Avrupa’nın Seçim Takvimi: Makedonya Referandumu, Bosna ve Letonya Seçimleri

Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı

Makedonya halkı, 27 yıllık isim sorununun çözümüne yönelik Yunanistan ile varılan anlaşmayı onaylamak üzere 30 Eylül 2018 tarihinde düzenlenen referandumda oy kullanırken, ekim ayının ilk haftasında Bosna-Hersek halkı; devlet, entite ve kanton düzeyinde yetkilileri belirlemek, Letonya halkı ise genel seçim için sandık başındaydı.

Düşük Katılım Oranının Gölgesinde Makedonya Referandumu

Makedonya’da gerçekleşen isim anlaşması referandumuna düşük katılım düzeyi damga vurdu. Yıllar süren diplomatik çabalar sonucunda haziran ayında Makedonya’nın isminin “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesi üzerinde Atina ile Üsküp arasında anlaşılmasıyla, ülkenin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme sürecini ciddi anlamda sekteye uğratan isim sorununun çözümünde tarihi bir dönüm noktası yaşanmıştı. Anlaşmanın Makedonya Parlamentosunda onaylanmasının ardından Atina’nın taahhüt ettiği şekilde vetosunu kaldırmasıyla, Üsküp Haziran 2019’da AB üyelik müzakerelerine başlamaya ve NATO’nun 30’uncu müttefiki olmak üzere görüşmelere davet edilmişti. 30 Eylül tarihinde gerçekleşen referandum, Makedonya Anayasası’nda yapılacak değişikliklerin parlamentoda onaylanmasından önce halkın desteğinin alınması açısından önem taşımaktaydı.

Batılı liderlerin ve AB’nin yoğun destek mesajlarına rağmen isim sorununun çözümü için tarihi bir seçim olarak görülen referanduma katılım düzeyi %37’de kaldı. Katılımcıların %90’ından fazlasının anlaşmanın önemine dair soru işareti bırakmayacak şekilde tasarlanan “Makedonya Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti arasındaki anlaşmayı kabul ederek AB ve NATO üyeliğini destekliyor musunuz?” sorusuna “evet” demesine rağmen referandumun geçerli sayılabilmesi için gerekli %50 oranına ulaşılamaması hayal kırıklığı yarattı.

Seçmen listelerinin güncellenmemiş olmasının da kaydedilen katılım düzeyinde etkili olduğu düşünülen referandumda, haftalar süren dezenformasyon kampanyaları ve boykot çağrıları katılımın bu kadar düşük olmasının temel nedeni olarak gösteriliyor. Daha önce anlaşmayı onaylamayı reddederek, parlamentoya geri gönderen Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov ile muhalefetteki merkez sağ görüşlü İç Makedon Devrimci Örgütü-Makedonya Ulusal Demokratik Birliği (VMRO-DPMNE) anlaşmayı boykot çağrıları yapmıştı. Bunun yanında, geleneksel olarak ülkenin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesini destekleyen nüfusun %30’unu oluşturan Arnavut azınlık arasında katılım düzeyinin düşük kalması dikkat çekti.

Peki, referandumda çoğunluğa ulaşılamaması anlaşmanın geleceği açısından ne anlama geliyor? Danışma niteliğindeki referandumun herhangi bir bağlayıcılığı bulunmasa da düşük katılım düzeyi, öngörülen anayasa değişikliklerinin parlamentoda kabul edilebilmesi için gerekli üçte iki çoğunluğa ulaşılması ihtimalini tehlikeye sokuyor. 120 sandalyeli parlamentoda 71 sandalyeye sahip Başbakan Zoran Zaev liderliğindeki koalisyon hükümetinin, anayasa değişikliklerinin onaylanabilmesi için dokuz milletvekilinin daha oyuna ihtiyacı olduğu biliniyor. Bu noktada, VMRO-DPMNE’nin desteğinin alınması önem taşıyor. VMRO-DPMNE, Almanya Şansölyesi Merkel başta olmak üzere AB içerisindeki merkez sağ görüşlü kesimden anlaşmaya destek vermesi için baskı altında bulunuyor. Zaev’in dokuz milletvekilinin desteğini alamaması halinde ise Makedonya’nın seçime gitmesi kaçınılmaz görünüyor.

Bosna-Hersek Seçimi Siyasi Krizin Habercisi mi?

Bir başka Batı Balkan ülkesi olan Bosna-Hersek’te de 7 Ekim 2018 seçim günüydü. 1992-1995 savaşını sona erdiren Dayton Anlaşması’yla ortaya koyulan son derece karmaşık idari yapı gereğince halk; devlet düzeyindeki parlamento ile Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi üyelerini, ülkedeki iki entite olan Boşnak ve Hırvatların yoğun olarak yaşadığı Bosna-Hersek Federasyonu (FBiH) ile Sırpların çoğunlukta olduğu Bosna Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska-RS) parlamentolarının ve ülkedeki 10 kantonun parlamentolarının üyelerini seçmek üzere oy kullandı. Seçimde en fazla merak edilen idari yapının zirvesini oluşturan ve ülkedeki üç kurucu halk olan Boşnak, Sırp ve Hırvatların birer üye ile temsil edildiği Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi’nin üyelerinin kim olacağıydı. Seçim, aynı zamanda ülkenin gelecekte ilerleyeceği yöne dair vereceği mesajlar nedeniyle önem taşımaktaydı: Bosna halkı, sandıkta Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme yolunda ilerleme iradesini mi ortaya koyacaktı yoksa ülkede yerleşik ayrılıkçı söylemi öne çıkaran bir tercih mi yapacaktı?

Katılımın %53 oranında gerçekleştiği seçimde, Sırpları temsilen Devlet Başkanlığı Konseyi’ne Rusya’ya olan yakınlığıyla bilinen ve RS’nin Bosna-Hersek’ten ayrılmasını savunan şahin söylemli Sırp lider Milorad Dodik seçildi. FBiH’de ise Demokrat Cephe adayı ılımlı siyasetçi Zeljko Komsiç Üçlü Başkanlık Konseyi’nin Hırvat Üyesi, Demokratik Eylem Partisi adayı  Şefik Caferoviç de Başkanlık Konseyi’nin Boşnak Üyesi olarak seçildi. 2006 yılından beri RS’nin liderliğini yürüten Dodik’in seçim sonuçlarının duyurulmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, önceliğinin RS’nin konumu ve Sırp halkı olacağını belirterek sürdürdüğü ayrılıkçı söylem, Bosna-Hersek’in yeni bir siyasi krizin eşiğinde olduğu şeklinde yorumlanıyor.

Seçimi önemli kılan ve ülkeyi siyasi paralize uğratma riski taşıyan bir diğer konu ise seçim kanununun anayasa mahkemesinin hükmettiği şekilde tadil edilmemiş olması. Aralık 2016’da anayasa mahkemesi, her kantondan üç kurucu halktan (Boşnak, Hırvat ve Sırp) en az bir milletvekilinin FBiH Halklar Meclisine girmesini öngören mevcut seçim kanununun, anayasayı ve kurucu halkların eşitliği ilkesini ihlal ettiğine hükmetmiş ve tadil edilmesi gerektiğini ortaya koymuştu. Bosnalı Hırvatlar, sayıca çoğunlukta olan Boşnakların Hırvat temsilcileri seçmesine olanak sağladığını iddia ederek, mevcut yasanın değiştirilmesini destekliyor. Boşnaklar ise buna, FBiH’in etnik temelde seçim bölgelerine ayrılmasına yol açacağı için karşı çıkıyor. Gelinen noktada, seçim kanununda değişiklik yapılamadığı için gerek entite gerek devlet düzeyinde hükümetin kurulması sıkıntıya girebilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin, ülkenin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme sürecini etkileyeceği de aşikâr.

Hatırlanacağı üzere, yıllar süren siyasi krizler nedeniyle AB koşulluluğunu sınayan bir vaka olarak değerlendirilen Bosna-Hersek, koşulluluk politikasının gözden geçirilmesi sonucunda nihayet Şubat 2016’da AB’ye üyelik başvurusunda bulunabilmişti. Seçimler nedeniyle yavaşlayan reform ivmesinin canlandırılması, Bosna-Hersek’in beklediği şekilde 2019 yılının başında aday ülke statüsü elde edebilmesi için belirleyici öneme sahip olacak.

Letonya’da Rusya Yanlıları ve Popülistlerin Zaferi

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanmasından bu yana Batı yanlısı hükümetler tarafından yönetilen Letonya’da 6 Ekim’de gerçekleşen genel seçimlere Rusya yanlısı ve sistem karşıtı partilerin başarısı damga vurdu. %54,6’lık katılım oranıyla gerçekleşen genel seçimde, Rusya yanlısı Uyum Partisi, oyların neredeyse beşte birini alarak seçimi ilk sırada tamamladı. Letonya nüfusunun %25’ini oluşturan Rusça konuşan azınlığın desteğini alan parti, son üç seçimde en fazla oyu almasına rağmen hükümette yer alamamıştı. Uyum Partisi, geçtiğimiz yıl Rusya Devlet Başkanı Putin’in Birleşik Rusya Partisi’yle olan işbirliğini bırakıp imajını Batılı tarzda bir sosyal demokrat parti olarak yeniden tasarlamaya çalışsa da çoğu analist tarafından Kremlin’in ülkenin iç işlerine karışmasını sağlayacak bir “Truva atı” olarak görülüyor. Özellikle Kırım’ın ilhakından ve Rusya’nın güç gösterilerinden sonra Baltık ülkelerinde Kremlin’in olası müdahalelerine yönelik korku giderek artmış durumda. Rusya ile komşu olan ve NATO birliklerinin konuşlu olduğu Letonya’nın Batı ile Rusya arasında yeni bir cepheye dönüşmesi riskinden çekiniliyor.

Seçimlerde sistem karşıtı popülist partilerin büyük başarı elde etmesi, İtalya’dan İsveç’e Avrupa’yı etkisi altına alan popülizm rüzgârına Letonya’nın da katıldığı izlenimini güçlendirdi. Yeni kurulan popülist görüşlü KPV LV (Devletin Sahibi Kim?) ile Yeni Muhafazakâr Parti sırasıyla oyların %14,1’ini ve %13,6’sını alarak, Uyum Partisi’nden sonra en fazla oy oranına ulaşan partiler oldu. Hükümeti oluşturan merkez sağ görüşlü üç parti oyların %28’ini alarak mecliste çoğunluğu kaybederken, AB yanlısı Gelişim Partisi oyların %12’sini aldı.

Ana akım partilerin güç kaybetmesi, halkın son dönemde gündeme gelen yolsuzluk ve kara para aklama skandallarına duyduğu tepkinin de beslediği memnuniyetsizliğin sonucu. Letonya’da Merkez Bankası Başkanı Ilmars Rimševics rüşvet iddiaları nedeniyle yargılanırken, ABD Hazinesi tarafından “kurumsallaşmış şekilde karar para akladığı” iddia edilen en büyük özel banka ABLV de iflasını açıklamıştı.

Her ne kadar önceki seçimde diğer partiler blok kurarak, Uyum Partisi’ni hükümet dışı bırakmada başarılı olsalar da KPV LV, Uyum Partisi’yle koalisyon ortağı olabileceği sinyalini veriyor. Seçim sonucunun oldukça bölünmüş bir parlamentoya işaret ettiği bir ortamda Letonya’yı haftalar belki de aylar sürecek çetin koalisyon görüşmeleri bekliyor.