On yılda da ciddi bir planlama ve bütçe ile 160 ton üretim rakamına ulaşabiliriz

Ülkemizde altın madeni üretimi otuz sekiz tona ulaştı. Rekor seviyelere ulaşan üretim sonrası yeni hedefler belirlendi. Yeni hedeflere ulaşmak için neler yapılması gerektiği ile ilgili görüşlerini almak için sorularımızı yönelttiğimiz Altın Madencileri Derneği Başkanı Hasan Yücel, önemli açıklamalarda bulundu. 

Türkiye’de altın üretimi konusunda yetkililer, üretimin artırılması gerektiği yönünde açıklamalar yapıyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Türkiye’de altın üretiminin artırılması ülke ekonomisi için oldukça önemli bir konudur. Bu doğrultuda da yetkililer önemli adımlar atmaktadır. Fakat en önemli aksaklığı Orman Bakanlığı sürecinde yaşamaktayız. Bu aksaklıkların giderilmesi için hem bakanlık hem biz üreticiler olarak büyük çabalar sarf ediyoruz.

Türkiye’nin son yirmi yılı içerisinde her yıl ortalama yedi-sekiz milyar dolar altın ithalatımız var. Bu çerçevede konuya baktığımızda 2000’li yılların başında Türkiye’de altın üretimi yoktu. Bir potansiyelin olduğu ortaya çıkınca o dönemde yabancı firmaların konu ile ilgilendiklerini görüyoruz. Bu doğrultuda da çevreci hareketlerinde ortaya çıktığını görüyoruz. Bergama örneğini hepimiz hatırlıyoruz.

Başlangıçta 1,4 ton üretim ile başladığımız bu serüven bu yıl itibari ile 38 tonlara çıktı. Önümüzdeki yıl ise hedef 45 ton. Bu hedefe de rahatlıkla ulaşacağımızı düşünüyorum. Bu ortamda büyük resme bakarak planlamalarımızı yapmamız lazım.

Üretim hedeflerimiz için potansiyelimiz var mı?

Potansiyelimiz var, ancak bu potansiyelin üretime dönüşmesi için parasal kaynağa, tekniğe, insan kaynağına ihtiyacımız var. Bu kaynaklarda sistemle ve hukukla desteklenmesi gerekir. Bu aktardıklarımdaki eksiklik sistemi akamete uğratıyor. Akamete uğramaması için devlet hukuksal altyapıyı yeniden, yeni bir vizyonla yapması gerekir. Ayrıca verilecek teşviklerde yatırımın daha sağlıklı hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.

Kısa zaman önce çıkarılan madencilik yasası yeterli olmadı mı?

O düzenleme pansuman niteliğinde bir düzenlemeydi. Yasanın TBMM’deki görüşmelerinde de maden yasasının topyekûn, sil baştan ele alınması gerektiği hem sektör temsilcileri, hem de sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri tarafından dile getirilmişti. Yapılacak yeni yasa, sade, uygulanabilir, uluslararası standartları ulusal mevzuatımıza yansıtıldığı bir kapsamda ele alınması önemli görüyoruz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız, Sayın Fatih Dönmez’in de bu durumun farkında olduğunu görüyor ve gerekli katkıyı sunacağına inanıyoruz.

Sektörün hem yasal hem de uygulamada önünün açılması durumunda Türkiye’nin, önümüzdeki on yılda altın ithalatından kaynaklanan cari açığını kapatacağına yürekten inanıyoruz. Geçen yıl altın ithalatı 160 tondu. Türkiye ciddi bir planlama ile on yıl içerisinde bu rakamı sıfırlayabilir. Beş yıl içerisinde 60-70 tonlara çıkabilir. On yılda da ciddi bir planlama ve bütçe ile 160 ton üretim rakamına ulaşabiliriz. Türkiye için bu potansiyelin büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu potansiyelin yönetilmeye ihtiyacı var. 

Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın kararlı olduğunu gözlemliyoruz.

Haklısınız, ancak konu ile ilgili diğer bakanlıklarında aynı doğrultuda organize olabilmesi gerekiyor. Bu konunun mümkünse tek elden doğru bir politika çerçevesinde yönetilmesi gerekiyor. Bu işin birkaç ayağı var ve bir ayağı gittiği zaman tökezliyor.

160 ton rakamı için ne kadarlık bir yatırım gerekir?

Bu hedefe ulaşmak için yaklaşık on milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç var. Bunun için firmaların desteklenmesi gerekir, vergi ve devlet payı gibi konularda firmaların çok fazla sıkıştırılmaması gerekir. Mantalite olarak ülkemizde üretmenin önemli bir kazanç olduğunu düşünerek hareket etmeliyiz.

Bu konuda bir öneriniz var mı?

Bu konuda devletin kanun dışında özel bir yaklaşım gösterilmesi gerekiyor. Bu doğrultuda MTA’nın yeniden revize edilmesi lazım. MTA bugün gizli devletleştirme yapıyor. Ruhsatlar almış ve bu ruhsatlar atıl bir durumdadır. Bu ruhsatların yılda iki yüz üç yüz tanesini ihale ederek ancak otuz yılda aramaya açabiliriz. Aramaya açmadan da bu rakamlara ulaşmamız mümkün değil. Ayrıca konu ile ilgili insan kaynaklarının da artırılması lazım. Günümüzde, dünyadaki emeklilik fonları enerji, petrol ve madencilik projelerini finanse etmeye başladı. Diğer taraftan son dönemde Türkiye Varlık Fonu, madencilik sektörüne yatırım yapacağı basına yansıyor. Bunun dünyadaki örnekleri iyi incelenmeli. Ben, şahsen Varlık Fonu’nun işletmeci olarak madencilik operasyonlarına girmesini yanlış buluyorum. İşin finans ayağında durmalı. Çünkü finans ayağında durduğunda, projelerin standartları da bu bağlamda yükselecektir. Standartları uygun olmayan projelerin hayata geçmesi mümkün olmayacaktır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da, kimi kömür yatırımlarını finanse takılması nedeniyle sahaların kaynak, rezerv ve fizibilite çalışmalarını uluslararası standartlarda hazırlamaya başladı. Ama yine de, KİT’lerin işletmelerinden dolayı ülkemizin yaşadığı zararlar ve olumsuzluklar hafızalarımızdaki tazeliğini korurken, onları anımsatacak davranışlardan kaçınılması gerektiğini düşünüyoruz.

MTA’nın yurtdışında maden operasyonları yapabilmesi için farklı ülkelerle anlaşmalar yapıldığı ifade ediliyor. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

MTA’nın stratejik olarak yurt dışında aramalar yapıp, ülkenin gücünü özellikle Afrika ve Türk Cumhuriyetlerine yansıtması, desteklenmesi gereken çok kıymetli bir açılımdır. Ancak bu stratejik hamlenin, özel sektörle birlikte yürütülmesi Türkiye’nin bu konudaki gücüne güç katacaktır. Çünkü, arama konusunda rol üstlenmek farklı bir durum, madenin çıkarılması operasyonlarında bulunmak farklı bir durumdur. Özel sektörü bu konuda karlı kılan operasyonlarını hızlı yapmasıdır. Devletinde bu noktada kaynağın çıkarılması konusunda kabiliyet sahibi olan özel sektörü desteklemesi daha doğru bir karar olacaktır. Bu tespitimin hem yurtiçi hem de yurtdışı operasyonları için geçerli olduğunu söyleyebilirim.

Çevre konusundaki tepkiler konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Bizim sektör olarak samimi duygulardan beslenen çevre reaksiyonlarını saygıyla karşılıyoruz. Çevre hareketleri, sektörün çevreye verilecek zararı en alt seviyeye indirecek, teknolojik önlemleri almasına yol açıyor. Bugün Türkiye’de altın madenciliğinde kullanılan teknoloji dünya standartlarının üstünde ise bunda çevresel hassasiyetlerin katkısı büyüktür. Ancak, çevresel hassasiyetleri istismar ederek, ülkenin üretimini durdurmaya yönelik kötü niyetli yaklaşımları da hepimizin görmesi gerekiyor. Bize verilen lisanslar sonuçta kamunundur, yani kamunun denetimi altındadır. Kamuda denetlediği şeyi en üst ölçekte kavrayabilmesi gerekir. Yapılacak doğru denetlemelerle hatalar minimize edilir ve sonrasında çok büyük sürprizlerle karşı karşıya kalınmaz. Bu konuya bütün olarak bakmakta fayda var diye düşünüyorum.

Çevre mevzuatları konusunda dünya standartlarında olduğumuz söyleniyor. 

Önemli olan bu değil ki, önemli olan sizin bu standartları özümsemenizdir. Mevzuat ne kadar iyi olursa olsun uygulama önemli. Siz ne kadar iyi mevzuata sahip olursanız olun iyi denetlemiyor ya da yatırımcı yeterli özeni göstermiyorsa doğru sonuca ulaşamazsınız. Tabii bunun teknik bir konu olduğunu ve çok fazla politize olmaması gerektiğini söylemekte fayda var.

Altın madencileri tepkiler olduğu dönemde CHP’yi ziyaret ettiniz ve konu ile ilgili gelişmeleri bizimle de paylaşır mısınız?

Sonuçta bu kaynaklar bu ülkenin kaynakları ve partilerin bu konuda belli dertleri olası gerekir diye düşünüyorum. Ne yapılacaksa bütüncül bir yaklaşımla doğru yapmak lazım. Siyasi partilerin bilgilendirilmesi gerektiğini düşünerek bu konuda bir çalıştay düzenledik, anlattık. Bundan sonra da anlatmaya devam etmemiz gerekiyor. Hem halka hem de siyasi partilere. Bu konudaki soru işaretlerini gidererek sosyal bir onay alınması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar olmadan projeyi hayata geçirmeye çalışmanız doğru değil. Madenin nerede olacağını bilemediğiniz için, bulduğunuz yerdeki durumun iyi tespiti ve bu doğrultuda da çevreye etkilerin minimize edilmesi gerekiyor. Madenin bulunduğu yerde halkın geçim kaynaklarına müdahale etmiş olabilirsiniz, su kaynaklarına müdahale etmiş olabilirsiniz. Bunların artısı ve eksisi ile çok iyi analiz edip ona göre hareket edilmesi gerekir. Bunlara dikkat edildiğinde başarılı olursunuz.

Yeni sahalarla ilgili açıklamalar var. Sizin bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Ben bu konudaki potansiyelin henüz %10’una ulaştığımız kanaatindeyim.

Bu konuda yeterli teknolojiye sahip miyiz?

Bu alanda teknolojinin her geçen gün yenilendiğini görüyoruz. Teknolojinin gelişmesi ile bundan on yıl önce ekonomik olmayan kaynakların bugün ekonomik olduğunu görüyoruz.

Sektör açısından 2019 yılı değerlendirmesi alabilir miyiz?

2019 yılı itibari ile üç yatırım daha hayata geçti. Bildiğiniz gibi 38 ton üretimle rekor kırıldı. Bu üretim hem sektöre hem de ülkeye moral oldu diyebilirim. Bundan sonra esas olan bunu sürdürebilmektir. 2020 yılında hükümetin bu pozitif yaklaşımının devam etmesi durumunda, kapsayıcı bir planlamayla biz yeni bir Cumhuriyet rekorunu kıracağımıza yürekten inanıyorum. MART 2020