Madenlerimizi ne kadar ekonomiye kazandırırsak ülke olarak o kadar güçlü oluruz

Yurt Madenciliği Geliştirme Vakfı (YMGV) Başkan Yardımcısı ve TÜMAD Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürü Hasan Yücel:

Yurt Madenciliği Geliştirme Vakfı (YMGV) Başkan Yardımcısı ve TÜMAD Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürü Hasan Yücel, Türkiye’nin altın ihtiyacının karşılanması için üretimin bir an önce arttırılması gerektiğine dikkat çekerek, “Ülke olarak altın ithalatının önüne geçmek istiyorsak, üretimi arttırmamızın yöntemlerini bulmamız gerekiyor. Yerin altındaki madenlerimizi çıkarır, üretime katar, hatta onlardan uç ürünler elde edersek, hem dışa bağımlılığımız azalır, hem de cari açığımızı kapatırız” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın işlenmemiş altın ithalatına kota getireceğine ilişkin haberler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Geleneksel (düğünlerde takı vb.) alışkanlıklarımız, mücevher sektöründeki başarımız ve ekonomik krizlerde güvenli liman olarak görülmesinden dolayı altını çok seven bir milletiz. Altını bu kadar sevmemize, ülkemizde yer altı kaynakları arasında ciddi bir altın rezervi bulunmasına rağmen, yıllık olarak 40 tona yakın altın üretiyoruz. Buna karşılık son 10 yılda ortalama yıllık altın ithalatımız 192 ton. Bu yılın ilk altı ayında yapılan ithalat ise 181 ton ile yıllık ortalamaya yaklaşması alarm zilinin çalmasına neden oldu. Çünkü bu ithalat, milyarlarca dolarlık cari açık olarak ülkemize faturası çıkıyor. Cari açık hanesinde yaşanan bu şok edici yükselişe karşı, ithalatta kota uygulaması yapılacağı bilgisi basına yansıdı. Dolayısıyla altın ithalatına sınırlama gelecek. Piyasada altın ihtiyacını arttıracak bu kısıtlamanın, ne kadar başarılı olacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Bunun kalıcı değil geçici bir çözüm olduğunu düşünüyorum. Kalıcı olarak altın ithalatının önüne geçmek istiyorsak, ithalatı kısıtlamanın yeterli olmayacağını, üretimi arttırmamızın yöntemlerini bulmamız gerektiğine inanıyorum.

Türkiye’de altın üretimi arttırmak için neler yapılmalı, hangi adımlar atılmalı?

Şimdi bakın, ülkemiz 2022 yılına ait enerji ve metal ithalat ve ihracat verileri incelendiğinde 105 milyar dolar dış ticaret açığı vermişiz. 70 milyar dolarla enerji, petrol, doğal gaz dış ticaret açığının ilk hanesinde yer alırken, ikinci sırada 12,5 milyar dolarla altın, üçüncü sırada 8,4 milyar dolarla kömür geliyor. Pandemiyle birlikte tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar, küresel talep daralması, Rusya-Ukrayna savaşıyla enerji krizine dönüşen gelişmeler, ister istemez bütün ülkeleri yerli üretime yönelmesine yol açtı. Öyle ki, Almanya başta olmak üzere birçok gelişmiş ülke daha önce kapatmayı planladığı termik santralleri, tekrar açmaya, açık olanların ise kapasitesini arttırmaya başladı. Türkiye, maden çeşitliliği itibariyle dünyada 132 ülke arasından 10’uncu sırada yer alıyor. Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77’si ülkemizde bulunuyor. Bizde petrol ve doğal gaz en azından bugüne kadar yapılan aramalarda istenilen seviyede olmayabilir ama yerin altında altınımız da var, kömürümüz de var, bakırımız da var. Bunların rezervleri tespit edilmiş, çıkarılmayı bekliyor. Yer altındaki bu kaynaklarımızı çıkarır, üretime katar, hatta uç ürünler elde edersek, hem dışa bağımlılığımız azalır, hem de cari açığımızı kapatırız.

Peki, bu yer altı kaynaklarımızı ekonomiye kazandırmak için neyimiz eksik?

Eksiğimiz yok fazlamız bile var. Altın, kömür, bakır ve diğer madenlerimizi çıkaracak ileri teknolojiye, bilgiye, birikime ve insan kaynağına sahibiz. Gelişmiş ülkelerde bakır ve altın nasıl üretiliyorsa, Türkiye’de de aynı teknolojiler kullanılarak bugün altın ve bakır üretiliyor. Altın madenciliğinde çevre ve insan sağlığı konusunda gelişmiş ülkelerde hangi önlemler alınıyorsa, fazlasıyla ülkemizde de alınıyor. Eğer yerli üretimi teşvik edersek, özellikle izin süreçlerinde yaşanan bürokratik engelleri ortadan kaldırırsak, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, en azından ülke olarak kendi ihtiyacımız olan altını, bakırı ve kömürü rahatlıkla üretebiliriz. Böylece hem dışa bağımlılığımız azalır, hem de ciddi bir döviz tasarrufu sağlayabiliriz. Ülkemizde 350 maden arama ruhsatından sadece bir tanesi ekonomik olarak işletilebilecek orta büyüklükte bir altın madenine dönüşebiliyor. Geriye kalan 349 ruhsatta yapılan aramalar şirketin zarar hanesine yazılıyor. Oysa ne kadar risk sermayesi harcarsak o oranda yeni maden kaynaklarını keşfedebiliriz. O oranda potansiyelimizi arttırarak, rezerve dönüştürebiliriz.

Altın ithalatında kota uygulaması altın fiyatlarını nasıl etkileyebilir?

Şimdi bakın bütün dünyada yaşanan enflasyonist ve belirsizlik ortamından insanlar olumsuz etkilenmemek için güvenli liman ve tasarruf aracı olarak gördükleri altına yöneliyorlar. Dünya Altın Konseyi, 2023 yılının ikinci çeyrek verilerinde dünya altın talebinin yüzde 7 artarak 1.255 tona yükseldiğini açıkladı. Türkiye’de ise ithalat kısıtlamasına yol açan rekor düzeyde bir talep var. Şimdi kota uygulaması ister istemez altın talebini arttıracağı ve yüksek kurun da etkisiyle altın fiyatlarını, yurtdışına göre ülkemizde daha pahalı hale de getirebilir. Çünkü miktarda kısıtlamaya gittiğiniz için altına erişim maliyeti yükselecek. Her şeyden önce, altını hurda veya külçe şeklinde ithal edip, işleyip, ihraç edenler yani mücevher sektörü bu durumdan olumsuz etkilenecektir. O yüzden biz kısıtlama yerine kalıcı çözüm olarak ülkemizdeki altın üretiminin artırılmasını adres gösteriyoruz.

Yeni ekonomi yönetimi hakkında sektöre bir çağrınız olmuştu, bu çağrınızla ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Şimdi bakın, ekonomide bugün yaşadığımız sorunları elbette sihirli bir değnekle bir günde düzeltmemiz mümkün değildir. Yeni kabinenin, ‘sabır ve zamana’ ve biz üreticilerin desteğine ihtiyacı var. Maden üreticileri olarak bizlerin, yaşadığımız bütün olumsuzluklara rağmen, yeni ekonomi yönetimine destek olmamız gerekiyor. Çünkü hepimiz aynı geminin yolcularıyız. Gemiyi sağ salim limana ulaştırmak istiyorsak, yer altı potansiyelimizi ekonomiye kazandıracak adımları da bir an önce atmamız gerekiyor. Çünkü Madencilik sektörünüz ne kadar güçlü olursa, dış ve iç kaynaklı ekonomik sıkıntılardan ve fırtınadan o kadar az etkilenirsiniz. Madencilik, bugün özellikle kur kaynaklı yaşadığımız ekonomik krizlere karşı dalga kıran etkisi görebilir. O yüzden yeni ekonomi yönetiminden, yer altı kaynaklarımızın ekonomiye kazandırılması için arama ve yeni işletmelerin kurulmasına hız vermesini ve teşvik etmesini bekliyoruz. Çünkü yerin altındaki kaynaklarımızı ne kadar üretime katarsak, ülke olarak o kadar güçlü oluruz ve geleceğimizi garantiye alırız.

İşletmelerinizde ülkemiz altın üretiminin bir bölümünü gerçekleştiriyorsunuz,  güncel üretim ve istihdam verileriniz nelerdir? Hedefleriniz nedir?

Bugün Türkiye’deki 20 altın işletmesi arasından TÜMAD olarak, iki işletmesinde çevreye ve doğaya dost gerçekleştirdiği üretimle, sektörde altın üretiminde ilk beşte bulunmanın ve 2 binin üzerinde  doğrudan çalışanıyla, binlerce kişiye ekmek vermenin haklı gururunu yaşıyoruz. Üretimde gösterdiğimiz hassasiyetler dışında, bugüne kadar birçok alt yapı, kırsal kalkınma, sağlık, eğitim ve öğretim projesine de destek verdik. Yerin altındaki bereketi bu projelerimizle yerin üstüne yansıttık. Üretimde kullandığımız çevreye dost ileri teknoloji, paydaşlarımızla güvene dayalı kurduğumuz samimi ilişki sayesinde TÜMAD’ın, Türkiye’de madencilik sektöründe rol model olmayı başardığına inanıyorum. Öyle ki, bugün bizim madencilik faaliyeti yürüttüğümüz yörelerimizde tersine göç yaşanıyor. Geçmişte şehir merkezlerine göçenler madenlerimizde çalışmak için köyüne geri dönüyor. Sürdürülebilir madencilik konusunda edindiğimiz bu deneyim ve başarıyı, şimdi uluslararası alana, diğer ülkelere de taşımak istiyoruz. Bunun için ürün çeşitliliğini de arttıracak şekilde diğer baz metallere yönelik yeni saha aramalarımızı sürdürüyoruz. Ülkemizin geleceği için üretirken, insana, doğaya, olan sorumluluklarımızın da farkındayız.

Ülkemizde orman alanlarımızın ne kadarı madencilik faaliyetleri için kullanılıyor?

Elbette ki, ormanlarımız gözbebeğimizdir. Gözümüze bakar gibi ormanlarımıza bakıp, sahip çıkmalıyız. Ama diğer yandan madenlerimiz de, gelecek nesillerimizin sağlıklı ve güçlü bir ülkede yetişmesinin lokomotifidir. Orman ile madencilik bir birinin karşıtı değil, tamamlayanıdır. Sürdürülebilir bir kalkınma için çevre ve maden üretim dengesini kurmamız lazım. Günümüzde ne çevreden ne de madenlerden vazgeçebiliriz. Bugün itibariyle ülkemiz yüz ölçümünün sadece yüzde 2,2’sinde, orman alanlarımızın ise binde 4’ünde madencilik faaliyetleri yürütülüyor. Her yıl 100 bin kesilen ağacın sadece 1 tanesi madencilik faaliyetleri kapsamında kesiliyor. Kaldı ki, bugün işletmelerimizde kullanılan ileri teknolojiler sayesinde doğayla barışık madencilik yapmak mümkün. Kaldı ki madencilik geçici bir faaliyettir. Üretim bitikten sonra saha rehabilite edilerek yeniden doğaya kazandırılır. Ülkemiz ve dünyada sayısız rehabilitasyonu tamamlanan sahalar var. Yukarıdaki veriler dururken madenciliği ormanlarımızı tehdit olarak gösterilmesinin hiçbir haklı gerekçesi yoktur. 

Ülkemizin geleceği olan madencilik sektörünün gelişimiyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Bu soru için teşekkür ederim. Aslında madencilik sektörünün gelişimi demek insanlığın gelişimi demektir. Çünkü insanlar madenler ve madenlerden üretilen uç ürünler sayesinde bugün bu refah ortamına kavuştu. Şimdi ise uzay madenciliği dünyada tartışılırken, ülke olarak tespit ettiğimiz, yerini, miktarını bildiğimiz yer altı kaynaklarımızı çıkarıp çıkarmamayı tartışıyoruz. Oysa bugün gelişen ileri teknoloji sayesinde madencilik sektöründe doğaya dost üretim ve işleme prosesleri ile yeni nesil maden ocaklarıyla üretim yapabiliriz. Bugün küresel ısınmayı önleyecek, dünyamızı koruyacak, yeni nesil malzeme, teçhizat, cihaz ve taşıtlar için bütün dünyada hummalı bir yarış var. Biz içeride, zaman zaman ormanlar gerekçe gösterilerek, madencilik sektörünün tümünün karalandığı kısır tartışmaların esiri olursak, küresel iklim değişikliğinin de önüne geçecek bu yeni enerji ve dijital dönüşümü nasıl yakalayacağız? ‘Sıfır karbon’ üreten teknolojileri, rüzgâr tribünlerini, güneş santrallerini, yüzde 100 elektrikle çalışan araba ve diğer cihazları ancak gerekli madenler, nadir metal ve mineraller sayesinde üretebiliriz. Yenilebilir enerji sayesinde ürettiğiniz elektriği yine madenlerden elde edeceğiniz uç ürünlerle depolayabiliriz. Kısaca dünyamızı korumak istiyorsak, ‘sıfır karbon’ üreten teknolojileri geliştirmek istiyorsak, doğaya dost üretim yapan yeni nesil madenciliğimizi geliştirmemiz gerekiyor. Ezcümle, küresel ısınmaya karşı dünyamızı, madenler ve o madenlerden edeceğimiz uç ürünlerle koruyabiliriz. Ülke olarak bu bilinçle hareket edip, geleceğimizi planlamalıyız.EYLÜL2023