Sürdürülebilir Finans

Sürdürülebilirliğin ve bilhassa finansmanın gittikçe önem kazanmasıyla birlikte ülkemizde de bu konu üzerinde çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Ancak bu konunun gündeme daha fazla getirilmesi ve üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Bu yaklaşımla hazırlanan analizin ilk bölümünde sürdürülebilir kalkınma önündeki engeller somut örneklerle desteklenerek açıklanmakta ve ardından da sürdürülebilir finans kavramı detaylandırılmaktadır. İlerleyen bölümlerde ise sürdürülebilir finans kapsamında yer alan belli başlı enstrümanlar ve ülkeler tarafından geliştirilen sürdürülebilir finans standardizasyonlarına yer verilmektedir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANSI RASYONELLEŞTİRMEK: KİM VE NE İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

Sürdürülebilir kalkınma birbiriyle ilişkili ve güçlü şekilde entegre olmuş çevresel, sosyal ve ekonomik üç boyuttan oluşmaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşebilmesi için bu üç boyutun her biri hem kendi içerisinde hem de birbiriyle olan ilişkilerinde sürdürülebilir kılınmalıdır. Ancak mevcut büyüme paradigması ve onu destekleyici finansal sistem içerisinde üç boyutta birden karşılaştığımız sorunlar sürdürülebilir kalkınma önündeki engelleri teşkil etmektedir. Bu nedenle bu bölümde sürdürülebilir kalkınmanın önündeki sorunlara kısaca değinilmekte ve sürdürülebilir finansın aslında kimi ve neyi finanse edeceği somut örneklerle desteklenmektedir.

Çevresel Sorunlar

Küçük gezegenimiz çok da tesadüfi olamayacak şekilde homo sapiens’lerden itibaren çeşitli kıyımlara sahne olmuştur. Geçmiş on bin yıldaki küresel sıcaklıktaki istikrar ve iklimin elverişliliği insanlığın tarımda, sosyal ve ekonomik alanda gelişmesine olanak sağlamıştır. Ancak yapılan araştırmalar göstermektedir ki bugünün insanı artan nüfusu ve buna bağlı gelişen ekonomik faaliyetleri desteklemek için misafirperver dünyamızın iklimi, kimyası ve biyoçeşitliliğinde bozulmalara yol açarak bilim insanları tarafından hakim kanı olan Antroposen Çağ’ın başlamasına neden olmuştur. Kapımızda olan iklim krizinin en önemli nedeni insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazı emisyonlarındaki artıştır. Petrol, kömür ve doğal gaz gibi karbon bazlı fosil yakıtların enerji üretiminde kullanılması atmosferdeki karbondioksit (CO2) yoğunluğunun artmasına neden olmuştur. İklim bilimcilerin buz çekirdekleri üzerinde yaptıkları araştırmalara göre son bir milyon yılda atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun milyonda 190-280 ppm (milyon başına partikül) arasında olduğu tahmin edilmektedir. Grafik 1’de de görüldüğü üzere şu anki karbondioksit yoğunluğu ise yaklaşık ortalama 410 ppm seviyelerindedir. Küresel ortalama sıcaklık şimdiden Sanayi Devrimi öncesi baz alındığında ortalama 1,2 ± 0,1 santigrat derece artmışken karbondioksit artışına yönelik önlemler alınmazsa 2100’e kadar bu miktarın 700-900 ppm seviyesine ulaşması tahmin edilmekte ve bunun dünya genelinde ortalama 3-5 santigrat derece sıcaklık artışına yol açması beklenmektedir. Bunun yanında artan karbondioksit yoğunluğu okyanuslardaki asitlenme oranını artırmakta ve buradaki fauna ve floranın yok olmasına neden olmaktadır.

İklim değişikliği beraberinde sadece sıcaklık artışını değil kuraklık, yangın, aşırı yağışlar ve kasırgalar gibi toplum üzerinde etkisi yadsınamayacak kadar büyük olan hidrometeorolojik olayları da beraberinde getirmektedir. Sudan’da, Kenya’da sel baskınları sonucu yüzlerce kişi hayatını kaybederken sadece Kaliforniya’da yaşanan yangınların maliyetinin şimdilik 2 milyar doları aştığı tahmin edilmektedir. Brezilya’da yaşanan kuraklık yaklaşık 3 milyar dolarlık tarımsal zarara neden olurken 2010-2019 arasında ortalama her yıl 23,1 milyon insan hava olaylarına bağlı nedenlerden ötürü göç etmiştir. Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma, kalkınma ile çevre arasındaki vazgeçişi desteklemek yerine köprüyü kurmalı ve finans da bunu desteklemelidir.

Sosyal Sorunlar

Bugün dünyada 2,2 milyar insan güvenli içme suyundan ve 4,2 milyar insan da (dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 55’i) su sanitasyonundan yoksun yaşamaktadır. Aşırı yoksullukla mücadele eden ve temel insan haklarından mahrum yaşayan Burundi, Çad ve Malavi gibi Sahra Altı Afrika ülkelerinde halen nüfusun yaklaşık yüzde 13’ü elektriğe ulaşabilmektedir. Dünya gayrisafi hasılası 1750’lerden bu yana yaklaşık iki yüz kat artmasına rağmen bu refah artışını çok sınırlı oranda hissedebilen Yemen’in güneyinde yaklaşık 98 bin çocuk yetersiz beslenmeden dolayı ölüm riski ile karşı karşıya iken yaklaşık 152 milyon çocuk ise yasak olmasına rağmen tehlikeli şartlarda çalışmaktadır. Sosyal sorunların altında yatan en büyük etmen ise gelir dağılımı eşitsizliğidir. Koronavirüs öncesi dönemde SKH’lere bağlı olarak insanlar aşırı yoksulluktan zar zor kaçabilmiş olsalar bile salgın hastalık nedeniyle 2021’de büyük çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 88-115 milyon arası insanın (sırasıyla koronavirüs baz senaryo ve koronavirüs olumsuz senaryo) daha aşırı yoksullukla baş etmek zorunda kalacağı öngörülmektedir. Aşırı yoksulluktan en fazla mustarip olacağı tahmin edilen Güney Asya’da ise 49-57 milyon insanın daha yoksullukla baş etmesi beklenmektedir. Bunun yanı sıra ülke içerisinde gücünü politik erkten alan elit sınıflar sınıfsal farklılıkları beslemektedir. Örneğin Barbados’ta mutlak monarşilerini korumak için siyasi güçlerini onlara bu imkanı verebilecek olan bir dizi ekonomik kurum üzerinde kullanmıştır. Öte yandan Kuzey Kore’de milyonları yoksullaştıran ekonomik sistem dar elit sınıfın gücünü ve servetini korumasına olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla gayrisafi yurt içi hasıladaki artış ülkeler arasındaki ve ülke içindeki sosyal adaleti desteklemediği sürece en nihayetinde kalkınmayı sürdürülebilir kılmamaktadır.

Ekonomik Sorunlar

Sürdürülebilir kalkınmada cevaplanması gereken en kritik sorulardan bir tanesi şudur: Artan nüfusu besleyebilmek için yüksek büyüme oranlarına ulaşılması mı yoksa nesiller arası dengeyi gözeten sosyal adaleti ve çevreyi odak noktasına alan sürdürülebilir büyüme modelini mi benimsemek gereklidir? 2012’de Rio+20 zirvesinde toplanarak sürdürülebilir kalkınmanın geçmiş kırk yılının hesabını yapan liderler bu mühim soruları cevaplamada sınıfta kaldıklarını fark etmişlerdir. Nature dergisinin de “F” notu verdiği geçmiş zirvelerden çıkan anlaşmalarının yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu nedenle öncelikle Binyıl Kalkınma Hedefleri (2000) ve sonrasında daha kapsayıcı olan Gündem 2030: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri belirlenmiştir. SKH’ler ekonomik büyümenin içerisine çevresel kısıtların da dahil edildiği toplumun bütün kesimlerini içine alan sosyal kapsayıcı bir sürdürülebilir kalkınma planı için detaylı bir yol haritasıdır.

Yoksulluğa ve açlığa son verme, herkes için kaliteli yaşam ve eğitim gibi sosyal hedeflerin; su ve kara yaşamının sürdürülebilirliği, temiz enerji kullanımı gibi çevresel hedeflerin ve yenilikçi altyapının sağlanması, adil ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi gibi ekonomik hedeflerin yer aldığı SKH’ler 17 ana hedef (Şekil 1) ve 169 ayrıntılandırılmış alt hedeften oluşmaktadır. SKH’lerin en önemli özellikleri birbirlerini kapsamaları ve birbiriyle etkileşim halinde olmalarıdır. Örneğin ozon tükenmesi sonucu morötesi ışınların dünyaya daha fazla çarpması cilt kanseri başta olmak üzere toplum sağlığını tehdit edici birçok hastalığa neden olmaktadır. Öte yandan iklim krizini sadece çevresel bir felaket olarak nitelendirmekle yetinmeyip aynı zamanda ekonomik, güvenlik ve stratejik açıdan değerlendirmek gerekmektedir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANSI TANIMLAMAK

Geçtiğimiz yüzyılda karşılaştığımız büyüklü küçüklü finansal kriz ve skandalların ortaya çıkışındaki sıklık ve bunların bıraktığı derin izler konvansiyonel finansın istikrarın değil belirsizliğin, zenginliğin değil fakirliğin nedeni olduğu şeklinde yorumlamalara yol açmıştır. ABD finans tarihindeki en büyük mali skandallardan biri olarak bilinen Enron’un iflasına yılın “Mükemmel CFO Ödülü”ne layık görülen Andrew Fastow’un çeşitli muhasebe hileleriyle sebebiyet vermesi, Wall Street çalışanları ve yöneticilerinin kısa süreli karlar elde etmek için spekülatif ve kaldıraçlı işlemlere başvurması, 2007’de Goldman Sachs CEO’sunun maaş, prim, hisse senedi ödülleri ile toplamda 73,7 milyon dolar ödül alması bu yorumlamaların nedenlerinden sadece birkaçıdır. Özellikle “bu sefer farklı” olarak nitelendirilen 2008 küresel finans krizi konvansiyonel finans sistemindeki kar odaklı ve kısa dönemli hedeflerin nasıl küresel bir kaosa dönüşeceğini net bir şekilde göstermiştir. Ancak gelecekte karşılaşılabilecek finansal krizleri azaltmak ve ekonomik sistemi herkes için daha güvenilir hale getirmenin çözümü finans sektörünün daralmasına izin vermek değildir. Bunun tam tersi etkin bir finansal sistemin fonksiyonları, tasarrufları mobilize ederek kaynak dağılımının etkinliğine katkıda bulunmak ve geleceğin teknolojilerine finansman sağlamaktır. Bunun yanında uygun finansal derinleşmenin ise sermaye birikimine, istihdama ve ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğine katkı sağladığı bilinmektedir. Buradan hareketle çözüm ise toplumların hedeflerine eklemlendirilmiş, küresel refahı teşvik eden, belirlenen hedeflere ulaşmak için uygun ve sorumlu finansal araçların oluşturulduğu ekonomik dönüşümün gerçekleşmesinde aranmalıdır. Bu nedenle finans; içerisinde doğal, beşeri, sosyal ve aynı zamanda entelektüel sermayeyi barındıran ve bunun yanı sıra ekonomik karlılık esasını da gözeten uzun vadeli değerleri içeren sürdürülebilir bir yapıya doğru evrilmelidir.

Ana akım ekonomik modellerin hem bugünkü hem de nesiller arası çevresel ve sosyal etkileri dışsallaştırmasının aksine sürdürülebilir finans – sürdürülebilir kalkınmadan da hareketle– finans denklemine geniş bir bakış açısı sunmaktadır. Buradan hareketle sürdürülebilir finans finansal araçların ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarla nasıl ilişkilendirildiğini ele alan yeni paradigma olarak tanımlanmaktadır. Daha kurumsal bir bakış açısı ile sürdürülebilir finans mevcut sistemin sürdürülebilir kalkınmayı destekleyecek ve SKH’lerin finansmanı sağlayacak kurumsal düzenlemeler oluşturma eğilimi olarak görülebilir.

Burada ortaya çıkan ana problem –tıpkı sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma da olduğu gibi– sürdürülebilir finansın aynı anda birden fazla boyutu barındırması dolayısıyla evrensel bir tanımının olmayışıdır. Bunun yanında sürdürülebilir finans enstrümanlarının ihtiyaca, kültüre ve coğrafyaya bağlı değişim gösteren “terzi işi” finansal enstrümanlar olması da bu tanımlamayı zorlaştırmaktadır. Bu nedenle de sürdürülebilir finansın kapsamı geniş bir eksende incelenmektedir.

Yeşil finans çevresel etkiyi göz önünde bulunduran ve çevresel sürdürülebilirliğe net pozitif katkı sunacak her türlü yatırımı destekleme veya bu yatırımları finanse edecek kredileri sağlama faaliyeti olarak tanımlanmaktadır. Şekil 2’de de görüldüğü üzere yeşil finans düşük karbonlu ve iklim dirençli bir ekonomi için yeşil finansman kaynağı oluşturmaktadır. Bu nedenle yeşil finans, sürdürülebilir finansın çevresel boyutunu kendisine konu edinen dar bir çerçeve sunmaktadır. Ancak sürdürülebilir finans sosyal, ekonomik ve yönetişim kıstaslarını barındıran, daha geniş bir çerçeve çizen finansal bir hizmet biçimidir. Buna istinaden sürdürülebilir finansı sadece yeşil finans üzerine indirgemek ve sürdürülebilir finans enstrümanlarını yeşil finansman üzerinden değerlendirmek sürdürülebilirliğin sosyoekonomik ve yönetişim özelindeki etkilerini hiçe saymak olacaktır.

Finansal terminolojide para ve değer aynı anlamlar taşıyor olsa da para, değeri ölçmek için kullanılır ve uzun vadede tek başına sürdürülebilirliği kapsayan bir değer oluşturmamaktadır. Finansa sürdürülebilirliğin eklemlendirilmesi ise yatırımların ana hedefini “para birikimi”nden “değer birikimi”ne doğru kaydırmaktadır. Bu minvalde Tablo 1’de sürdürülebilir finansın gelişim aşamaları yer almaktadır.

Tablo 1’de de sembolize edildiği üzere konvansiyonel finans aşamasında kısa dönemli, hissedar değerini maksimize eden öncelikler önemlidir. Bu neticede çeyreklik ve kısa dönemli yatırım raporları esas alınarak yapılan değerlendirmeler önem taşımaktadır. Sürdürülebilir Finans 1.0 aşamasında yatırımcılar ve kurumlar “günahkar” olarak adlandırılan (sigara şirketleri, petrol şirketleri vb.) çevresel ve sosyal hayata etkileri negatif olan şirketlerden kaçınmaktadır. Bu aşamada kurumlar sınırlı da olsa sosyal ve çevresel faktörlere önem vererek sürdürülebilirliği işletme faaliyetlerine entegre etmektedir. Bu neticede kurumların elde etmek istediği amaç kısa dönemde masrafları ve işletme riskini azaltmak, müşterilerin yeni taleplerini karşılayabilmek ve bunun sonucunda şirket karlılığını artırmaktır. Sürdürülebilir Finans 2.0 aşamasında ise toplam değer finansal, sosyal ve çevresel faktörlerden oluşmaktadır. Bu aşamada paydaş değerleri karar verme sürecine entegre edilmektedir. Orta vadeden uzun vadeye geçişte fiyatlanmayan çevresel ve sosyal riskler kurumlar için itibar riski teşkil edebilmektedir. Sürdürülebilir Finans 3.0 aşamasında ise sosyal ve çevresel faktörler finansal faktörlerden daha önemli hale gelmektedir. Bu faktörler risk olmaktan çıkıp uzun vadede birer fırsata dönüştürülmüştür. Finansal kurumlar sürdürülebilirliğe net pozitif katkı sağlayacak projeleri finanse etmekte, yatırım kararları uzun vadede toplumun tüm paydaşlarını kapsayacak şekilde değerlendirilmeye alınmaktadır. Böylece finans sistemi uzun vadede sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasına olanak sağlayacak ve “iyi toplum” oluşturulmasını destekleyecektir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta sürdürülebilir finansın sosyal ve çevresel değerlerle bezenmiş, “harmanlaştırılmış getiri” sunmasıdır. Bir başka deyişle sürdürülebilir finans işin sadece sürdürülebilirlik kısmı değil aynı zamanda ekonomik karlılık kısmı ile de ilgilenmektedir. Ancak bu finans modelinde konvansiyonel finansın aksine finanse edilen projelerin tanımlanmasında özel metriklere, performans göstergelerine ve raporlama tekniklerine ihtiyaç duyulmakta ve süreç teknik ve hukuki uygunluk kriterleri açısından farklı değerlendirilmektedir.

Elbette toplumun her bir zerresinde etkili olan mevcut ekonomik modelin dönüşümünü gerçekleştirmek zahmetli ve aynı zamanda çok masraflıdır. SKH’lerde belirtilen sağlıkta iyileşme, nitelikli eğitim ve yoksulluğa son verilmesi gibi hedefler sosyal; temiz enerji ve sürdürülebilir altyapı sistemleri gibi hedefler de çevresel inovasyonlara doğru sermayenin yeniden tahsis edilmesini gerektirmektedir. Özellikle özel sektör tarafından fonlanan çeşitli Ar-Ge yatırımları şirketlerin ekonomik karlılığına katkı sağlayacak alanlarda yoğunlaşmaktadır. Bu inovasyonlar şirket karlılıklarını beslese de teknolojinin yoksullar veya çevre üzerinde oluşturacağı pozitif etkiyi sınırlandırmaktadır. Örneğin yenilenebilir enerji yatırımlarının başlangıç sermayesinin yüksek olması uzun vadede hem topluma yararı olan hem de ekonomik getiri sağlayacak projeleri dezavantajlı hale getirmektedir. Bu koşullar altında konvansiyonel finansın yetersizliği bu teknolojik yatırımları finanse edebilecek sürdürülebilir finans ile giderilebilecektir.

Sermayenin yeniden tahsisi ve yenilenebilir enerjiyi destekleyici yatırımlara kaydırılması ülkelerin enerji arz portföyünü çeşitlendirmesine yardımcı olacaktır. Aynı zamanda artan sermaye bu alanda rekabetin hız kazanmasına neden olarak enerji fiyatlarında düşüş sağlayabilir. Özellikle Türkiye gibi cari açığın büyük bir kısmı enerji kaynaklı olan ülkelerde sürdürülebilir finans uzun dönemde bu açığın kapatılmasına olanak sağlayabilir. Bunun yanı sıra düşük karbonlu enerji sistemine geçiş ve yeşil ekonomi sadece çevresel değil aynı zamanda “yeşil işler” ile de istihdamın desteklemesine katkı sağlayarak toplumsal etki oluşturmaktadır. Yenilenebilir enerjinin 2018’de 11 milyon ve 2019’da ise 11,5 milyon insana istihdam sağladığı tahmin edilmektedir. Paris İklim Antlaşması’nın tüm dünyada uygulanmasına bağlı enerji üretimi ve kullanımındaki değişikler nedeniyle de 2030’a kadar 18 milyon kişiye istihdam sağlayacağı tahmin edilmektedir. Diğer yandan sürdürülebilir üretim ve tüketim modeli hane halklarının günlük harcamalarında hatırı sayılır bir tasarrufa gitmelerine olanak sağlayacaktır. Bu tasarrufların yatırımlara yönlendirilmesi veya bireylerin sağlık ya da hayat kalitesini artıcı diğer alanlara birikimlerini kaydırmaları bireysel ve toplumsal bazda “iyi”ye ulaşılmasına imkan sağlayabilecektir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANS ENSTRÜMANLARI

Sürdürülebilir kalkınmanın finansmanı hem özel hem de kamu kesiminin finansal kaynaklarını uzun vadede sürdürülebilir altyapı finansmanına doğru hareket ettirmesiyle mümkündür. Enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji, su sanitasyonu, kadın girişimcileri destekleme, toplum sağlığını koruma gibi sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlayıcı yatırımlar/projeler yeni finansal enstrümanlar ile desteklenmektedir. Bu finansal enstrümanlar ihtiyaca, coğrafyaya ve yatırım hedeflerine göre değişebilmektedir. Bu nedenle bu bölümde öne çıkan belli başlı sürdürülebilir finans enstrümanlarına, kısa tanımlamalarına ve örneklerine yer verilmektedir.

Yeşil Tahviller

Yeşil tahviller, tahvil gelirlerinin bir kısmının veya tamamının uygun kriterli yeşil projeleri finanse/refinanse edilmesi için kullanılan bir çeşit borçlanma aracıdır. Bu tahvillerin ihraççıları arasında kamu kesimi, özel kesim veya çok taraflı kurumlar yer alabilmektedir. Yeşil proje kriterlerinin tam anlamı ile belirlenememesi dolayısıyla yeşil tahvil gelirleri yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, sürdürülebilir su/tarım yönetimi, temiz ulaşım, kirliliği önleme ve kontrol gibi çevresel sürdürülebilirliğe net pozitif katkı sunacak olan geniş tanımlamaya tabi tutulabilecek yeşil projeleri finanse etmektedir.  Konvansiyonel tahvillerden farklı olarak yeşil tahviller,  (i) tahvil gelirlerinin nasıl kullanılacağının açıkça belirtilmesi, (ii) seçilen projenin nasıl sürdürüleceği ve değerlendirileceği, (iii) fonun şeffaf bir şekilde yönetilmesi ve (iv) fon yönetiminde düzenli raporlamaların yapılmasına ilişkin dört ana prensip içermektedir.

İlk yeşil tahvil “İklim Farkındalık Tahvili” adı ve 600 milyon avro toplam tutarıyla 2007’de Avrupa Merkez Bankası (ECB) tarafından çıkarılmıştır. Bu tahvil tamamıyla enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji sektöründeki projeleri finanse etmek için kullanılmıştır. 2008’de ise Dünya Bankası, İskandinav emeklilik fonlarının iklim odaklı projeleri destekleme amaçlı talebine yönelik 440 milyon dolarlık yeşil tahvil ihraç etmiştir. 2012’de ilk belediye yeşil tahvilini Fransa’nın (Ile de France) ihraç etmesinin peşi sıra onu İsveç (Gothenburg) ve ABD (Massachusetts) izlemiştir. Her ne kadar 2013’e kadar yeşil tahvil piyasasında az sayıda işlem gerçekleşmiş olsa da EDF, Vasakronan ve Bank of America tarafından ilk kurumsal yeşil tahvillerin ihraç edilmesi piyasadaki likiditenin artmasına olanak sağlamıştır. Türkiye’de ise ilk yeşil tahvil ihracı 2016’da Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) tarafından düşük karbonlu ekonomiye geçişi teşvik için 300 milyon dolar tutarlı ve beş yıl vadeli olarak gerçekleştirilmiştir. Sağlanan fonun ise yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği sağlayacak çevresel projelerin finansmanının yanı sıra eğitim ve sağlık gibi sosyal projeler için de kullanılacağı belirtilmiştir.

Grafik 3’te küresel çapta yeşil tahvil piyasasının gelişimi yer almaktadır. Buna göre 2014’te yaklaşık 37 milyar dolara ulaşan küresel yeşil tahvil piyasası 2018’de yaklaşık dört kat artmıştır. 2019’da ise toplam ihracın yaklaşık 267 milyar dolar olduğu görülmektedir.

2020’de 290 milyar dolara varan yeşil tahvil ihracının yüzde 36’sı enerji, yüzde 27’si bina ve yüzde 23’ü ulaşım projelerinin desteklenmesinde kullanılmıştır. Geri kalan fonlar ise su, atık yönetimi ve arazi kullanımı sektöründeki projeleri finanse etmek için ihraç edilmiştir (Grafik 4).

Sosyal ve Sürdürülebilir Tahviller

Sosyal tahviller mevcut ya da yeni sosyal projeleri finanse ya da refinanse etmek için çok taraflı kurumlar, özel ve devlet kesimi tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarıdır. Sosyal tahviller de yeşil tahviller gibi dört ana prensip içermektedir. Sosyal tahvillerin sağladığı getiriler ise gıda güvenliği ve sürdürülebilir gıda sistemi, temel altyapı hizmetleri, temel hizmetlere erişim, istihdam oluşturma, mikro finansman sağlama gibi sosyal etki oluşturacak projelerde kullanılmaktadır. Sürdürülebilir tahviller ise hem çevresel hem sosyal alanda net pozitif etki yaratacak projeleri finanse etmede kullanılmaktadır. ICMA veri tabanından elde edilen veriler ışığında 2019’da toplamda 16,72 milyar dolar sosyal ve 42,08 milyar dolar sürdürülebilir tahvil ihraç edilmiştir. 2020’de ise sosyal tahvil ihracı 58,09 milyar dolara, sürdürülebilir tahvil ihracı ise yaklaşık 84 milyar dolara yükselmiştir.

Koronavirüs öncesi dönemde yatırımcılar sosyal ve sürdürülebilir tahvilleri daha az bilmektedir. Yeşil tahvillere nazaran bu tahvil çıktılarının somut olmamasından kaynaklı bu piyasa ilgi çekememiş ve hızlı bir gelişme katedememiştir. Ancak salgının getirmiş olduğu ağır sosyoekonomik koşullar sosyal ve sürdürülebilir tahvillerin kurum/kuruluşlar veya devletler tarafından etkin bir şekilde kullanımına neden olmuştur. Bunun yanı sıra Çin yeşil tahvil piyasasında salgın kaynaklı gerileme yaşanmasının da etkisiyle sosyal ve sürdürülebilir tahvil ihracı ilk defa 2020 itibarıyla yeşil tahvil ihracını geçmiştir. Guatemala’nın ilk sosyal devlet tahvilini çıkarması, AB’nin 17 milyar avro değerinde çıkardığı ilk sosyal devlet tahviline rekor seviyede talep gelmesi ve Google’ın ana şirketi Alphabet’in 5,75 milyar dolar ile bu zamana kadarki en yüksek kurumsal sürdürülebilir tahvil ihracını gerçekleştirmesi de bu piyasanın giderek derinleşeceğinin göstergeleridir. Bu nedenle de greenwashing olarak adlandırabilecek sahte yeşil tahvillerden uzak durulması gerektiği gibi socialwashing ile de sahte sosyal tahvillere karşı ayrıca dikkat edilmelidir.

Yeşil, Sosyal ve Sürdürülebilir Sukuk

Yeşil sukuklar getirileri çevresel projeleri, sosyal sukuklar sosyoekonomik projeleri ve sürdürülebilir sukuklar da hem çevresel hem de sosyal etki alanı oluşturan projeleri finanse etmek için kullanılan İslami finansın sürdürülebilir finans enstrümanlarıdır. İlk yeşil sukuk ihracını gerçekleştiren ve şu ana kadar bu piyasada lider konumda olan Malezya’yı Endonezya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) takip etmektedir. Temmuz 2020 itibarıyla toplamda 6,1 milyar dolar değerinde yeşil sukuk ihraç edilmiştir. Sosyal ve sürdürülebilir sukuklar ile ilgili ülkeler tarafından gönüllü bir çerçeve belirlenmiş olsa da bu piyasa hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak Zorlu Enerji toplamda 450 milyon lira tutarına sa-hip 50 milyon lira tutarında ilk ihracı gerçekleştirilen dünyadaki sınırlı sayıdaki sürdürülebilir sukuk ihraçlarından birini gerçekleştirmiştir.

Hisse Senedi ve Endeks Fonları

Temiz enerji, enerji tasarrufu ve sürdürülebilirlik alanında veya sorumlu yatırım kriterlerini esas alan şirketlere yatırım yapmak isteyen yatırımcılar, yatırım kararlarını karşılayabilecek olan halka arz olmuş şirketlerin hisse senetlerini alarak bu şirketlere ortak olabilmektedir. Ancak hisse senetlerinin değerini etkileyecek sistematik veya sistematik olmayan risklerle karşılaşılması yatırımcılar için risk teşkil etmektedir. Bu nedenle de risk iştahlarına göre aktiften ziyade pasif strateji izlemeyi tercih eden yatırımcılar yeşil endeks veyahut temiz endeks olarak da adlandırılan endekslere daha az riskle yatırım yapmayı tercih edebilirler. 2016’da hizmet vermeye başlayan Lüksemburg Yeşil Endeksi (LGX) yeşil, sosyal ve sürdürülebilir alanda hizmet veren ilk endekstir. Willderhill Temiz Enerji Endeksi ve NASDAQ Yeşil Ekonomi Endeksi (QGREEN) de bu endeksler arasında yer almaktadır.

Yeşil Krediler

Paris İklim Antlaşması ve SKH’lerin artan önemine istinaden başta uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından hem sürdürülebilir finans hem de çevre kalitesini artırmak ve bu riskleri dönüştürmek amaçlı kullanılan çevre finansman aracıdır. Bu krediler, kredi veren kuruluşun özellikle dikkat edilmesini talep ettiği çevresel ve sosyal kısıtlamaları göz önüne alan yeşil projelere destek sağlamaktadır. Bu nedenle verilen krediler genellikle çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunabilecek olan enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, çevre koruma ve kirliliği azaltma ve su yönetimi gibi projeleri kapsamaktadır. Bu projelerin başlangıç sermayesinin görece yüksek seyretmesi finansman ihtiyacını zaruri hale getirmektedir. Bunun yanı sıra işletmeler arasındaki rekabetin teşvik edilmesi için verilen yeşil kredilerin faiz oranları piyasadaki diğer faiz oranlarının altında seyretmekte ve vadeleri de daha uzun olabilmektedir. Öncelikle yeşil kredi kullanımında ortaya çıkabilecek usulsüzlükleri engellemek ve piyasanın gelişimine katkı sağlamak amacıyla Kredi Piyasası Birliği (Loan Market Association) tarafından gönüllü Yeşil Kredi Prensipleri belirlenmiştir. Bankaların enerji tasarrufu sağlayan konutlara ya da kendi enerjisini üreten evler ve ticari binalara yönelik düşük faizlerle “yeşil ipotekli konut kredisi” ve “yeşil ipotekli ticari yapıt kredisi” sunmasının yanı sıra hibrit ya da elektrikli otomobilin finansmanı için de “yeşil taşıt kredisi”nin verilmesi yeşil kredilerin örnekleri arasında sayılabilmektedir. Zorlu Enerji’nin şirket sürdürülebilirliğine katkı sağlaması amacıyla 2019’da Garanti BBVA ile gerçekleştirdiği yeşil kredi anlaşması Türkiye’nin ilk yeşil kredi anlaşması olarak dikkat çekmektedir. Bunun yanında VakıfBank’ın Fransız Kalkınma Ajansı (AFD) ile imzaladığı 200 milyon avroluk “yeşil konut kredisi” anlaşması ilk kez bu kadar yüksek bir çevreci meblağın konut kredisi alanında kullanılması açısından önem taşımaktadır.

Sürdürülebilirliğe Bağlı Krediler

Sürdürülebilirliğe bağlı krediler (sustainability linked credit) şirketlerin önceden belirledikleri sosyal ve/veya çevresel hedeflerine ulaşmalarını desteklemek için kullanılan hedef ya da performans odaklı bir kredi türüdür. Buna göre kredi alan kurum belirlediği sürdürülebilirlik ya da ESG kriterlerine ulaşamadığı takdirde sözleşmede belirlenen faiz oranından daha yüksek faiz oranı ödemek zorunda kalacaktır. Aksi durum gerçekleştiğinde ise daha düşük faiz oranı ödeyecektir. Bu krediler sürdürülebilirlik materyalleri, yenilenebilir enerji, sürdürülebilir bina, sürdürülebilir tarım vb. projeleri desteklemekte kullanılabilmektedir. Sürdürülebilirliğe bağlı kredi ilk defa 2017’de Hollanda merkezli elektronik şirketi Philips ile ING Bank arasında şirketin ESG puanlaması baz alınarak 1 milyar avro tutarında gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra Belçikalı kimya şirketi Solvay 2 milyar avro tutarında karbondioksit emisyonuna bağlı ilk döner krediye ve UMP Grubu ise Mart 2020’de 750 milyon avro tutarında biyoçeşitlilik ile bağlantılı ilk döner krediye imza atmıştır. Koronavirüs kaynaklı bu piyasada durgunlaşma görülmüş olsa da şirketlerin SKH’lere ve ESG’ye gittikçe artan ilgisi piyasanın sadece üç yıl içerisinde 275 milyar dolara erişmesine yol açmıştır.

Sürdürülebilirlik Seküritizasyonları

Seküritizasyon diğer adıyla menkul kıymetleştirme, borçluların sermaye piyasasına erişimini sağlayan finansal bir inovasyondur. Teknik olarak seküritizasyon işleminde bilançoda yer alan likit olmayan varlıklar bir havuzda toplanarak dilimlere bölünüp notlandırılarak likit hale getirilip yatırımcılara sunulmaktadır. Yeşil seküritizasyona dayanak teşkil eden varlıklar arasında yeşil altyapıyı destekleyecek yeşil konut kredisi, yeşil araç kredisi, batarya ve depolama, rüzgar veya güneş enerjisini teşvik edecek krediler gibi yeşil finans enstrümanları olabilecekken yeşil etiketli olmayan varlıklar da yer alabilmektedir. Bunun yanı sıra dayanak varlıkları sosyal ve sürdürülebilir finansal enstrümanlar olan sosyal ve sürdürülebilirlik seküritizasyon uygulamaları da bulunmaktadır. Avrupa Merkez Bankası tarafından alınan karar ile sürdürülebilirlik kriterlerine uygun tahvil kuponlarının para politikası doğrudan alımları için teminat olarak kabul edilmesi bu piyasanın giderek hareketlenmesine imkan sağlayacaktır. Piyasada yaşanacak ek gelişmelere bağlı olarak 2035’e kadar bu piyasanın 280-380 milyar dolara erişebileceği tahminlere yansımaktadır.

SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANS UYGULAMA STANDARTLARI

ICMA, CBI ve LMA başta olmak üzere uluslararası kurumlar birtakım sürdürülebilir finans enstrümanlarına yönelik gönüllü çerçeveler oluşturmuştur. Ancak ülkelerin kendilerine ait sürdürülebilir finans mevzuat altyapılarını geliştirmesi bu finansal ürün ve hizmetlerin belirlenen standartlar çerçevesinde işlem görmesine olanak sağlayacaktır. Piyasa oyuncularına kolaylık sağlayacak bu standartlar piyasanın da giderek derinleşmesine imkan tanıyacaktır.

Bu kapsamda ele alınması gereken ilk standardizasyon AB Komisyonu tarafından yayımlanan AB Taksonomisi’dir (EU Taxonomy). Taksonomi, AB’nin 2030 iklim ve enerji hedeflerine ulaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde öngörülen sürdürülebilir yatırım proje ve faaliyetlerine kaynak aktarımında yol haritası olması niyetiyle tasarlanmıştır. Bu kapsamda AB Taksonomisi yatırımcılar, şirketler ve politika yapıcılarına çevresel sürdürülebilirlik faaliyetlerine yönelik uygun tanımlamalar sunarken yatırımcıları greenwashinge karşı korumayı ve yeşil ekonomiye geçişte yatırımları en çok ihtiyaç duyulan alana doğru kaydırmayı hedeflemektedir. Bunun yanında belirlenen şirketlerin faaliyetlerinin bu taksonomi ile uyumluluğuna dair rapor verme zorunluluğu da içerikte yer almaktadır. Öte yandan AB içerisinde kabul görmüş ortak AB yeşil tahvil standardının olmaması Avrupa Komisyonu Sürdürülebilir Finans Üst Düzey Uzman Grubu ve Sürdürülebilir Finans Teknik Uzman Grubu raporlarında belirtilerek piyasa şeffaflığı, etkinliği ve güvenilirliği açısından bu standardın geliştirilmesi üzerinde durulmuştur.

2019’da içerisinde AB’nin de yer aldığı Uluslararası Sürdürülebilir Finans Platformu’nun (International Platform on Sustainable Finance) kurulması sürdürülebilir finans standartlarına karşı ilginin giderek arttığını göstermektedir. Dünya nüfusunun yüzde 50’sini ve küresel karbon salınımının yüzde 55’ini temsil eden ülkelerin yer aldığı (Arjantin, Kanada, Şili, Çin, AB, Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Japonya, Kenya, Fas, Yeni Zelanda, Norveç, Senegal, Singapur, İsviçre ve Birleşik Krallık) bu platformun amacı özel sermayenin çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunacak yatırımlara doğru hareket etmesini sağlamaktır. Platformun sağladığı çoklu diyalog aracılığıyla üyeler sürdürülebilir finans alanındaki farklı girişimleri yakından izleyerek bunları karşılaştırmakta, en iyi uygulamaları teşvik etmekte ve bu uygulamaların önündeki engelleri belirleyerek bilgi alışverişinde bulunmaktadır.

AB’nin yanı sıra Güneydoğu Asya Birliği Sermaye Piyasaları Forumu (ACMF) da ASEAN ülkeleri için bölgesel bazda ASEAN Yeşil Tahvil (2017), ASEAN Sürdürülebilir Tahvil (2018) ve ASEAN Sosyal Tahvil Standartlarını (2018) açıklamıştır.

Sürdürülebilir finans piyasasının hızla gelişen örneklerinden olan Çin’de AB ile karşılaştırılabilir derecede bir taksonomi bulunmamasına rağmen Çin Merkez Bankası (PBoC) tarafından yayımlanan “Yeşil Tahvil Kılavuzu” genel itibarıyla taksonomi olarak kabul edilmektedir. Kurumsal yeşil tahvil düzenlemelerine yönelik olarak oluşturulan ikinci mevzuat ise Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu (NDRC) tarafından oluşturulmuş “Yeşil Tahvil Kataloğu”dur. Çin’in BDDK’sı CBRC (China Banking Regulatory Commission) ise yeşil kredilerin uygulanması için yönerge ve temel performans göstergeleri yayımlamıştır.

Bahsedilen standartlara ek Brezilya’da 2016’da “Yeşil Tahvil İhracı için Yönergeler”, Endonezya’da “Yeşil Tahvil ve Yeşil Sukuk Çerçevesi”, Malezya’da “Sürdürülebilir ve Sorumlu Yatırım Sukuk Çerçevesi” ve Meksika’da ise Natixis Yatırım Bankası tarafından çıkarılan “SKH Tahvili Çerçevesi” bu alanda geliştirilen standardizasyonlar arasında yer almaktadır.

Türkiye’de ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) “Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi” ile halka açık ortaklıkların çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim faaliyetlerini yürütürken açıklaması gereken temel ilkeleri ele alan değişikliğe gitmiştir. “Uy ya da Açıkla” prensibiyle bu ilkelere uyum gönüllülük arz ederken uygulamaların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin raporlanması ise zorunlu tutulmuştur.TEMMUZ 2021