Kıbrıs İçin Enerji-Politik Bir İrdeleme

Prof.Dr. A. Beril TUĞRUL

İTÜ Enerji Enstitüsü

Giriş

Tarih boyunca dünyanın ticari, siyasi ve konjüktürel merkezi olan Doğu Akdeniz, halen de dünyanın önde gelen bölgelerinden biri olma özelliğini korumaktadır. Bu bölgenin, insanlık tarihi açısından ayrı bir önemi bulunmaktadır. Bölge, kadim uygarlıkların vücut bulduğu bir yer olmasının yanı sıra canlı ticaret yolları üzerinde bulunan bir yöre olması, çeşitli ve bol yer altı ve yerüstü zenginliklerine sahip olması nedeniyle de öne çıkan bir niteliğe sahiptir.

Doğu Akdeniz, birçok medeniyetin doğmasına, yaşamasına ve de günümüze değin etkilerini sürdürmesine olanak sağlamıştır. Siyasi olarak olduğu kadar dini yönden de ayrı bir öneme sahiptir. Nitekim tek tanrılı dinlerin çeşitli mezhepleriyle bölgedeki varlığı yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz dünya tarihinde önemli bir yere sahip bulunmaktadır.

Böylesi özel bir bölge olan Doğu Akdeniz’in tam da ortasında önemli bir ada, Kıbrıs yer almaktadır. Bu ada; adeta ticari, siyasi, askeri ve son olarak ta enerji-politik doğal üs niteliği taşımaktadır.

Tarihte Kıbrıs

M.Ö. 10000’lere kadar uzanan geçmişi incelendiğinde, hayli kanlı bir tarihe sahip olduğu görülmektedir. M.Ö. 3000’lerde bronz çağının temel alaşım elementi olan bakır madenciliğinin önem kazandığı görülmektedir. M.Ö. 1500’lere kadar ada halkının kendini idaresi söz konusuyken bu tarihten sonra Doğu Akdeniz’de egemen olan güçlerin hegemonyası altına girmesi söz konusu olmuştur. Doğu Akdeniz’e hâkim olan kim varsa Kıbrıs üzerinde hegemonya kurmaya çalışmıştır. Bu bağlamda, Mısırlılar, Hititler ve Asurlulardan, Fenikelilere, Perslere, Büyük İskendere, Roma ve Bizans’tan, Emevilere, Haçlılara, Tapınak Şövalyelerine, Memlüklere, Cenevizlilere, Venediklilere ve nihayet Osmanlılara ve Birleşik Krallığa kadar tarihin pek çok kavmi ve devleti adaya hâkim olmuş ve/veya koloni olarak kendilerine bağlamışlardır.  

Yakın tarihe baktığımızda ise, 1960’ta üzerinde iki İngiliz üssü (Ağrotur ve Dikelya) barındırarak bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. 1974’deki Yunan Darbesi sonrasında garantör ülkelerden biri olan Türkiye’nin harekâtı ile iki bölge ortaya çıkmış ve tek yanlı olarak 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Devleti oluşmuştur (Şekil 1).

Şekil 1 Kıbrıs’ta 1974 Harekatından Sonraki Durum

Birleşmiş Milletlerin hazırladığı “Birleşme Planı” 2004’te oylanmış Kuzey “evet” derken, Güney “hayır” demiş ve birleşme gerçekleşmemiştir. Takiben de Rumlar tarafından yönetilen güney kesim, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla Avrupa Birliği’ne girmiştir. Ancak, Kıbrıs’taki durum henüz bir çözüme ulaşmamıştır. Zaman zaman konu, alevlenerek gündeme sorun olarak gelmekte hali hazırda da çözüme ilişkin müzakereler (birçok kez olduğu gibi) süregitmektedir.

Kıbrıs’ın Enerji Politik Durumu ve Önemi

Kıbrıs’ın günümüzde sahip olduğu enerji politik karakter kendine özgüdür ve adanın önemini yadsınamaz şekilde öne çıkarmaktadır. Kıbrıs; tarih boyunca sahip olduğu askeri, ticari ve siyasi stratejik öneme ilaveten şimdi en az onlar kadar olmak üzere enerji açısından da önem taşımaktadır. Zira adanın çevre denizlerinde fosil yakıt rezervleri dikkat çekmektedir. Bundan öte, Doğu Akdeniz ve Mezopotamya fosil yakıt rezervlerinin Avrupa’ya taşınma yolları üzerindedir. Bu da enerji-politik bağlamda, Kıbrıs’ı sadece bölgesel değil küresel öneme sahip kılmaktadır. Bir başka deyişle, Kıbrıs meselesinde; garantör üç ülkenin (Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın) yanı sıra dünyada etkin olan ve/veya olmak isteyen tüm güçlerin etkisi söz konusu olmaktadır. Nitekim konu, Birleşmiş Milletler (BM)’in gündeminde yer almaktadır.

Bir yıl öncesine kadar, konu üzerinde Avrupa Birliği (AB)’nin ağırlığı hayli yüksekti. İki garantör ülke (İngiltere ve Yunanistan), zaten Avrupa Birliği’nin içinde yer almakta ve Türkiye de AB adayı bir ülke konumuna sahip bulunmaktaydı. Bu açıdan konu ele alındığında, Türkiye’nin de AB’ye girişinden sonra üç garantör ülke ve dolayısı ile Kıbrıs aynı çatı altında birleşmiş olacaktı. Ancak, Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinin uzaması, konunun farklı bakış açılarıyla ele alınmasına neden olmuştur. Türkiye’nin AB’ye girişine ilişkin müzakere sürecinde Yunanistan ve (Güney) Kıbrıs’ın çekincelerle ortaya çıkmaları süreci çok daha karmaşık ve çözümü zor hale getirmiş bulunmaktadır.

Hal böyleyken, Haziran 2016’daki referandumda İngiltere’nin AB’den çıkma yönünde inisiyatif belirtmesi (BREXIT), Kıbrıs meselesine de yansıyacak yeni bir gündem oluşturmuştur. Zira garantör ülke olmanın yanı sıra adada iki önemli üssü bulunan İngiltere, kendisinin içinde olmadığı, AB gibi bir küresel gücün Kıbrıs’ta hâkim olmasını tercih etmesi (hele ki Türkiye de AB’ye girecek olursa) pek de beklenemez. Bu durumda, İngiltere’nin BREXIT gerçekleştikten sonra, AB’nin etkinliğinin adada dominant olmasını istememesi çok doğaldır. Türkiye’nin AB’ye girme sürecinin sürüncemede kalması da göz önüne alındığında, Türkiye ve İngiltere’nin Kıbrıs meselesinde bakış açılarının birbirine hayli yaklaşacağı hatta yaklaştığı söylenebilir.

Öte yandan, ABD için de, Orta Doğu ve Kuzey Irak petrollerinin Doğu Akdeniz üzerinden taşınması önem taşımaktadır. Kıbrıs gibi bir doğal üssün, (ABD’deki Kasım seçimlerinden sonra) yeni ABD yönetiminin gözüyle tümüyle AB çıkarlarına hizmet etmesi kuşkulu karşılanacak gibi görünmektedir. Keza, Rusya için de durum benzerdir.

Doğu Akdeniz’deki bir diğer aktör ise İsrail’dir. İsrail, güney Kıbrıs açıklarındaki doğal gaz rezervlerinin çıkarılmasında Güney Kıbrıs ile birlikte hareket ediyor olmasına karşın, İsrail karasuları içinde olduğu ileri sürülen bölgeden çıkarılacak rezervler için düşünceleri ve görüşleri farklı olabilir. Nitekim Ekim 2016’da İstanbul’da düzenlenen 23. Dünya Enerji Kongresi’ne İsrail Enerji Bakanı’nın gelmesi ve yaptığı konuşmada İsrail’e yakın bölgede çıkan doğal gazın Türkiye’ye (denizden geçecek) boru hattıyla taşınması konusunu önemle dile getirmesi göz ardı edilemeyecek bir işbirliğini de gündeme taşımaktadır. Bu durumda, petrol boru hatları özellikle kuzey Kıbrıs kıyılarına yakın geçiyor olacaktır.

Türkiye ile İsrail arasında yeniden tesis edilmeye başlayan diplomatik temaslar bu işbirliğine iyi bir zemin hazırlayabilir. Ayrıca, işbaşına yeni gelen ABD yönetiminin, hali hazırdaki İsrail yönetimine yakın görünmesi de, bu işbirliğinin desteklenebileceği anlamına gelebilir. Dolayısıyla da, bu işbirliğinin hayata geçirilebilme olasılığı artmaktadır.  

Burada önemli bir konu Karpaz’ın durumudur. Kıbrıs’ın ince bir yarımada şeklinde (adeta bir kılıç gibi) İskenderun körfezine doğru uzanan bu bölgesi, eskiden olduğundan çok daha fazla önem taşımaktadır. Artık bu bölge; sadece askeri ve siyasi yönden değil enerji-politik açıdan da önemlidir. Zira hem deniz ve son olarak ta hem boru hatlarının geçiş güzergâhını kontrol eder bir konuma sahip olması söz konusudur. Nitekim Kıbrıs’ta önerilen BM planında Rumlar (dolayısı ile AB) bu bölgeden toprak talep etmektedir.

Sonuç

Yukarıda özetlenmeye çalışılan Kıbrıs’ın enerji politik karakteri, Türkiye ve küresel güçler için yadsınamaz önemdedir. Bir başka deyişle Kıbrıs; siyasi, ticari ve askeri olduğu kadar enerji-politik açıdan da öne çıkmaktadır.

İçinde bulunduğumuz süreçte, dünyada konjüktürel durum ve dengeler yeniden tesis ediliyor izlenimi edinilmektedir. Bu durumda, Kıbrıs’ta çözüm, taraflarca farklı değerlendirmeleri gündeme getirecektir. Türkiye için hayati önemi olan bu meselede, ortaya çıkan durumlar ve oluşan şartlar bağlamında farklı alternatifleri değerlendirmek gerekecektir.

ABD’de yönetim değişmiştir ve yeni yönetimin (her konuda) bakış açısı hayli farklı görünmektedir. Avrupa Birliği’nde söz sahibi bazı ülkelerde bu yıl içinde seçimler yapılacaktır. Değişimlerin olması söz konusudur. İngiltere, BREXIT çerçevesinde yol alacaktır. Dünyada esen söz konusu değişim rüzgârları bağlamında yeni ABD Başkanı ile yüz yüze görüşen ilk Başbakan olan İngiltere Başbakanı, görüşmeyi takiben Türkiye’ye gelmiş ve görüşmelerde Kıbrıs gündemde yerini almıştır. Bu arada, Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan gerginlik de Kıbrıs masasına yansıyacak gibi görünmektedir. 

Öz olarak söylemek gerekirse, öyle anlaşılmaktadır ki; Kıbrıs için yeni bakış açılarıyla yeni seçenekler masada olacaktır. Türkiye için, farklı seçenekleri düşünmek, müzakere etmek, değerlendirmek ve her tür alternatife hazırlıklı olmak gerekecektir. Bundan da öte, karşı hamle ve planları ulusal ve uluslar arası platformlara taşıyabilecek inisiyatifleri kullanmak yadsınamaz önemde olacaktır.