Salgın Sonrası Yapılan İlk G7 Zirvesi: Batının Kendini Yeniden Tanımlama Çabası
ABD’nin G7 başkanlığını yürüttüğü 2020 yılının zirvesiz geçmesinin ardından 2021 dönem başkanı olan Birleşik Krallık (BK) ev sahipliğinde G7 Zirvesi 11-13 Haziran 2021 tarihlerinde Carbis Bay, Cornwall’da gerçekleştirildi. Zirve’ye G7 üyesi ülkeler olan Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, ABD, BK ve AB’nin yanı sıra BK’nın isteği üzerine Avustralya, Hindistan, Güney Kore ve Güney Afrika liderleri de davet edildi.
1 Ocak-31 Aralık 2021 tarihleri arasında G7 dönem başkanlığını üstlenmiş olan BK’nın bu dönem için ortaya koyduğu önceliklerinin G7 Zirvesi gündemine yansıdığı görülüyor. Görüşmelerin bu öncelikler doğrultusunda ”Yeniden Daha İyi İnşa Etmek” (Building back Better) ana teması altında belirlenen altı alt tema kapsamında düzenlendiği görülüyor. Bu çerçevede ele alınan konular; bölgesel, sosyal ve toplumsal eşitsizlikleri ve cinsiyet eşitsizliğini azaltmak suretiyle salgın sonrası herkes için ekonomik iyileşme sağlanması; dış politika ile ticaret, kalkınma ve jeopolitik alanlara ilişkin sorunların giderilerek dayanıklılığın artırılması; COVID-19’a karşı alınacak önlemler ile uzun vadede salgınlara karşı daha hazırlıklı olmak için uluslararası bir salgın anlaşması çalışması; G7 ülkeleri ve misafir ülkeler tarafından paylaşılan ortak değerler ve yine COP26 çerçevesinde iklim değişikliği ve COP15 çerçevesinde biyoçeşitlilik oldu.11-13 Haziran Zirvesi’ne hazırlık olarak 19 Şubat’ta video konferans aracılığıyla bir araya gelen G7 liderleri toplantı sonrası yaptıkları ortak açıklamada “birlikte çalışarak COVID-19’un üstesinden gelmek ve yeniden daha iyi inşa etmek” yönündeki niyetlerini dile getirmiş ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel de ileride olası salgınlar ve herkesin aşılara uygun fiyatla ve eşit erişiminin sağlanması için küresel bir anlaşma çağrısında bulunmuştu.
Trump Döneminin İzlerini Taşıyan Arka Plan
Hatırlanacağı üzere, Çin’in ekonomik ve jeopolitik bir güç olarak yükselmesi, Trump yönetimindeki ABD’nin çok taraflılık ve Batılı değerler odaklı uluslararası düzenden giderek uzaklaşması ‘Batısızlık’ tartışmalarını gündeme oturtmuştu. Kanada’da yapılan 2019 G7 Zirvesi sonrası kararlaştırılan bildiriyi Trump’ın önce imzalayıp sonra vazgeçmesi, 2020 yılındaki ABD dönem başkanlığındaki G7 Zirvesi’nin salgın nedeniyle yapılamaması gibi olaylar ve G7 ülkelerinin artık küresel ekonominin büyük bir bölümünü temsil etmiyor olmasının da etkisiyle G7 sürecinin önemi daha da azalmıştı.
Salgın Sonrası İlk G7 Zirvesi’nden Beklentiler
AB ile ABD ve BK’nın yeni liderlerinin diğer gelişmiş demokratik ülke liderleri ile bir araya gelerek dünyanın karşı karşıya olduğu küresel sorunlarla başa çıkabilmek konusunda atacağı adımlarla Batının liderlik konumunu yeniden ele geçirebilmesi için son fırsat olduğu beklentisi Zirve öncesi uzmanlar tarafından yapılan analizler arasında yer aldı. Bu Zirve’den çıkacak kararların katılan ülkeler, Batı dünyası ve küresel düzeyde önemli sonuçları olabileceğine dair beklentiler bulunuyordu. Joe Biden’ın ABD Başkanı olarak yurtdışına yaptığı bu ilk seyahatinde, G7 platformunda serbest ve adil ticaret kuralları, çok taraflılık ve büyük önem verdiği demokratik değerlere yeniden sahip çıkarak ABD’nin yeniden dünya sahnesine “geri dönüşü” nü göstermek isteğinin bulunduğu biliniyor. G7 Zirvesi’nin BK Başbakanı Boris Johnson için önemi ise kendisini ağırlığı olan bir lider olarak ispatlamasının yanı sıra Brexit sonrası öne çıkarmaya çalıştığı “Küresel Britanya” vizyonunu kabul ettirmesi, BK ile ABD arasındaki ilişkilerin yenilenmesi ve AB ile sorunlu olan ilişkilerde yatıyordu. AB ile transatlantik ilişkilerin ileride ne şekil alacağı, Çin ve Rusya karşısında ortak bir tutum üzerinde anlaşılıp anlaşılamayacağı, gerek Boris Johnson gerekse Fransa Başbakanı Emmanuel Macron ile yeni ABD Başkanı Joe Biden arasındaki ilişkilerin nasıl gelişeceği ise ilgiyle izlenen konular arasında yerini aldı. Özellikle Boris Johnson ile Biden’ın AB-BK ile Kuzey İrlanda bağlamında ilişkilerin Hayırlı Cuma Anlaşması’nı tehlikeye atmaması gerektiği ile ilgili hassasiyetini ortaya koyması beklentiler arasındaydı. Bunun altında Biden’ın İrlanda kökeninin yanı sıra ve belki de daha önemli olarak ABD siyaset sahnesinde nadir olarak her iki parti tarafından da desteklenen konulardan biri olmasının yattığı da uzmanların belirttiği konular arasında.
Zirve Bildirgesi’nin İçerdikleri
Üç gün süren sosyal aktiviteler ve ikili ve çoklu görüşmeleri takiben Zirve’nin ardından 25 sayfalık Bildirge’nin yanı sıra G7 Carbis Bay Sağlık Deklarasyonu, G7 2030 Doğa Sözleşmesi (Nature Compact), 2021 Açık Toplumlar Bildirisi (Open Societies Statement) ve 2021 Araştırma Sözleşmesi (Research Compact) yayımlandı. Sağlık, ekonomik iyileşme ve istihdam, serbest ve adil ticaret, gelecekteki sınırlar, iklim ve çevre, cinsiyet eşitliği, küresel sorumluluk ve uluslararası eylem başlıkları altında üzerinde anlaşmaya varılan konulara değinilen “Yeniden Daha İyi İnşa Etmek Amacıyla Küresel Eylem İçin Ortak Gündem“ başlığıyla yayımlanan Zirve Bildirgesi’nde alınan kararlar,
-COVID-19 salgınını sona erdirmek amacıyla en kısa zamanda dünyada çok sayıda insanın aşılanması için uluslararası çabanın yoğunlaştırılması ve bu yönde 2022 yılı boyunca 1 milyar doz aşı verme taahhüdünde bulunmak ve ileriye dönük olarak küresel sağlık tehditlerine karşı küresel aşı üretim kapasitesini tüm kıtalarda artırmak, erken uyarı sistemleri oluşturmak ve gerektiğinde aşı, test ve tedavi yöntemleri geliştirme süresini 300 günden 100 güne indirmeyi sağlayacak şekilde bilime destek sağlamak;
-Salgın süresince yapılan 12 trilyon dolar tutarındaki yardıma ek olarak planlar yapmak suretiyle ekonomileri desteklemeye devam ederek altyapı, istihdam yaratmak, inovasyonu teşvik etmek ve ayrım gözetmeksizin herkesi desteklemek;
-Reforme edilmiş bir ticaret sistemi kapsamında serbest ve adil ticaret, dayanıklı bir küresel ekonomi ve adil bir vergi sistemi ile zenginliği artırmak, küresel ekonomi ve toplumların, siber alandan uzaya kadar her alanda, gelecekteki sınırlarının tespiti için işbirliği yapmak ve ortak değerler doğrultusunda gerçekleştirilecek teknolojik dönüşümlerin gücü ile zenginliği artırmak;
-Küresel ısınmadaki artışı 1,5 derece ile sınırlı tutmak, 2030 yılına kadar toplu emisyonları yarıya indirmek için yeşil dönüşümü kullanmak, 2050 yılından geç olmayacak şekilde net sıfırı hedeflemek, 2025’e kadar iklim finansmanını artırmak ve iyileştirmek ve 2030 yılına kadar kara ve okyanusların en az %30’unu korumak;
-Temiz ve yeşil büyüme girişimi yoluyla daha iyi bir dünya inşa etmek amacıyla dünyanın her yerinde ve özellikle de Afrika’da altyapı yatırımları için ortaklıklar geliştirmek ve güçlendirmek ve bu doğrultuda Uluslararası Para Fonundan (IMF) gelecek yardımları artırarak küresel olarak 100 milyar dolar hedefine ulaşmak;
-Diğer ülkelerle birlikte ve çok taraflı sistem kapsamında ortak değerler olan demokrasi, özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıyı temel alarak eşitliği, özellikle cinsiyet eşitliğini geliştirmek yoluyla- 40 milyon kız çocuğunun eğitim almasını sağlamak ve Eğitim için Küresel Ortaklık (Global Partnership for Education) için en az 2,75 milyar dolar ayırmak dâhil-küresel sorunların üstesinden gelerek başarıya ulaşmak olarak özetlenebilir.
Beklenti ve İhtiyaçlar Karşısında G7 Kararları
Zirve’den çıkan sonuçlara bakıldığında çok taraflılığın geri geldiği, Batının ortak değerler etrafında yeniden toparlanma çabaları ve liderlerin küresel sorunlar konusunda işbirliği yönündeki istekleri açıkça görülüyor. Son yıllarla kıyaslandığında olumlu bir tablo ortaya çıksa da genel kanı, bazı konularda liderlerin ortak bir tutum sergilemek konusunda anlaşamadıkları ve ele alınan küresel sorunlar bağlamında taahhütlerle ihtiyaçlar arasında büyük farkların ortaya çıktığı ve dolayısıyla içerik olarak beklentileri karşılamak konusunda yetersiz kaldığı şeklinde.
Her şeyden önce G7 ülkelerinin gelişmekte olan ülkelere yapmayı planladıkları 1 milyar doz aşı ile ilgili olarak sivil toplum kuruluşları 11 milyar doz aşı ihtiyacı karşısında taahhüt edilen bu miktarın çok az ve çok geç kalınmış olduğu yorumunu yaptı. Ticaret sisteminin reformu ve özellikle de anlaşmazlıkların çözülmesi konusunda tam bir anlaşmaya varılmamış olması bir eleştiri konusu olsa da Trump’ın aksine ABD’nin görüşmeler için masaya oturuyor olmasının bile önceki yıllara göre son derece önemli bir gelişme olduğuna vurgu yapılıyor. Küresel kurumsal verginin asgari %15 olarak belirlenmesi konusuna G7 ülkelerinin verdiği destek ise alınan başarılı kararlardan.
Boris Johnson’ın Brexit’le ilgili sorunların değil de ‘Küresel Britanya’ vizyonunun ön planda olması yönündeki beklentisi G7 sürecindeki gelişmelerle pek karşılık bulamadı. Tam tersine BK’nın Kuzey İrlanda Protokolü nedeniyle çıkan sorunlar çerçevesinde Brexit Anlaşması’nda verdiği taahhütlere uyması gereği konusunda AB liderleri ortak bir tutum sergilediler.
İklim değişikliği ve çevre konularıyla ilgili olarak kömür üretiminin sonlandırılması için bir tarih üzerinde anlaşılamamış olması, dizel ve benzinle çalışan arabaların üretiminin durdurulması yönündeki önerinin reddedilmesi, gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını azaltmak için gerekli büyük faturalar konusuna değinilmemiş olması G7 ülkelerine olan güvenin azalması sonucunu doğuran faktörler oldu. Kirleten sanayilerin yüksek emisyon standartlarından kaçmak için başka ülkelere taşınmalarına ilişkin olarak karbon kaçağı riskine karşı G7 ülkelerine baskı yapan AB’nin yüksek emisyon ithalatlarına vergi koymak konusunda yalnız hareket etmek durumunda kalması da kasım ayında yine BK ev sahipliğinde Glasgow’da yapılacak olan COP26 toplantısı açısından en büyük emisyon üreticisi Çin’in işine yarayacağı şeklinde yorumlanıyor.
Demokrasi ve insan hakları konusunda çok hassas olan Biden’ın G7 çerçevesinde Çin’in insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak ortak tavır alınmasını istemesi, zorla çalıştırma konusunda isim verilmeden de olsa Çin’e gönderme yapılması, COVID-19 virüsünün Çin’de nasıl ortaya çıktığı konusunda bir araştırmanın başlatılması yönünde alınan karar ve yine Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne rakip olarak gelişmekte olan ülkelere altyapı konusunda destek sağlamak amacıyla alınan temiz ve yeşil bir girişimde bulunulması kararlarının hepsinin odağında Çin’in bulunması dikkat çekiciydi. Bir taraftan insan hakları ihlallerine karşı Çin’e bağlayıcı yaptırım uygulanmaması eleştirilirken diğer taraftan da tüm dünyaya aşı ulaştırılması, iklim değişikliği gibi küresel çözüm gerektiren küresel sorunlarla mücadelede Çin’in katkıları bu denli önemli iken bu ülkeye karşı alınan bu tavrın sorgulanmasına neden oldu. Zirve’nin ardından Çin ise BK’daki büyükelçiliği aracılığıyla yolladığı bir mektupta hedef aldığı G7 ülkelerini ‘siyasi manipülasyon’ ve işlerine karışmakla suçladı, COVID-19’un çıkışına ilişkin araştırmanın ‘bilimsel, objektif ve adil’ olması gerektiğine vurgu yaptı ve salgınla ilgili konuların siyasete alet edilmemesi gerektiğini ifade etti. COVID-19 salgını ile daha da ön plana çıkan küresel sağlık güvenliği konusu, salgın sonrası sağlık sistemlerinin ve ekonomilerin iyileştirilmesi ve dayanıklılığının artırılması, aşılara erişimin dünya genelinde adaletsiz ve eşit olmayan bir şekilde gerçekleşiyor olması, küresel vergi düzenlemeleri ve iklim değişikliği, çevre ve ortak değerlerin ele alındığı 2021 G7 Zirvesi’nin taahhütlerinin uygulamada ne şekil alacağını zaman gösterecek. ABD’nin dönüşünün ve çok taraflılığın yeniden gündeme girmesinin ispatı niteliğindeki kararlar Batının da bir anlamda yeniden liderliğe talip olduğu yönündeki gözlemleri doğrulasa da bu sürecin yeterli ivmeye sahip olup olmadığını göreceğiz. TEMMUZ 2021