UPS Türkiye, Ortadoğu ve Afrika (MEA) Genel Müdürü Tolga Biga: 117 yıllık tecrübemiz sayesinde artık hiçbir şey bizi şaşırtmıyor.

E-Ticaretin yükselişi ticari faaliyetlerin de seyrini değiştirdi. Bu çerçevede verilen hizmetler de firmalar için daha önemli hale geldi. Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz UPS Türkiye, Ortadoğu ve Afrika (MEA) Genel Müdürü Tolga Biga, sorularımızı yanıtladı.

Sektörünüzün son dönemdeki yönelimleri ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

Son dönemde lojistik sektöründe önemli yönelimler gözlemliyoruz. Covid-19 pandemisiyle birlikte işletmeden işletmeye (B2B) yapılan ticaretten, tüketiciye yönelik (B2C) ticarete belirgin bir kayış gerçekleşti. Günümüzde ise B2B segmentine kademeli bir dönüş yaşanıyor. Bu dönüş, Covid-19 öncesi seviyelere ulaşmasa da pandeminin zirve dönemlerine kıyasla daha düşük seviyelerde.

Sektördeki bir diğer önemli değişim, e-ticaretin hızlı yükselişi oldu. E-ticaret, ticaret süreçlerini köklü bir şekilde dönüştürdü ve dünyanın her yerine satış yapmayı mümkün kıldı. Artık bir e-pazar yeri üzerinden mağaza açmak, ürünleri listelemek ve satış gerçekleştirmek birkaç gün içerisinde mümkün hale geldi. Eskiden ticaret; bir ülkeye fiziksel olarak gitmeyi, görüşmeler yapmayı, temsilci veya distribütör bulmayı gerektiren karmaşık bir süreçti. Ancak günümüzde bu süreç, dijital platformlar sayesinde büyük ölçüde hızlanmış durumda.

Türkiye’den yapılan ihracatta da bu değişimin etkilerini görüyoruz. Özellikle Amerika başta olmak üzere birçok ülkeye pazar yerleri aracılığıyla gerçekleştirilen ihracatın payı oldukça yüksek. Bu durum, lojistik sektöründeki yeni trendlerin ülkemizdeki ticaret yapısını nasıl etkilediğine dair önemli bir örnek teşkil ediyor.

Diğer ana üretim alanları sekteye mi uğradı?

Türkiye’nin ihracatında tekstil, otomotiv sanayi ve yan sanayi gibi geleneksel sektörler güçlü bir şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Cam, maden, kuyumculuk ve değerli işlenmiş madenler gibi ürün grupları da uzun yıllardır önemli ihracat kalemleri arasında yer alıyor. Ama trend nedir derseniz, özellikle Amerika’ya ve Avrupa’ya e-pazar yerleri üzerinden yapılan satıştır diyebilirim. Bu dijital platformlar neyi sağlıyor? İhracatçılara farklı pazarlarda deneme yapma imkânı sağlıyor. Artık tırlarla ya da konteynerlerle büyük sevkiyatlar yapmak zorunda kalmadan, az miktarda ürün göndererek piyasaları test edebiliyorsunuz. Fiyat ve hedef pazar stratejilerinde de esneklik sağlıyor. Örneğin; Amerika’da rağbet görmeyen bir ürünü Kanada’da, Kanada’da başarılı olmayan bir ürünü ise Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Japonya gibi farklı pazarlarda deneyebilirsiniz.

Gıda sektörü, bu trendin çarpıcı örneklerinden biri. Özellikle Türk mutfağının geleneksel tatları, dünya genelinde Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde büyük bir ilgi görüyor. Baklava başta olmak üzere simit, börek gibi ürünler, Amerika, Almanya ve İngiltere gibi ülkelere önemli ihracat kalemleri haline gelmiş durumda. Bu da Türk gıda sektörünün uluslararası pazarlarda artan gücünü ve tanınırlığını gösteriyor.

Geçici bir durum gibi gelmiyor mu bu?

Geleneksel Türk tatlarının uluslararası pazarlardaki yükselişi, geçici bir trend gibi görünmüyor. Örneğin, bir “Dubai çikolatası” örneği üzerinden konuşacak olsak, bu tür bir ürünün popülerliğini kısa vadeli bir eğilim olarak değerlendirebilirdim. Ancak baklava, simit, börek gibi yöresel ve organik lezzetlerin gördüğü yoğun ilgi, tamamen farklı bir kategoride. Bu ürünlerin Türk mutfağının köklü geleneğini yansıtması ve benzersiz lezzetleri sayesinde, bu yükselişin sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum.

Bir gıdanın bir yerden bir yere gönderilirken mesafeden dolayı aradan geçen süre, lezzet konusunda sıkıntılara yol açmaz mı?

Çok güzel bir yere değindiniz. Tam da bu noktada biz devreye giriyoruz. Örneğin; bugün akşam saat 7 ile 8’e kadar kuryemiz evde hazırladığınız ya da fırından yeni çıkmış baklava, börek, ekmek, ya da başka bir ürünü teslim alabilir ve ertesi sabah 9.30-10.00 gibi New York’a ulaştırabilir. Avrupa’nın %95’ine, Amerika’nın ise %90’ına teslimatlarımızı 2 gün içinde gerçekleştirebiliyoruz. Bu süreçte ürünlerin tazeliğini ve kalitesini korumak, zamanında yerine ulaşmasını sağlamak bizim uzmanlık alanımız. Özellikle zaman hassasiyeti olan ilaçlar, medikal ürünler, ameliyat kitleri ve aşılar gibi ürünler bu kapsamda yer alıyor. Örneğin; pandemi sırasında 100 milyar dozdan fazla aşı taşıyarak bu alanda önemli bir başarıya imza attık.

Bizi farklı kılan, sürecin yalnızca ürünü alıp uçağa yüklemekten ibaret olmadığını bilmemiz. İhracat ve ithalat süreçlerinde gümrükleme, sınır kontrolleri ve diğer lojistik adımların hızlı ve sorunsuz bir şekilde tamamlanmasını sağlıyoruz. Çünkü bir uçakla kargo taşımak herkesin yapabileceği bir şeydir, ancak kritik olan, güçlü bir lojistik ağ kurarak ürünleri verdiğimiz taahhütlere uygun bir şekilde, eksiksiz ve tam zamanında teslim etmektir.

Bu durum hava kargonun da kapasitesiyle ilgili bir durum değil mi, bu doğrultuda verdiğiniz hizmeti, talep arttığı takdirde de karşılık verebilecek misiniz?

UPS olarak, kendi uçak filomuzla hizmet veriyoruz ve 506 uçağımızla operasyonlarımızı sürdürüyoruz. Türk Hava Yolları ile özellikle yurt içi taşımacılık alanında iş birliği yapıyoruz. Adana, Gaziantep gibi şehirlerden ihracat ürünlerini İstanbul’a getiriyor, buradan da kendi uçaklarımıza yükleyerek yurt dışına sevk ediyoruz.

Kapasite yönetimini optimize etmek için farklı hizmet seçeneklerimiz de bulunuyor: Express Plus, Express, Express Saver, Expedited, Air Cargo ve Worldwide Standard. Bu seçenekler, uçaklarımızda taşınan yüklerin önceliklendirilmesine imkân sağlıyor. Örneğin, Express sevkiyatlar için fazla yük olduğu durumlarda, diğer yüklerin teslimat süreleri hizmet kategorisine göre düzenleniyor. Bazı gönderiler bir veya iki gün bekletilerek kapasite dengesi sağlanıyor ve operasyonlarımızın verimliliği artırılıyor.

Sektöre yeni oyuncular giriyor mu?

Kargo sektöründe her zaman yeni oyuncuların dahil olduğunu görüyoruz. Bunun yanı sıra, ulusal taşıyıcılar olarak adlandırdığımız bayrak taşıyıcı havayolu şirketleri de sektörde önemli bir rol oynuyor. Türk Hava Yolları, Emirates, British Airways, Lufthansa, Delta Airlines ve American Airlines gibi şirketler, yolcu uçaklarında bile kargo taşımacılığı için ayrılmış kapasitelere sahip. Özellikle Covid-19 pandemisi sırasında, yolcu sayısındaki ani düşüşle birlikte birçok havayolu kargo taşımacılığına yöneldi. Pandemi sonrası kıtalararası ve okyanus aşırı uçuşların yeniden başlamasıyla, bu büyük uçakların kargo sektöre önemli bir katkı sağladı.

Biz, 117 yıllık bir geçmişe sahip bir şirket olarak, sektördeki değişimlere ve zorluklara karşı oldukça hazırlıklıyız. 1907 yılında kurulan şirketimiz, bu uzun süre zarfında sayısız krizle karşılaştı ve her birinden önemli dersler çıkararak gücünü artırdı. Sel, deprem ya da savaş gibi olaylar dünyanın dört bir yanında tekrar tekrar yaşandı. Bu gibi durumlar, tecrübemizi artırarak bizi daha çevik ve esnek bir organizasyon haline getirdi. Bu nedenle, sektörümüzde artık hiçbir şey bizi şaşırtmıyor.

Ülkenizde ölçeğinde sektör ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Hem yurt içinde hem yurt dışında hizmet veren bir firma olarak, Türkiye’nin 81 ilinde 2000’den fazla çalışanımızla hizmet veriyoruz. Türkiye’deki varlığımızdan ve sektördeki güçlü konumumuzdan büyük memnuniyet duyuyoruz.

Pandemi döneminde lojistik sektörü, kısa süreli bazı zorluklarla karşılaştı. Özellikle fiyatların yükseldiği ve döviz kurundaki dalgalanmaların etkili olduğu bu dönemde kargo şirketleri belirli ölçüde zorlandı. Ancak bugün geldiğimiz noktada, yurt içi kargo fiyatlarının dengeli bir seviyeye ulaştığını gözlemliyoruz. Bu gelişme, sektörün yeniden istikrar kazanmasına önemli katkı sağladı.

En son İGA İstanbul Hava Limanı’nda yatırımınızı kaleme almıştık. Yeni yatırımlar var mı? Dijitalleşmeye tabii ki çok ciddi yatırımlar yapıyoruz. Bu yatırımlar sayesinde verimliliğimizi artırıyor ve operasyonlarımızı daha üretken hale getiriyoruz. 2025 yılı için Türkiye’de yatırım olarak neye yatırım yapacaksanız derseniz iki konuya yatırım yapacağız. Sürdürülebilirlik konusunda elektrikli araçlar ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmayı planlıyoruz. Aktarma merkezlerimizde güneş enerjisinin ve rüzgâr enerjisinin kullanılması ve filomuzdaki araçların her sene daha fazla elektrikli araçla değiştirilmesi önceliğimiz olacak.