Orbit Enerji Genel Müdürü Vahit Kaya: Dikiş dikmesini bilmeden tekstil fabrikası kurmamalıyız

Derler ki: “Cihanın canını arayan irade, görünenlere dalan ve temelinde bulunanı araştıran iradedir.” Bu doğrultuda yeniden yeniye doğru akıp giden bu alemde, üretip eksik olanı tamamlamanın peşinde olmak gerekir. Bu ritmi yakalayan iş adamlarımızdan biri olan Orbit Enerji Genel Müdürü Vahit Kaya, değişen dönüşen dönem ile ilgili önemli tespitlerde bulundu. 

2024 nasıl geçiyor? Ekonomik olarak gözlemleriniz nedir?

2024 yılının son çeyreğine girerken ülkemizin ekonomik sıkıntılardan yavaş yavaş sıyrılabileceği umudu ile çalışmalara devam ediyoruz. Umut ışıkları var. Sıkı mali politika işe yarıyor gibi. Tabi Yönlendirici ekonomistim diye geçinenlerin değil.de gerçek ekonomistlerimizin bu konuları yorumları daha profesyonel olacaktır.

Ben kendi adıma üretici kimliğim ve de elektronik mühendisi olmam sebebi ile mühendislik teknikleri ile bir bakış açısı getirebilirim. Bence bu dönemde faizin yüksek olması ve yabancı parada yapılan kısıtlamalar, krediye erişimin zorlaşması yeni yatırımlar yapılırken daha dikkatli olunmasını sağladı. Bu dönemde gerçekten geri dönüşü olabilecek, risksiz işlere yatırımlar yapıldı. Müşterisi hazır olan, yurt dışına ihraç yeteneği olan insanlar para kullanabildi. Arada iş kurma hayalleri olanlar, hayallerini tam bir platforma oturtamayanlar biraz daha bekleyecek gibi görünüyor. Gelir-gider dengeleri de muhtemelen 2025 sonuna kadar oturmaya başlar. Emekçi kardeşlerimizin son 2-3 yılda yaşadıkları, işverenlerin aynı şekilde yaşadığı zorluklar inşallah son bulacak gibi.

Son dönemlerde birçok firma iflas etmesinin sebepleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ülkemizde batan, kapatan, konkordato ilan eden birçok firma var. Yani kaç firmadan kaç tanesi bu duruma düştü? Sayıları elbet var ama hangi sektörlerde bu tatsız olaylar yaşandı? Sebepleri nedir iyice incelemek lazım. Krediye erişim zorlaştı bu yüzden bataklar verilmeye başlandı diye düşünülse de bundan önceki süreç neydi diye bir soru aklımıza geliyor. Eğer 5 yıl ve daha uzun süreli yaşamış ve her sene kar etmiş bir şirket batıyorsa, konkordato vermişse burada yönetimin bir hatası olduğunu söyleyebiliriz.

Bundan önce şirket kar ediyor muydu? Kar ediyorsa edilen karlar ne oldu? Şahsına mı aldı yoksa şirketinin devamı için mi harcadı? Yeni iş alanları geliştirebildi mi? Kendi işi ile alakalı verimli çalışabilmek için ne yaptı? Sektöründe rekabetçi olabildi mi? Yatırımlarını doğru yere mi yaptı? Cahilce gaza gelerek yatırımlar mı yapıldı? Yoksa şirket el mi değiştirdi? Kısacası patronlar istemediği sürece şirketler batmaz. Bazen egoya yenik düşer bazen de cahilliğe.

Allah kimsenin işini bozmasın ve çok karlı şirketlerimiz olsun isteriz. Ancak şirketi batmış kendisi zengin olmuş patronları görünce de farklı duygular içerisine girmemek elde değil. İstihdam sorunlarımızın çözümü, üretkenlik, Ar-Ge gibi sorunlar ancak zihniyetlerin değişimi ile çözülebilir. Ekonomide fırtınalar, yağmurlar, seller elbette olur ki keşke olmasa. Bizlerin görevi bu zor yolculuğa çıktığımızı bilmemiz ve ona göre hareket etmemizdir. Rahmetli Sakıp Sabancı gibi patronları, ağabey olarak görürsek bu fırtınalar bizlere etki etmez. Yani yola çıkarken şemsiyeni, paltonu yanına al. İlk fırsatta güneşe aldanıp onları bir yerlerde bırakma.

Sakıp Bey dediniz neden Sakıp Sabancı?

Bir kere mütevazi olması beni çok etkiler. Kendisinin Dünya’daki varlık amacını bilen birisi. Misyon edindiği bakış açısı var. Mesela engelli bir evladının olması, kardeşinin cinayete kurban gitmesi gibi durumlar var. Her durumda da inancını bırakmayan, halen kendisi için değil de kendine verilen misyon uğruna savaşan birisi var. Başkasına hava atmak için de yaşamıyor. Gösterişten uzak, olduğu gibi davranan ve olduğu gibi görünen birisidir. Aslen Kayseri doğumlu olsa da Adanılı olduğunu söyleyebiliriz. Ben de bir Silifkeli olarak Akdeniz sıcaklığının insanın içinden ölünceye dek geçemeyeceğini bilirim. Rahmetli yanında hepimizin sevgisini ve duasını aldı götürdü. Allah rahmet eylesin. Bazen hayat bize iyi ya da kötü bir şeyler getirebilir. Sonuçta getirdiği yerde sen varsan giderken de senden bir şey almak isteyebilir. Sana bunların gelmesini engelleyemeyebilirsin ancak giderken senden götüreceklerine sen karar verebilirsin. Ya geleni kabul edip bazen de görmezden gelip arkanı dönüp yoluna devam edersin veya o gelenle mücadele edersin. Sabancı yoluna devam eden büyüklerimizdendi. Ben en çok onun dünya görüşünü ve misyonunu sevdim.

Son dönemlerde bazı haberlerde görüyoruz. Bu firmalar birileri ile birer birer anlaşmalar yaptığını söylüyorlar. Bu konudaki görüşleriniz nedir? Sizde durumlar nasıl?

Bu yılın 2. ve 3 çeyreklerinde enerji alanında birçok firma özellikle başta bir Çin’li üretici firma ile NDA diye tabir edilen anlaşmalar imzaladılar.  NDA İngilizce’de “non-disclosure agreement” olarak geçer ve Türkçe’de de kabaca “Gizlilik anlaşması” deriz. Bu anlaşmalar aslında başlangıç olabilir ancak her 100 anlaşmadan 3 tanesi hayata geçse ülkemizde birçok değişebilir.

Biz de Orbit Enerji A.Ş. olarak Çin’deki Dünya devleri ile enerji alanları için masalara oturduk. Bazıları ile biz de imzalar attık. Bizim neyimiz eksik dedik. Ancak Çin’in önceliği malum kendi ürünlerini pazarlamak.  Burada bizim sektördekilerinin birbirine sahip çıkması ve devletin bizlere destek vermesi önem arz ediyor. Biz gerçek üreticilerin gerçekten fedakâr ve gerçek vatansever olduğunu düşünüyorum. Neden mi; ülkemizde üreticiler her daim risk alır. Bankalara borcunu ödeyemem riski vardır kariyerini ve malını riske atar. İş sağlığı ve güvenliği riski vardır. Çünkü çalışanlarımız bütün eğitim ve kurallara rağmen hala iş güvenliğini riske atar. Bu risklere rağmen hala üretmekte direnen bizler, gerçek vatansever insanlarız. Oturarak ve konuşarak memleketi kurtarmaya kalkmıyoruz. Çalışarak, üreterek, geliştirerek memleketi kurtarmaya çalışıyoruz.

Gelelim ÇİN’li firmalarla imzalara. Onlar ülkemize yatırım için elbet gelecek. Karşılıklı istişarelerle doğru yatırımları yaparsak ne mutlu bize. Benim en büyük korkum ülkemizin makine çöplüğüne dönmesidir. Örneğin solar panel üreten fabrikalar. Ülkemizde 2012 yılından itibaren solar işi ortaya çıktı ve biz 2014 yılında solar hücre üretmek adına çalışmalar yaptık. Bu işin temeli yarı iletken malzemelerin geliştirilmesinden geçer. Gerisi aslında hamur ustası, ekmek ustası, marangoz, mobilyacılık ve benzeri işlerdir. Biraz garip gelmiş olabilir. Gözümüzde büyüttüğümüz tesisler aslında o kadar da kompleks tesisler değil. Bu tesisleri bizlerin kurması gerekiyor. Makine mühendislerimizi buralara yönlendirmek gerekiyor.

Çünkü bu tesislere o kadar çok paralar harcanıyor ki karlarını alıp tekrar yeni teknoloji diye yeni makinalara yatırıyoruz. Bunu kim kaldıracak, çalıştığı ortamda sağlıklı çalışabilecek mi orası aynı muamma.

Sonuç olarak uydum akıllarla yeni diye eskisinin süslenmiş hallerine çok para harcıyoruz. Ekonomik denge olarak ha dışarıdan almışız ha içeride üretmişiz durumuna düşüyoruz. Tek faydası yurt içinde istihdam sağlamış oluyoruz. Aslında kendi gazımızda boğuluyoruz farkında değiliz. Birileri çıkıp buna dur demeli.

Ben durun diyorum. Sakin olun sakince yatırım yapalım diyorum. Biz 2006 yılından beri solar panel işler yaparız. Eskiden GSM sektöründe çalıştığımız için enerji olmayan yerlere solar panel götürürdük kurardık. Rüzgar ve güneşle tanışmamız 18 yıl olmuş. O yıllardan bu yıllara kadar birçok hücre çeşidi geldi ve her defasında neredeyse yeni makinaları ülkemize soktuk. Burada Çin’in geliştirdiği stratejik hareket var.

Bu hareketi iyi görmek lazım. Aldığın makinaların parası çıkınca belki az da bir kar elde et o makinayı atarsın yenisini veririm sana diyor. Ve benden hammadde alarak Dünya’nın hiçbir yerinde benle mücadele edemezsin işaretleri var. Bu hareketlere karşı çıkamayız. En doğal haklarıdır. Adamlar durmadan çalıştılar. Hammadde ürettiler, işlediler, işleme makinalarını ürettiler, olmadı otomatik makinalar yaptılar, olmadı robotik yapay zekalı makinalar yaptılar. Üretim girdilerin neyi varsa ürettiler. Bedava enerji bedava iş gücü gibi bir şey oldu. Şimdi sen Çin ile nasıl baş edersin?

Avrupa bunu gördü ama eli kolu bağlı kaldı. Amerika asilik yapıyor ne ise fazla fazla parasını veririm ama onları kalkındırmam istediğim ülkelerden alırım diyor. Türkiye mantıksız engeller anti dampingler uyguluyor odak noktalarını kaçırıyor. Odak noktamız Çin’den gelişe engel olmak değil. Oradan gelenlerden sırası ile devlet desteği ile üretmek ve onlarla rekabet edecek seviyeye indirgemek olmalıdır. Hammadde üretelim, makine üretelim. Bizim neyimiz eksik? Üreticileri destekleyelim ki buradaki makine 100 bin USD iken benzer makinayı Çin’den 25 bin USD’a almayalım.

HIT30 İçin Ne düşünüyorsunuz?

Evet güzel bir gelişme. Stratejik ürünlere destek son zamanlarda zaten vardı. Şimdi gelinen noktada devlet HIT30 programı açıkladı. Özellikle bizim lityum üretiminde 1 kWh üretim için 6 USD’da destek vereceğim dedi. İsabetli bir karar alındı. Ama sanki bir yerde hata yapacağız gibi geliyor bana. Ölçek ekonomisi adı altında 3-5 GWh kapasitede fabrikalar havada uçuşuyor. Yahu yavaş yavaş gidelim.

Dünya’da yeni malzemeler keşfediliyor. Yeni tekniklerle üretimler yapılıyor. Biz olanı değil olacağa bakmazsak ülkeye milyarlarca dolarlık makine girecek. Her taraf beton yığını olacak. Ama içindeki ürünlerin katma değerleri olmayacak.

Ben burada firmalara yatırım danışmanlığı verilmesi ve firmaların da dinlenmesini tavsiye ederim. Borç yiyen kesesinden yer. Ama bildiğim bir şey daha var. Bana 1 milyar dolar borç verin kimseden korkmam. Çünkü ödeyemem. Ve beni batırmaktan herkes korkar. Ama bana 100 milyon TL borç verin uykularım kaçar. Çünkü bunu ödeyebilirim ama ya geciktirirsem korkularım olur. Strese girerim. 100 milyon TL ile batabilirim ama 1 milyar dolar ile kimse beni batıramaz. Bankacılarımız, finansçılarımız ne demek istediğimi gayet iyi biliyor. Lütfen devletimizin parası doğru yerlere gitsin. Firmalarımızda rekabet de olsun yurt dışı açılma hırsı da ama parası olan ben bu işe gireceğim potansiyel fazla derse ne olacak bu işin hali.

Dikkat edelim. Mesele kapasite değil. Kapasite çok kolay arttırılır. Mesele uluslararası rekabet gücü yani ihracat başarısıdır.

Sanırım pil üretiminde rakipleriniz çoğalıyor? Yatırımcılar artıyor. Korkmuyor musunuz?

Neden korkayım ki? Size Silifke’mizden bir örnek vereyim. Biz eskiden çilek ekerdik. Hala bir sürü çilek üreticimiz var Silifke’de. Türkiye’nin belki de en iyi çilekleri yetişir o topraklarda. Eskiden şimdiki gibi seralar yoktu. Açıkta olurdu çilekler. Bazılarının tarlası kuytuda olur ve doğal sera etkisi ile çiçekler eken meyveye dönebilirdi. Mart sonu gibi çilekler çıkmaya başlardı ama biz turfanda çileği satamazdık. Çünkü alıcı olmazdı. Bu mevsimde burada çilek üretecek üretici yoktur diye düşünürlerdi alıcılar gelmezdi. Mesela siz alışverişe giderken ne alacaksanız aynı şeyi birçok satıcıdan bulup karşılaştırabileceğiniz bir çarşıya gitmek istersiniz. Veya internet alışverişlerine bakarsınız.

Bizim ülkemizde de birçok üretici olmalı ki yabancı alıcılar buraya gelsin birçok çeşit bulunsun. Herkes aynı şeyi üretmesin ama üretici çok olsun. Bende bulamazsa komşuda bulsun. Bulsun ki bir daha gelsin.

Türkiye deyince akla lityum pil gelsin mesela. Bizim görevimiz en iyisini en uygun fiyata yapmaya çalışmak. Gerisi nasip zaten. Herkes Çin’e gittiğinde lityum pil bulacağını biliyor ama Türkiye’ye geldiğinde bulup bulamayacağını bilmiyor. O yüzden çok olmak kötü bir şey değildir.

Öyle de peki solar panel üreticilerinde bu durum neden böyle değil?

Çünkü panel üretimi garip bir durum. 1 kWp panelin Çin fiyatı ile Türkiye fiyatı arasında %100 fark var.  Çin’deki satış fiyatının iki katına burada satılıyor. Hammadde maliyetleri bile Çin’in bitmiş ürün maliyetlerinden daha fazla olduğu söyleniyor. Hücre üretilsin diye devlet destek veriyor fakat sanki bulanık hedefler var gibi. Bazen de sektöre damdan düşer gibi kanunlar geliyor. Biz devletin yanındayız da devlet kimin yanında diye sorguluyorum ve üzülüyorum bazen. Devletimizin dikkatli olması lazım. Nereyi yapıyorum nereler yıkılıyor meselesi.

Ben panel üretmiyorum ama 80 üzerinde açılan fabrika vardı hepsi teker teker gidiyor. Her birisi en az 3 milyon USD’lık temel yatırımlarını çöpe atıyor. Hurdaya gidiyor. Buraya yatırım yapmak dururken insanlar Ramanya’ya kaçıyor. Sebepleri araştırılsın. Biz bile toplam 1 milyar dolar veya daha fazla tutacak yatırım projelerini yatırımcılarla çalışıyoruz. Bizim gibi kaç tane firma var kim bilir. Düşünsenize burada para kazan git Ramanya’ya yatır. Neden? Devlet politikasındaki hatalar. Panel üretmek marifet değil. Akü yapmak da marifet değil. Çin ile rekabet etmek marifet.  Ben burada hızlı bir Ar-Ge çalışması ile methot ve stratejik değişime gidilmesi taraftarıyım. Biz şirket olarak farklı bir açıyla herkes stop verirken buraya dalmayı hedefliyoruz.Ama şimdilik enerji depolamaya ve mobiliteye odaklandık.

Son olarak sizden bahsedecek olursak Orbit Enerji’nin önümüzdeki yıllardaki hedefleri nelerdir? Okuyucularımıza vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bizim hedefimiz yenilenebilir enerji alanında ve mobilitede dünya devleri arasında yer almak. Biz biraz yavaş ve sessiz gitmeyi sevenlerdeniz. Dikiş dikmesini bilmeden tekstil fabrikası kurmam diyen kafalardanız.

Stratejik yatırımların her birisi değerli. Hücre üretiminde yer alacağız bunun için hazırlıklar devam ediyor. Lityum akü üretirken yatırım teşviklerden destek aldık ve öz sermayemizle güzel yatırımlar yaptık. Her yıl kapasitemizi %50 büyüttük. Şu anda 600 MWh kapasitede üretim yapabilecek kapasitemiz var. Üretim ve depolama alanlarımızı 10 bin metrekareye çıkarabildik. Malum İzmir’de arsa bina maliyetleri yüksektir. Devletten arsa tahsisi istesek de olumlu cevap alamadık maalesef.2025 sonu itibari ile kapasitemizi 1 GWh/yıl kapasiteye çıkarabilmek ve de biraz daha otomasyona ağırlık vermek istiyoruz.

Ayrıca yakışıklı L sınıfı bir otomobilimiz var. Onun alt yapılarını hazırladık bir hayli yol aldık. 2 model üstüne devam ettik. İnşallah onları da çoğaltırız ama önceliğimiz 2025 ilk çeyreğinde sayılı prototip üretip piyasaya çıkmak ve testlere başlamak.

Diğer taraftan şarj istasyonları işletmeciliğine başladık. Lisansımız aktif oldu ve yatırım ortaklığımız ile yola devam edeceğiz. Hedef 5000 DC şarj istasyonuna erişmek. Burada Orbit Enerji ortaklığı olan yatırım fonu oluşturuyoruz. Resmi işlemler yakında biter ve kısmetse açıklamalar yaparız. Tabi alt yapı sorunları ve yatırımın 1-2 yıl biraz da ölü yatırım gibi olması insanları endişelendirse de buradaki gereksinimler Orbit çözümleri ile rahata kavuşacak diye düşünüyoruz.

Pil üretiyoruz, elektrikli araç üretiyoruz, pili elektrikli aracımıza koyuyoruz, istediğimiz yerde kendi şarj istasyonumuzda şarj edebiliyoruz, araçlar birbirine enerji aktarabiliyor, araçların kendi networkü var bir biri ile konuşabiliyor, araçlar eve gelince müstakil evlere enerji verebiliyor, evde pil değişimi yapabiliyor. Apartmanmış, şarj sorunu varmış gibi sorunlardan uzak. Park sorunundan uzak. Bir de bakmışsın kendini park etmiş. Gel deyince çağırdığı yere gelmiş. Anahtarsız tamamen yazılımla çalışan mobil erişime ve paylaşıma açık hale gelmiş.  Daha çook sürprizler var…

Son olarak şunu belirtmek istiyorum; Şirketler patronların değil halkın, devletin malıdır. İçinde çalışanlarındır. Bizler Orbit Enerji’yi büyütmeye çalışıyoruz. Memleketimiz için büyütüyoruz.

Şahsımızı ekonomik olarak büyütmeye ihtiyaç duymuyoruz.  Bizler fani olduğumuzda şirketimiz bir ömür yaşasın istiyoruz. Daha birçok nesil bu çatının altında yuvasını kursun dünyalıklarını helalinden kazansın istiyoruz.

Tüketicilerimizden de ricamız bu misyona katkı koymak isterseniz yerli üretimlere önem verin ki bizler daha iyisini üretelim. Daha ekonomik üretelim. Ne kadar fazla üretim o kadar ekonomik ürün demek. O kadar kalite demek. Herkese sağlıklı mutlu bir yaşam diliyorum.