HKTM İcra Kurulu Başkanı (CEO) İlham Çelebi: Varacağımız yer kadar yürüyeceğimiz yol da güzel olsun

Hareket kontrol sistemleri alanında önemli bilgi ve deneyime sahip olan Hidropar Hareket Kontrol Teknolojileri Merkezi (HKTM), hayaller düşüncelerimizi düşünceler gücümüzü oluşturur prensibi çerçevesinde oluşturdukları iyi mühendislik felsefesi ile gelişim yolculuğuna devam ediyor. Deneyimlerini ve ülke gerçeklerini aktarmak amacıyla bir araya geldiğimiz HKTM İcra Kurulu Başkanı (CEO) İlham Çelebi ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

HKTM’nin kuruluşundan bugüne yapmış olduğu yolculuğu özetlemenizi istesek neler söylemek istersiniz?

Bizim gibi işletmelerin %99’unun KOBİ olduğu bir ülkede, kendi kültürel genetiğimizi oluşturmak çok önemlidir. HKTM olarak, çatı mühendislik firması olma yolunda ilerliyoruz. Organizasyonumuz, borsada işlem gören on grup firmasından oluşuyor ve HKTM bu firmaların çatı kuruluşu olarak yer alıyor. Grup şirketlerimizin dışında, iş birliği yaptığımız diğer mühendislik firmaları da bulunuyor ve bu iş birliklerine büyük önem veriyoruz. Çünkü, her firma kendi uzmanlık alanında gelişerek istenilen büyüklüğe elli yılda ulaşabilirken, bizim organizasyonumuzda olduğu gibi, farklı uzmanlık alanlarının birleşimi sayesinde bu süreç çok daha hızlı bir şekilde tamamlanabilir.

Ortak iş yapma kültürünün bizde olmadığı yönündeki eleştirilere bu noktada bir cevabınız var mı?

Bu görüşe bir açıdan katılıyorum. Kapitalizmin kültürel olarak gelişimini tam anlamıyla sağlayamamış bir ülkeyiz. Hızla köyden kente geçiş yapmış ve bu süreçte sağlıklı bir gelişim sağlayamamışız. Bu nedenle, ortak iş yapma kültürümüz de yeterince gelişmemiş. Ancak, kültürümüzde yer alan Ahi Evran geleneği, geçmişte ortak iş yapma kültürümüzün olduğunu gösteriyor. Ne var ki, 1840’lardan sonra yaşanan yapısal değişiklikler, bu kültürün zayıflamasına neden olmuştur. Firma olarak, bu ortak iş yapma kültürünü yeniden geliştirmeye çalışıyoruz. “Varacağımız yer kadar yürüyeceğimiz yol da güzel olsun.” diyoruz. Hedeflerimize ulaşmayı amaçlıyoruz, ancak ulaşamazsak bile duruşumuzu belli ettiğimize inanıyoruz. Yapılan çalışmaların sonucunun hemen alınamayacağının farkındayız. Bu nedenle, belki de bugünkü çalışmalarımızın meyvelerini çocuklarımız toplayacak. Bu bilinçle hareket ediyoruz ve bu, bizi yolumuzdan döndüremez.

Bayraktar grubunda olduğu gibi diyebilir miyiz?

Evet, Bayraktar grubunda olduğu gibi diyebiliriz. Bugünkü başarılarının temelinin elli yıl öncesine dayandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Picasso’nun ünlü sözünde olduğu gibi, bir resim sadece beş dakikada yapılmaz; aslında o resim, kırk yıl artı beş dakikanın ürünüdür. Bizim sanayimizde de bu kültürün yerleşmesi gerekiyor. Kısa vadeli hesaplarla hareket edilmemeli, uzun vadeli bir perspektif benimsenmelidir.

Bu kültürün oluşmamasında kopyala yapıştır mantığımızın da etkili olduğunu söyleyebilir miyiz? 

Bu görüşünüze katılmıyorum. 1980’lerde herkesin bildiği gibi, “Japon malı tapon malı” diye Japon ürünlerine olumsuz bir bakış açısı vardı. Ancak bugün bu tabiri kullanmak imkansız hale geldi. Japonlar, 1970’lerde tersine mühendislikle çalışmalara başladılar ve bugün geldikleri nokta ortada. Aynı durumu Çin için de söyleyebiliriz. Bugün Çin’de her türlü kalitede ürün üreten firmaları bulmak mümkün.

Kültüre bu kadar önem vermenizin nedenini öğrenebilir miyiz?

Bunu bir olayla açıklamak isterim. Geçmişte bir makina kabulü için İtalya’ya gittik. Makinayı incelerken nazikçe övgüde bulunduk. İtalyan mühendis, bu övgü üzerine kendilerinin Da Vinci’nin torunları olduğunu söyledi. Bu şişkin ego beni rahatsız etti. Anadolu gibi köklü bir coğrafyadan gelen birine böyle bir cevap verilmesini uygunsuz buldum. Dönüşte araştırma yaparken El Cezeri’yi ve onun “Olağanüstü Makineler” kitabını keşfettim. Bunun üzerine, heykel sanatçısı İskender Giray, tarihe can veren 2,5 yıllık muhteşem bir çalışmayla, 800 yıl sonra Filli Su Saati’ni HKTM için yeniden yorumladı ve bu eseri firmamızın girişinde sergilemeye başladık. Her ay iki üniversiteden öğrencileri getirip El Cezeri’yi anlatıyoruz. Çünkü sadece ekonomi veya sadece kültürle sonuca varamayacağımızı biliyoruz. İkisini birlikte, bütünlük içinde ele almak için çabalıyoruz. Ekonomi, güncel yaşamdan ayrıştırılarak tanımlanacak bir kavram değildir. Ekonomik olarak ilerlemek için kültürümüze de sahip çıkmalıyız. Ayrıca adalet konusuna da gereken önemi vermeliyiz. Kültür değişiminin devrimsel değil, evrimsel olması gerektiğini düşünüyorum. Bu sürecin gözle görülür etkilerini bir iki nesil sonra görmek mümkün olacaktır. Biz de bu değişimi yaşıyoruz. Paradigmaların değiştiği bu dönemde ülke olarak şansımızın yüksek olduğunu düşünüyorum.

Bu konuyu biraz daha açabilir miyiz?

Eskiden makinan varsa fark yaratabilir ve öne geçebilirdin. Ancak şu anda bilişim alanında yaşanan gelişmeler sayesinde şartlar eşitlendi. Kısacası, yarış yeniden başlamış durumda. Gelişmiş ülkelerin büyük bütçeleri olabilir, ancak bu bütçeyi doğru kullanmadıkları sürece pek bir anlam ifade etmeyecektir.

Bilişim alanında 30 milyar dolarlık bir teşvik paketi açıklandı.

Otuz milyar dolar bizim için büyük bir meblağ gibi görünse de, bilişim alanında bu rakamlar küçük kalabiliyor. Örneğin, bulut teknolojilerine yatırım yaparken akıllı stratejiler kullanarak sistemlerin soğutma maliyetlerini düşürebiliriz. Dağlık bölgelerdeki yatırım fırsatlarını değerlendirerek bu maliyetleri azaltabiliriz. Ayrıca, maden ocakları gibi alanlarda da benzer yaklaşımlar uygulanabilir. Örneğin, kömür çıkarma faaliyetlerinin durduğu ve havanın sekiz derece olduğu bölgelerde bu tür işler yapılabilir. Bu tür stratejilerle teşviklerimizi daha verimli bir şekilde kullanma şansımız olabilir.

Bilginin çok değerli olmadığı bir yerde işinizi yaparken zorlanıyor musunuz ya da beklentilerinize karşılık bulabiliyor musunuz?

Eğer bu işleri Almanya’da yapıyor olsaydık, şu anki büyüklüğümüzün on katı kadar büyük olabilirdik. Biz orta ve ileri teknoloji alanında faaliyet gösteriyoruz. Fabrika kurmak için arsaya yüksek bedeller ödüyoruz ve işletme finansmanı için bankalara yüksek faizler ödüyoruz. Bu durum, işe bir sıfır geriden başladığımızı söyleyebiliriz.

HKTM’nin yolculuğuna dönersek, kuruluşundan bugüne neler yaşandı bize aktarır mısınız?

Firmamız 1998 yılında Tunç Bey tarafından bilgi sermayesiyle kuruldu. Ben 2000 yılında şirkete katıldım ve o zamandan beri ortak olarak katkıda bulunuyorum. Şu anda on grup firmasından oluşan bir yapıya sahibiz ve 160 mühendis olmak üzere toplam 330 kişiyi istihdam ediyoruz. Sermayemiz bilgi olduğu için her krizden güçlenerek çıkmayı başardık. Hareket kontrol sistemleri alanında çalışıyoruz ve tüm sektörlerde projelerde yer almaya gayret ediyoruz.

HKTM’yi 25 yaşında bir kadın olarak tanımlarsak, ilk krizimizi 2001 yılında, henüz üç yaşındayken yaşadık. Bu krizi diş çıkarma sancıları olarak nitelendiriyorum. Ardından, 2008 dünya krizinde ergenliğe ilk adımımızı attık. Bu dönemde, hayatın çocukluk dönemindeki kadar fantastik olmadığını ve birçok zorluğu beraberinde getirdiğini fark ettik. Dirençli olmanın önemini anladık.

HKTM, 2014-2015 krizlerinde yetişkinliğe adım atmıştı ve ilk sevgilisinden ayrılmak zorunda kaldığı bir dönemi yaşadı. O dönemde, fabrika yapan fabrika olarak bilinen CVS Makine’nin batışı nedeniyle ona bağlı olan projelerimiz de etkilendi. 2001 krizinde ağır sanayi dışında alanlara kaydık ve 2009 yılında proje işi dışında ürün satışı yapma amacıyla distribütörlük anlaşmaları imzaladık. 2014 yılında proje üretimi ve ürün satışının ötesinde yurtdışında da çalışmalar yapmaya başladık.

2018’de yaşanan döviz artışlarının ardından, belirli standart ürünleri üretmeye karar verip üretim yapmaya başladık ve Ar-Ge bölümümüzü kurduk. Hareket kontrol alanındaki ilk Ar-Ge merkezi olduk. Bu süreçte iki ürüne odaklandık: ilki rotary aktüator, bu ürünle savunma sanayine adım attık.
Ayrıca, Galataport’taki kapak sistemlerini ürettik ve bu ürünü dünya çapında pazarlıyoruz. İkincisi ise kartezyen robotlar oldu. Plastik enjeksiyon sektöründe kullanılan bu robotları üretmeye başladık. Ürünü geliştirme sürecinde uzun yıllar çalışarak bugün dünyada birçok yere ihraç eder duruma geldik.

Bahsettiğiniz alanlar yüzde olarak ifade etmeniz gerekirse proje üretim ağırlıklı çalıştığınız söylenebilir mi?

Ciromuzun %50’sini proje ve üretimden, %35’ini satıştan ve %15’ini seri üretim satışlarından elde ediyoruz. Yani, proje çalışmalarımız ağırlıklı olarak devam ediyor.

Hayata geçirdiğiniz projeler doğrultusunda yapmayı çok arzu ettiğiniz bir çalışma var mı?

Bu alandaki çalışmalarımı nihayete erdirmeden hareketli bir opera sahnesi yapmayı çok isterim. Bu doğrultuda, AKM yeniden yapılırken projede yer almayı çok istemiştim, ancak proje kredi şartları nedeniyle Hollandalı bir firmaya verildi. Beni bu yönde destekleyecek bir bankam olmadığı için hayalimi henüz gerçekleştiremedim.

Bu noktada işverenin daha dirayetli davranıp bazı şartları kabul ettirmesi önemlidir. Geçmişte bunun örneklerini gördük ve bu örnekler sayesinde ülkemizde iyi mühendislerin yetiştiğini söyleyebilirim. Birileri elini taşın altına koymadıkça gelişimi sağlayamayız. Galataport’ta bunun örneğini yaşadık; firma risk alarak bizi tercih etti ve biz de onların güvenini boşa çıkarmamak için elimizden geleni yaptık. Geçen hafta sonu, üç tane geminin maksimum kapasitede yanaştığını ve sistemin sorunsuz çalıştığını gördüm.

Son bir mesaj vermenizi istesek neler söylemek istersiniz? “İyi mühendislik felsefesi” adını verdiğimiz bir kavram oluşturduk ve bu felsefeyi sekiz madde ile özetliyoruz. Bu maddeler, iş yapma şeklimizi belirleyen kurallarımızı oluşturuyor. Bu kurallar, hayatın sizi eğip bükmesine karşı dayanıklı kalmanızı sağlar. “Beşer şaşar” deriz ve bu noktada şaşmamak için kendimizi kurallarla sınırlandırıyoruz. Bu çerçevede, kendimize özgü bir iyi mühendislik ligi oluşturmayı hedefliyoruz. Grup firmalarımızla farklı sektörlerde etkinliğimizi artırma çabasındayız.EYLÜL2024