Yeni üretim merkezi olma şansımız çok yüksek
GNC Makina Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Çetinkaya:
Köklü kuruluşların hüküm sürdüğü makine sektörü, ülkemizde üretim alanlarının gelişimine paralel olarak büyümesini devam ettiriyor. Sektörün genç oyuncularından biri olan GNC Makina, kısa zamanda aldığı yol ile sektörün önemli oyuncularından biri olmayı başardı. Ülkemizde Tayvanlı Victor Tauching ile ortak üretim yapma arifesindeki GNC Makina’nın geleceği ile ilgili görüşlerini almak için bir araya geldiğimiz GNC Makina Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Çetinkaya, sorularımızı yanıtladı.
Firmanız ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
GNC Makina, 2010 yılında kuruldu. İki farklı aileden dört yönetim kurulu üyesi ile şirketi yönetiyoruz. Sektörde ciro anlamında ilk üç sırada yer alırken, satış adedi olarak da ilk dört içerisinde yer almaktayız. Önümüzdeki firmalar en az 35-40 yıllık firmalar. Dolayısıyla her yıl %70-80 civarında büyüyerek bu seviyelere ulaştık. Bu gelişimi de dışarıdan bir kaynak almadan gösterdik. Kazandığını işine aktararak bu günlere geldik. Üreticinin ilk tercihi olma vizyonu ile yolumuza devam ediyoruz.
Pandemi döneminde de kurumsallaşma adına önemli adımlar attık. Sektöründe ilk tercih edilen firma olmak hedefimiz.
Sektörünüz içerisindeki konumunuz ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Üretimi oluşturan sektörlerin hemen her alanında bazı alanlarda direkt bazı alanlarda ise dolaylı olarak faaliyetimiz var. Ağırlıklı olarak savunma sanayii, otomotiv, kalıp metal, inşaat, medikal alanlarında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dolaylı olarak ifade ettiğim alanı ise üretim yapan makinaların üretimini yapan makinaları temin etmemiz olarak özetleyebiliriz. Sektör olarak iki milyar dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. Bizim sattığımız makinelerin bu pazardaki büyüklüğü ise altı yüz milyon dolar civarında.
Hizmet ettiğiniz alanlar içerisinde sizi en fazla memnun eden sektör hangisi?
Her geçen gün biraz daha gelişen savunma sanayi bizi heyecanlandırıyor diyebiliriz. Ülkemizde devlet politikası çerçevesinde gelişimini hızla artıran bir sektör savunma sanayi. Özellikle son beş yıldır önemli atılımlar yaptık. Bu çerçevede de daha bağımsız bir ülke konumuna geldik. Üretmek hatta katma değerli üretim yapmak sizi ileriye taşır. Savunma sanayi bu konuda çok doğru bir alandır. Savunma sanayi öncü bir sektördür ve arkasından diğer sektörlerin dolayısıyla ülkenin gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır. Teknolojiye hizmet eden tüm sektörleri bu kategoride değerlendirebiliriz. Biz de bu doğrultuda savunma sanayindeki gelişimi öngörerek beş yıl önce bu alana yönelik ürünleri getirmeye başladık. Önümüzdeki dönemde de bu alana özel önem vererek yolumuza devam etmek istiyoruz.
Savunma sanayinde başarılanlar on yıl önce ifade edilseydi birçok insanın ifade edilenleri mümkün görmeyeceğini söyleyebiliriz.
Odağa aldığınız andan itibaren insanın ilerleme kaydetmesinin daha kolay olduğunu düşünenlerdenim. Bu noktada sektörün finans kaynağı, insan kaynağı gibi yetersizliklere takılarak sonuç almakta güçlük çektiği kanaatindeyim. Odaklanan insanın tüm eksiklikleri giderebildiğine inanıyorum. Böyle baktığımızda diğer sektörlerde de başarılı çalışmalara imza atacağımızdan şüphem yok. Türkiye şu anda üretiyor ve bu çerçevede önümüzdeki yıllarda daha iyisini yapabilecek kapasiteye sahip. Bu noktada markalaşma yönündeki çalışmalara ağırlık vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Pandemiden sonra artan ihracat rakamlarımız da sizi doğrular nitelikte. Pandemiye bu doğrultuda ayrı bir parantez açar mısınız?
Pandemiden önce dünya sanayi üretiminin %70’ini uzak doğu ülkeleri oluşturuyordu ve bu oranın %65’i de Çin’e aitti. Dünyanın maliyetleri ön plana koyulduğu, daha fazla karlılığın dikkate alındığı bu kapitalist sistemde Çin öne çıktı. Bu ortamda dünya pandemi gibi bir riski öngöremezdi. Bu problem yaşandığında büyük üreticiler tek bir kanala bağlı olmanın büyük bir risk olduğunu gördü. Bu süreçte tedarik zincirinin ve lojistiğin önemi ortaya çıktı.
30 yıl önce Çin bir denge merkezi değildi. Bugün denge merkezi oldu ve hükümetlere baskı yapacak güce ulaştı. Diğer taraftan kültür farklılıklarını da ortaya koyduğunuzda, tek bir üretim merkezine mahkum olmak sürdürülebilirlik açısından önemli bir dezavantaj olduğu ortaya çıktı.
Tüm bu aktardıklarımız çerçevesinde her şeyin kâr, daha çok para kazanmak olmadığını üreticiler anladı. Tek kutuplu veya birkaç kutuplu bir yapı ile dünyanın devam etmesinin mümkün olmadığını test ettik. Bu farkındalık değişiminde başlangıcı oldu. Bu ortamda kendini geliştirmeye önem veren ülkelerin yeni dünya düzeninden daha fazla pay alabilme fırsatları ortaya çıktı. Türkiye’de bu durumdan istifade eden ülkeler arasında yer aldı.
Bilgi birikimini elinde tutan gelişmiş ülkeler gücü paylaşırlar mı?
Bu konuya farklı bir açıdan bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Bilgiyi elinde bulunduran gelişmiş ülkelerin insan kaynaklarının yaşamış olduğu olgunluk ve doygunluk üretim yapma konusunda onların elini kolunu bağlıyor. Bu çerçevede maliyet avantajlı üretim yapan ülkelerin bu süreçten karlı çıkacağını düşünüyorum. AB üyesi olmayan bizim gibi ülkeler maliyetler konusunda önemli avantajlara sahip. Bu nedenle yeni üretim merkezi olma şansımız çok yüksek.
Enerjinin maliyetlerimize olumlu yansıdığını söyleyebilir miyiz?
Enerjinin maliyetleri bir yana varlığı ya da yokluğu ile ilgili bir çıkmazla uğraşılan bir dönemden geçiyoruz. Enerji kaynaklarına ulaşımda sorunu olmayan ülkeler arasındayız. Pahalı da olsa enerjiye ulaşmak konusunda sorun yaşamıyoruz. Bu durum da bize büyük avantaj sağlar.
Üretim konusunda potansiyelimizi yeterince kullanabiliyor muyuz?
Yeterince kullanabildiğimiz söylenemez. Geçmişte sıcak para politikası çerçevesinde yaptığımız çalışmalar potansiyelimizin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeldi. Son dönemde bu politikadan çıkılıyor olması oldukça önemli. Tabi bunun bir maliyeti var ve ülkemiz bu maliyeti ödemeyle baş başa kaldı. Enflasyon bunun göstergelerinden biri. Sıcak paranın oluşturduğu konfor alanı Türkiye’nin ileri gitmesine engel oldu. Sıcak paranın ortaya koyduğu sanal mutluluk uzun süre devam etti. Sona gelindi ve bedellerle karşı karşıyayız.
Ülke üretmeye başladığında, insanlarda hak ettikleri doğrultuda tüketme alışkanlığı edinir. Devamında ise ülke esaretten kurtulur kalkınmaya başlar. Ben bu yolu destekleyenlerdenim.
Üretmeye başladığımız bir dönemden bahsederken, konuyu ülkemizin konumu ile ilgili avantajlarından da bahsedebilir miyiz?
Elbette, Türkiye 51 ülkeye üç saat mesafede. Bu durum uluslararası ticarette çok büyük bir avantaj. Bu elli bir ülkeyle ticaret yapıyorsanız sabah yola çıkıp akşam evinize dönebilirsiniz. Avrupa’ya çok kısa süreler içerisinde sevkiyat yapabilecek konumdayız. En önemlisi de bunu yapabilecek altyapıya da sahibiz.
Şu anda temsilciliğini yaptığımız Tayvanlı bir marka ile Türkiye’de fabrika yatırımı yapma arifesindeyiz. Bu kararı almamızda maliyetler, lojistik, AB’ye yakınlık gibi etkenlere baktık. Diğer yandan fabrika arazisi ile ilgili büyük bir yeri bulabilme imkânımız ve bu alanın bize maliyeti ülkeye yatırım yapma kararımızda etkili oldu. Ülkemizde yer bulabilme ve uygun fiyata yer bulabilme konusunda bir sorun yok. Tayvan’da düz arazi bulmanız zor. Bu durum arazi fiyatlarının yüksek olmasına neden olduğu gibi yer bulamamak gibi bir durumla da karşı karşıya kalabilirsiniz. O nedenle üretim alanlarını dikine mimari ile yapmak zorunda kalıyorlar.
Son olarak GNC Akademiden bahseder misiniz?
GNC Akademi eğitim kurumu olarak yaklaşık bir yıldır faaliyetlerini sürdürüyor. Eğitime önce kendi personelimizden başladık. Bugün firmamızda çay hizmeti veren elemanımız dahi makine programlama alanında bilgiye sahip. Hizmeti verdiği kişinin ne yaptığını anlayabilmesi amacı ile bu bilgileri paylaştık. Sonrasında üniversitelerle birlikte ortak çalışmalar yaparak bir müfredat oluşturduk. Bu müfredatla mesleği öğrenmek isteyen gençlere eğitim vermek istiyoruz. Bu eğitim vasıtası ile eğitim alan insanların iş hayatında tercih edilir olabilmelerini sağlamak istiyoruz. İnsanlara üretmenin ne kadar değerli olduğunu hissettirerek bu akademiye getirmek ve aldığı eğitimler sonrası üreten biri olabilmenin hazzı ile tanıştırmak istiyoruz.OCAK2023