Savunma sanayimizin bütünüyle millileşmesi elzemdir

Savunma sanayinin önemli oyuncularından biri olan Meteksan Savunma, Bilkent Üniversitesi’ne bağlı Bilkent Holding’in çatısı altında yeni teknolojilere yaptığı yatırımlarla dikkat çekiyor. Özellikle Algılayıcı Sistemler, Haberleşme Sistemleri ve Sualtı Akustik Sistemler alanlarında elde ettiği bilgi birikimi ile sektördeki önemli boşlukları dolduran şirketin yaptığı çalışmalar ve Türk Savunma Sanayi ile ilgili görüşlerini aldığımız Meteksan Savunma Genel Müdürü Tunç Batum, sorularımızı yanıtladı.

Savunma sanayimizin önemli gelişmeler sağladığı bir dönemden geçmekteyiz, sektör ile ilgili sizden kısa bir değerlendirme alabilir miyiz?

Savunma sanayi süreçleri çok uzun olan bir sektör. Biz ülke olarak on beş yıl önce sanayimizi millileştirme amacı çerçevesinde, diğer ülkelerin otuz-kırk yılda geldiği yolu gelmeyi amaçladık. Bu süreci diğer sanayi dalları ile kıyasladığınızda ise sürenin fazla olduğu sonucuna varılabilir ama bu durumun işin doğasında olduğunu söylemekte fayda var. Nihayetinde yapılan çalışmalar sonucunda çok iyi bir ivme yakalandı. Yine bu dönemde ana platformlarda yakalanılan bu ivmenin alt sistemlerde sağlanmasına başlandı. Bu çerçevede daha da hızlanarak yolumuza devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bu ortamda şirketlerin, isimlerin bir önemi yok. Hepimiz aynı amaç doğrultusunda yola devam etmeliyiz. Çünkü savunma sanayimizin bütünüyle millileşmesi elzemdir ve bunu içinde yaşadığımız dönemde daha iyi anlıyoruz.

Bu açıdan baktığımızda Cumhurbaşkanımızın da özellikle 15 Temmuz sonrası savunma sanayini daha fazla işaret ettiğini gözlemledik. Yatırımcıları bu noktada da yatırıma davet etti. Sonrasında yaptığımız görüşmelerde firmaların bu alanda yaptığı çalışmaları daha uzun soluklu yapabilir konumda olması gerekliliği sonucuna vardık. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Birçok firmanın savunma sanayi sektörüne yatırım yapmayı arzuladığını ve yatırım yaptıktan sonda da zorlukları görünce sektörden çekildiğini gördük. Bu sektörün çok özel bir sektör olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor. 15 Temmuz sonrası yetkililerin bu alanla ilgili teşvikleri artırması oldukça olumlu bir gelişme, bu doğrultuda sektör içerisindeki sinerjiyi de artırarak yola devam etmeliyiz. Rekabet gelişimin olmazsa olmazıdır ancak rekabetin dengesini bulamadığınız ve o ince çizgiyi kaçırdığınız zaman, sinerjiyi kaybetmiş oluyoruz. Sektör yöneticilerinin de resmi böyle görmesinde fayda olduğunu düşünüyorum çünkü savunma sanayi sürdürülebilirliğin en zor olduğu sektörlerden biridir.

Ana yüklenicilerle yaptığımız görüşmelerde alt yüklenicilerin kendileri için çözüm ortağı anlamına geldiğini ifade ediyorlar. Bu durum sizin önünüzü açar mı?

Savunma sanayi piramit modeli ile şekillenen bir yapıdadır. Üst noktada ana yükleniciler sonraki katmanlarında da çeşitli seviyelerde savunma sanayinde iş yapan firmalarımız ve üniversiteler mevcut. Ana yüklenicilerin birkaç kat altındaki katmanlarda, üretim kabiliyeti olan ancak tasarım kabiliyeti az olan firmalarımız yer almaktadır. Bu firmalarımız tasarım ve savunma sanayine iş yapma kültürü konularında kendilerini geliştirmeye başladılar. Diğer taraftan piramidin ana yüklenicilerinin hemen altında yer alan bizim gibi ana alt yüklenici firmalar ise bir bakıma ana yüklenicilerin sorumluluğu altında bulunan şirketler olarak ortaya çıkıyor. Bizler sözleşmesel hususlar noktasında ana yüklenicilere bağlı olduğumuz için bazen bazı sıkıntılar ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Burada ödeme dengeleri gündeme geliyor. Örnek olarak biz yaptığımız bir çalışmanın ödemesini altı ay sonra alacağımızı düşünürken bu süre 2-3 yılı bulunca bizim gibi firmalar zorlanmaya başlıyor. Diğer taraftan ülkemizin savunma alımları ile ilgili ortaya koyduğu bir resim var. Bu resim çerçevesinde de savunma sektöründeki firmaların sadece iç pazar ile yoluna devam edemeyeceği ortaya çıkıyor. Buna birde son iki yıldır savunma sanayi bütçelerindeki hacmin düşmesini eklediğimizde daha zorlu bir ortamla karşı karşıya kalacağımız söylenilebilir. Durum bu iken ihracat yapmanın önemi daha da arttı ve bu doğrultuda çalışmalar yapılmaya başlandı ancak ihracatın zorlu ve uzun soluklu bir süreç olmasından kaynaklı iç pazar daha da rekabetçi hale geldi. Hatta ana yüklenici şirketler ile alt yüklenicilerin rekabet ettiği durumlar gözlemlenmeye başlandı. Bu da baştan beri ortaya konan kurgu ile tezat bir durum ortaya çıkarıyor. Hiç arzu etmediğimiz halde bazı alanlarda ana yüklenici şirketlerimiz ile rekabet eder hale geliyoruz.

Özellikle ihracat çalışmaları bize şunu gösterdi ki işin nasıl yapılır kısmı ile birlikte özellikle nasıl satılır kısmına odaklanmamız gerekiyor. Bu kapsamda firmalarımızın kendi başlarına yurtdışı pazarlarda çalışmalar yapması yerine bir üst koordinasyon makamının yardımı ile yoluna devam etmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Bu  üst koordinasyon makamı sayesinde yurtdışında firmalarımızın bir biri ile rekabet etmesinin önüne geçilebilir mi?

Geçilebilir, birçok firmamızın yurtdışında karşı karşıya geldiğine şahit olduk ve bu durumun iyi neticeler vermesini bekleyemeyiz. Koordinasyon makamı daha yurtdışındaki o pazara gitmeden resmin detaylı çizmesi ve firmaları regüle etmesi gerekir ki yurtdışında başarılı olabilelim.

Bu tablo içerisinde Meteksan Savunma neler yapıyor?

Meteksan Savunma 2006 yılında kurulan bir firmadır. Kuruluş amacımız da Bilkent çatısı altındaki teknolojik faaliyetleri tek bir çatı altında toplamaktı. İlk çalışmalarımıza milimetre dalga radarı ile başladık. O dönemde Türkiye’de bu konuda bir yetkinlik ve yatırım yoktu ve uzun bir müddet Ar-Ge çalışmaları gerçekleştirdik. Zorlu uğraşlardan sonra MİLDAR adındaki hava platformu radarımız ortaya çıktı. Tabii bu süreçte Savunma Sanayi Müsteşarlığımızın büyük desteği olduğunu söyleyebiliriz. Bu projenin ikinci fazında ise MİLDAR’ın ilgili platformlara entegrasyonu konusuna geçildi. Bu arada bizde çalışmalarımıza devam ederken farklı alanlarda da yetkinliğimizi artırdık. Örneğin sualtı akustiği alanında Türkiye’de bir ‘Mükemmelliyet Merkezi’ seçildik. O alanda özgün sonarlarımızı yapar hale geldik. Bunun yanında Aselsan ile ortaya koyduğumuz güzel bir birliktelik sonucu datalink alanında faaliyet göstermeye başladık ve Dünya’da bu alanda bilinen bir firma haline geldik.

Mevcut durumda faaliyet gösterdiğimiz 4 ana iş kolu var; Algılayıcı Sistemler, Haberleşme Sistemleri, Sualtı Akustik Sistemler ve Platform Simülatörleri. Bu alanlarda helikopterler ve İHA’lar için radar sistemleri, altimetreler, taktik ve stratejik füze sistemlerinin veri bağları, sonar sistemleri, su altı erken uyarı ve haberleşme sistemleri, eğitim simülatörleri gibi projeler üzerinde çalışıyoruz. Mevcut durumda MİLGEM, ATAK helikopteri, İHA’lar ve füzelerin alt sistemlerinde ve ana sistemlerinde geliştirme yolunda birçok kritik projede görev üstlenmiş durumdayız.

Bilkent Üniversitesine gelince burada dünyadaki örneklerinin tersine bir oluşumdan bahsedebiliriz. Dünyadaki örneklerinde en tepede bir holding onun altında bir üniversiteden bahsedilirken bizde bu durum tersinedir. Dolayısıyla bizde her şeyin sahibi de Bilkent Üniversitesi’dir. Buradan yola çıkarak tüm Bilkent Holding firmalarının ana görevi de üniversiteye kaynak sağlamaktır. Bu çerçevede biz de gerekli katkıyı sağlarken diğer taraftan üniversitenin teknoloji alanındaki bölümleri ile ciddi çalışmalar yapabiliyoruz. Hocalarımız ilgili bölümleri çerçevesinde çalışmalarımızda danışmanlık hizmeti vermektedirler. Kısacası ülkemizde yaygınlaşamayan üniversite sanayi ilişkisi bizde gerçekleştirilebilmiştir diyebiliriz.

Gelecek ile ilgili birkaç şey ifade etmek istesek, bilgi birikiminizi göz önünde bulundurarak, uydu ile veya çevre güvenliği ile ilgili çalışmalarda yer alabilir misiniz?

Menzillerin uzamasıyla uydu üzerinden haberleşme gereksinimi ortaya çıkıyor. Bu konuda adı konulmuş bir şey yok. Ancak bu hususta ortaya bazı adaylar çıkmış durumda ve bu adayların en kuvvetlilerinden biri de Meteksan Savunma’dır. Mevcut bilgi birikimimiz ve altyapımız ile uydu haberleşmesi alanında platform üreticilerimize destek verebileceğimiz çok konu olduğunu düşünüyor ve görev almayı bekliyoruz. 

Gelecek ile ilgili konulara girmişken bu noktada özellikle Retinar PTR ürünümüze ayrı bir parantez açmak gerekir. Sınır güvenliğine yönelik ülkemizde yaşanan gelişmeler ve paydaşlarımızla yaptığımız görüşmeler bizi taşınabilir bir çevre gözetleme radar sistemi yapma konusuna yönlendirdi ve bu konuda daha hassas algılama yeteneğine sahip bir ürün ortaya çıkardık ancak satış yapmaya muvaffak olamadık. Geleceğe yönelik en önemli beklentilerimizden biri Retinar Çevre Gözetleme Radarları ailesinin Türkiye’de güvenlik güçlerimizce kullanıldığını görmektir.  

Satış konusunda neden başarılı olunamadığı hususunu detaylandırabilir miyiz?

Tabii 15 Temmuz’da ülke gündemine bomba gibi düşen bir hadise ile karşı karşıya kaldık. Biz bu ürünü tanıtırken büyük beğeni aldık ancak sonrasında önümüzün tıkandığını gördük. Bunun neden kaynaklandığını 15 Temmuz sürecinden sonra daha iyi anlayabiliyoruz. Bu dönemin bundan sonra aşılacağını umuyorum. Retinar konusunda Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız seviyesinde bir farkındalık oluşturduğumuz için gelecek dönemden umutluyuz. Bu arada buradaki sıkıntılarımızı bir kenara bırakarak yurtdışı pazarlarına yöneldik. İnşallah bir ilki gerçekleştirerek ülkemizde kullanılmadan önce yurtdışında ürünümüzün satışını gerçekleştireceğiz.

Sizin yaşadığınız problemlerin benzerini birçok firmamız yaşıyor. Umarız bu problemler kısa dönemde aşılır.

Milli Savunma Bakanımız çok dinamik bir insan, sektördeki mevcut sıkıntıların çözülmesine yönelik de kendisinin önemli adımlar attığını biliyoruz. Bakanımızın ve Savunma Sanayi Müsteşarımızın bu noktada gerekli adımları atacağı ve bizimle birlikte tüm milli sektör firmalarının da önünün açılacağı kanaatindeyim.

Lazer teknolojisi ile ilgili çalışmalarınız vardı. Bu konuda yaptığınız çalışmalar ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

Fiber lazer teknolojisi ile helikopterin yüksek gerilim hattına çarparak kırıma uğramasını engelleyen “Helikopter Engel Tespit Sistemi” isimli bir prototip ürün ortaya çıkarmıştık fakat bu ürünün helikopterlere entegrasyonunu sağlayacak ikinci fazı uzun süre geçmesine rağmen henüz başlatılmadı. Ancak buradan elde ettiğimiz teknoloji ile bu konuda dünyada yeni başlanılan bir alanda kendimizi geliştirmeye devam ettik. Bu konu ile ilgili Deniz Kuvvetlerimize bir ürün konsepti geliştiriyoruz ve bu proje bizi oldukça heyecanlandırıyor. Bu noktada da Deniz Kuvvetleri ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı yetkililerimize bu yeni teknoloji alanında bir projeyi bizlere güvenip verdikleri için teşekkür ediyorum.

Proje ile ilgili detay vermekte sakınca yoksa bilgi alabilir miyiz?

Bildiğiniz üzere savunma sektörünün gizliliği nedeni ile detay vermem mümkün değil ancak sadece size lazer teknolojisi ile karşı tedbir  hususunda bir çalışma yürüttüğümüzü söyleyebilirim.  ABD’de ve dünyada da çok yeni bir konu ve Türkiye’nin eş zamanlı olarak bu konuda çalışma yapması oldukça sevindiricidir. Son dönemin en flaş projesinin bu proje olduğunu düşünüyorum.

Savunma sanayi için ürettiğiniz ürünlerin sivil alanda da kullanılma imkânı var mı? Yaptığınız ürünlerle de alakalı bir konu bu, bizim ürünlerimizin veya iştigal alanımızın bu hususta bize maalesef fazla imkan tanımıyor. Fakat kısıtlıda olsa imkânları değerlendirmeye çalışıyoruz. Özellikle Retinar PTR ürünümüzün sivil alanda da kullanılabileceğini düşünüyoruz. Kritik tesislerde, örneğin Tüpraş gibi veya boru hatlarının güvenliğini gibi konularda da  kullanılabilir. Bu çerçevede çevre güvenliği ile ilgili alanda kendimizi geliştirebileceğimizi düşünüyorum.