Organomineral gübre ile verimli tarımın ihtiyaç duyduğu organik maddeyi artırmak istiyoruz
Katı atıkların kaynakta ayrıştırılarak toplanması, işlenmesi, geri dönüştürülmesi, biyogaz aracılığı ile elektrik ve ısı enerjisi elde edilmesi ve organik atıktan kompost ve organik gübre üretilmesi ve değerlendirilemeyen atıkların da nihai bertarafı alanlarında faaliyet gösteren Hexagon Katı Atık Yönetim AŞ 2008 yılında İstanbul’da kuruldu. Kuruluşundan günümüze önemli yatırımlar yapan Hexagon Katı Atık Yönetim’in başında ise kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim var. Yıllarca otomotiv sektöründen tanıdığımız Hexagon Katı Atık Yönetim Kurulu Başkanı Jan Nahum, bu alanda yaptıkları yatırımları okuyucularımızla paylaştı.
Öncelikle tarımsal üretiminde gübrenin önemini aktarır mısınız?
Tarımsal üretimin artması için, rekoltenin artması gerekmekte bunun için de tarım ürünlerinin ihtiyaç duyduğu mineralleri, yani Bitki Besin Maddelerini bir yerden almaları gerekiyor. Bunların bir kısmını havadan , önemli bir kısmını da topraktan alırlar. Ektiğiniz bir ürün gerekli besin maddelerini topraktan alamadığı zaman toprağınızdaki bu eksikliği gidermeniz için gübre kullanmanız gerekiyor. Gübre tarım ürünlerinin ihtiyaç duyduğu bitki besin maddelerini sağlıyor. Türkiye genel olarak 5.5-6.5 milyon ton gübre tüketmektedir. Yani Türk tarımının bugünkü tarımsal üretimini yapabilmesi için bu kadar gübreyi tüketmesi gerekiyor. Kullanılan gübre miktarını diğer ülkelerle karşılaştırdığınızda Türkiye’de arazi başına düşen gübre kullanım miktarı dünya ortalamasının altındadır. Örneğin Çin veya Avrupa’da çok daha yüksek oranlarda gübre kullanılmakta. Bunun ile birlikte zaman içinde gübre kullanımının arttığını gözlemliyoruz. ancak Türkiye’nin 2023 yılı tarım hedeflerine ulaşması için rekoltenin artması gerekiyor. Bunun için de bir taraftan tarım arazilerinin artması gerekiyor, diğer taraftan da birim arazi başına düşen ürün miktarının da artması gerekiyor. Buradan yola çıkacak olursak ürünün ve arazinin artışıyla birlikte kullanılan gübre miktarının da artması gerekmektedir.
Türkiye bugün hem gübreyi, hem de gübrenin ham maddesini yurt dışından ithal etmektedir. Bu alanda %90 dışa bağımlı durumdayız. Çünkü gübre üretiminin ham maddeleri Türkiye’de bulunmuyor. Türkiye’de gübrenin yarısı ithal yarısı da Türkiye’de üretildiği belirtiliyor. Bu doğru, ancak ürettiğimiz gübrenin de ham maddesini ithal ediyoruz. Bu açıdan bakacak olursak tamamen dışa bağımlı durumdayız. Türkiye tarım alanında dünyada 7 sırada bulunmaktadır. En büyük tarım ülkelerinden biriyiz. 26 milyon hektar tarım arazisi, son zamanlarda 23 milyon hektara geriledi ve bu arazinin de her an da tamamı değerlendirilmiyor. Dolayısıyla dünyanın en büyük tarım ülkelerinden biriyiz fakat değişik sebeplerden kaynaklı tarıma elverişli arazilerimizi kaybetmekte, geriye kalanının da tamamını kullanamıyoruz. Bu nedenle sektörde (toplulaştırma gibi ) planlanmış ve yapılmakta olan yapısal değişiklere ihtiyaç vardır. Dünyanın en büyük tarım ülkelerinden biri olmamıza rağmen tarım arazilerimizin çoğu yeterince ve arzuladığımız kadar verimli değildir. Çünkü arazilerimizde çoğunlukla verimli tarımın şartlarından biri olan asgari organik madde eksiğimiz bulunuyor. Tarımın verimli olması için olmazsa olmaz en önemli madde organik maddedir. Bugün çöldeki bir araziye tohum eksek ve sürekli sulasak verimli bir tarım rekoltesi elde edemezsiniz. Fakat çöldeki toprağa %5 oranında organik madde eklesek, istenen verim ve rekolte elde etmek için gerekli şartları oluşturmuş oluruz. Bu bakışla Türkiye’deki toprak yapısının içindeki organik madde miktarı çoğunlukta %1,5 seviyesindedir. İdeal organik madde oranı ise %5 seviyesinde olmalıdır. Evet çok arazimiz bulunuyor, halen tarımda çok büyük bir ülkeyiz fakat toprağımızda organik madde eksiğimiz bulunuyor. Yani organik maddemizi yükseltebilecek yolu bulursak önemli oranda tarım üretimi artışı sağlayabiliriz.
Bugün Kuzey Avrupa ülkelerinde organik madde var, Güney yarım kürenin güney kısımlarında da organik madde var, fakat dünyanın orta kuşağında bizim de bulunduğumuz bölgede Akdeniz’de, Çin’de veya Orta Asya’nın birçok ülkesinde organik madde eksiği bulunuyor. Gübre organik maddesi olmayan toprağa koyduğunda, toprak o maddeyi bağlıyor ve tohuma gerekli besini vermiyor. Organik maddesi fazla olan toprakta ise gübre verdiğinizde toprak gübreyi bağlamıyor ve tohumun alması gereken besini veriyor ve üretimi arttırmış oluyor. Dolayısıyla çözüm olarak toprağımıza organik madde vermemiz gerekiyor. Eğer organik maddeyi toprağa vermeyi başaramazsak sürekli toprağa gübre verirsek zaman içinde toprak çoraklaşması, sertleşmesi gibi sorunlar yaşamaya başlarız. Toprağa bağlanan kimyasallarda yağmur suyu ile birlikte yıkanarak yer altı su ve içtiğimiz su kaynaklarına gidiyor ve sularımızın zehirlenmesine neden oluyor. Bu durum da birçok hastalıklara neden oluyor. Bunların hepsini engellemek için, toprağın organik maddesini arttırmak, toprağa organik madde vermek gerekiyor.
Özellikle çocuklarda görülen bazı hastalıkların gıdalardan kaynaklandığı belirtilmektedir.
Bunun doğru olma ihtimali yüksek; Tarım kimyasallarının önemli hastalıklara sebep olduğu bilinen bir hakikat. Bugün Avrupa gübrenin kullanımına miktarsal sınır getirdi. Arazi başına belli bir miktarın üstünde kullanası yasak. AB’nin ve Dünya’nın çektiği sıkıntı ve çözümsüzlük, bir taraftan çevre ve sağlık için gübre kullanımına sınır konma mecburiyeti, diğer taraftan da bu sınırlamanın sebep olduğu verimsizliğe çözüm bulamak.
Türkiye bu noktada nasıl bir yol izlemelidir?
Türkiye’nin 26 milyon hektar tarım arazisi var. Bu arazinin tümündeki tarım için kullanılan üst 20 cm toprağın tamamının organik maddesini ihtiyaç olan seviye ( %5) arttırmak için gereken organik madde miktarı hesaplanabilir. istenen organik seviyesinin yakalanabilmesi için ise yüzyıllarca ( belki 500 yıl gibi ) bir uğraş gerekmekte. Bir de o kadar organik maddeyi bulmak, sağlamak ve toprağa vermek için gereken zor ve ciddi boyutta lojistik, insan kaynağı ve benzeri imkanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, organik zafiyetinin arazinin tümünün organik maddesinin istenen seviyeye çıkartılması ile bu yapılamayacağı kolayca anlaşılmakta. çözüm vahşi sulama dan damlama sulama geçiştekine benzer. Yani bütün bir araziye organik madde vermek yerine sadece tohumun olduğu yere organik madde vermek gereken organik madde miktarını çok azaltmakta. Aynı zamanda ihtiyaç duyulan besin maddelerini vermek için ise her iki ihtiyacı aynı güre tanesinde birleştiren organomineral gübredir. Organomineral gübre ile hem mineral ihtiyaçlar hem de organik madde tohuma / köke verilmiş oluyor. Organik maddedin sağladığı bitki besin alma verim artışı sayesinde toprağa verilemeyen ihtiyaç duyulan mineralleri yarı yarıya azaltabiliyorsunuz. Dolayısıyla Organomineral gübre kullanımı ile gübre ithalatı yarı yarıya düşer. Bununla birlikte organik madde verdiğiniz için de toprakta bağlanan yağmur ve sulama suları ile yıkanarak yer altına inen kimyasallar olmuyor, sular kirlenmiyor ve toprak çoraklaşmıyor. Bu yöntemle de zaman içinde toprağın organik madde miktarı yükselmiş oluyor.
Bu noktada organik madde nereden alınacak?
İhtiyaç duyulan ,Organik madde tarımsal, evsel atıklar ve hayvansal atıklardan sağlanabilir. Türkiye ortalama yıllık 30 milyon ton evsel atık üretiyor. Bunları düzenli depolara koyuyoruz. Bunun içindekinin yarısı organik madde. Geriye kalan plastik, kağıt, cam metal gibi ambalaj atıklarıdır. Bugün bu ambalaj maddelerini almak ve ekonomiye kazandırmak için değişik girişimlerin yatırımı yapılmakta ve çalıştırılmakta. Bizim organik maddeyi alabilmemiz gerekiyor. Evsel atıkların içindeki organik maddenin suyunu arındırırsanız ortalama 4.5 milyon ton organik katı madde elde edilebilir. Bu rakamı da Kompostlarsak kabaca 2.5 milyon ton kullanılabilir kompost elde edilebilir.. Sadece evsel atıklardan elde edilecek olan kompost ile üretilecek organomineral gübre ile ihtiyaç duyulan tüm gübre üretilebilir ve böylece bu gübrede kimyasal ihtiyacı yarı yarıya düştüğünden de gübre ham madde ihtiyacı yarı yarıya düşürülebilir. Sıfır atık projesiyle bütün çevreye yayılmakta olan organik maddenin de kirlilik yaratmasını, atmosfere gaz salmasını engellemiş oluruz. Dolayısıyla organik maddeler düzenli depolara gitmeden ayrıştırılıp kompost işleminden geçse gübre üretimde kullanılırsa, organomineral gübre üretimi olur, yer altı sularımız kirlenmez, yerli gübre üretimi olur ve topraktaki organik madde miktarı arttırılmış olur. Böylece Sayın Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği Milli Tarım Projesi’ndeki kompost kullanımı gerçekleşmiş,, yalnız o da değil, Sayın Emine Erdoğan’ın ifade ettiği sıfır atık projesi de atıkların yeniden değerlendirilmesi ile hayat bulur. Bugün geri dönüşümde Türkiye’de plastik kağıt cam gibi ambalaj maddelerini çöpten ayırıyoruz, fakat organik maddeyi almıyoruz, değerlendiremiyoruz. Oysa organiği değerlendirebilirsek Türkiye’nin üç dört tane sorunun çözmüş oluruz.
Bu konuda belediyelerin konuya yaklaşımı nasıl, size yardımcı oluyorlar mı?
Belediyeler elbette yardımcı oluyor. Şuada Bilecik’te bu işi yapıyoruz. Çöpü topluyoruz, alüminyumu, camı değerlendiriyoruz, organik ürünlerini de alıp organomineral gübre üretiyoruz. Sadece evsel atıklar da değil, aynı zamanda tarımsal ve hayvansal atıklarda ülkemizde yeterince değerlendirilmiyor. Onların da değerlendirilmesi gerekiyor. Bilecik’teki tesislerde biz onları da değerlendirmekteyiz. Eğer bu entegre sistem yaklaşımı yaygınlaştırılırsa Türkiye gübre ithalatından gübre ihracatı yapan ülke konumuna döner. Burada kendi içinde bir ekosistem var. Bu hayata geçirilirse kendi içinde ticaret açığını dengeler. Çoraklaşmış arazide de üretim yapılabilir ve Türkiye’de tarımın patlamasını sağlar. Böylelikle 2023 yılı hedeflerini tarım alanında tutturma imkanına ciddi katkı sağlanmış olur.
Bu konuda gübre üreticilerinin de farklı düşünceleri olabiliyor. Örneğin organomineral üretiminde geri dönüşüm açısından doğru bir yaklaşım fakat bu ürünlerde ağır metaller de olabiliyor, şeklinde bir eleştiri var. Siz bu konuda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Siz uygulamada yanlışlıklar yaparsanız iyi bir arındırma yapamazsınız tabi ki sorunlar yaşarsınız. Örneğin arındırmada pili ayırmazsanız ağır metalle karşılaşırsınız. Yine kağıtta organik madde çok fazla vardır fakat siz kağıdı kullanıp üretime sokup kağıdı kullanarak organik maddeyi kağıdın üzerindeki mürekkepten arındırmazsanız içindeki ağır metalleri almış olursunuz. Bu işi ilmine göre yapmanız gerekiyor. Teknolojiyi sağlamak budur. Sürekli üretimi takip edeceksiniz, eğer bir sorun olduysa ürettiğinizi atmayı bileceksiniz. Dolayısıyla gelen ham maddenin kalitesini ve üretimin kalitesini ölçmeniz gerekiyor. Organomineral üretimde ağır metal varlığı kontrol altındadır, bunun için sürekli kontrol edilir ve ona göre hareket ederseniz. Burada Tarım Bakanlığı’da gerekli kontrolleri yapıyor. Biz üretimimizin hem üretiminde hem de ürün çıkışlarında kontroller yapmaktayız.
Tarım Kredi Kooperatifleri ürettiğiniz ürünleri alıyor mu?
Tarım Kredi Kooperatifleriyle bir anlaşmamız bulunuyor, fakat onların kendi üreticisi Gübretaş olduğu için oradan ürün alıyorlar. Ne yazık ki ürünlerinin bir kısmını ithal ediyor. Biz en azından ithal ettikleri ürünler yerine Türkiye’deki yerli ürünleri kullanmalarında ve satmalarında yarar var diye düşünüyoruz. Şu anda ürünlerimizi kendimiz dağıtıyoruz. Fakat sektörde kurulmuş bir yapı var. Dolayısıyla herkes kurulmuş sistemden ilerlemek istiyor. Burada bir değişimi tetiklemek kolay değildir.
Farklı ihtiyaçlara göre ürün üretebiliyor musunuz?
Biz uzun zamandır çay konusuna yoğunlaştık. Bugüne kadar çay arazilerine çok fazla kimyasal gübre atıldığı için şu anda ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Kimyasal toprağa bağlanmış durumda, aynı zamanda Doğu Karadeniz’de hastalık da olduğu söylentileri var. Biz organominerel gübre ile çay üretiminde üretimde bir kayıp yaşanmadan bu sorunların çözüleceğine inanıyoruz. Ayrıca ürünlerimizi şeker pancarı, patates, domates, buğday, meyve, sebze, çeltik ve benzeri her çeşit ürün ekicileri kullanıyor. Biz ürüne göre, toprağa göre ihtiyaç duyulan gübre formülasyonları da yaparak gübre de üretebiliyoruz. Her bölgenin. Her ürünün ihtiyacı farklı. Önemli olan o ihtiyaçlara cevap verebilmek.
MAYIS – HAZİRAN 2019