Türkiye’nin altın rezervinin değerlendirilmesiyle cari açığın azaltılması hedefleniyor
Altın madenciliğinin geliştirilmesi ve ekonomiye kazandırılması Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Kirazlı Altın ve Gümüş Maden projelerini sürdüren Doğu Biga Madencilik Genel Müdürü Ahmet Şentürk, bölgedeki yatırımları ve çevre konusunda aldıkları önlemlerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Altın madenciliğinde sektörün geldiği noktayı aktarır mısınız?
Dünyadaki en değerli yatırım araçlarından birisi olan altın, ülkemizde de hem geleneksel birikim aracı hem takı ve hediye olarak kullanımı ile oldukça büyük öneme sahip. Özellikle pandemi döneminde, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de altına yönelim ciddi şekilde arttı. Bu talep artışı nedeniyle, Türkiye’nin altın ithalatının 300 tona yaklaşacağı tahmin ediliyor. Cari açığın artmasında önemli bir kalem olan altın ithalatının azaltılması, son yıllarda sürdürülebilir çevre ve sosyal doku ile uyumlu altın madenciliğinin ivme kazanması ile mümkün olabilecek. Yıllık talebin yaklaşık 45 tonu ülkemizde faaliyet gösteren 18 altın madeninin üretiminden karşılanabilecek. Türkiye’nin altın rezervinin değerlendirilmesine yönelik çalışmalar da altın ithalatından doğan cari açığın azaltılması yönünde atılan önemli bir adım olarak görülüyor.
Türkiye’de toplamda yaklaşık 3.5 milyon onsluk altın madeni sahası kısa zamanda Türkiye ekonomisine kazandırılacak. 1985’ten bu yana kesintisiz olarak meslektaşlarımız Türkiye’nin dört bir yanında maden arıyor. Projelerin her biri, kimisi çok erken aşamada, kimisi orta, kimisi de ileri aşamada süreklilik arz edecek şekilde devam ediyor. Son olarak Bilecik Söğüt’te 6 milyar dolarlık bir maden yatağı orada keşfedildi. Kısa zamanda da ekonomimize gireceğini düşünüyoruz. Sadece Çanakkale, Balıkesir ve Yozgat’ta 20 milyar doları aşan bir rezerv var.
Altın madenciliğinin Türkiye’de gelişmesi için önerilerinizi aktarır mısınız?
Maden arama süreci son derece zor ve zaman isteyen bir süreçtir. Arama yapılan 250 madenden ancak birinde cevher bulunabilmektedir. Dolayısıyla arama faaliyeti 10-15 yıl sürmektedir. Öncelikli olarak bu faaliyetleri sürmesi gerekir. Öte yandan endüstrinin sürdürülebilir madencilik esaslarına göre çalıştığının tüm paydaşlarla şeffaf biçimde paylaşılması ve proje detaylarının aktarılması gerekir.
En yaygın birikim araçları arasında yer alan altının ülkemizde üretiminin yaygınlaşmasının önündeki en büyük engel ise, yıllar süren kara propagandanın insanlar üzerinde oluşturduğu olumsuz algı. Ülkemiz de gerek yabancı sermayeli Türk şirketleri gerekse yerli şirketler, yer altındaki bu zenginliğin ekonomiye kazandırılması için yatırımlar yapıyor. Özellikle yabancı şirketlerin ‘Altını çıkarıp götürecek’ algısı, bu yöndeki yatırıma soğuk bakılmasına neden oluyor. Oysa gerçek, anlatılandan oldukça farklı. Yabancı yatırımcıların Türkiye’de altın madeni işletebilmesi için, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine bağlı bir Türk şirketi kurması gerekiyor. Türkiye’deki madenlerde üretilen altın, rafinerilerde saflaştırılıp borsada tescil ettirildikten sonra satışa sunulabiliyor. Bu noktada öncelikli alım hakkı ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na ait. Başka bir değişle, Merkez Bankası eğer isterse, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde üretilen her bir gram altını, öncelikli olarak satın alma hakkına sahip. Tüm dünyada dolar üzerinden kıymetlendirilen altının, Merkez Bankası’na satışı TL cinsinden yapılıyor. Bu da TL’nin değer kazanması noktasında önemli fırsat. Eğer Merkez Bankası, alım hakkını kullanmak istemezse maden şirketi tarafından üretilen altının ancak o zaman Borsa İstanbul’a üye bankalar ve diğer kurumlara satışı yapılabiliyor. Madeni işleten ve satışını yapan şirket Türk şirketi olduğu için üretimden doğan devlet haklarının yanı sıra, işletme döneminde doğan vergi ve diğer tahakkuklar ile satıştan doğan tüm vergiler de Türkiye Cumhuriyeti’ne kalıyor.
Öte yandan insanlığın hammadde ihtiyacını tarımla birlikte karşılayan iki sektörden biri olan madencilik en yüksek katma değere sahip sektörlerin başında geliyor. Kamuoyunda bilinenlerin aksine madencilik sektörü diğer sektörlere göre devlete yüzde 10 ile 15 arasında daha fazla vergi ödüyorlar.
Sekiz kalem vergi ve bedellerden sadece biri olan “devlet hakkı” konusunda da algı ve yönlendirme amaçlı yanlış bilgiler sektöre karşı oluşan ön yargının sebeplerinden. Ortaya atılan ‘Altın madencileri devlete yüzde 3 devlet hakkı ödüyor, gerisi şirkete kalıyor’ iddiası da gerçeği yansıtmıyor. Devlet hakkı, altının uluslararası piyasadaki ons fiyatı üzerinden hesaplanıyor. Altın ons fiyatının 1800 doların üzerinde olduğu günümüzde, madenlerde üretilen altından devlet hakkı yüzde 12. Üstelik bu oran, geçtiğimiz aylarda yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle yüzde 25 oranında da artırıldı.
Maden çevre ilişkisinde Türkiye’nin geldiği noktayı aktarır mısınız?
Dünyamız olağanüstü bir gezegen olmasına rağmen insanın yaşaması için oldukça zor bir yer. İnsanoğlunun hayatta kalabilmesi için yardımcı cihazlara ihtiyacı var. İşte o yardımcı cihazları elde ettiği yegane kaynak yine yerküremiz. Madencilik de yerküreden hammaddenin, tedarik zincirinin ilk halkası dediğimiz materyalin elde edildiği sektör. Bu anlamda madencilik ve tarım, insanlığın yerkürede devam edebilmesi için olmazsa olmaz iki faaliyet alanıdır.
Tarım, çok güncel olarak karşılaştığımız bir şey olduğu için herkes bunu çok kolaylıkla anlayabiliyor. Ama madencilik söz konu olduğu zaman işte o tedarik zincirinin halkalarının en son ürünüyle yüzleşiyoruz. Etrafımızdaki her ürünün bir şekilde madenden elde edildiğini düşünmüyoruz ya da bunun bilincinde olmayabiliyoruz.
Şu anda ise madenciliğin beşinci aşamasını konuşuyoruz. Önce prospeksiyon yani arayıp bulma zorunluluğumuz var. Ardından bulduğumuz madeni geliştirdiğimiz aşaması ve projeyi uyguladığımız, üretim yaptığımız işletme aşaması var. Bütün bunlara ek olarak, en nihayetinde de kapama aşaması geliyor. Geliştirme aşamasında atıklarınızı kapalı bir sistem içerisinde rehabilite etme mecburiyetimiz var. İşletme aşamasında yine önlemleri sürdürülebilir kılmak da görevlerimizden biri. Geçmiş dönemlerde madenciler bu kadar hassas davranmıyorlardı, şimdi öyle bir durum söz konusu değil. Artık ne mutlu ki madenci, “kapama dönemi” dediğimiz, hiçbir gelir elde etmediği bir aşamada, rehabilitasyon sürecini başlatıyor;çalıştığı alanı tekrar eski haline ve hatta doğaya en uyumlu haline getirecek şekilde çalışmasını tamamlıyor.
Bu radikal değişim, çevreye ve sosyal dokuya uyum prensibiyle gerçekleşti, onunla da kalmadı maden rezervimizin tanımında yer aldı.
Doğu Biga olarak sizin yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?
Ülkemizde, yer altı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılması için yatırımlarını sürdüren şirketlerden biriyiz. Yatırım ve inşaat süreçlerimizin tamamlanıp üretime başlanması ile Kirazlı, Ağı Dağı ve Çamyurt adlı üç projede, 15 yılda yaklaşık 60 ton altın üretimi gerçekleştirmesi planlanıyor. Bu üç projede yaklaşık 4 milyar dolarlık üretimin yarısı maliyete giderken, önceki sorunuzda da açıkladığım gibi kurumlar vergisi, stopaj, sosyal güvenlik primi, ve damga vergisi olmak üzere toplam dört kalem verginin yanı sıra maden ruhsat izin bedelleri, devlet hakkı, arazi izin bedelleri, maden kapama ve rehabilitasyon bedelleriyle toplam sekiz kalem vergi ve bedeller ile gelirinin yüzde 25’lik kısmı ise Türkiye Cumhuriyeti’ne kalacak.
İlk yatırımımız olan inşaat sürecindeki Kirazlı Altın ve Gümüş Madeni Projesi, bir yandan ülke ekonomisine ciddi bir katkı koymaya hazırlanırken, diğer yandan yöreye yatırımlarını sürdürüyor. Kuraklığın ciddi bir sorun haline geldiği günümüzde, Çanakkale bölgesinde 3.17 milyon metreküp su tutma kapasitesine sahip Altınzeybek-2 göletinin inşaası tarafımızdan tamamlanarak hizmete girdi. Gölet, kuraklığın derinden hissedildiği bu yıl, yöre tarımına ciddi bir katkı sağladı. Doğu Biga Madencilik, finansmanını üstlenerek yapımını tamamladığı göletten, DSİ ile yapılan protokol çerçevesinde, yılın kurak döneminde, kapasitesinin yüzde 8’i oranında su kullanacak. Gölette toplanan suyun yüzde 90’lık kısmı ise 11 köyün içme ve kullanma suyu ihtiyacı ile tarımsal sulama suyu olarak kullanılacak.
Gölet projesinin yanı sıra yine Çanakkale bölgesinde ciddi bir enerji nakil hattı, bölge yollarının iyileştirilmesi, çevre köylerin sağlık, alt yapı, eğitim, kültür gibi ihtiyaçlarına katkı sunulması gibi yatırımlarımız da bulunuyor. Üretime yönelik yatırımlarımızın yanı sıra çevreye yönelik projelere de büyük önem veriyoruz. Kirazlı Projesinin yakınlarında toplam 14 bin ağaçlık 2 hatıra ormanı, yörede arıcılığın gelişimine yönelik arı otu ekimi gibi çalışmalara imza attık. Altınzeybek-2 göletinin çevre düzenlemesi ve rehabilitasyonu kapsamında yapılan ağaçlandırma çalışmalarında da yöre köylere ekonomik kaynak oluşturabilecek türler seçildi.
Kirazlı Altın ve Gümüş Madeni Projesi hazırlık çalışmalarında, yabancı ve yerli çeşitli üniversitelerden 92 uzmanla, 13 farklı alanda çalışma yürütültü. Bu uzmanlardan 24’ü Çevre ve Sosyal Etki Değerlendirmesi yaparken 5 uzman Biyoçeşitlilik ve Ekosistem değerlendirmesi yaptı. Bu değerlendirme sonucunda hazırlanarak ilgili mercilere sunulan rapor, yörenin biyoçeşitliliği üzerine yapılacak bilimsel çalışmalara kaynak oluşturabilecek kapasitede. Yapılan detaylı biyoçeşitlilik çalışmaları kapsamında proje alanında tespit edilen bitkilerin tohumları toplanarak, kapama ve doğaya yeniden kazandırma çalışmalarında kullanılmak üzere gen bankasına gönderildi. Yine proje sahasında kalan soğanlı bitkiler ise uygun koşullar altında saha dışına taşınarak koruma altına alındı. Yine aynı alanda titiz bir fauna çalışması da yürütüldü. Doğu Biga Madencilik’in Kirazlı Altın ve Gümüş Madeni projesinin işletme ömrü yaklaşık 6-8 yıl olarak planlanıyor. İnşaat çalışmalarına hazırlanan şirketimizin, işletme ömrünün tamamlanmasının ardından bölgenin rehabilite edilmesi ve doğaya yeniden kazandırılmasına yönelik çalışmalarını içeren kapama planları da hazır. Kapama ve doğaya yeniden kazandırma çalışmalarına henüz faaliyetimiz devam ederken başlayacağız. İşletmeyle eş zamanlı yapılacak kapama çalışmasıyla, yer altı kaynakları ekonomiye kazandırılan bölge, eski haline daha hızlı dönecek. MART 2021