Abd’nin Suriye’den Çekilme Kararına Enerji Politik Bir Yaklaşım

Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL

İstanbul Teknik Üniversitesi –  Enerji Enstitüsü

Giriş

Tarih boyunca öne çıkan bir bölge olan Mezopotamya ve Doğu Akdeniz bölgesi günümüzde de aynen önemini sürdürmekte ve farklı hegomonya savaşlarına sahne olmaktadır. Geçmişte, verimli toprakları ve medeniyet zenginliği ile öne çıkmışken günümüzde enerji kaynakları bağlamında enerji-politik hedef bölge olarak dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Bu durum, öylesine başattır ki; dünyanın bölgeye yakın veya uzak pek çok ülkesi bu bölgeyle ilgilenmekte, bundan da öte siyasi, askeri ve politik güç uygulama yoluna gitmektedir.

Bölgenin son yüz yıldaki önemi; sanayi devriminden sonra hızla artan fosil yakıt gereksinimi bağlamında 20 inci yüzyılın başlarından itibaren petrolün yadsınamaz enerji kaynağı haline gelmeye başlamasıyla kendini göstermiştir. Enerji kaynaklarına ulaşım, taşınım ve paylaşımı dünyaya iki Dünya savaşının yanı sıra pek çok yerel ve bölgesel sıcak çatışmayı yaşatmıştır ve halen de yaşatmaktadır.

I. Dünya savaşı öncesinde Osmanlı toprakları içinde yer alan bu özel bölge, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasını takiben sorunlu sınır ayırımlarıyla artık üzerinde enerji-politik oyunların rahatlıkla oynanabileceği çok sayıda devlet yapılanmasına sahip bir bölge haline gelmiştir. Fazla olarak, o dönemde (yüzeye hayli yakın derinlikte bulunan) petrol rezervleri de başta İngiltere olmak üzere ABD, Hollanda, Fransa gibi ülkelerin, yeni kurulan ülkelerden aldıkları imtiyazlarla önemli ölçüde paylaşılmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise küreselleşmenin giderek etkinleşmesiyle birlikte, çok uluslu şirketlerin petrol bölgesi ülkelerden yeni ve ilave lisans veya imtiyaz haklarının alınmasını mümkün kılmıştır.    

Burada şunu özellikle belirtmek gerekir ki; Orta Doğu bölgesi dünyanın tüm petrol rezervinin üçte ikisini barındırmakta olup, bölge ülkelerinin kendi petrol gereksinimleri (sanayileşmelerini ileri seviyede tamamlayamadıklarından) sahip oldukları rezerv miktarına göre fazla da değildir. Öz olarak, Orta Doğu ülkelerinin pek çoğu dünyanın petrol gereksinimini karşılayan petrol ihracatçısı ülkeler durumundadırlar.

Irak, dünyanın 4. büyük petrol rezervine sahip ülkesi olup hiç de göz ardı edilemeyecek büyüklükte (150 Milyar varil mertebesinde) bir rezerve sahiptir. Buna ilaveten (4 milyar metreküpe yakın) doğal gaz rezervleri de bulunmaktadır.

Öte yandan, her geçen gün artan kullanımı nedeniyle petrolün biteceğinden bahsedilirken, yakın geçmişte petrol için bir “Piramit Modeli”nden bahsedilir olmuş ve 2012 yılında o dönemin ABD Başkanı tarafından DOE (Department Of Energy)’e dayandırılarak “Petrolün bitmekte olduğu söyleminin bir şehir efsanesi olduğu” belirtilmiştir. Bu ifadeyle, dünyada petrol rezervlerinin sanılandan çok daha fazla olduğu ve derinlere inildikçe daha büyük petrol rezervlerinin bulunulacağı ve dünyanın gereksinimi olan petrolün uzun seneler boyunca karşılanabileceği ifade edilmiş olmaktadır. Piramit modeli ifadesi ile ayrıca, petrolün yine genel olarak bulunduğu coğrafyalarda olduğu betimlenmiş olmaktadır. Piramit modelinin geçerli olduğu bir bölge Kuzey Irak bölgesidir.

Kuzey Irak Petrol Rezervleri ve Doğu Akdeniz’e Ulaştırılması

Bilindiği üzere Kuzey Irak’ta bilinenlere ilaveten (Piramit Modeli söylemini doğrular mahiyette) 20. Yüzyılın sonlarından itibaren yeni petrol rezervleri tespit edilmiş olup söz konusu bu rezervlerin öncelikle çıkarılması sorunu gündeme gelmiştir. Ayrıca, bölgede önemli doğal gaz rezervlerinin de olduğu ifade edilmektedir. Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülke yeni petrol bölgelerinden çıkarım lisansı almak üzere girişimlerde bulunmuştur. Sonuçta, Kuzey Irak bölgesinde büyük imtiyaz ve/veya lisans alanlar arasında ABD’nin petrol devi, çok uluslu bir şirket ile çeşitli ülke ortaklıklı çok uluslu şirketler bulunmaktadır. Bu süreçte, bölgede konuşlanmış (ülkemiz için yıllardır sorun teşkil eden) bir terör örgütü ile de sorunlar yaşanmış ve (bölgeden çıkarları olan) ABD dâhil birçok ülke söz konusu örgütü, terör örgütü olarak kabul etmiştir.

Şunu belirtmek yerinde olur ki; Kuzey Irak’taki bölgelerin henüz bir kısmından petrol çıkarımı yapılıyor olmasına ve buradaki birçok bölgede henüz arama aşamasında olunmasına karşın Kuzey Irak’ın günlük petrol üretimi 600 bin varili aşmış bulunmaktadır. Bu değer Irak’ın petrol üretimi içinde de kayda değer bir payı oluşturmaktadır. Şimdiki, bilinen toplam rezervin ise 46 milyar varil mertebesinde olduğu düşünülmektedir.

Kuzey Irak’ta çıkarılan petrolün çok büyük kısmı ihraç edilmektedir (Şekil 1). İhracat trendi genel olarak artış göstermekte aynı zamanda üretim içinde ihracat oranı da arta gitmektedir. Bu bağlamda, ABD, Avrupa ülkeleri ve de Türkiye için bölgenin öneminin giderek arttığı söylenebilir.

Şekil 1 Kuzey Irak Petrol Üretimi ve İhracatı

Öte yandan, Bölgedeki petrolün çıkarılması, lisans sahipleri açısından yeterli olmamaktadır. Zira Kuzey Irak kapalı bir bölgedir ve doğrudan denize çıkışı bulunmamaktadır. Bunun için özellikle Doğu Akdeniz’e çıkış son derece önemli ve stratejiktir. Bu husus, hem ABD ve hem de Avrupa ülkeleri açısından hayati öneme sahiptir. 

Bölgenin Doğu Akdeniz’e çıkışının öncelikle boru hatları ile sağlanması ve petrolün terminal limanlardan taşınması gerekmektedir. Doğu Akdeniz’de terminal durumunda olan ve olmakta olan birden fazla liman bulunmaktadır. Söz konusu limanlar ve dolayısı ile liman ülkeleri arasında ve de onları destekleyen ülkeler arasında büyük bir rekabet söz konusudur. Bu bağlamda, İkinci Körfez harekâtından sonra Irak petrollerini Doğu Akdeniz’e taşımak üzere (eskiden var olan bir hattı geliştirerek) Hayfa üzerinden taşıma projesi geliştirmişti (Şekil 2). Ancak, Irak’taki Şii aktivistlerin daha sonra da IŞID’in sabotajları ile bu hattın süreklilikle kullanılması pek de mümkün olamamıştır.

Şekil 2 Hayfa Hattı

Bu şartlarda, yeni bir hat inşası ile Türkiye sınırına paralel bir hattın çekilerek Doğu Akdeniz’e çıkılması fikri gündeme getirilmiştir. Suriye’de 2010 yılı ve sonrasında başlayan iç savaş bu amaca hizmet eden bir ortam yaratmıştır. Bu bağlamda, bu bölgede zayıf ve inisiyatif kullanamayacak bir yapılanmanın oluşması desteklenmiş gözükmektedir. Bunun için de terörist ilan edilmiş bir yapının içinden (farklı harflerle tanımlanan) yeni terörist yapılanmaların desteklendiği görülmektedir.

Önemli bir mesele de hattın Doğu Akdeniz’e çıkış limanıdır. Kuzey Irak’tan Türkiye sınırına paralel giden hattın Doğu Akdeniz’e çıkışı Türk topraklarını işaret etmektedir. Türkiye üzerinden çıkış kabul görüyor olsaydı Kerkük-Yumurtalık hattının (belki ilavesiyle birlikte) kullanımı söz konusu olurdu. Oysa alternatif hat çekilmek istenmekte, bu ise Türk topraklarını tehdit ediyor olmaktadır. 

 Fazla olarak, bir enerji hattının güvenliğinin sağlanması için (en az) 100 km çevresinin kontrol altında bulundurulması gerekliliği de göz önüne alınırsa, bu durumun Türkiye için vahameti kendini net olarak göstermektedir. (Nitekim Türkiye’de ve tüm bu sınır bölgelerinde çeşitli taciz ve patlamalı olaylarla Türkiye’yi tehdit eden olaylar silsilesi yaşanmıştır.) İşte tüm bu konjüktür, “Türkiye’nin Beka (Varlığını Sürdürebilme) Sorununu” oluşturmuş bulunmaktadır.

Kuşak Politikası olarak (kapalı olarak) ifade edilen bu politika, gerçekten Türkiye için yadsınamaz cesamette bir sorun olmuştur. Nitekim Türkiye’ye son yıllarda atlatılması hayli güç olayları yaşatmıştır. Bu olaylara karşı ancak ülkesel ve ulusal bazda sağduyulu duruşla ön alınabilmiştir. 

Böylesi bir tehdit algılaması karşısında, Türkiye, önce Fırat’ın batısına geçilmesini “Kırmızı Çizgi”si olarak nitelemiş ancak bu geçişin yavaş yavaş ve desteklenerek yapılmakta olması karşısında (BM kararları çerçevesinde sınırlarını ve bütünlüğünü koruma hakkı bağlamında) “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı” harekâtlarını başarı ile gerçekleştirmiştir. Takiben İdlib bölgesine ilişkin Soçi mutabakatı ile Türkiye Fırat’ın batısında Hatay bölgesi de dâhil şimdilik sınırlarını ve bütünlüğünü korumaya ilişkin stratejisini oluşturmuştur (Şekil 3). Bu arada, ABD’nin etkinliği Fırat’ın doğusunda Deyr-i Zor’a kadar da genişlemiştir. Fırat’ın doğusunda tahkimat ve yeni oluşumların devamı karşısında ise Türkiye açısından Fırat’ın doğusuna da, harekât yapılması gündeme gelmiştir.

Şekil 3 Suriye’de Son Durum

Hal bu durumu alınca, ABD’den “Suriye’den Çekilme” kararı açıklanmış bulunmaktadır. Bu karar ile gerçekte ABD, Doğu Akdeniz’e çıkma isteğinden vazgeçmemiş ancak stratejisini değiştirerek önceki stratejisine dönmüş görünmektedir. Bir başka deyişle, Hayfa alternatifi tekrar gündeme gelmiş gibi gözükmektedir. Zira Hayfa projesinden vazgeçiş, esas itibariyle IŞID’in ortaya çıkışı ve bölgede etkinliği nedeni ile olmuştu. IŞID tehdidi (ABD’nin IŞID’e hakim olmasıyla) kalkmış görünmektedir (en azından ABD’nin inisiyatifinde gözükmektedir).

Bu durumda, Hayfa hattının sürdürülebilirlikle hayata geçirilmesi artık daha mümkün görünmektedir. Burada da Filistin meselesi ayrı bir gündem oluşturmaktadır. Ancak, Suriye’den çekilme kararını açıklayan ABD Başkanı’nın Filistin Meselesi ile ilgili bazı çözüm önerileri de zaman zaman gündeme düşmektedir.

Öte yandan, ABD Iraktan çekilmekten bahsetmemekte ve tersine olarak ABD Başkanı Noel nedeniyle Iraktaki üssüne ziyaret yaparak ABD’nin Irak’ta varlığını kuvvetle sürdürmekte olduğunun ve sürdüreceğinin mesajını vermektedir. Bu da Hayfa hattı projesine ilişkin stratejinin kuvvetle gündemde olduğunu göstermektedir.

Sonuç

ABD Başkanı’nın (kendi inisiyatifiyle açıkladığı anlaşılan) “Suriye’den Çekilme” kararı, ABD’nin içinde çalkantılara neden olmuştur. Bir başka deyişle, bu kararın uygulanabilirliği konusunda ABD tarafında fikir birliği oluşmamış görünmektedir. Bununla beraber, en azından şimdilik (Başkan ve çevresi tarafından) kararda ısrar edildiği söylenebilir. Ancak, zamanın ne getireceği önümüzdeki dönemde netlik kazanacaktır.

ABD’de çalkantılara yol açan bu karar, ABD’nin enerji politiğini, bir başka deyişle Kuzey Irak’tan Doğu Akdeniz’e çıkış siyasasını değiştirmiyor sadece güzergâhı değiştiriyor olmaktadır. Bu bakımdan, ABD çıkarları korunmaya devam edecektir.

Türkiye açısından bakılacak olursa, “Beka sorunu” açısından olumlu gibi görünmektedir. Ancak, bu karar göstermelik bir karar da olabilir. Zira bu kararın açıklanması ile Fırat’ın doğusunda pozisyon almaya hazırlanan Türkiye için ön alınmış olmaktadır. Zaman içinde kuşak bölgesinde Türkiye için sorun olacak bir yapılanmanın devam etmesi ve kuvvetle vücut bulması halinde Türkiye için durum değişmeyecektir. Böylelikle, ABD destekli veya değil “Beka Sorunu” tüm cesametiyle devam ede gidiyor olacaktır.

Öte yandan ABD, Hayfa hattını öncelese bile kuşak politikasına tekrar geri dönebilir. Nasıl ki; önceleri Hayfa hattını öncelemekten vazgeçiyormuş gibi göründüyse ve şimdi tekrar bu stratejiyi öne çıkartmaktaysa, yine strateji değiştirebilir. Hele ki; ABD’de Başkan inisiyatifi ile gündeme gelmiş, ancak ilgili kurumları tarafından kararın benimsenme sorunu varken ABD’nin konu için yol haritasının ne olacağı belirsizdir denebilir.

Hal böyleyken, Türkiye’nin konuya ilişkin son derece uyanık olması, ulusal boyutta, bir bütün olarak ve konjüktürel dengeler bağlamında hareket etmesi ve de her ne şekilde olursa olsun “Kuşak Politikası”nın hayata geçirilmesine fırsat vermemesi gerçekten bir “Beka Sorunu” olup, hayati zorunluluk niteliği taşımaktadır.

 MART 2019