Uzun Vadede Kıbrıs’ta Sorunlar Çözülecektir
İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı İşletme Mali İşler Genel Müdür Yardımcısı M. Kürşat Aşardağ:
Uzun Vadede Kıbrıs’ta Sorunlar Çözülecektir
Dünyanın her yerinde adalı olmak insanların ayrıcalıklı olarak kendilerini tanımlamalarında etkin olmuştur. Kıbrıs adasında doğup büyüyen ve ada kültürünü halen yaşatmayı başaran Kürşat Aşardağ, adanın geleceğiyle ilgili umutlu olduğunu belirterek sorularımızı yanıtladı.
Öncelikle adalı olmak nasıl bir duygudur?
Bana bu soruyu soran herkese adalı olmak çok farklı bir duygudur, derim. Sanırım adalı olmanın özelliği bütün etrafınızın sulurla kaplı olmasından geliyor. İnsan adalı olunca kendini ayrıcalıklı ve bir yere ait olarak hissediyor. Ben önemliyim, diye hissediyorsunuz. Belki bu durumu başka insanlar anlamıyor, fakat küçük bir yerde yaşadığınız zaman onun verdiği güven, aile bağlarınızın çok kuvvetli olması veya sokakta yürüdüğünüz zaman adayı yönetenlerle sokakta arkadaşça konuşmanız sizde farklı duyguların gelişmesini sağlıyor. Sonuçta güzel bir kültür oluşuyor.
Bu kültür halen yaşıyor mu?
Benim bütün ailem adada yaşıyor. İş yoğunluğundan sık sık gidemiyorum. Fakat her gittiğimde ada kültürünü hissediyorum. Uçaktan indiğim anda adaya has bir kokusu vardır ve o kokuyu içime çektiğim anda sanki hep oradaymışım hissini hemen veriyor.
Ada halkı sizce adanın bu değerlerini koruyabiliyor mu?
Kıbrıs’ta adanın değerlerini korumak için çalışmalar yapan birçok arkadaşımız vardır. Ellerinden gelen çabayı harcadıklarını biliyorum. Bu çalışmalar belki yeterli olmayabilir fakat bu kültürün de devam etmesini istiyorlar. Sonuçta bende bu kültürün korunması gerektiğini düşünüyorum.
Burada en önemli konu ada halkının bir bütün olarak adaya sahip çıkması şeklinde görülüyor, fakat bu konuda net bir tavır alanamıyor.
Ada halkı çok zor dönemlerden geçmiştir. Kendi ayakları üstünde durmak ve buna rağmen bu değerlere sahip çıkmak kolay bir gelişme değildir. Bunlara rağmen bu hassasiyet halen vardır.
Güney Kıbrıs ile tekrar görüşmelere başladılar. Bu sürecin sonunda uzun vadede nasıl bir tablo bekliyorsunuz?
Uzun vadede bir çözüm olacağı kesindir. Adanın anlaşamamasındaki en büyük sorun toprak sorunudur. Tazminatlar kişisel olarak mı çözülecek yoksa devlet olarak mı çözülecektir. Bu sorunun da devlet tarafından çözülmesi gerektiğini düşünüyorum, aski takdirde bir çözümün ortaya çıkması çok zordur. Sonuçta da iki toplumlu bir cumhuriyet olacaktır.
Annan Planı seçimleri sonrasında ada halkının çözüm konusunda umutsuz olduğunu görmekteyiz. Buna rağmen olumlu bir gelişme olur mu?
Adada bir anlaşma olmak zorundadır. Çünkü bugün ada için çok önemli olan enerji yatakları bulunmuştur ve bu kaynağın sorunsuz işletilebilmesi için çözüm şarttır. Bugüne kadar anlaşmaya yanaşmayan Rum tarafınızda bundan sonraki süreçte anlaşmaya daha sıcak bakacağını düşünüyorum. Fakat bunların dışında da büyük devletlerin adayı AB’ye bırakmak isteyeceğini düşünmüyorum.
Adada acı dönemler yaşandığı zaman siz adada yaşıyor muydunuz?
Biz o dönemde kendi evimizi terk etmek zorunda kaldığımızda 23 günlük çocuktum. İşin tam göbeğindeydim.
O günden bugüne baktığımızda koşulların daha iyi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Buna göreceli bakmak gerekiyor. Hiç kimse Kıbrıslı Türklerin finans durumunun 1963 yılından daha kötü durumda olduğunu söyleyemez. Şu anda çok daha iyi koşullarda yaşıyoruz. Ben küçükken yaşadığımız şartlarla bugünü karşılaştırdığım da şartların çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Fakat Kıbrıs dışında dünyanın da gelişimi vardır. Bugün dünya da 1963 yılı seviyesinde değildir. Tüm insanlar kendilerini başkalarıyla kıyaslayarak iyi olup olmadığı konusunda karar verirler. Bu açıdan bakacak olursak Kıbrıslı Türklerin durumlarının gayet iyi olduğunu söyleyebilirim.
Adaya suyun gitmesi yapılan görüşmelerde etkin olabilir mi?
İki taraf su konusunda anlaşabilirse bir gelişme olabilir. Ada için su çok önemli bir kaynaktır ve adada da olmayan bir kaynaktır. Ekonomiye de kattı sağlayacaktır. Ben eminim ki KKTC ile Türkiye arasında makül bir anlaşma yapılacaktır. Fakat şunu unutmamak gerekiyor. KKTC bir ülkedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir ve dolayısıyla bağımsızlılığını da vermemesi gerekmektedir. Ama şunu da unutmamak gerekiyor ki bugüne kadar Türkiye’nin yardımlarıyla ayakta durmuş bir ülkedir. Burada denge oluşturmak gerekiyor.
Bugün ana ülke yavru ülke söylevi yerini iki kardeş ülke almaya başladı. Bu seviyeye ulaştık mı?
Bana bugüne kadar sürekli olarak biz adaya geldik ve sizleri kurtardık, ama siz bizi sevmiyorsunuz, deniliyordu. Türkiye geldi Kıbrıslı Türkleri kurtardı fakat Kıbrıslı Türkler nankör ve Türkiye’yi sevmiyor. Bu düşünceye verdiğim cevap her zaman şöyle olmuştur. Siz bizi kurtarmadınız. Biz birlikte mücadele verdik. Beraber mücadele vererek birbirimizi kurtardık. Fakat siz bunu görmezlikten gelirseniz biz size muhtaç olmuş oluruz veya sanki biz orada hiç mücadele etmemiş, Türkiye’yi hiç korumamış oluruz ki böyle bir düşünce olmaz. Bu mücadeleyi vermiş bir aileden geliyorum. Eğer Kıbrıslı Türkler, Türkiye’den gelenlerle birlikte mücadele vermiş olmasaydı, Türkiye’den gelenler adada nasıl barınacaklardı. 1955’den 1963 yılına kadar yaşanan bir süreç oldu. Yine 1974 yılına kadar Kıbrıslı Türkler mücedele etti. Adadaki mücadele çok kısa süre içinde olmadı, çok uzun bir süreç yaşandı ve bu mücedale birlikte verildi. Bu durumu böyle görmek gerekiyor. Böyle bakarsakta diğer söylevlerin bir önemi yoktur.
Tuğrul Türkeş’in, Kıbrıs’tan Sorumlu Bakan olması, adadaki sorunların çözümünde etkili olabilir mi?
Adayı bilen birinin Kıbrıstan Sorumlu Bakan olması ada açısından çok önemlidir. Fakat şunu da belirtmek isterim bu göreve gelen herkes adaya önem vermiştir.
Sabiha Gökçen havalimanı potansiyelini nasıl görüyorsunuz?
Son iki yılda havalimanı iki defa el değiştirdi. Hissedarlar ve ortaklar değişti. Bu açıdan çok dinamik bir ortamdan geçiyorsunuz. Sabiha Gökçen Havalimanın büyüme potansiyeli çok yüksektir. 2008 yılında Sabiha Gökçen’de imzalar atılarak teslim alındı. O dönemde 4 milyon yolcu taşırken, bugün 28 milyona ulaştık. Çok ciddi bir artıştır. Gelecek açısından da bakacak olursak çok parlak olduğunu söyleyebilirim. Sabiha Gökçen Havalimanı, İstanbul’un Anadolu Yakasında olması nedeniyle Bursa, Sakarya, Kocaeli gibi birçok bölgeye çok yakındır. Bunların yanında İzmir-Gebze gibi köprü projelerinin bitmesiyle birlikte İstanbul’un merkez havalimanı olma imkanına sahiptir. Şuanda ikinci pistimiz yapılıyor oranın bitmesiyle birlikte kapasitemiz artacaktır.
Yeni havalimanının yapılması Sabiha Gökçen Havalimanını etkiler mi? Etkileyeceğini düşünmüyorum. Çok farklı alanlara hitap ediyoruz. Anadolu Yakasında oturan bir kişi yeni havalimanını tercih ederek uçak yolculuğunun üstüne iki saat kara yolculuğunu tercih etmeyecektir. Bir başka önemli konu da geçen yıl İstanbul’a 90 milyon yolcu uçtu. Önümüzdeki beş sene içinde %10 artış sağlandığını düşünürsek 140-150 milyon yolcu gelecektir. Bu açıdan bakacak olursak da İstanbul’un potansiyelinin çok yüksek olacağını düşünüyorum. Sadece son on yılda ortalama İstanbul pazarı %18 büyüme gerçekleşti. İstanbul açısından önemli olan yeni havalimanın zamanında devreye girmesidir. Aksi takdirde o dönemde kapasite sorunu da yaşamaya başlayacağız. Bu süreç içinde de kapasite büyütebilecek tek yer Sabiha Gökçen Havalimanıdır.