Medcem Çimento Grubu CEO’su Mehmet Ali Ceylan: Global marka olmak için yatırım yapıyoruz
Yurt dışında yaptığı yatırımlar ve ihracatla ön plana çıkan Medcem Çimento Grubu uluslararası bir marka olmak için yurt dışı yatırımlarına hız verdi. Çimento sektöründe yaşanan gelişmeleri ve yaptıkları yatırımları dergimize aktaran Medcem Çimento Grubu CEO’su Mehmet Ali Ceylan, çimento sektöründe kapasite fazlası olduğuna dikkat çekti.
Medcem Çimonto’nun gelişimi ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Medcem 2015 yılında faaliyete geçti. Sektörde diğer fabrikaların aksine iç pazar değil, ihracat odaklı çalışmalarımıza devam ediyoruz . Bu anlayışla çimento sektörünün genelinden biraz farklı bir yaklaşımımız var. Genelde çimento fabrikaları bulundukları bölge pazarlarına mal satmak isterler. Ama kendi limanımıza gelen gemilerle dünyanın pek çok ülkesine ihracat yapabiliyoruz. 2024 yılı sonuçlarına göre çimento ve klinker alanında ülkemizin ihracat lideriyiz.
Suriye’de yaşanan gelişmeler sonrasında, orada oluşan potansiyelin değerlendirilmesi gündemde. Bu konudaki yaklaşımlarınızı alabilir miyiz?
Medcem olarak biz 25 ülkeye aktif olarak ihracat yapıyoruz. İhracatımızın büyük bir kısmını ABD’ye gerçekleştirmekteyiz. Bir dönem İsrail de ana pazarlarımız arasındaydı fakat ilgili ülkeye getirilen yasaktan sonra bu ülkeye tüm ihracatımızı durdurduk. Suriye pazarı da potansiyel açıdan çok önemli bir pazar. Suriye 13 yıldır iç savaşın yaşandığı bir ülkedir. Ülkenin ciddi bir altyapı ihtiyacı bulunuyor ve çimento fabrikaları da tahrip olmuş durumda. Dolayısıyla Suriye’de ciddi bir çimento talebi olacaktır ve yerel üretim bu talebi karşılayabilecek durumda değil. Şu anda Suriye yönetimi tam oturmuş değil. Bir de finansmana erişim sorunu var. Şuanda Mısırlı firmalar Suriye’ye çimento satıyor. Suriye’nin gümrük tarifelerine göre Türkiye’den ürün gidince 27 Dolar vergi ödenmesi gerekiyor, ancak Arap Birliği ülkelerine uygulanan vergi sadece 7 Dolar’dır. Dolayısıyla Türk firmaları 20 Dolar daha pahalıya bölgeye satış yapmak zorunda kalıyor. Bu konuda devletimiz gerekli düzenlemelerin yapılması için görüşmeler başlattı. Türk çimento sektörü üretim kapasitesi itibariyle Suriye’deki tüm talebi, ülkemizde halihazırda devam eden tedariği etkilemeden karşılayacak potansiyele sahip. Suriye’nin toplamda 50 milyon tonluk çimento ihtiyacı olduğunu tahmin ediyoruz. Zamana yayılı olarak ortaya çıkacak bu ihtiyacı Türk çimento sektörü karşılayabilir.
Enflasyonun sektöre etkilerinden bahseder misiniz?
Kurun düşük kalması bizim gibi ihracata yönelik firmaları olumsuz yönde etkiliyor. TL maliyetlerindeki artış yabancı para birimlerinin artışının üzerinde seyrettiği için TL maliyetlerimizin toplam maliyetler içindeki payı son yıllarda attı. Öte yandan, çimento enerjiye dayalı bir sektördür. Enerji maliyetlerinin görece sakin seyri, içinde bulunduğumuz enflasyonist ortamda bize yardım eden yegane unsur olmuştur.
Sürekli yurt dışında kalite ile rekabet deniliyor. Biz bu alanda istenilen kalitede miyiz?
Türkiye çimento sektöründe dünyada söz sahibi bir ülkedir. Biz dünyanın 5. en büyük çimento üreticisiyiz. Aynı zamanda ihracata baktığınızda ilk iki sıra içindeyiz. Bu açıdan uluslararası arenada söz sahibiyiz. Kalite olarak bakıldığında, zaten çimento belli teknik spesifikasyonlara göre üretimi yapılması gereken bir üründür. Bunun dışında bizim sektörde verdiğiniz hizmetin düzenli olması hizmetin kalitesi kadar önemlidir. O yüzden biz uluslararası rakiplerimizle kıyaslandığında çok iddialı bir pozisyonda olduğumuzu söyleyebiliriz.
Türkiye bir deprem bölgesi kalite konusuna bir de bu açıdan bakabilir misiniz?
Çimento tek başına betonun kalitesini ya da yapılan inşaatın kalitesini etkilemez. Çünkü nihai ürün değildir çimento. Takdir edersiniz ki o betona dönüştürülür. O nedenle betona dönüştürülme anlamında kalitenin çok yakın takip edilmesi lazım. Üretilen ürünlerin istenilen standartlarda olup olmadığının yakinen denetlenmesi lazım. İkincisi bina imalatında kaliteli malzemenin yeterli miktarda kullanılması ve bu malzemelerin yeterli mühendislik bilgisi ile üretimde kullanılması gerekir. Maalesef Türkiye’de dediğiniz gibi inşaat kalitesi anlamında istediğimiz noktalarda değiliz. İmar stoğumuzun kalitesi sadece ürettiğimiz çimento ya da diğer ürünlerin kalitesi ile ölçülemez. Bu konu bir bütün halinde ele alınmalı.
Sektörde bir önemli bir hususta çevre konusudur. Bu alanda yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?
Sektörümüzün en önemli ajanda konularından birisi karbondioksit ayak izini düşürmektir.
Sektörümüz önemli bir dönüşüm içerisinde. Biliyorsunuz sektörümüzün dünyadaki
karbondioksit salınımının %7,5 kısmından sorumlu olduğu kabul ediliyor. Bu anlamda hem yeni ekonomik düzene ayak uydurmak için, hem de çevreye ve paydaşlarımıza sosyal sorumluluğumuzu yerine getirmek üzere bizim de karbondioksit ayak izini azaltmamız gerekiyor. Aslında bizim sektörde karbondioksit ayak izini azaltmanın iki tane temel yöntemi var bana göre. Birincisi var olan geleneksel üretim yöntemlerini değiştirerek alabileceğiniz önlemler. İkincisi karbon tutucu sistemler (CCUS), hidrojen yakıtlı fabrikalar ya da elektrikle çalıştırılan fabrikalar gibi yeni teknolojiler. Yeni teknolojiler yeni yatırımlar gerektiriyor ve hem operasyonel olarak hem de yatırım olarak çok pahalı. Biz bu teknolojilerin gelişimini takip ediyoruz, ancak şu anda ekonomik olarak rantabl olmadığı için henüz bir yatırım planlaması yapmıyoruz bu teknolojilere ilişkin. Bizim neler yaptığımızdan bahsedecek olursak, bir kere fosil yakıtlar yerine alternatif yakıtlar yakmaya odaklandık. Şu anda mısır koçanı gibi çeşitli farklı biyoyakıtları, araba lastiği, kıyılmış lastik gibi ürünler ve diğer alternatif yakıtları yakıyoruz. İkincisi elektriği yenilenebilir kaynaklardan elde etmek. Şu an bizim kurulu 20 MW güneş enerjisi santralimiz var. 20 MW daha kuruyoruz. Bununla birlikte şu anda 18 MW da atık ısıdan enerji elde etme tesisimiz var. 2030 yılına kadar fabrikamızda kullandığımız elektriğimizin %50’lik kısmını yenilenebilir kaynaklardan elde etme hedefimiz var. Üçüncüsü bu çimentonun içerisindeki klinker içeriğini azaltmak. Bunun için de çimentosal özellik gösteren bazı yan ürünleri ya da doğal bazı malzemeleri üretim prosesine sokuyoruz. Bunun içerisinde puzolanik aktivite gösteren mesela ponza gibi doğal taşları kendi üretimimize dahil ediyoruz. Diğer taraftan termik santrallerin yan ürünü olan külü kullanıyoruz. Böylelikle çimentonun klinker içeriğini biraz daha azaltmış oluyoruz. Yapay zeka tabanlı uygulamalarla fabrika içinde verimlilik artışı yakalamaya çalışıyoruz.
Burada teknoloji maliyetleri üretim maliyetlerini nasıl etkiliyor?
Bir tonluk karbonu tutmanın maliyeti 65 Euro’dan başlıyor. Bugünkü pazar koşullarını ve çimentonun kendi fiyatını da düşündüğünüzde bu maliyetleri tüketiciye yüklemek oldukça zor. Bunun için devletlerin desteğine ihtiyaç var. Avrupa’da çimento fiyatı 120 Euro’dan 300 Euro’ya geldiğinde bunun bedelini nihai tüketici ödemeye razı olmayacaktır. Bir de ABD’de de yönetim değişti ve Başkan Trump yeşil ekonomiye geçişe pek önem vermiyor. Uzak Doğu’da bu konudaki bu hassasiyet çok yüksek değil. Bu gündemin hararetli savunucusu olarak sadece Avrupa kalıyor geriye. Ancak, AB’nin kendi politik ve ekonomik sorunları var. Avrupa’nın böyle bir ajandayı dünyaya dayatacak kadar güçlü bir pozisyona sahip olmadığını görüyoruz ki Avrupa içinde de bu yeşil ekonomi ajandasını yavaşlatmaya yönelik adımları savunanlar var. Bu çerçevede, yeşil ekonomiye geçiş ajandasının ivme kaybettiği bir dönem yaşamaya başladık. Bu gündem varlığını sürdürecektir, ileride etkili de olabilecektir ama en azından bugün karbon tutucu yatırımlar için gereken milyar dolar üstü yatırımlar ve operasyonel maliyetleri meşrulaştıracak bir ekonomik yapı bulunmuyor.
Bu noktada atık ısı geri kazanım tesisinizden de bahseder misiniz?
Bizim fırınlarımızın içi 1500 dereceye kadar ısıtılıyor. Fırınlarımızın içerisindeki ısınmış havanın bir kısmını üretim prosesimizde kullanıyoruz. Bu atık ısının önemli bir kısmını ise enerji üretmede kullanıyoruz. Bu sistem bizim üretim sürecinden ortaya çıkan enerjiyi hem doğayı ısıtmadan hem de zayi etmeden elektrik üretme üzerine kuruludur. Bizim en son kurmuş olduğumuz 9.54 MW kapasiteli bir atık ısı tesisimiz var. Bu yeni bir teknolojidir. Bu tesis ORC teknolojisinde dünyada kurulmuş en yüksek kapasiteli tesistir. Bu anlamda imza projelerimizden biridir.
Eren Holding’in İngiltere yatırımları var. Bu durum çimento tarafını nasıl etkiliyor?
Eren Holding yurt dışı yatırımları konusunda çok hareketli bir gruptur. Bizde çimento tarafında ihracat odaklıyoruz. İngiltere’nin 3 bölgesinde yatırımlarımız var. Önümüzdeki aylarda Avrupa’nın birkaç bölgesindeki yatırımlarımızı devreye alacağız. ABD’de de yatırımlara başladık. Yani hedefimiz yurt dışındaki terminal ağımızı genişletmek. Çimento sektöründe de uluslararası markaya dönüşecek şekilde yatırımlar yapma hedefimiz var. Global marka olmak için yatırım yapıyoruz.
Sosyal sorumluluk projeleri önemli, bu çerçevede yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz?
Medcem olarak bölgemizde toplumsal faydayı arttırmaya çalışıyoruz. Engelli vatandaşlarımızın hayatına dokunmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda eğitime odaklanıyoruz. Bölgemizde bir engelsiz yaşam merkezi kurduk. Mersin’de akıl ve zeka oyunları köyünü kurduk. Kadın barınma evleri yapıyoruz. Bilim merkezleri kuruyoruz. Çeşitli projelerle toplumsal faydayı arttırmak için çalışıyoruz. Bunun dışında da genç sporcularımıza destek oluyoruz.