Gıda için barış sağlanmazsa dünyadaki bütün ülkeler bu durumdan olumsuz etkilenecektir

Dünyanın en önemli sorunlarından biri olan iklim değişikliği ve gıda arz güvenliği her platformda tartışılmaya devam ediyor. Önümüzdeki dönemde de tartışılmaya devam edeceğe benziyor. Konunun muhataplarından biri olan OECD-BIAC Gıda ve Tarım Komitesi Başkanı ve Anako Yumurta Ürünleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Akman ile tarihe not düşmek için sorularımızı yönelttik.

Dünyanın gündeminde gıda enflasyonu ve gıda arzı sorunu yer almaktadır. Konu ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Pandemi öncesinde gıda sorunu dediğinizde en büyük endişe iklim değişikliğiydi. İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek sektör, tarım ve gıda sektörü olarak tanımlanıyordu. Yeni stratejiler ve bakış açıları geliştiriliyordu. Bu süreç içinde pandemi sorunuyla karşı karşıya kaldık. Pandemi ise tedarik zincirini tamamıyla sıkıntıya soktu. Tedarik zincirinde yaşanan sorunlarla birlikte birçok üründe inanılmaz fiyat artışları beraberinde geldi. Bu durum da tarım ve gıda sektörünü sıkıntıya sokmaya başladı. Arkasından da hiç beklemediğimiz Ukrayna-Rusya savaşı çıktı. Bu savaşta belirli tarım ürünlerinde ve bazı tarım ham maddelerinin sağlanmasında sorunların oluşmasına neden oldu. En önemli tarım girdilerinden biri olan enerji  fiyatlarında da  artışlara neden oldu. Tüm bu üç faktör, iklim değişikliği, pandemi ve Ukrayna -Rusya Savaşı, bir araya gelince tarım ve gıda sektöründe önemli ve tarihi krizle karşı karşıyayız. Bu krizin kısa vadeli sonuçlarına baktığımzıda, birincisi; çiftçi ürün ektiği zaman çıkabilecek ürünü öngöremiyor. İkincisi çifti istediği gübreyi, ham maddeyi kullanamıyor. Bu nedenlerden dolayı da bir araziyi ektiğinde kar edip edemeyeceğini bilemiyor. Böyle olunca da çifti ürün ekmekten kaçınıyor veya ekerken de minimum maliyetle ürün ekmeye çalışıyor. Bu durum da maliyetleri düşürürken, verimlilikte kayıplarla karşı karşıya kalmamıza neden oluyor. Devletler hızlı bir şekilde bütüncül bir anlayışla tarım politikalarında değişim yapmak zorundalar. Eğer bu politikalarda değişim yaşanmazsa, tarım ürünlerinde arz sorunlarıyla karşı karşıya kalabiliriz. Tabi bir yanda arz sorunu yaşanırken diğer tarafta da satın alma gücünde de sorunlar yaşanıyor. Satın alma gücünde inanılmaz bir enflasyon var. Hem gıda enflasyonunun yüksek oluşu hem de arz tarafında yaşanan sorunlar bu problemin iyice büyüyeceğini gösteriyor. Gıda sektöründe talep düşebilir, fakat arz talepten daha da fazla düşebilir. Bu durum en büyük risktir.

Gıda sektöründeki enflasyonun artacağını söyleyebilir miyiz?

Kısa ve orta vadede evet gıda enflasyonu devam edecektir. Enerji fiyatları ve iklim değişikliğinin getireceği dışsallıkları da öngöremediğimiz için enflasyon kesinlikle devam edecektir.

Gıda enflasyonu ülkeleri nasıl etkiliyor?

Gelişmiş ülkelere baktığınızda orta gelirli veya asgari ücretli vatandaşın gıda harcaması toplam gelirinin %20’sini geçmiyor. Fakat gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde gıda harcaması toplam gelirinin %50’sini geçebiliyor. Arada çok ciddi bir fark bulunuyor. Yani gelişmiş ülkelerde gıda enflasyonundan az etkilenebilir, fakat diğer ülkeler bu sorundan çok fazla etkilenecektir. Bu sıkıntıların sonucunda da maalesef göçler oluşturacaktır. Bu durum bitmeyen bir sarmala girebilir. Onun için gıda enflasyonu az gelişmiş ülkelerin veya gelişmekte olan ülkelerin sorunu değildir. Gıda enflasyonu tüm dünyanın sorunudur.

Bu sorunu çözmek için ne yapmalıyız?

Biz bu konuda öncelikle barışın sağlanması gerektiğini söyledik. ‘Peace for food’ Gıda için barış. Gıda için barış sağlanmazsa dünyadaki bütün ülkeler bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu konuda bütün dünya liderleri çok daha sorumlu ve akıllı davranmak zorundalar. Bunun dışında iklim değişikliği perspektifinden baktığınız zamanda önemli olan tarımın negatif dışsallıklarını ortadan kaldırmalıyız. Çünkü tarımda toprağa ve suya zarar veriyor. Hem kullanırken zarar veriyor, hem de kullandıktan sonra zarar veriyor. Tarımın çevreye verdiği zararları göz önünde bulundurarak yeni tarım politikaları oluşturmak gerekiyor. Bu anlayışında bir maliyet olduğunu unutmamak gerekiyor. Tarım da toprak ve suyu yok edebilir. Bir başka konuda yeni protein stratejileridir. Biz kendi halkımızı beslerken, hayvansal protein ve bitkisel proteinler arasında bir strateji geliştirmemiz gerekiyor. Çünkü hayvansal proteinlerin karbon ayak izi bitkilere göre çok daha fazladır. Bunun bir denge içinde yapılması gerekiyor. Bu politikalar çok önemlidir. İklim değişikliğinde bir başka alt konuda da toprak ve suyun korunmasıdır.

Tarımdaki sorunları nasıl çözebiliriz?

Eskiden devletler tarım politikalarında norm ve değerler olarak benimsenen çiftçide verimliliğin desteklenmesiydi. Devlet yardımları tamamen verimlilik üzerine veriliyordu. Bu destekler de üretimden sonra veriliyordu. Türkiye özelinde baktığınızda da bu desteklerde çok ağır kalındığını ve çok geç verildiğini söyleyebiliriz. Şuanda ise çiftçiyi motive etmek için bu yardımların ekim yapılmadan önce verilmesi gerekiyor. Çiftçiyi motive etmezsek, çiftçi elini taşın altına koyduğunda biz yardımcı olmazsak çiftçiyi yalnız bırakırsak tarım ve gıda gerileyebilir.  Buradaki kritik nokta çiftçidir. Çiftçinin desteklenmesi gerekiyor ve tarımda yapısal reformların yapılması gerekiyor. Çiftçinin refahı artmadan sanayicinin rekabet gücü artmayacaktır. Çiftçinin refahı artmadan faizler düşmeyecektir. Dolayısıyla bizim birinci önceliğimiz çiftçinin refahını arttırmak olmalıdır. Masa başında tarım yapamazsınız, Excel dosyasıyla tarım yapamazsınız.

Türkiye’de Tarım Bakanı değişti, yeni Bakan bu sorunlara çözüm üretebilir mi?

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor, seçimlere çok az bir zaman kaldı. Şuanda Tarım Bakanlığının amacı bu süreçte olabildiğince tarımı toparlamak. Kısa vadeli problemleri çözmek istiyorlar. Çünkü seçim sonrası bir belirsizlik var. Fakat şunu da belirtmek gerekiyor, Vahit Bey ve ekibi uzun yıllar Bakanlıkta görev yapmış ve daha tecrübelidir. Dolasıyla bu kısa süreyi en iyi şekilde değerlendireceklerdir. Fakat uzun vadeli bir politikayı onlardan beklemek haksızlık olur.

Rekabet Kurumu yumurta sektörüyle ilgili inceleme başlattı. Beyaz et veya yumurta sektöründe sık sık Rekabet Kurumu incelemesi görüyoruz. Yumurta sektöründe bu sorunu nasıl çözebiliriz?

Mutlaka Rekabet Kurumunda da bir hukuku var, bu hukuka ve kanunlara uygun olarak hareket etmek bütün paydaşların önemli bir sorumluluğudur. Eğer bu konuda bir şüphe varsa Rekabet Kurumu kendi sorumluluğunu yerine getirir. Demek ki böyle bir ihtiyaç görmüşler. Bir de şu acıdan bakmak gerekiyor. Gıda enflasyonunda devletin direk sektöre müdahale etmesi ne kadar doğru. Belirli kurumları kullanarak üreticileri baskı altına alması gıda enflasyonuna bir katkı sağlar mı? Kesinlikle sağlamaz. Devletin piyasaya yaptığı müdahaleler piyasa mekanizmasını bozacaktır. Serbest piyasa kurallarına aykırıdır ve tam aksine enflasyonu arttırır. Benim korkum şudur, yumurta üreticileri şuanda inanılmaz zarar ediyorlar. Mevsimsel koşullar, satın almadaki güçlükler ve ihracattaki olumsuzluklardan dolayı yumurtaya talep düşüktür. Şuanda arz fazlası oluşmuş durumda. Bu nedenle firmalar zarar ediyor. Bu durumu atlatabilecek mi bilmiyoruz. Birçok batan yumurta firması göreceğiz veya kapasitesini düşüren firma göreceğiz. Devletin bu dönemde piyasaya direk müdahale etmesi arz tarafında sert düşüşlere neden olabilir. Yumurta da haziran ve temmuz ayında tarihinin en pahalı dönemine gelebilir. Bundan sonraki süreçte kısa vadeli hareketlerden çok, akıllı hareket edilmeli ve devlet özel sektörle birlikte bir politika geliştirmelidir.

Likit yumurta sektörünün gelişmesi yumurta sektöründeki sorunların bir kısmını çözebilir mi?

Yumurta sektörüne baktığınızda Türkiye’deki desteklerin hepsi kabuklu yumurta sektörüne veriliyor. Fakat ileri işlenmiş yumurta ürünlerine ne ihracatta destek veriliyor, ne de yatırımda destek veriliyor. Bu noktada gelişmiş ülkelere baktığınızda toplam yumurta üretiminin %30’u ileri işlenmiş yumurta ürünleridir. Türkiye’de ise bu oran %7’dir. Eğer biz bu rakamı akıllı devlet destekleri ve politikalarıyla %30 seviyesine çıkartabilirsek sorunun önemli bir kısmını çözmüş oluruz. Yumurta ürünleri pazarı  geliştiği zaman raf ömrü bir aydan bir yıla kadar çıkabiliyor. Bir seneye çıktığı zaman arz ve talep dengesinin esnekliği artıyor, fiyat istikrarını getiriyor.