Depreme karşı sağlam bina yapmamız için iyi projelendirmemiz gerekiyor
Yaşanan depremler sonrası binalarımızın depreme karşı dayanıklı olup olmadığı ile ilgili tartışmalar kamuoyunda sıkça karşılaştığımız bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşanan tartışmalara zemin olabilmesi için görüşlerine başvurduğumuz Doka Endüstri Genel Müdürü Veysel Doğan, bu konudaki deneyimlerini okuyucularımızla paylaştı.
Ülkemiz bir deprem kuşağında ve bu gerçeklik deprem sonrası acı sonuçlarla karşı karşıya kalmamıza neden oluyor. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Dünya deprem haritasını elinize aldığınızda kırmızıyla işaretlenmiş fay hatlarının Japonya’dan- Alaska’ya kadar bir hat takip ederek uzandığını görürüz. Bu hat üzerindeki bütün ülkeler depremlerden etkilenir. Bizim ülkemiz de bu hat üzerindedir ve dolayısı ile etkilenmektedir. Ülkemizde deprem konusunda azımsanmayacak çalışmalar yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Ancak çalışmaların büyük bir çoğunluğu deprem sırasında ve sonrasında yapılması gerekenler ile ilgili. Esas önemli olanı ve zor olanı ise deprem öncesi yapmamız gerekenlerdir. Bunların başında da depreme dayanaklı yapıların ve kentlerin üretimi gelmektedir. Toplum olarak yabancıların ’’resilient society’’ dedikleri deprem sonrası hemen eski haline gelebilme özelliğini kazanmamız gerekiyor. Elazığ’da devletimiz tüm kurumları ile beraber yardım ve kurtarma çalışmaları için seferber oldu, tüm paydaşlar elinden geleni yapmaya çalışıyor ama maalesef deprem sonrası travma halen devam ediyor ve deprem kaynaklı oluşan sosyoekonomik sorunlar hala aşılabilmiş değil. Oysa Elazığ’da yaşanan deprem çok büyük bir deprem de değil, o büyüklükteki bir depremde hiçbir sorunun olmaması gerekiyordu. Ama şu anda toplum deprem öncesi rutinlerinden kopmuş durumda. Bir an için bu depremin İstanbul’da olduğunu ve Elazığ’daki yıkılan bina oranının aynısının İstanbul’da yaşandığını düşünün. Kimler yardıma gelecek, bu maddi ve manevi yıkımı toplum nasıl atlatacak? Bu kötü senaryoyu düşünmek bile istemiyoruz. Depreme dayanaklı kentler yapabilmemiz için devletin, kamu kurumlarının, inşaat sektöründeki tüm paydaşların ve tüm halkımızın ayrı ayrı yapması gerekenler var. Sadece birisinin bir şeyleri tam yapması yetmiyor. Bunu yapabilmemiz için de çok iyi yetişmiş bir nesle ihtiyacımız var. Biz bu nesli yetiştirebiliyor muyuz? Bu nesli yetiştirebilecek donanımlı bir eğitimci neslimiz var mı? Belirtmiş olduğum soruların çözümü için gereğini yaptığımız zaman bizde de Japonya gibi depremler olur ve herhangi bir kalıcı zarar vermeden hemen günlük yaşantımıza döneriz ve depremler ile yaşamaya alışırız, orta büyüklükteki depremlerde böylesine büyük yıkımlar yaşamayız.
Son dönemde yapı denetim sistemini düzeltmeye çalıştılar. Bu durum oradaki sorunu çözmedi mi?
Yapı denetim firmalarının yapmış olduğu çalışmalar tabii ki yadsınamaz. Yapı denetim sistemi ile yapılan yapılarda ciddi iyileşmeler gözlemlenmektedir. Ancak depreme dayanıklı yapı üretimi konusunda hala eksikliler vardır. Yapılar inşa edildiği bölge, zemin yapısı, statik yapısı, mimari özellikleri, elektrik ve mekanik sistemleri, kullanıcıları, depremde beklenen performans seviyesi ve öncelik yapısı ile beraber bir bütünlük içerisinde ele alınmalıdır. Dolayısı ile Yapı Denetim firmaları proje kontrol aşamasından sahadaki yapı işlerinin sonuçlanmasına kadar bir bütünlük ve yetkinlik ile görev yapmaları durumunda daha iyi sonuçlar alınacağını düşünüyorum.
Sizin aktardığınız şekilde bir düzen kurulduğunda sanki hiçbir iş yapılamaz veya maliyetler çok yukarıda olur diye görülüyor.
Deprem bizim coğrafyamızın en büyük doğal afetidir. Bu afet karşısında bilimsel tabana dayanan akılcı çözümler kullanarak insanlarımızın hayatlarını ve ülkemizin geleceğini düşünmek durumundayız. Bu işin maliyeti olmaz. Depreme dayanıklı yapı ve kent tasarımı, üretimi, denetimi ve kullanıcı ağı içerisindeki tüm paydaşları gerektiği gibi eğiterek yetiştirirseniz ortada sorun kalmaz. Her şeyi iyi de yapan, kötü de yapan bizleriz, deprem değil. Doğa ile barışık, onun gereklerini yerine getirerek, kavga etmeden ve onun dengesini bozmadan insanca konutlar ve kentler yaratarak yaşamanın yolları vardır. Bu yolları bulacak nitelikli eğitim almış nesli yaratmamız için anaokulundan üniversite seviyesine kadar tüm eğitim kurumlarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. İşin zoru da burada yatmaktadır. Sonrası çok kolaydır.
İstanbul ile ilgili konuşulduğunda yüksek katlı yerine yatay projelere yönelmemiz gerektiği ifade ediliyor. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz?
Yüksek katlı binaların doğal titreşim periyodu az katlı yapılara göre daha yüksektir. Dolayısı ile depreme bağlı olarak katlarda oluşan ivme değerleri daha az olur ve buna bağlı olarak hasar daha az oluşur. Titreşim periyodu daha az olduğundan dolayı 3-6 katlı binalar deprem kuvvetlerinden daha fazla etkilenirler. Yüksek katlı binalardaki en büyük sorun deprem sonrası yapısal olmayan elemanlardaki hasarlar ve deprem sonrası olası yangınlar ve tahliye sırasında yaşanan kaostur. Yatay yerleşimin veya dikey yerleşimin kendine has avantajları ve dezavantajları vardır. 1999 yılından sonra başlatılan kentsel dönüşümde bir nebze iyileşme sağlandı. Fakat bu kez de nüfus yoğunluğu arttırıldı. Oysa nüfus yoğunluğu arttırılmadan kentsel dönüşüm yapılmalıydı. 5 katlı bina dönüştürülerek yeniden 5 katlı değil, 8 veya daha yüksek katlı binalar yapıldı. Çünkü sistem ancak böyle finanse edilebildi. Daireler küçüldü fakat daire miktarı ve bölgedeki nüfus yoğunluğu artırılmış oldu. Yeni bina olması demek depremde yıkım veya hasar olmayacağı anlamına da gelmiyor. Yürürlükteki mevcut Bina Deprem Yönetmeliği deprem sırasında oluşan ve binalara etki eden enerjiyi yapısal elemanların hasar görmesini kabullenerek sönümlenmesini ama yıkılmamasını amaç edinen bir yönetmeliktir. Aksi takdirde klasik yöntemler ile yapısal elemanları, yapısal olmayan elemanları ve muhteviyatı zarar görmeyecek bir yapı inşa etmek mümkün değildir. Sismik izolasyon yöntemi kullanarak yapısal elemanları, yapısal olmayan elemanları ve muhteviyatı zarar görmeyecek bir yapı inşa etmek mümkündür.
Bağdat Caddesinde çok iyi müteahhitlerin çalıştığını biliyoruz, buna rağmen yeni binalarda yıkım olur mu?
Az önce belirttiğim sebeplerden dolayı yıkım olması muhtemeldir. Deprem kuvvetleri binanın en zayıf olduğu yeri bulur ve oraya yoğunlaşır. Bu bir tasarım hatası olan yer olabilir, malzeme veya işçilik hatası olan bir yer olabilir. Klasik betonarme inşaat tekniği yerinde beton dökülerek yapılan bir yöntemdir. Her aşamasını 100% kontrol edebilmeniz pratikte pek mümkün değildir. Maalesef büyük bir deprem olması durumunda yeni binalarda dahi ciddi hasarların ve düşük bir oranda dahi olsa yıkım beklendiğini söyleyebilirim.
Bakanlık sürekli yapı denetimlere, müteahhitlere ceza kestiğini belirtiyor. Bu açıdan bakanlığın denetimleri yeterli mi?
Bakanlık kaç tanesini denetleyebilir ki! Zaten bu işlemlerin denetleme olmadan müteahhitlerce ve yapı denetim firmaları tarafından usulüne ve tekniğine uygun yapılması gerekiyor. Aksi takdirde her yapı denetim şirketinin ve müteahhidin başına bir bakanlık yetkilisi atamanız gerekir ki, bu da pratikte mümkün değildir.
İPKB İstanbul’u depreme hazırlamak için çalışmalar yapıyor. Onlardaki çalışmalar daha nitelikli diyebilir miyiz?
İPKB, yapmış olduğu çalışmalar ile bazı hastane ve okul binalarını depreme hazır hale getirmektedir. Depreme dayanıklı yapı tasarımı ve inşaatı konusunda ülkemizde ve dünyada örnek olarak gösterilen çalışmalar yapmaktadır. Keşke bütün kurumlar inşaat yaparken benzer hassasiyette çalışabilseler. İPKB ekibi gerçekten İstanbul için bir şans olup deprem bilinci yüksek bir ekiple işlerini yürütmektedir.
Doka Endüstri olarak sizin yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?
Biz Doka Endüstri olarak ağır sanayi makinaları, muhtelif proses ekipmanları ve yapısal çelik üretimi konularında faaliyet gösteriyoruz. Hendek ve Sancaktepe fabrikalarımız ile 20.000 ton/yıl imalat kapasitesine sahibiz. Aynı zamanda Sürtünmeli Sarkaç İzolatörü icat eden ve halen üretimine California tesislerinde devam eden Earthquake Protection Sysytems Inc. firmasının çözüm ortağı olarak sismik izolasyon uygulamalarına devam ediyoruz. Ülkemizdeki ilk sismik izolasyon uygulamasını Atatürk Havalimanı’nın da 1999 yılında gerçekleştirdik. Ülkemizdeki tüm önemli yapılarda bizim izolatör sistemlerini görebilirsiniz. Bolu Tüneli yaklaşım viyadükleri ve Eskişehir-Sakarya Hızlı Tren hattı köprüleri sismik izolasyon uygulamalarımıza verebileceğimiz en güzel örneklerdendir. Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminal Binası ve Sabiha Gökçen Hava Limanı Terminal Binası da havaalanı yapılarında verebileceğimiz örneklerdendir. Elazığ Şehir Hastanesi, Adana Şehir Hastanesi ve dünyadaki sismik izolatörlü en büyük hastane unvanına sahip İkitelli Başakşehir Şehir Hastanesi şehir hastaneleri alanındaki sismik izolasyon uygulamalarına verebileceğimiz en görkemli uygulamalardır. Sağlık bakanlığı bünyesinde bulunan ve İPKB tarafından yaptırılan Kartal Lütfi Kırdar, Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanelerindeki sismik izolatör uygulamalarımız yerli ve yabancı tüm uzmanların takdirini kazanmaktadır. Bu binaların olası İstanbul depreminde en güvenli yapılar olarak İstanbul halkına hizmet vermeye devam edeceğinden hiç şüphemiz yoktur.
Mevcut deprem yönetmeliği can güvenliği esas alınarak, yapılar depremde hasar görsün ama yıkılmasın prensibine göre hazırlanmıştır. Deprem sonrasında canınızı kurtarabilirsiniz ama malınızın ve yapınızın hasar görmesi çok büyük olasılıktır. Depremde canınızın yanında yapınız ve malınız da zarar görmesin istiyor iseniz sismik izolatör kullanarak yapınıza sismik (deprem) izolasyonu yapmaktan başka bir çare kalmıyor. Bizim kullandığımız izolatörler Amerika da EPS tarafından üretilen ve ‘’Triple Pendulum Bearing’’ olarak adlandırılan Üç dereceli Sürtünmeli Sarkaç izolatörlerdir. Bu izolatörler emsallerine göre Üç dereceli olması ve ilave emniyet ringi olması sebebi ile ciddi avantajlar sağlamaktadır. Bu üstün özelliklerinden dolayı da dünyadaki tüm önemli ve öncelikli yapıların altında bu izolatörleri görebilirsiniz.
Tabii ki sismik izolatör tasarımının ve uygulamasının da çok önemli bir konu olduğunu hatırlatmak isterim. Uzman olmayan kişiler tarafından yapılan tasarımlarda ciddi sorunlar gözlemlemekteyiz. Maalesef ülkemizde de bu tarz projeler son zamanlarda sıkça gündeme gelmektedir. Biz zaten bu tarz projeler ile ilgilenmiyoruz. Bazen de ticari amaçlar doğrultusunda bilerek veya bilmeyerek mühendisler veya müteahhitler tarafından düşük deplasman kapasitesine sahip izolatörlerin kullanıldığına ve gerekli emniyet tedbirlerinin alınmadığına tanık oluyoruz. İyi niyetle çıkılan yolda çok daha riskli binalar üretildiğini de mümkün olduğunca yatırımcılara ve mal sahiplerine anlatmaya çalışıyoruz.
Sismik izolatörlerin montaj öncesinde 100% gerçek zamanlı üretim testlerine tabii tutularak tümünün tasarım parametrelerine uygun olduğunun teyit edilmesini çok önemsiyoruz. Tamamı test edilmeyen izolatörlerin kullanılmamasını öneriyoruz. Ayrıca deprem her zaman beklenenden daha büyük olabilir. Bu gerçekten yola çıkılarak alınması gereken ilave emniyet tedbirleri vardır. Bu tedbirler sistemin sigortası olup izolatör tiplerine göre farklılık arz edebilir. Emniyet tedbirlerinin göz ardı edilmemesini öneriyoruz. Bu gibi hususlar ancak konusunda uzman ‘’Peer Review’’ olarak adlandırılan danışmanlar tarafından gözden geçirilerek tespit edilebilir. Herhangi bir yapıda sismik izolatör kullanma kararı verildi ise yukarıdaki hususlara çok edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde sismik izolatör kullanılmasın daha iyi olur diyoruz. Çünkü yapılar çok daha riskli hale geliyor. MART 2020