Doğru iş için kültür ve sevgi gerekiyor

ESA’nın kurucu en büyük hissedarı ve eski Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Aykut Mutlu, engin deneyimi ile sektörün duayenleri arasında yer almaktadır. Son olarak Port Alaçatı projesi ile gündeme gelen Mimar Aykut Mutlu, sorularımızı yanıtladı.

Son dönemlerde İstanbul’un mimarisiyle ilgili tartışmalar var. Duayen bir mimar olarak İstanbul’un mimari gelişimiyle ilgili görüşlerinizi aktarır mısınız?

Kentler yaşayan bir organizmadır. Onlarında bir şahsiyeti vardır. İstanbul ise dünyanın en eski büyük kentidir. Gerçekten bir şahsiyeti ve karakteri vardır. Bizler bu karakteri ne kadar bozmak istesek de yeniden bir karakteri oluşuyor. Ama gerçek anlamda olabileceği yer olmuyor. İnsanın elinden ne kadar bozmak gelse dahi İstanbul kendi güzelliğini kaybetmiyor. Bu açıdan da o kadar başarılı değiliz! 

İstanbul bir mücevher gibidir. Fakat benim çocukluğumda 1941-45 yıllar da İstanbul’un nüfusu bir milyondan azdı. Bugün 15 milyonluk bir nüfus var. Bu açıdan bakarsak İstanbul’un aynı şehir olmadığı kesindir. 15 milyonluk bir şehir oluşturalım mı sorusuna ben cevap veremem bu siyasi bir tercihtir. Dünyada Singapur gibi bir şehir var sonradan oluşmuş bir şehir fakat çok duyarlı ve akıllı oluşmuş bir şehirdir. Bu gelişmeyi başarmış bir örnektir. Başarmamış şehir olarak da Meksiko City gösterebiliriz. Birçok gelişmeyi başaramamış. Bu açıdan İstanbul’u yeniden ele alacaksak bunun için sevgi, bilgi, girişimcilik ve kültürle tamamlamamız gerekiyor. Kültür olarak da kendi kültürümüzden bahsediyorum yapıştırma kültüründen değil.  Bu durumu örnekle anlatmak gerekir. Devletin eskiden Galataport Projesi vardı. Galata’da gemilerin eski şehrin içine gelmesi çok güzeldi. Eskiden de böyle yapılıyordu. Fakat dünyanın her yerinde böyle limanları şehrin içinden çıkartıp şehir dışına yönlendirdiler. Şimdi İstanbul’da tutalım diye bir görüş hakim. Fakat dünyanın hiçbir kent merkezine bu kadar büyük gemilerle girme imkanı bulamazsınız. Bir tek Venedik’te yaparsınız fakat orası da İstanbul’un yanında çok küçük kalır. Şimdi ise Galataport bugün ki ismi ile Salıpazarı Liman Projesi’ni yaparken dünyadaki örneklerine bakmamız lazım. Benim tecrübelerimden vardığım sonuç İstanbul’un içine katma değeri daha fazla olan ve şehre bütçe harcayacak gemileri getirmek, bu gemiler orta büyüklükte olup genellikle bin yolcudan daha az turist taşır. En büyük gemiler için ise şehrin daha kenarında uygun yerler yapıp şehre ulaşım aracılığıyla gelecekleri yerleri planlamamız gerekmektedir.  O zaman İstanbul’u mücevher gibi tutabilirsiniz. Burada önemli olan doğru pazarlamadır. Yine Yenikapı’da metro çalışmaları sırasında M.S. 5-10 yüzyıla ait tarihe ışık tutacak batık gemileri ve bir çok kıymetli tarihi eser ortaya çıkardılar. Fakat bu eserlerin bir kısmını metro istasyonunun bulunduğu bölgede sergilemediler. Oysa böyle bir sergi bölgenin tarihini anlatma açısından çok iyi bir çalışma olabilirdi.  

Ülkemizde bu tür projelere sürekli davalar açılıyor ve uzuyor. Durum böyle olunca da sadece siyasi kararlar bu projelerin ilerlemesini sağlıyor. Yakın bir zamanda Salıpazarı Liman Projesi’ni Anıtlar Kurulu durdurdu.

Anıtlar Kurulu diye bir şey kalmadı. Bugün devlet ne diyorsa onlarda bunu yapıyor. Bunun dışında hiçbir şey yapamazlar. Durdurmalarında bile başka bir çatışma vardır. Ama politika ile çözüm arayınca iş inatlaşmaya biniyor ve kötü bir çözüm çıkıyor ortaya. Aydın geçinenler burada hiçbir çalışmanın olmasını istemiyor. 1950’li yıllarda yapılmış berbat antrepoları anıtlara aldılar. Utanılacak bir şeydir. Oradaki binalar ben çocukken yapıldı ve biz o dönemde üzülüyorduk bu binalar burada yapılır mı İstanbul’u rezil ediyor diyorduk. Bugün birdenbire bunlar değerli oldu. İstanbul’un geçmişinde onlar yoktu. İstanbul’un onlardan temizlenmesi gerekirken bizde Anıtlar Kurulu o çirkinliğe sahip çıktı.

Bu yüzden devlette tam olarak istediğini yapamıyor.

Türkiye’de Atatürk’ten sonra ilk defa devlet istediğini yapabilir duruma geldi. Atatürk dünya ölçeğinde en iyi insanlarını dinleme ve kendini geliştirme kudretini göstermiştir. Atatürk ilk başta iyi giyinmesini bile         bilmiyordu. Örneğin Ali Fuat Cebesoy’dan giyinmeyi öğreniyor. Oturup kalkmayı ve sofra nizamını öğreniyor. Öğreniyor ama ve sonunda hepsinden daha iyi yapıyor. Gece sabahlara kadar kitap okuyor. Kendini sürekli geliştiriyor. O devirde yapılan her şeyi mucize olarak görüyorsunuz. Bu dönemde de yapılan çalışmalar var ama sevgi ile kültür eksikliğini sürekli görüyorum. Bu ülkede kültürlü insanlar da var fakat onlardan beslenmekte yeterince başarılı olamıyorlar. Düzgün insan hassas olur, çabuk kırılabilir, kafasına uymayan bir şeyi de ikna olmadan yapamaz.

Siyasette doğru yaklaşımların ve değerlerin olgunlaşmasına engel olmuyor mu?

Ben geçen dönem İstanbul Adalar Belediyesi CHP’den meclis üyesiydim. Maalesef CHP halen hizmet vermeyi öğrenemedi. Doğru hizmet vermeyi, düzgün hizmet vermeyi öğrenmelidir. Bir işi nasıl yapılamadığını çok güzel anlatırız. Nasıl yapılamadığını neden yapılamadığı anlatmak çok kolaydır. 1967 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde ulaşım planlaması alanında bir ders veriyorduk. Dersi veren dünya çapında bir hocaydı ve bende yanında yetişiyordum. Türkiye için genel ulaşım projesi vardı. 1967 yılında İstanbul üstüne çalışmalara başladık. O dönemde İstanbul’un nüfusu 3 milyondu ve yaptığımız çalışmada en az 3 bağlantının Anadolu ve Avrupa arasında kurulması gerektiğine yönelik çalışma hazırladık. Bu bağlantılardan bir tanesini raylı bağlandı olması gerekiyordu. Bu araştırmayı yapıp devlet planlama teşkilatına teslim ettik. Ondan bir yıl sonra ilk köprünün yapılması konusunda tartışmalar başladı. Bütün üniversiteler Ortadoğu’da dahil Türkiye’nin aydınları İstanbul’a köprü ihtiyacı yoktur diye pankartlarla yürüyüş yaptılar. Köprü yapımı bir siyasi karardır. O bütçeyle İstanbul’da köprü de yapabilirsiniz, Hakkari’de bir fabrika da kurabilirsiniz. Fakat ilmi olarak İstanbul gibi bir kentte iki yaka arasında bir bağlantıya ihtiyaç yok demek, İstanbul’u bozar demek ne dürüstlüğe, ne ilme, ne ahlaka hiçbir şeye sığmaz. Bizim aydınlarımız bunları yaptılar. Bende bu nedenden ötürü çok kavga ettim ve bir sene sonrada üniversiteden ayrıldım.

Bu tür düşünceyi genelde CHP’nin taşıdığı belirtiliyor. Bu açıdan siz CHP’den neden aday oldunuz?

Adalarda da bir belediye başkan adayımız vardı, ANAP kökenliydi. Sevilen ve dürüst bir başkan olarak seçtik. Seçimlerden sonra AK Parti’ye geçiyim mi diye bize sordu, bizde hizmet gelecek ise geçebileceğini dedik. Sonrasında Ak Parti’ye geçti ve eline güç ile imkanlar geçtikten sonra söz verdiği hizmetleri yapmasına rağmen, kalitesiz bir hizmet anlayışını adaya getirdi ve adaların her yönden bozulması hızlandı. Dolayısıyla bizde ikinci seçimlerde Çoşkun Özden’i seçmedik. Burada AK Partililer dahil olmak üzere adayı sevenlerin hepsi Çoşkun Özden’i seçmedi ve eski kaymakamı belediye başkanı olarak seçtik.

Şu anda Alaçatı projesini yürütüyorsunuz. Projenizi incelediğimizde birçok itirazlarında olduğunu görmekteyiz. Konu ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Aydın geçinenlerin hepsi itiraz etti. Benim hayatım hep böyle geçtiği için artık alıştım. Sörf engelleniyor deniliyor fakat hiç alakası yoktur. Çünkü o bölge Türkiye’nin en iyi sörf yerlerinden biridir. Sörf çalışmalarını korumamız gerekiyor. Fakat bölgede sörf yapacağız diye hiçbir gelişme olmayacaktır diyorsanız bu da yanlıştır. Sonuçta buraların gelişmesi gerekmektedir. Sörfü de biz koruyoruz.

Bu iddialar dışında Kültür Koruma Üyelerine ev verildiği ve bu şekilde sorunların çözüldüğü yönünde yazılı soru önergesi verilmiş.

Kültür Koruma Kurulu projenin başında beni kapısından içeri sokmuyordu. Sonrasında projeyi anlatınca bazı gelişmelere evet demeye başladılar. Projeyi anlayınca pazarlık etmeye başladılar. Bunlar uygun değil, böyle daha uygundur diye. Fakat Kültür Koruma Üyeleri içinde projede yer alan kimse olmadı. 

Alaçatı projesiyle siz nasıl tanıştınız?

1990’lı yılların başında Fransızlar bu bölgeyi gezmişler. Fakat bir şey yapamamışlar ve batmışlar. 1995 yılında bu proje bana geldi. Bende o dönemde danışmanlık yapıyordum. Ankara’da Portakal Çiçeği Vadisi diye bir kentsel dönüşüm projesi yapıyordum. O projeden sonra Ankara’da Melih Gökçek geldi ve projeyi bozdu.  Bu işler için sadece vahşi girişkenlik yetmiyor aynı zamanda kültür ve sevgi gerekiyor. Ankara artık kötü gelişmiş bir taşra kenti olmaktadır.  Çok pahalı olan şeyler var ama yeterli değil. Ankara iyiye gidemedi. O dönemde kentsel dönüşüm projeleriyle ilgileniyordum. Sonrasında da Bursa’da bir proje yaptım. Zafer Plaza diye bir proje yaptım. Bu tür çalışmaları yapmanız için belediye desteği çok önemlidir. Zafer Plaza projesi Türkiye’nin kentsel dönüşüm projelerine en iyi örnektir. 1989 yıllarında Mesa olarak Türkiye’de en iyi bina inşaatını biz yapardık ve çağdaş bina inşaat teknolojilerini bu ülkeye Mesa getirdi. Nurol İnşaat’la Mesa ile birleşince Bahçeşehir’de projesini verdiler. Sonrasında da Mesa Nurol iyi bir ortaklık kurabildi. Bahçeşehir Projesi yapıldığı ilk döneminde ben vardım. Mesa’da görevliydim.  

Bahçeşehir’de bugün itibariyle iyi bir çalışma ortaya çıktı mı?

Emlak Bankası tarafından yaptırılmış olan Bahçeşehir’deki imar planı iyi değildi. Bahçeşehir Projesi’nde öncelik tamamen bazı insanların özel menfaatleri idi. Bahçeşehir imar planında doğru bir yol düzeni de yoktu. Bir bölgede ana yol dediğiniz yol dik bir rampa olarak bir aşağı bir yukarı gitmez. Belirli bir çizgide gider. Bir disiplin olması gerekiyordu. Bunu düzeltelim dedim, fakat zihniyet başka olunca kimse dinlemedi. O sırada Mesa’dan ayrılmayı düşünüyordum. Duyarsızlık hakim olmaya başlayınca ayrılmam hızlandı.

Tekrar Alaçatı’ya dönecek olursak projede Tepe İnşaat vardı onlar neden ayrıldılar?

O dönemde Tepe İnşaat’ın başında Sayın Ali Kantur vardı. Sonra Tepe İnşaat projeden çekilme kararı aldı. Bu proje mücevher gibi bir projedir ve daha yavaş ilerleyen bir proje. Tepe İnşaat ise daha çabuk para kazanmak isteyen bir gruptu. 2001 yılı krizi de çıkması Tepe İnşaat’ın projeden ayrılmasına neden oldu. İyi ki de projeden ayrıldılar. Tepe İnşaat bu projeden çıkmasaydı proje bu kalite de olamazdı. Bugün ise dünyanın en iyi projesi olma yolunda ilerliyor. Tepe İnşaat ile bunu başaramazdık ancak proje bugün tamamlanmış olurdu.

Fakat Tepe İnşaat’ın arkasında üniversite var ve kaliteli nitelikli iş yapıyoruz diyorlar.

Arkanızda bir üniversite olması başka bir şey, gerçek kaliteli ve duyarlı iş yapmanız başka bir şeydir.

Alaçatı da sizi Belediye Başkanı destekliyor mu?

Biz projeye başlarken, belediyeyi projeyi ortak olarak aldık. Sonrasında seçimler oldu o Başkan ayrıldı. Yeni Başkan bu projeyi hiç tutmuyordu. Fakat bizi tanıyınca ve projeyi görünce projeyi sahiplendi ve şirketimizin de Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Bölgenin doğru kalkınması için elinden gelen her şeyi yapar.

Bu projede belediyenin hisse oranı nedir?

Çok yüksek bir oranları yok. Fakat Yönetim Kurulu Başkanı oldukları için birebir denetliyor ve onun imzası olmadan hiçbir şey yapamazsınız.

Projeniz ne zaman bitecek?

Ne zaman biteceğini bilmiyorum. Bu proje 21 yüzyıl insanın özlemini duyduğu çevreyi ve yaşamı vermeye çalışıyor. Bunlarda sürekli değişiyor. İlk Fransızlar bir proje yaptı. Projenin olduğu yerde bir Azmak var ve içinde 15-20 cm yüksekliğinde su vardı. Biz Azmak’ın doğal hayatını korumak için çalışma yapmaya başladık. Çünkü doğal hayat ölmeye başlamıştı. Eski Alaçatı Limanı zaman içinde suyunu kaybetmişti. Eskiden yukarı bölgeden taze su gelirmiş fakat sonrasında bir baraj yapılmış ve artık su bu bölgeye gelmiyor. Biz projeyi alıp çalışmalara başladığımızda bu bölgedeki balıkların öldüğünü görüyorduk, balıklar yuva yapamıyordu.  9 Eylül Üniversitesine bir çalışma başlattık ve gerekli araştırmalar yapıldı. İlk projede bazı değişiklikler yaparak Azmak bölgesini yandan açarak bir ekosistem oluşturmaya çalıştık. Fransızların yaptığı ilk projede Azmak halka açık değildi ve 4 metre derinliğinde kazılması öngörüldüğü için eko sisteme uygun değildi yani balıkların yumurtlamasına, çoğalmasına uygun değildi. Doğal hayat yok oluyordu. Biz projeyi değiştirerek Azmak’a su sağlamayı başardık ve doğal hayatı zenginleştireceğimizi gördük. Yaptığımız çalışma sonrasında Azmak’ta doğal hayat adım adım daha zengin oldu. Şuanda ise balıklar yuva yaparak çoğalıyor ve göçebe kuşlar geliyor.

21 yüzyılda insan eliyle doğaya uygun bir çalışma yapmış olduk. Bunun dışında golf sahası yapmayı planlıyoruz. Eğer bürokrasiyi çözebilirsek golf çalışmalarına da hız vereceğiz. Bu proje tamamlandığında çevre ve yapılaşma olarak kendi emsalleri içinde dünyanın en iyi projesi olacaktır. Port Alaçatı, Ege’nin bir numaralı projesi ve Akdeniz’in en iyi noktalarından biri haline getirmeyi istiyoruz, bunun için çaba harcıyoruz.  

Projenin arazi büyüklüğü ne kadardır?

Toplamda 4 milyon metrekaredir. Çok büyük bir projedir.  Bir ada bir parsel çalışması yapıyorsunuz. Bu projeyi yapmaya başlarken belediye 300 dönümlük araziyi kat karşılığı olmak üzere şirketimize devir yapacaklardı. Onlar bu devir işlemini 1,5 sene yapamadılar bizde beklemek zorunda kaldık. Devir işlemlerini yaptıktan sonra başladı. Zaten Belediye Başkanı araziyi bize devir ettiği gün hakkında dava açıldı. Kamu mülkünü özel şirkete peşkeş çekmekten yargılandı. Bu davadan beraat etti. Eğer tersi bir karar alınsaydı bu proje o gün durmuştu. Dava bittikten sonra tapu şirkette kalmış oldu. Her parselde bizim de hissemiz var. Kat karışlığı anlaşmalarımız var. Şu anda Alaçatı yerli halkı projenin olmasını istiyor.