Polisan’ın en büyük avantajı Kansai Boya gibi küresel bir marka ile iş birliği sağlamasıdır

Japon Kansai ile ortaklık yaparak yoluna devam eden Polisan Boya, sektördeki yerini güçlendirdi. Türkiye’ye yapılan Japon yatırımlarından biri olan Polisan Kansai Boya’nın faaliyetleri ve bu faaliyetlerin iki ülke arasındaki ticari ilişkilere katkıları ile ilgili konuları değerlendirmek için bir araya geldiğimiz Polisan Kansai Boya Genel Müdürü Cemal Drahor, Japon yatırımcılar için avantajlı bir ortamın olduğunu ifade etti.

Japonya Türkiye ticari ilişkilerinin geldiği nokta ile ilgili değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Ticarette globalleşme ile birlikte firmalar batıdan doğuya giderken doğudan da batıya  gitmeye başladı. Bu anlamda baktığımızda 1990’lı yıllardan başlayararak Japon yatırımcıların Türkiye’ye gelmeye başladığını görüyoruz. Özellikle otomotiv endüstrisinde Toyota ve Honda’nın Türkiye’de Fabrika açma kararı Japon yatırımlarını önemli ölçüde artırdı. Japon firmaların dünyada 200 Milyar Dolarlık yatırımları bulunuyor. Türkiye’de ise 200’den fazla Japon firması faaliyet gösteriyor. Şu anda Türkiye Japonya ticaret hacmine baktığınızda 4.7 Milyar Dolar’a ulaşmış durumda. Türkiye’ye son 15 yılda 2.7 milyar Dolar civarında Japon yatırımı bulunuyor. Türkiye’nin ticaret yaptığı bütün ülkeler içerisinde 24. sırada bulunan bir ülkeden bahsediyoruz. Bunun yanı sıra tarihsel bağları da düşünürseniz potansiyel anlamında alacağımız çok yolun olduğunu görmekteyiz.

Japon firmaların yurt dışı yatırım büyüklüğünü düşündüğümüzde Türkiye’ye gelen yatırımın çok küçük olduğunu görmekteyiz. Bu yatırımları arttırabilir miyiz?

Yatırımlar daha fazla olabilir. Bunu geliştirmemiz gerekiyor. Japon firmaların batıya gelme isteğiyle bu rakamın artacağını düşünüyorum. Türkiye’nin jeopolitik önemi var. Türkiye, ipek yolunun başladığı bir noktada ve ticaretin tam merkezinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye, Avrupa Birliği’nin sınırında bulunuyor. Dolayısıyla Japon firmaların Türkiye’yi iki bacaklı düşünmesi gerekiyor. Japon yatırımları Türkiye’nin kendi iç tüketim potansiyeli ve Türkiye’nin gümrük birliği anlaşmasıyla AB’ye açılımı kolaylığı nedeni ile önem arz etmektedir.. Toyota, Türkiye’ye ilk geldiğinde 100 bin araç üretimini hedeflemişti. Bu hedefi çok hızlı bir şekilde aştılar. Bunu Japon yatırımcılar da gördüler. Kalite yaklaşımı ve Kaizen tipi sistem iyileştirme modelleri Türkiye’de hızlı bir şekilde uygulanmaya başlamıştır. Ayrıca Japon firmaları Türkiye’de açtıkları fabrikaları verimlililiğin oldukça yüksek olduğunu gözlemlediler Bu durum Türkiye için büyük avantaj sağlıyor.  

Japon firmaların üretim modeli açısından Türkiye’nin çalışma modeli ile birbirine uyumlu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle söyleyebiliriz ve bu durum Türkiye açısından çok artı bir durum. Türkiye’deki çalışma modelinin çok hızlı bir şekilde Japon yatırımcıların çalışma modeline uyum sağladığını söyleyebiliriz.

Polisan açısından baktığımızda Japon Kansai ortaklığının katkılarını aktarır mısınız?

Aslında az önce aktardığımız Japon firmaların global pazara açılmasının bir yansıması da Polisan Kansai Boya ortaklığıdır. Polisan’ın en büyük avantajı Kansai gibi küresel bir marka ile iş birliği sağlamasıdır. Polisan Boya ortaklığından önce Kansai firması İzmir’deki bir boya firması ile joint venture yaptı. Dolayısıyla Kansai Türkiye’deki boya sektörünün potansiyelini iyi bilen bir firmaydı. Bu nedenle bizimle ciddi bir sinerji yarattılar. Çevre ülkeleri de düşündüğümüzde daha büyük sinerjilerin ortaya çıkacağını düşünüyoruz.

Üretim ve Ar-Ge açısından size katkı sağladılar mı?

Ar-Ge açısından Polisan Boya’nın önemli bir geçmişi var. Bu alanda yaptığımız yatırımlar zaten vardı. Ayrıca bu yıl Ar-Ge binamızı da bitirdik. Bu açıdan iki firma birbiriyle uyuşuyor. Yaptığımız Ar-Ge yatırımlarıyla, yenilikçi ürünleri ortaya koyduk, karbon ayak izini azaltan ürünleri pazara sunduk. Bu açıdan Kansai ile Ar-Ge konusunda da karşılıklı uyumlu çalışmalarımız oluyor.  

Dünyada birçok şey değişiyor dolayısıyla tüketicinin istekleri de değişiyor. Bu değişimin boya sektörüne yansıması ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Pandemi süreciyle birlikte hammaddede değişimler yaşandı.  Dolayısıyla her şey değişmeye başladı. Bakterilere ve virüslere karşı etkili, boyandığı yüzeyi koruyan ürünler gibi değişimler yaşandı. Bu değişimler de Asya Pasifik ülkelerinde başladı dünyaya yayıldı. Bütün firmalar da bu değişimi görüp hızla adapte oldular. Sadece böyle de bakmamak gerekiyor, şehre olan göçler, gökdelenlerin artışı sürekli farklı süreçleri beraberinde getirdi. Boya firmaları da sürekli bu değişimi izleyerek yeni ürünleri ortaya koydular.

Tüketici tarafı da bu konuda daha bilinçli oldu diyebilir miyiz?

Pandemiyle birlikte Avrupa’da boya satışları çok hızlı arttı. Çünkü insanlar evden dışarı çıkamadı ve evde boyama işlerine zaman harcadılar. Bu duruma Z kuşağının ne istediğini bilen bir kuşak olduğunu eklersek farklı bir süreç başladı. Bizler tüketiciye “en kaliteli boyayı kullan” dediğimizde “evet biz de şöyle bir boya istiyoruz” diyen birçok tüketici ile karşılaştık. Dolayısıyla sektörün değişimine birebir rol oynayan tüketiciler oldu.

Tüketicinin bu konularda bilinçli olması merdiven altı üretimini de bitirdi diyebilir miyiz?                      

Merdiven altı üretim yaşamımızda bir anda yok olmayacak. Boya Sanayicileri Derneği’nin raporlarına baktığınızda 2021 itibari ile Türkiye’de 600 bin ton inşaat  boyaları tüketilecektir. Bu miktarın % 83’ini Bosad üyesi firmalar üretiyor, %12’ini 20 firma karşılıyor. Geriye kalan çok küçük bir kısmı da merdiven altı üretiliyor. Fakat bu süreç öyle bir süreç ki ham madde fiyatlarının artışı, ham madde bulamadığınız zamanların oluşu dünyada yeni bir süreci beraberinde getirdi.  

Türkiye’deki boya sektörünü değerlendirecek olursak geldiğimiz noktayı aktarır mısınız?

2017 yılında inşaat boyaları açısından maksimum seviyeye çıktık. 600 bin top tüketim gerçekleşti. 2019 yılında ise 420 bin tona kadar gerileme oldu. 2020 yılında ise 517 bin tona tekrar çıktı. 2021 yılında ise tekrar 600 bin tona döneceğimizi düşünüyoruz. Burada önemli olan büyümenin sağlıklı olmasıdır. Geri çekilmesi ve tekrar aynı noktaya gelmesi iyi değildir. Türkiye’de halen kişi başına boya tüketimi Avrupa ülkeleri göre çok geri seviyededir. Oradaki artışları sağlayabilmemiz gerekiyor.

Bu durumu etkileyen ana unsur nedir, gelir mi yoksa alışkanlıklar mı?

Bu durumun bir kısmı gelirden kaynaklanıyor. İkincisi de boya alışkanlığı Türkiye’de pek değişmiyor. Türkiye’de insanların evlerini boyalama süreleri 6-8 yıl arasındadır. Birçok Avrupa ülkesinde bu süreç çok daha kısadır. Avrupalılar evlerinin tamamını olmasa bile kısmı boyama yaparlar. Yunanistan gibi turizme önem veren ülkelerde ise her yıl boyama olur. Çünkü orada görsellik çok önemlidir. Buradaki en önemli etkenin alışkanlık olduğunu görmekteyiz.

Paris iklim anlaşması imzalandı ve bütün sektörler açısından yeni bir süreç bekleniliyor. Bu durum boya sektörünü de etkiliyor mu?

Tabii ki etkiliyor. En basit söylemiyle artık karbon vergisi geliyor. Dolayısıyla buradaki değişimlere hazırlıklı olmanız gerekiyor. Bütün sektör hazırlıklı olması gerekirken Polisan Kansai Boya olarak biz hazırlıklarımızı yaptık. Birçok sektörde önemli değişimler yaşanacaktır. 2026 yılında karbon vergisi geldiğinde bu duruma hazırlıksız olan şirketler ciddi oranda vergi ödeyecekler. KASIM 2021