Brexit Ve Olası Enerji-Politik Yansımaları
Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL
Giriş
Bilindiği üzere, Britanya’nın ilk iki harfi ile (ingilizce çıkış anlamına gelen) exit kelimesinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş hibrit bir kelime olan “BREXİT”; kısaca Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden çıkması anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle Birleşik Krallığın Avrupa Birliği içinde artık yer almayacağını ifade eden, arkası yorumsal olarak hayli ağırlıklı anlam taşıyan kavramsal bir sözcük niteliği taşımaktadır. BREXIT’in gerçekleşme sürecine girmeden önce Birleşik Krallığın yapısı üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Genel olarak “Birleşik Krallık (United Kingdom)” olarak tanımlanan ülke; Britanya Adasının tamamı ile Kuzey İrlanda’yı ve bağlantılı dünya bölgelerini betimlemektedir. Bu bağlamda “Büyük Britanya (Great Britain)” ifadesinin de kullanıldığı görülmektedir. Britanya Adası coğrafi olarak kompakt olsa da toplumsal anlamda tek bir yapılanmadan oluşmamakta, ada üstünde yer alan İngiltere, İskoçya ve Galler’den oluşmaktadır. Söz konusu bu üçlü, bir ada üzerinde yaşıyor olmalarına karşın birbirlerinden hayli farklılıkları olan toplumları ifade etmektedirler. Bunlara, bu üçünden de farklı bir toplumsal yapı gösteren İrlanda’yı da eklediğimizde (dört ülke yapılanması olmakta) ve de dünyanın farklı bölgeleriyle ilişkilendirilmeleri de göz önüne alındığında Birleşik Krallık’ın hayli kozmopolit bir yapıya sahip olduğu görülmektedir.
Britanya bölgesinin en eski sakinlerinin (M.Ö. 5. Yüzyıl öncesinden) Kelt’ler olduğu ve günümüzde de İskoçların, Gallerin ve İrlandalıların esas itibariyle bu kadim halka mensup olduğu düşünülmektedir. 5. yüzyılda Germen esaslı Anglosaksonlar adaya göç etmişler, 11. Yüzyılda ise yine bir Germen ırkı mensubu olan Normanlar adaya gelmişlerdir. İngilizlerin kökenlerinin Normanlara dayandığı ifade edilmektedir.
Britanya adasında İngiltere Krallığı, Tudor Hanedanıyla ve özellikle Kraliçe I. Elizabeth dönemi ile 16. Yüzyılda güçlenmiş ve İskoçya’nın önüne geçmiştir. Bu bağlamda 1603’de “Taçların Birleşmesi” ve takiben yaşanan birleşmelerle Birleşik Krallık oluşmuş ve bölgede İngiliz etkisi dominant bir nitelik kazanmıştır. Sanayi devriminden sonra buhar makinalarının gemilerde kullanılmasıyla farklı bölgelere deniz yoluyla hızlı ulaşım sağlayarak tüm dünyada geniş sömürgeler edinmiş ve 19. Yüzyılda özellikle de Kraliçe I. Victorya döneminde (Britanya İmparatorluğu olarak ta betimlenen) dünyanın önde gelen imparatorluklardan biri haline gelmiştir. Bu bağlamda dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılan dominyonlarıyla “Güneş Batmayan İmparatorluk” nitelemesiyle de anılan süper güç niteliği kazanmıştır.
Birleşik Krallık, I. ve II. Dünya Savaşları’ndan galip çıkmış olmasına karşın 20. Yüzyılda sömürgelerinin önemli bir kısmının bağımsızlıklarını kazanmasıyla eski gücünü (ve de süper güç nitelemesini) kaybetmiştir. Ancak, eski sömürgeleriyle, “İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) yapılanmasıyla ekonomik esaslı siyasi ve enerji-politik işbirliğini sürdürmektedir (Şekil 1). İngiliz Milletler Topluluğu (kimi kez Britanya Milletler Topluluğu olarak ta nitelenmekte) olan yapılanma; esas itibariyle 4 ülke (İngiltere, İskoçya, Galler ve İrlanda’ya ilaveten) 17 deniz aşırı bölgeden oluşan Birleşik Krallık ile birlikte (7 bölgeden oluşan) Avustralya ve (4 Bölgeden oluşan) Yeni Zelanda Bağımlı yapılarından ve bunlara ilaveten (bağımsızlıklarını kazanmış olmalarına rağmen topluluk içinde yer alan) 49 bağımsız ülkeden oluşmaktadır. İngiliz Milletler Topluluğu’nda otoriteyi (Birleşik Krallık’ın) Kraliyet Ailesi temsil etmektedir. Böylesi bir strüktürle tüm kıtalara yayılmış, farklı ve kompleks bir işbirliği yapılanma karakteri göstermektedir.
Şekil 1 İngiliz Milletler Topluluğu
Burada şunu da belirtmek gerekir ki; geçmişte Güneş Batmayan İmparatorluk coğrafyasında bulunan ve günümüzde İngiliz Milletler Topluluğu bağlamında işbirliği yapılanması içinde yer alan (hatta şu anda yer almayanlar da dâhil) birçok ülke ve bölgede hala İngiliz etkisinin önemli ölçüde süregittiği söylenebilir. Bir başka deyişle söz konusu ülke ve bölgelerin büyük bir çoğunluğunun; resmi dillerinden, kullandıkları ölçü sistemlerine, hukuklarından trafik seyrüsefer yönüne kadar İngiliz etkisi halen de önemli ölçüde devam ede gitmektedir.
Avrupa Birliği Süreci ve BREXIT
II. Dünya Savaşından sonra (Almanya-Fransa-İtalya ve Benelüks ülkelerinin bir araya gelmesiyle oluşan) Kömür-Çelik Birliği ile başlayarak daha sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak ekonomik bir yapılanmayken siyasi nitelik de kazanarak Avrupa Birliği (AB)’ne dönüşen yapı, Avrupa için önemli bir süreci oluşturmuştur. Bir başka deyişle, bu süreç Avrupa’nın bütünleşmesi anlamına gelen bir oluşumu betimlemektedir.
Söz konusu oluşumun başlarında İngiltere, İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleriyle ilişkileri açısından bu sürece sıcak bakmamıştır. Ancak gelişim süreci içinde Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi’nin (EFTA)’nın kurulmasıyla İngiltere konuya olumlu yaklaşmaya başlamış ve 1961’de üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ne var ki; bu başvuru (o dönemde Fransa Cumhurbaşkanı olan Charles De Gaulle’ün muhalefetiyle İngiltere’nin içinde bulunduğu sıkıntılar ve ABD’ye bağımlılığı gerekçe gösterilerek) iki kez ret edilmiştir. Daha sonra (Charles De Gaulle’ün ölümünü takiben) 1973 başında Birleşik Krallık bu yapılanmaya girmiştir. Bununla beraber hemen akabinde de süreç sorgulanmaya başlanmıştır, hatta 1975’te referanduma gidilmiş ve (% 67 ile) AB’de kalma yönünde karar çıkmıştır.
İngiliz Milletler Topluluğu olarak (yukarıda tanımlanan) devasa bir yapılanmanın merkezinde yer alan Birleşik Krallığın Avrupa Birliği ile ilişkilendirilerek uyumlu bir yapı oluşturması hemen anlaşılacağı üzere pek de kolay görünmüyordu. Nitekim Birleşik Krallıktaki konu ile ilgili sorgulamanın temelini, esas itibariyle İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleriyle olan ilişkiler oluşturmuştur. Zira gerçekte, Birleşik Krallık için İngiliz Milletler Topluluğu hep yadsınamaz önem taşıyor olmuştur.
Söz konusu keyfiyet Birleşik Krallığın ayrıcalıklı üye statüsü bağlamında çözülmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Birleşik Krallık; Avro bölgesine girmemiş (Sterling’i kullanmaya devam etmiş), ölçü birimleri, trafiği ve hukukunu korumuş ve de (Schengen vizesinden ayrı) kendi vize sistemini uygulamaya devam etmiştir. Buna karşın AB’nin ekonomik avantajlarından da çok önemli ölçüde yararlanmıştır. Böylelikle, İngiliz Milletler Topluluğu ile arasında önemli bağları oluşturan değerlerden vazgeçmeden AB içinde önemli bir aktör olmayı sürdürmüştür.
Öte yandan AB, gelişen oluşum süreci içinde üye olmak isteyen ülkeler için 1991’de Maastricht ve 1993’te Kopenhag Kriterlerini oluşturmuştur. Bir başka deyişle, AB’de uygulanacak ortak değerlere ilişkin kıstaslar somut olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Birleşik Krallık, Maastrich ve Kopenhag Kriterlerinin kabulünden önce AB’ye katılmış olduğundan, (AB’nin esneklik anlayışı çerçevesinde) ayrıcalıklı statüsünü sürdürmüştür.
1999’daki Amsterdam Anlaşmasıyla AB’ye üyelik şartları genişletilerek betimlenirken, AB’nin esneklik şartları sorgulanmış ve konuya ilişkin ilkeler ortaya konarak AB’ye üye olan tüm ülkelerin belirlenen AB konseptine uymaları istenmiştir. Burada, AB’de konunun bir program çerçevesinde olması hususunda fikir birliğine varıldığı görülmektedir. İşte bu keyfiyet, Birleşik Krallık için sorun olarak ortaya çıkmış olmaktadır.
1999 Amsterdam Anlaşması’ndan bu yana bazı teknik konularda ilerleme sağlandıysa da Birleşik Krallığı 2016’da Referanduma gitme durumuna getirmiştir. Burada Suriye iç savaşıyla birlikte AB ülkelerine doğru yönlenen mülteci akını ve etkileri de Birleşik Krallığın AB’den ayrılma isteğinde etken olmuştur. Böylelikle 2016 referandumuna gidilmiş ve (yaklaşık % 52 ile) AB’den çıkma yönünde karar alınmıştır. Dolayısıyla da kimi çevrelerce sürpriz olarak nitelense ve protesto edilse de BREXIT süreci başlamıştır.
BREXIT süreci pek de kolay olmamış ve sancılı bir süreç yaşanmıştır. Burada, uygulamaya yönelik birçok teknik sorunun yanı sıra Birleşik Krallıktaki iktidar partisinin parlamentoda çoğunluğu kaybetmesi de etkin olmuştur. Bu bağlamda, AB Parlamentosu BREXIT’i onaylamasına karşın Birleşik Krallık Parlamentosu 3 kez AB’den çıkışı reddetmiştir. Bu durumda da BREXIT her seferinde ertelenmiştir. Nihayet Birleşik Krallıkta seçimlerin yenilenmesinden sonra BREXIT Kararı Parlamento’da onaylanmış ve anlaşmalı çıkış (esas itibariyle) 31 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşmiş bulunmaktadır. 2020 sonuna kadar da detay çıkış prosedürü süre gidecektir.
BREXIT’in Enerji Politik Değerlendirilmesi
BREXIT’in gerçekleşmesiyle birlikte hem Birleşik Krallık için ve hem de AB için yeni bir dönem başlıyor olmaktadır. AB için her şeyden önce Kömür-Çelik Birliği’nden bu yana ilk kez bir ülke topluluktan ayrılmaktadır (Şekil 1). Bu ayrılık Avro Bölgesinde yaşanmakta olan krizi de körükleyebilir nitelikte olabilir. Ayrıca, Birleşik Krallık gibi dünyada önemli bir aktör olarak görülen bir ülkenin AB’den ayrılması, AB için önemli ve öncelikle sorgulanması gereken bir prestij meselesi durumundadır.
Şekil 1 Avrupa Birliği ve BREXIT
Avrupa Birliği, Birleşik Krallığın ayrılmasıyla; yaklaşık olarak 242 bin km2 toprak, 65 milyon nüfus ve 2,63 trilyon USD’lık bir ekonomiyi kaybetmiş olmaktadır. Bir başka deyişle, AB’de yaklaşık olarak % 6 oranında toprak, % 13 oranında nüfus azalımı söz konusu olup ekonomik olarak % 15’i aşan bir küçülme olacağı söylenebilir. Bunlara karşın AB, en baştan beri AB’ye uyum sorunu yaşayan bir gruptan ayrılmış olmaktadır ki; bu AB’nin kendi içindeki uyumu sağlaması açısından olumlu bulunabilir.
Burada, bunlardan daha önemlisi ve pek de dile getirilmeyen enerji-politik değerlendirmedir. Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki; AB’nin ilk kuruluş nüvesi olan Kömür-Çelik Birliği’nin ilk kelimesi enerji kaynağı betimlemesidir. Bir başka deyişle, AB için her zaman enerji kaynağı ve bu bağlamda enerji arz güvenliği yadsınamaz önemde bir konudur.
AB’den Birleşik Krallığın ayrılmasıyla, AB (rezervleri azalmakta olan Romanya dışında) önemli petrol rezervi olan ve Kuzey Denizinden petrol çıkarımı yapan bölgeyi kaybetmiş olmaktadır. Bir başka deyişle, AB’nin en önemli petrol rezerv bölgesi, Avro Bölgesinden ayrılmış olmaktadır. Ayrıca, Birleşik Krallık’ın ayrılmasıyla Gallerdeki önemli bir (antrasit) kömür bölgesi de AB’den ayrılmış olmaktadır. Ancak AB’de kömür rezervi olarak örneğin; Polonya, Almanya ve Fransa vb. gibi ülkelerde yeterli ve kaliteli kömür rezervleri bulunmaktadır. Ancak, kıta Avrupa’sı petrol ve doğal gaz fakiri olduğundan (Kuzey Denizi) petrol rezerv bölgesinin ayrılması önem arz etmektedir.
Burada, Birleşik Krallığı oluşturan 4 devletten biri olan İskoçya’nın BREXIT’ten pek de hoşnut olmadığı ve AB’de kalınması gerektiğini savunduğu görülmektedir. Bu bağlamda, İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılma isteğini de dile getirdiği gözlenmektedir. Bu durum Birleşik Krallık için siyasi ve ekonomik olarak önemli olmakla beraber bunlardan daha önemlisi Kuzey Denizi petrol bölgelerinin İskoçya bağlantısının olması ve Birleşik Krallık için taşıdığı önemdir denebilir.
Bunlardan ayrı olarak önemli bir husus ta, önemli bir nükleer güç AB’den ayrılmış olmaktadır. Böylelikle Fransa, AB’deki (nükleer silah geliştirmiş) tek nükleer güç olarak kalmıştır. Bu bağlamda, stratejik nükleer güç olmanın yanı sıra Fransa (Almanya’nın nükleer santraları kapatma kararını devam ettirmesi halinde) zenginleştirme tesisleri ve 56 nükleer güç santralıyla AB içindeki dengeleri lehine çevirme olasılığını yakalamış olabilecektir.
Öte yandan, Birleşik Krallık Avro Bölgesinden ayrılmakla AB’de baş gösteren ekonomik kriz etkilerinin dışına çıkmış görünmekte, ancak, AB’nin tüm dünya ile ilişkilerinden üye ülkelere sağladığı kazanımlarını da kaybetmiş olmaktadır. Ancak, Kuzey Denizi petrollerini daha özgürce pazarlayabilecek ve petrol piyasasında daha etkin rol oynayabilecek konuma gelmektedir. Burada İngiliz Milletler topluluğunda yer alan bağımlı-bağımsız bölgelerdeki petrol ve doğal gaz bölgeleri ve hatta uranyum rezervleri de düşünüldüğünde enerji-politik açıdan durum daha iyi anlaşılabilir.
Bundan sonraki dönemde, Birleşik Krallığın İngiliz Milletler Topluluğu bağlamında etkinliğini arttıracağı ve dünya sahnesinde bu bağlamda daha aktif rol alacağı söylenebilir. Bir başka deyişle, İngiliz Milletler topluluğu bağlamında ve uzantısında enerji-politik pek çok hamle beklenebilir. Örneğin, Orta Doğu ve Akdeniz’de ticari olduğu kadar enerji-politik faaliyetleriyle kendini kuvvetle hissettireceği söylenebilir.
Birleşik Krallık, I. Dünya Savaşı sonrasında (Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla) Orta Doğu’da en aktif aktör olarak rol oynamış bu bağlamda en önemli payları almış ve fazla olarak (o dönemde) geleceğe yönelik senaryoları da şekillendirmiştir. Nitekim Orta Doğu (özellikle de İran ve Irak) petrollerinden önemli pay sahibi olmuştur. Halen de kazanımlarını devam ettirmektedir. Keza İngiliz Milletler Topluluğu ile ilişkili ve önemli petrol rezervlerine sahip, (Kanada’dan Avustralya’ya bağımlı bölgeler ve Malezya’dan, Endonezya’ya bağımsız ülkeler vb. gibi) ülkelerle var olan ilişkilerini kuvvetlendirerek arttıracaktır. Ayrıca, Orta Doğu ve Afrika’da da özellikle enerji-politik bağlamda daha ön planda rol oynayacağı beklenebilir.
Türkiye’yi daha çok ilgilendirebilecek konular üzerinde durulmak istenirse, Kıbrıs’tan başlanabilir. Bilindiği üzere, Kıbrıs Doğu Akdeniz’in kalbinde yer alan yadsınamaz stratejik öneme sahip bir adadır. Kıbrıs için (Türkiye ve Yunanistan ile birlikte) İngiltere garantör ülkelerden biridir. Birleşik Krallığın AB’den ayrılmasıyla (daha önce 2 garantör ülke AB içindeyken) şimdi iki garantör ülke AB dışında olmaktadır. Bu bağlamda, enerji politik olarak çevresindeki hidrokarbon rezervleri ve planlanan boru hatları ile dünyanın stratejik bir adası durumunda olan Kıbrıs için dengeler değişiyor olmaktadır.
AB’nin Doğu Akdeniz’de eskisi kadar etkin ve baskın rol oynaması zorlaşmıştır. Birleşik Krallığın adada iki önemli üs sahası (Agratur ve Dikelya) bulunmaktadır. Her iki üs sahası da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) bölgesindedir. GKRY, (şimdiye kadar garantörlüğü göz ardı ederek ve) AB’ye arkalanarak yabancı askerlerin adayı terk etmesini istemiştir. Bu söylem, (şimdiye kadar) Türkiye’ye karşı söyleniyor gibi görünse de (Birleşik Krallığın AB’den ayrılmasıyla) artık İngiltere’ye karşı bir söylem niteliği de taşımaktadır.
Keza benzer bir durum (daha BREXIT tam olarak gerçeklenmeden) Cebelitarık üzerinden ortaya çıkmıştır. İspanya, (AB içinde Birleşik Krallık ile birlikteyken pek de sorun olmayan) önemli bir ticaret ve enerji-politik geçiş bölgesi olan Cebelitarık’taki Birleşik Krallık bölgesini BREXIT süreci ile birlikte gündeme getirmiş ve Birleşik Krallığın bu bölgeden çıkmasını istemiştir. Bu durum, gelecek vadeden bir sorun gibi görünmektedir.
Kıbrıs ve Cebelatarık birlikte düşünüldüğünde, Birleşik Krallığın Doğu ve Batı Akdeniz ticareti ve enerji-politik geçiş bölgelerine ilişkin etkinliğini ilgilendirdiği görülmektedir. Bu durumda, Birleşik Krallığın haklarından vazgeçeceği pek de düşünülemez.
Ayrıca, Birleşik Krallık menşeli önemli bir enerji ve özellikle de petrol firmasının ve firmalarının Orta Doğu’da birçok etkinlik bölgesi ve ortaklıkları bulunmaktadır. Ayrıca, bölgede birçok projenin içinde de olmaya devam ettiği de söylenebilir. Bu bağlamda, Türkiye ile de (boru hatları bağlamında) ortak projelerin içinde yer almaktadır.
Sonuç
Yukarıda belirtilen tüm bu hususlar göz önüne alındığında, Birleşik Krallık ile AB arasında, ticaretin yanı sıra (belki de daha başatlıkla) enerji-politik üzerinden rekabet esaslı sorunlar yaşanabilecektir. Bu durum AB için (topluluk içinde var olan ekonomik krizi pekiştirerek) risk oluşturacak nitelikte olabilecektir.
Söz konusu rekabet şüphesiz kıyasıya olacaktır ve dünyanın çok farklı bölgelerinde de ortaya çıkabilecektir. Ancak sorunlar, bölge etnisiteleri ve ilgili yapılanmalar bağlamında gündeme gelecektir. Bir başka deyişle, çoğu kez olduğu gibi farklı konular üzerinden ancak esas itibariyle enerji-politik bağlamda yadsınamaz bir mücadele ortamı ortaya çıkabilecektir.
Öte yandan Birleşik Krallık’ın, Orta Doğu ve Kuzey denizi petrollerini (AB içinde olduğundan daha serbest olarak) pazarlayacağı söylenebilir. Fazla olarak AB’nin petrol temin hatlarına (özellikle de Orta Doğu ve Akdeniz üzerinden) rekabet edeceği de ifade edilebilir.
Birleşik Krallık, İngiliz Milletler Topluluğu bağlamında arttıracağı etkinlik ve hamlelerle önümüzdeki süreçte dünyada daha etkin rol oynayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda, (artık) AB’den farklı şartlarla değişik oluşum ve yapılanmaların ortaya çıkabileceği söylenebilir. Burada AB’den ayrılan Birleşik Krallık’ın Türkiye için de önem arz ettiği ve var olanlara ilaveten yeni projeler içinde daha aktif şekilde birlikte yer alabilecekleri çıkarımı da yapılabilir.
Öz olarak ifade edilmek istenirse; Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden ayrılması, global ölçekte zaten ortaya çıkmakta olan değişimleri daha da pekiştirecek nitelik taşımaktadır. İlaveten BREXIT, dünyada taşları yerinden oynatarak yeni dengelerin kurulmasına ve yeni işbirliği ve ittifakların oluşmasına özellikle de enerji-politik bağlamda gelişmelerin yaşanmasına zemin oluşturacaktır. Bu bağlamda Türkiye’nin, gelişmeleri iyi takip ederek olası işbirliği, ortaklık ve ittifaklar içinde yer alması ve enerji-politik bağlamda konjüktürel şartları fırsata çevirerek değerlendirmesi ve jeopolitiğini daha da güçlendirmesi mümkün olabilir. MART 2020