Adada çözümün zor olduğunu ifade eden Günay Çerkez: KKTC’de ancak kısmi bir çözüm olabilir
KKTC’de çözüm arayışlarının devam ettiği bir dönem yaşanıyor. Görüşmelerdeki tıkanıklık kimileri tarafından beklenilen bir gelişme olarak nitelendirilirken, diğer taraftan konuya daha olumlu yaklaşanlar, çabaların devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Yaşanan bu ikilem içerisinde adada yatırım ikliminin gelişimi ile ilgili düşüncelerini aldığımız KKTC’nin önemli yatırımcılarından Günay Çerkez, gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Adanın ekonomik olarak gelişimi hususunda, vergi toplanması konusu oldukça önemlidir. Bu konuda KKTC’nin sağlıklı bir iklime sahip olduğu söylenilebilir mi?
Biz vergiyi genelde ülkeye giriş yapan maldan almaya çalışıyoruz. Diğer taraftan bankacılık ve devlet imtiyazı ile verilen hizmetler hariç yapılan iş ve ticaret neticesinde vergi almayı beceremiyoruz. Çünkü herkesin herkesi tanıdığı küçük bir ülkeyiz, o nedenle konu suistimal ediliyor. Siyasilerimizde bunun böyle devam etmesini istiyor. Düzeltilmesi yönünde bir çabaları yok. Türkiye son 10 yıldır E-Devlet’e geçilmesi için çabalıyor ancak, hükümetler bu oluşumun yapılması için çaba sarf etmiyorlar. Çünkü o zaman kayıt altına girilecek bu durumda da bu benim ahbabım veya bizim partiden gibi değişik uygulamalar olmayacak. Sistem bu benim arkadaşım gibi bir sonuca varamayacağı ve vergisi ne ise onu çıkaracağı için siyasiler bu konuda pek istekli değil. Bu ortamda adadaki kurumsal firmalar haksız rekabet ile karşı karşıya kalıyor. Kamu giderleri küçük bir gurubun omuzlarına yüklenmiş oluyor.
KKTC’ye baktığımızda devamlı bir seçim ortamında olduğunu gözlemliyoruz. Bu durumda ekonomiyi olumsuz etkilemiyor mu?
Parlamenter sistem karar verme mekanizmasını vatandaşa yaymak içindir. Nüfusu çok olan ülkelerde seçilen kişi daha fazla kişiyi temsil etmektedir. Örneğin Türkiye’de bir milletvekili yüz, yüz yirmi seçmeni temsil ederken bu oran bizde dört ı bin civarındadır. Bu oranın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu ortamın oy manipülasyonlarına açık olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla küçük ülkelerdeki parlamenter sistemde demokratik gidişatın sağlıklı olduğunu söylemek oldukça güçtür. Güneyde başkanlık sistemi var ve olası bir çözüm neticesinde bizde başkanlık sistemi içerisinde yer alacağız. Bana göre de bizim gibi ülkeler için başkanlık sistemi daha uygundur. 38 yılda kırk hükümet kurmuşuz bu sağlıklı bir durum değildir. Bu çerçevede kamu düzeninin sağlıklı işlemesini beklemek hayaldir. Her gelen hükümet yalnız kamuda çalışanların hükümetiymiş gibi çalışmaktadır, özel sektörde var olanlardan sorumlu değilmişler gibi çalışıyorlar. Normal şartlarda devletler gelirlerini özel sektörden sağladığı için, kaynağını sağlayan kesimi korumaya çalışır, geliştirmeye çalışır, geliştirmek için özel sektörün içerisinde bulunduğu sorunları gidermek için uğraşır. Bizde ise siyasiler özel sektörü rakip olarak görür ve onların sorunlarını çözmez. Mantalite budur.
Tersine teşvikler verilerek önünün açılması gerekmez mi?
Teşvikleri de biz yanlış uyguluyoruz. Eğer bir ürün veya hizmetin SÜREKLİ teşvik edilmesi gerekiyorsa o ürünün veya hizmetin fizbıl olmadığı söylenilebilir. Teşvikler yatırım yapıldığı için a verilmeli ve bir defaya mahsus olmalıdır veya çok ciddi rekabetin olduğu ortamlarda birkaç sene daha işletme teşviği verilebilinir.. Bir işletme ayakta kalabilmek için sürekli teşvik alacaksa, o işletmenin fisıbıl olduğu ve ülkeye faydası olduğu söylenemez. Devlet dediğimiz sistem vergi toplayamaz ise teşvikleri nasıl verebilir. O nedenle sürekli teşvik edilen alanların gözden geçirilmesi gerekir.
Türkiye’de yaşanan olumsuzlukların KKTC’yi de etkilediği bilinmektedir. Bu doğrultuda sizden 15 Temmuz darbe süreci ve sonrasında yaşanan ekonomik sıkıntıların adaya yansıması ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Bize 15 Temmuz darbe girişiminin çok ciddi yansımaları oldu ama değişik sebeplerden oldu. Örneğin turizmi ele aldığımızda adaya ulaşım Türkiye üzerinden yapılmaktadır. Olayların gelişmesi sonrası turistlerin Türkiye üzerinden uçak değiştirerek gelmeyi riskli bulduklarından rezervasyonlarda çok ciddi iptaller olmuştur.. Diğer taraftan bilindiği üzere KKTC para olarak TL’yi kullanmaktadır. Dolayısıyla TL’de yaşanan değer kaybı da bu doğrultuda bizi de etkiledi. Genelde ada devletleri ithalata ve dolayısıyle dövize dayalı bir ekonomi var ve kurdaki artış bizi olumsuz etkiliyor.
İhracat oranları ile ithalat oranları arasındaki fark çok yüksek mi?
Geçen yıl itibari ile yaklaşık 1.7 milyar dolar ithalatımıza karşılık yaklaşık 100 milyon dolarlık bir ihracat gerçekleştirmişiz. Eğer ambargolar olmasaydı bu aradaki farkı çok daha az olabilirdi. Yüksek eğitim ve turizmden gelen gelirler büyük oranda açığı kapatmaktadır. ancak alt yapı yatırımları için kaynak kalmadığından tüm altyapı yatırımları TC kaynaklıdır.
Adada Euro’ya geçildiğinde sorunların aşılacağını düşünen bir kesim var. Sizin bu konudaki düşüncenizi alabilir miyiz?
Bunu söyleyenlerin ekonomiden anlamadıklarını söyleyebilirim. Çünkü Euro AB’nin para birimi, onun sahibi Avrupa Merkez Bankasıdır. Öyle geçtim demekle geçemezsin, belli bir rezervin olması gerekir. Ayrıca belli kural ve finansal standartlara uymak gerekiyor. Bugün AB’ye giren ülkeler dahi hemen Euro’ya geçememektedirler. Belli kriterleri sağlamaları için zamana ihtiyaç duymaktadırlar. Güneye baktığımızda 2004 yılında AB’ye katıldılar ancak 2009 yılında Euro’ya geçebildiler.
Bugün gelirlerimiz çoğu TL , giderlerimiz ise Euro cinsindendir.. Bugün Türkiye ile yaptığımız ticareti bile Euro olarak gerçekleştiriyoruz.
Türkiye Rusya ile yapılan ticarette Ruble TL’ye geçmek istiyor.
Yapılabilir ancak yalnız bu iki ülke arasındaki ticarette ve kısıtlı miktarda bir ticaret olur. Bugün ABD’nin dünya ticaretini elinde tutmasının ana nedeni dolardır. AB dışında tüm ticaret dolar bazında yapılmaktadır. Bundan dolayı diğer para birimleri ile dolar paritesi çok önemlidir. Dünyada iki para birimi paritesi sabittir. Biri Suudi Arabistan Riyali ve İsrail para birimi dolara sabit kurlarla endekslidir. Tüm bu ekonomik denge içerisinde önemli olan yüksek teknolojide ürünler üretmektir. Eğer üretemezsek dünya ekonomisi içerisinde kendimize yer bulabilmemiz güç. Tabi doğal kaynakalrınız varsa o başka birşey.
Bu konuda da önemli olan ülkeyi yöneten insanların ileriye yönelik bir bakış açısının olmasıdır diyebilir miyiz?
Elbette, geleceği ön görmek çok önemlidir. Eğer siz geleceği öngörebilirseniz o ürünün katma değerinden faydalanabilirsiniz. Yoksa herkesin ürettiği ortamda çok fayda sağlayamazsınız.
Adada birleşme ile ilgili süreç devam ediyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Bu ortamda Rum tarafının güç paylaşımı konusunda olumlu bir düşünceleri yok ancak bunu ortaya çıkıp dürüstçe dile getirmek istemiyorlar. Zamana oynuyorlar. Nitekim bu son olayda Rumların lideri çıkıp azınlığın çoğunluğa hükmedemeyeceği ile ilgili düşüncelerini kamuoyu ile paylaştı. Son görüşmeler BM kararlarına göre yürütülüyordu ancak öyle olmadığı bu söylemlerle ortaya çıkmıştır. Kıbrıs’taki Rumlar için 1800’lü yıllardan beri amaç Kıbrıs’ın tamamına hükmetmektir. İki tarafta milli bir bakış açısı ile olaylara yaklaşırken onların bizden farkı, politikalarını Dünya Rum diasporası ve Dünya Rum Ortodoks Kilisesi’nin belirlemesidir. Güneydeki liderlerde bunu bize kabul ettirmek için uğraşmaktadırlar. Son dönem liderlere baktığımızda farklılık, dönem içerisinde gelen liderlerin farkı sunuş şeklinden kaynaklanmaktadır yoksa temelleri aynıdır. Bizde de her gelen Cumhurbaşkanı büyük bir şevkle bu konuyu çözmek için harekete geçiyor ancak karşının tutumu nedeni ile aynı noktaya geliyorlar. Sn Cumhurbaşkanımız sorunu çözmek için ciddi çabalar sarf etti ancak gelip yine aynı yerde tıkandık. Yine diyorlar ki azınlık çoğunluğu nasıl yönetsin. O zaman siz AB’ye dönem başkanlığını yaparken neye göre yapıyorsunuz demek lazım.
Bundan sonrası için beklentiniz nedir?
Kısmi bir çözüm olabilir ancak daha fazlasının olabileceğini düşünmüyorum. Bizim kendimizi daha iyi şartlara getirebilmemiz için iyi yönetimlere ihtiyacımız var. Bu çerçevede de hem içie hemde dışa karşı çok daha etkili politikalar geliştirmeye ihtiyacımız var. Biz zannediyoruz ki bütün dünya liderleri her sabah kalkıp Kıbrıs’ta ne oldu diye soruyor çünkü biz Kıbrıslılar kendimizi Dünyanın merkezi olduğumuzu zannediyoruz. Kıbrıs’ta ne olduğu konusu ile Türkiye lider ve insanın haricinde kimsenin ilgilendiği kanaatinde değilim. O nedenle kendimizi iyi anlatabilmemiz gerekir.
Bu ortamda yatırımcı olarak neler yapıyorsunuz? KKTC ekonomisi çok küçük bir ekonomidir. Bu ortamda ayakta kalabilmek için muhakkak birkaç sektörde faaliyet göstermek gerekiyor. Yatırım yaptığınız sektörlerden biri yavaşladığında diğeri ile yolunuza devam edebilirsiniz. Bu çerçevede biz de biraz turizm, biraz iletişim, biraz inşaat sektörüne yatırım yaparak dengelemeye çalışıyoruz. Ambargonun olduğu bir ortamda da kendimizi geliştirmekte zorlanıyoruz.