki arkadaşlar dönemsel olarak başkanlık yaptılar. Ben kurucu yönetim kurulundan son kişiyim. Benden sonraki süreçte artık kurucu yönetimden kimse olmamış olacak. Yeni dönemde ilk olarak NOSAB yönetim kurulunu gençleştirdik. Hatta en yaşlısı ben sayılırım. Şimdi kurucu yönetim kurulunun çocuklarını yönetime aldım, böylelikle ikinci kuşaktan NOSAB Yönetim Kurulu’nu oluşturdum, köprü vazifesi görüp işleri onlara devredeceğiz. Diğer OSB’lerden de farkımız budur.
Nilüfer OSB yaklaşık 20 yıldan bu yana hizmet vermektedir. OSB unvanı alındıktan sonra oluşturulan ve 5 kişiden oluşan NOSAB Yönetim Kurulu, yalnızca bölgede bulunan fabrikaların ödediği aidatlarla, projeli gelişim planları çerçevesinde zaman içinde altyapı ve üstyapı çalışmalarını tamamladı. Bundan sonra biz ne yapmalıyız? Öncelikle yeni idari binamızın ve kreşimizin borcu var. Bu dönem borcumuzu ödeyeceğiz ve sosyal sorumluluk projeleri yapacağız, çeşitli etkinlikler yapacağız, hedefimizde programımızda bunlar var.
Sosyal sorumluluk projeleri deyince aklınızda ne var?
Bölgede ya bir endüstri meslek lisesi ya da meslek edindirme kursu gibi bir yatırım yapmak istiyoruz. Onunla ilgili bir hazırlığımız var. Şu an Bakanlığa yer değişikliği ve imar ile ilgili yaptığımız başvurunun sonucunu bekliyoruz.
NOSAB’da nasıl bir sanayi yoğunlaşması var?
NOSAB 320 adet sanayi tesisi, 20 bin çalışanı ve yaklaşık 1 milyar dolar ihracatıyla Bursa ve ülke ekonomisinin önemli sanayi merkezlerinden biri. Bölgede faaliyet gösteren 320 firmanın, yüzde 38’i otomotiv, yüzde 26’sı makine-metal, yüzde 11’i tekstil, yüzde 12’si plastik-ambalaj-kimya ve yüzde 13’ü de diğer farklı sektörlerdendir.
Bu yılki ihracat performansı için beklentileriniz nelerdir?
2018’de Nilüfer OSB olarak ihracatımız yaklaşık 1 milyar dolardı. 2019 yılında ihracatımızın yüzde 10 küçüleceğini düşünüyoruz. İhracata yönelik iş yapan sektörler aynı potansiyel ile devam ediyorlar. Çünkü yurtdışında Türkiye gibi resesyon yok. Bölgemizde ihracatı oluşturan birinci otomotiv ikinci tekstil sektörüdür. Otomotiv sektörü ihracat performansını aynı seyirde tutabilir. Ama tekstil sektöründe bu yıl sıkıntı var.
Son dönemde bölgede iş ve yatırım iklimi nasıl?
Bölgede 20 yıl yönetimde olduğum için yakından biliyorum. Bölgemizde firmalar hiç kiralık yer bulamazlardı, “kiralık yer bulabilecek miyiz” diye bizlere rica ederlerdi, bulunca da fiyat pek sorun olmazdı, mal sahibi ne istiyorlarsa verirlerdi. Şimdi birçok kiralık yer var bölgemizde, emlakçıya verilmiş kiracı bulmak için boş alanlarımız var maalesef. Bunların kimi ekonomik koşullarla faaliyetini sonlandırmış firmaların boşalttığı yerler kimi de yine ekonomik nedenlerle küçülmüş ve daha ekonomik bir bölgeye kaçanlar -ki bunlar genelde kayıtdışı bölgeler oluyor- maalesef. Eskiden mesela satılık yer de bulunmazdı. NOSAB’ın dört parsel kendi yeri var, bir yıldır satamıyoruz, gazeteye ilan veriyoruz, tabi teklif veriyorlar ama bizim satabileceğimiz bir teklif değil. Rant amaçlı almak isteyenler, “NOSAB ilanla yer satıyorsa demek ki satamıyor, ihtiyacı da var” diye beklentimizin üçte birine dörtte birine teklif veriyorlar. Bu da ekonominin bir göstergesidir, yoksa NOSAB’da yeriniz olacak, “satıyoruz” diyeceksiniz, bir de gazeteye ilan vereceksiniz, tarihinde olmamış böyle bir şey.
Ekonomiyi nasıl görüyorsunuz işler biraz daha iyiye gider mi, öngörünüz nedir?
Ülkeyi nasıl okuyorsunuz derseniz, ülkenin sıkıntısı ortada. Bir kere ciddi olarak likidite sorunumuz var. Türkiye’deki firmaların çoğunu oluşturan KOBİ’ler için kredi olanaklarına kolay ulaşımın büyümeleri açısından önemli bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. Burada belki yüzde 70-80 KOBİ’miz var. Bir işletmeci olarak KOBİ’yi tanımlarsam; KOBİ demek işletme sermayesi olmayan yatırımını leasing ile yapan ve işletme sermayesinde banka kredisi alarak büyüyen işletmeler demek.
Paraya ulaşmak çok zor, bankalar kimseye para vermek istemiyorlar. Diyelim kredibiliteniz çok iyi, banka da para verme yanlısı. Ama paranın maliyeti çok yüksek. Türkiye’de hiç kimse üretim yapıp da yüzde 30 gibi faizleri karşılayacak bir durumda değil. Ülkemizde bu faizleri kaldırabilecek bir ürün üretilmiyor. Bu nasıl değişir, yabancı sermayenin buraya daha iyi koşullarla likidite sağlamasıyla değişir. Yeni yatırımcı gelmiyor hatta buradan yavaş yavaş yurtdışına göçler var. Para güvenli görmediği hiçbir yere gitmez. Türkiye’nin dünyadaki imajı son dönemde bozulan bir seyir izledi. Dolayısıyla, bu ortamda, yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelmiyor.
Türkiye’nin malum cari açığı var. İhracat odaklı katma değerli üretim yapan sanayiciye destek olunması lazım. Biz yatırımcı iş insanları olarak Avrupalı meslektaşlarımız gibi, 10 yıllık 20 yıllık planlar yapamadık, planlarımızı en iyi şekilde bir yıllık yaptık ama yaptığımız planların da çoğu bir yıl devam etmedi. Çünkü bu ülke, bu coğrafya o kadar değişken ki her gün gündem değişiyor, her gün şartlar değişiyor, her gün enstrümanlar değişiyor. Biz artık alıştık ama yabancıları ikna edemiyoruz.
Bölge sanayicisinin bu dönemde en çok zorlandığı konular neler?
Krediye ulaşmak ve kredi maliyetleridir. Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce devlet, piyasaya Kredi Garanti Fonu ile çok ciddi büyüklükte bir miktar para verdi. Bu o gün için doğruydu, fakat bu parayı kullandırmaya yönelik o kadar acele ettiler ki hak etmeyen, almaması gereken firmalar aldı. Bu paralar amacının dışında harcandı. Devlet, kullanılan kredilerin yüzde 90’nına teminat vermişti, birçok firma geri ödemedi bu paraları. Keşke o dönem o paranın yarısını verselerdi, ama doğru firmalara kullandırsalardı. Şimdi para lazım ama maalesef para yok ve faiz oranları hala ciddi yükseklikte, ucuz krediye ulaşmak çok zor. Hem bankalarda o kadar likit yok hem KGF de artık teminat vermiyor. Dolayısıyla KOBİ’ler teminat sıkıntısı yaşıyor. Teminat bulamadığı için krediyi alamıyor, krediyi alsa maliyeti çok yüksek. Doğru aralıklarla, doğru miktarla ve doğru firmalara verilmeliydi öyle olmadı maalesef.
Umudu kaybetmek yok, kumdan başımızı çıkaracağız. Hasar tespiti yapacağız, ondan sonra kartları yeniden karacağız ve yeniden başlayacağız. Biz hiç umutsuz olmadık, eğer umudumuzu yitirirsek bu şartlarla yaşamamız mümkün değil. Ekonomi dünyasındaki belirsizliğe ve özellikle kredi temininde yaşanan zorluklara rağmen üretime devam edeceğiz. Biz her şartta üretmekten; Bursa ve ülkemiz için yılmadan çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz.
TEMMUZ – AĞUSTOS 2019