Üretimin yüzde 7-8’ine talip olmak hiçbir kurumu tekel yapmaz aksi yönde bir görüş bilimselliğe, etiğe ve hukuka aykırıdır
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin, üreticiden alınan balın fiyatı ile raf fiyatının arasında büyük farklar bulunduğunu belirterek, balda tekelleşmenin olduğunu iddia etti. Bu gelişme üzerine iddialar ile ilgili görüşlerini almak için bir araya geldiğimiz Altıparmak Gıda Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak, konu ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Son dönemde bal sektörünün giderek tekelleşmeye başladığı belirtilmektedir. Bu konuda Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği balın 11 TL’ye alındığını fakat 45 TL’ye satıldığını ifade ediyorlar. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz?
Eksik bilgi insanları yanlış fikre götürür. Doğrusu şöyle; ülkemizde farklı floralarda çeşitli lezzet koku tatta bal üretilmekte. Bu nedenle bizim de fiyatlarımız çeşitli aralıkta. 13-25 ila 25-80 TL bandında muhtelif çeşit ve fiyatlar var. Firmamız da aynı pazarda alışveriş yapıyor. Balparmak olarak misyonumuz; sağlıklı, kaliteli, gerçek balı özenle seçmek ve tüketiciye sunmak. Buna paralel olarak üretimin sürdürebilirliğine da katkıda bulunmak en önemli hedefimiz. Altın denge budur ve markaya güven duyulmasının temeli de budur. Geçen yıl ürüne en yüksek fiyatı veren firma yine biz olduk. Tedarik stratejimiz fiyatlarda denge ve sürdürülebilirlik sağlamak. Aynı zamanda iyi tarımı desteklemek. Bunun için Balparmak kalite prim sitemini uyguluyoruz. Böylece üreticiyi de desteklemiş teşvik etmiş oluyoruz. Bazı eleştirilerin olması doğaldır ama ilginçtir. Çünkü biz pazardan çıktığımız zaman fiyatlarda düşüş oluyor, piyasaya girdiğimiz zaman ise fiyatlar tekrar yukarıya doğru çıkıyor. Denge sağlıyoruz kısaca. Tedarik ettiğimiz ürün, toplam üretimin %10’unu aşmaz bir seviyede. Bu nedenle bu konuda yapılan tekelleşme var iddiasını etik olarak doğru bulmuyoruz ki bunun üreticiye de bir yararı bulunmuyor. Bir üretimin oldukça küçük bir yüzdesine talep yaratmış hiçbir kurum tekel olarak tanımlanamaz. Bu tanımı öne sürenlerin bilimsellikten ve hukuktan uzaklaştıklarını etik davranmadıklarını düşünüyoruz.
Balparmak global bir marka olma yolunda ilerliyor. Kaliteli olmak ve globalde de önemli bir yere gelmek güzel bir şey. Böyle bir gelişimi herkesin desteklemesi gerekiyor. Çünkü biz kaliteli ürünü seçiyoruz ve bu nedenle her balı alamıyoruz. Arıcılarımız iyi niyetli fakat farkında olmadan veya bilmeden kalite kriterlerimize uygun üretim yapamayabiliyorlar. Bunun nedeni eksik bilgiden, eski tekniklerden, şekeri veya ilacı doğru veremediği için sorunlar yaşıyor. Arılara antibiyotikte verebilirsin. Fakat bu ilacı bal yapmadan bir ay öncesine kadar vermesi gerekiyor ki ilaçlar bala geçmesin. Bizim tüketicilerimize bir sözümüz var. Kaliteli, sağlıklı ve gerçek balı özenle seçmek ve tüketiciye sunmak. Bu kriterleri sağlayabilen Türkiye’deki tek markayız. Bal paketleyici markalarını tenzih ediyorum fakat burada gerçek balı anlamanız için uzmanlığa ihtiyacınız var. Laboratuvar ortamında balı incelemeniz gerekiyor ve gerçekten uzmanlık gerektiren zor bir iştir. Hepsini de tanıyoruz. Biz bu laboratuvarı kurmak için 4 milyon Euro bütçe harcadık. Belki bu bütçe ile 4 tane bal paketleme tesisi kurarsınız. Bu laboratuvarı kurmadan sağlıklı ve güvenli balı tüketiciye sunamazsınız. Dünyada en kolay taklit edilen fakat en zor tahlil edilen gıda maddesi baldır. Laboratuvarınızın olması da yetmiyor, kaliteli ürünlerle laboratuvarınızı kurmanız gerekiyor, teknik personelinizin iyi olması gerekiyor ve en kaliteli taze çözeltinizin olması gerekiyor. Bu üç unsur olmadığı sürece siz sonuca varamazsınız. Biz bunları sağladığımız için gerçek balı tüketiciye sunuyoruz. Ayrıca Türkiye’de de gıda sektöründe sekizinci Arge merkeziyiz. Bu laboratuvar paketleme firmaları açısından bakacak olursak dünyada tektir. Bu tür laboratuvarlar var, Almanya’da, Fransa’da. Fakat bizim gibi paketleyici bir firmaya ait tek laboratuvardır. Paketleyici firmalar genellikle bu alanda dışarıdan hizmet alırlar. Sağlıklı gıdayı tüketiciye sunmayı misyon bildiğimiz için biz bu yatırımı yaptık.
Bizler geçmişte markalı balı değil, açık balları tercih ettik. Balparmak bu alandaki anlayışı değiştirdi mi?
Markasız bir ürünü almak risk taşır. Dünyada hiç kimse bir balın içinde kalıntı olmadığını anlayamaz. Bizler çok teknolojik cihazlarla inceleme yapıyoruz. Bu nedenle açıkta bal almak risktir. Markalı ürün aldığınızda risk firmaya aittir. Bütün tüketiciler bal konusunda güvendiği markayı tercih etsin. Açıkta bal hiçbir şekilde satmadım, petek bal satmadım.
Tekrar üreticilerimizle ilgili kısma gelecek olursak burada rekabet kurumunun inceleme yapması isteniliyor.
Balparmak olarak bizim satışımız 6 bin ton, Türkiye’deki üretim 103 bin tondur. Eğer Türkiye’deki üretimin %7-8 oranını üstlenerek sektörde bize tekel tanımı yapılıyorsa bu haksızlık. Burada bilgi eksikliği var. Bu oranlarla tekel olabilir mi? Sektörde bir düşman yaratmak istiyorlar. Keşke sektörde bizim gibi birçok firma olsa da sağlıklı bala ulaşsak. İsteyen herkes bizim tesisimize gelebilir. Diğer firmalardan da buraya gelenler oluyor. Biz hepsine de yardımcı oluyoruz. Laboratuvar konusunda şu markalı ürünleri alın, bunlar analiz konusunda daha iyidir, dediğim insanlar var. Ufakta olsa laboratuvar kuran firmalar oldu. Hepsi bizim meslektaşımızdır. Balparmak olarak biz lideriz ve herkesi davet ediyoruz. Bizden bilgi isteyen herkese kapımız açıktır. Gelsinler laboratuvarımıza baksınlar, paketleme tesislerimizi görsünler. Tüketicilerimiz de geliyor. Görmek isteyen herkese açığız.
Bunun dışında da sektörün yaşadığı sorunlar var. Tarım ilaçlarının arılara etkisi var, arı ölümleri gerçekleşiyor ve şehirleşmenin getirdiği sonuçlar da var. Balparmak olarak bu konularda da çalışmalarınız var mı?
Evet bu konularda sorunlar var. Tarımda kullanılan ilaçlar arılara ve insanlara zarar veriyor. Balparmak olarak misyonumuzun içine arı yaşamlarını da ekleyelim dedik. 20 Mayıs Dünya Arı Günü’ydü. Arılar Varsa Yarınlar Var temalı bir etkinlik yaptık. Tema Vakfı ve Millî Eğitim Bakanlığı ile birlikte çalışma yaptık. Bu konuda özellikle çocukları bilinçlendirmek istiyoruz. Arılar sadece bal yapmıyor. Arıların aslında biz ballarını alıyoruz. İyi ki alıyoruz. Çünkü arıların yaptığı petekten bal aldığımız için tekrar doldurmak için tekrar uçmak zorunda kalıyor ve bu da bitkisel tozlaşmayı sağlamış oluyor. Bir arı 45 gün yaşıyor, bir çay kaşığı kadar bal üretebiliyor, fakat bunu yaparken binden fazla çiçeğe gidiyor. Bu açıdan arının doğadaki varlığı tartışılmazdır. Arılarımız ne kadar önemliyse arıcılarımız da o kadar önemlidir. Çünkü arıcılarımızın hepsi kendi arılarına çocukları gibi bakıyorlar. Yeri geliyor kovanlarını taşıyorlar. Arıların ihtiyaçlarını görüyorlar. O zaman Balparmak olarak arıcılarımızı da korumamız gerekiyor. Bunun için de Balparmak Arıcılık Akademisi’ni kurduk. Bu Akademi ile genç ve kadın arıcı yetiştirmek istiyoruz. Biz biliyoruz ki bu işin temelinde arıyı sevmek yatıyor. Birisi üreten birisi de ona bakandır. Bu açıdan Balparmak olarak arıyı, arıcıyı korumak ve tüketiciye sağlıklı ürün ulaştırmak için çalışıyoruz.
Sektörde karlılık nasıl ilerliyor, üreticiden satışa giderken herkesin ortalama kazancını aktarır mısınız?
Bizim gibi firmalar %10-12 kâr marjı ile çalışır. Bunun fazlası pek mümkün olmaz. Biz ortalama bir balı 15 TL’ye alıyoruz. Satış fiyatlarımız da ortalama 35 TL’dir, bunun üçte biri satılan malın maliyetidir, üçte biri perakendecilerin kârıdır. Geriye kalan üçte biri ise genel gider ve kârdır. Yani karlılık %10’u geçmemektedir.
Bu noktada arı yetiştiricilerinin daha fazla kazanç elde etmesi için teşvik mi verilmesi gerekiyor?
Tarım Bakanlığı kovan teşvikleri veriyor, fakat yetersiz geliyor. Arıcılarımıza verilen teşvik hiçbir zaman boşa gitmez. Yeter ki doğru teşvik verilsin. Burada Bakanlığı’n da doğru kişilere teşvik vermesi gerekiyor. Örneğin ben 30 kovanım var diyerek teşvik alabilirim ama elimde 10 kovan vardır. Doğru bilgiyi görmeleri gerekiyor. Doğru arıcılara teşvik verilirse hiçbir zaman boşa gitmez. Arı yetiştiricilerine devlet bugün 100 milyon dolar teşvik verse bir anda ülkemizde arıcılık faaliyetleri hızlanır, kovanlar artar. Devlet arıcılığa destek olduğu zaman sadece bir sektöre yardımcı olmuyor aynı zamanda gıda sektörüne destek vermiş oluyor. Çünkü soframıza gelen her besinde arının katkısı var. Einstein’ın sözü ile bitirelim arılar yok olursa insanlığın 4 yıl ömrü kalmış olur. İşte bu nedenle biz de “Arılar varsa yarınlar var” diyoruz.
TEMMUZ – AĞUSTOS 2019