Egejeo Yönetim Kurulu Başkanı Barış Kocagöz: Jeotermalde ülke olarak nadide bir potansiyele sahibiz

Yenilenebilir enerji üretimini artırmak için ortaya koyulan çabalar meyvelerini vermeye başladı. Bu doğrultuda yenilenebilir enerjinin enerji üretimimizdeki payı artıyor. Bu süreçlere katkı sağlayan isimlerden biri olan Egejeo Yönetim Kurulu Başkanı Barış Kocagöz, Rüzgar enerjisi alanında hayata geçirdiği başarılı çalışmalar sonrası önümüzdeki dönemde Jeotermal alanında yatırım yapmak için kolları sıvadı.    

Yenilenebilir enerji yatırımlarınıza ne zaman başladınız?

Enerjide dışa bağımlı bir ülke olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar geleceğimiz için oldukça önemli bir konudur. Bu düşünceden yola çıkarak doksanlı yılların sonunda rüzgar enerjisi alanında ilk yatımcılar arasında yer aldım. Yatırımlara başladığımızda birçok insan bu alanın gelişimi ile ilgili geleceği gördüğü kanaatinde değilim. Bankaların o dönemde bizim gibi yatırımcılara pek de sıcak baktıkları söylenemez. Bankalar genelde petrol ve türevleri alanındaki üretimleri destekliyorlardı. Bu ortamda 99 yılında Enexco adında bir Danimarkalı rüzgar enerjisi firmasıyla ortak yatırıma başladım. 2001 yılına kadar 6 tane proje geliştirdik birlikte. 2001’de ne yazık ki hatırlarsanız büyük bir kriz yaşadık. Bu ortamda ortaklarımız Türkiye’yi terk etti. İnancımı kaybetmedim, hisseleri devralarak yoluma devam ettim. Tabii bu arada onlardan rüzgar enerji geliştirme kültürünü de almış oldum. O kültürle ben projelerimi geliştirdim diyebilirim.

2006’ya kadar tek başıma yoluma devam ettim, sonrasında ise yatırımcı arkadaşlarımla yatırımlarımıza devam ettik. Altı projemiz vardı ve o dönemde yatırım maliyetlerinin yüksekliği nedeni ile dört projemizin fizibıl olmadığını gördük ve o projeleri durdurduk.

O dönem de rüzgar santrali kurmanın maliyetini bugün ile kıyasladığımızda ciddi oranlarda düşüşler olduğunu söyleyebilir miyiz?

Yatırım maliyetlerinde büyük düşüşler oldu. Yaklaşık üçte bir oranında düşüşler olduğunu söylenebilir.

Bankaların o dönemde rüzgar santrallerini finanse etmeye istekli olmadıklarını ifade ettiniz. Bu düşünceden ne zaman vazgeçtiler?

Petrol fiyatlarının yükselişi onların da fikirlerinin değişmesine neden oldu. Kaynağı sizde olmayan bir ürüne yatırım yapmak sürdürülebilir değildi ve bunun anlaşılabilmesi için bir krizin ortaya çıkması gerekti. Bakış açıları değişti ve o güne kadar Türkiye’de rüzgar enerjisinin geleceği olmadığını söyleyenler, bu alana yatırım yapmaya başladılar. Hatta ilgi o kadar arttı ki Aydın’da geliştirdiğimiz projeyi 2010 yılında,

16 şirketin katılımıyla, inşaat halindeyken ihale ile satışını gerçekleştirdik.

O dönemde elinizde sadece bir proje mi kaldı?

Evet, elimizde Çeşme’deki proje kaldı ve o projemiz için bölgeye konut yapmak ve bundan rant elde etmek isteyen insanlarla mücadele etmek zorunda kaldık. Herkes köylüden ucuza arsa alıp sonrasında komşu hazine parsellerini de kullanarak manzaraya karşı konut yapmanın peşindeydi. Hal böyle olunca bizim proje ile ilgili söylentiler ortaya çıkardılar. Çevreye zarar verdiğimiz yönündeki bu söylentiler bizi oldukça zorladı. Bilim adamları ile yaptığımız 72 adet bilimsel raporla bu söylentilere cevap verdik. Yaptığımız çalışmalar sonraki dönemde de örnek oldu. Arılar ölüyor dediler, söylentileri ortadan kaldırmak için 22 adet kovanla arı yetiştirip santralin göbeğinde bal üretimine başladık. Sonunda 2015 yılında enerji üretimine başladık. 2024 yılında bu santralimizi de Enerjisa’ya devrettik.

İlk başladığınız dönemde altyapı eksiklikleri de vardı. Siz bu eksiklikleri nasıl giderdiniz?

O dönemde Bakanlık Urla Çeşme yarımadası bölgesindeki tüm yatırımcıları topladı ve gerekli olan altyapı yatırımlarını yatırımcıların yapmasını istedi. O dönemde bölgede 14 yatırımcı vardı ve herkes kendi yatırımı boyutunda yapılacak yatırımlara katkı sağlayarak altyapı oluşturuldu. Bu modelin bugünde uygulanabileceği kanaatindeyim. Ülkemizde yıllık 1000 MW yenilenebilir enerji yatırımı yapılırken bu modelle 3000 MW yatırım yapılabileceğini düşünüyorum. Bu yolla hem ülkemiz altyapı yatırımları artar, hem enerji üretimimiz. Devletimizin de bu altyapı yatırımlarına kaynağı gitmemiş olur, Türkiye kazanır.

Jeotermal alanında da yatırım yapıyorsunuz. Bu alan ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Jeotermalde ülke olarak çok nadide bir potansiyele sahibiz ve bunun ülke ekonomisine kazandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Aslında enerji Bakanlığımız da aynı şekilde düşünerek jeotermal kaynağa pozitif ayrımcılıkla yeni destek modelini oluşturdu. Bu alan sadece enerji üretimi değil tarım alanında da ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayabilir.

Jeotermal alanında daha yeniyiz, tabiri caiz ise öğrenci konumundayız. Dolayısıyla yavaş ilerliyoruz. Yaptığımız bilimsel testler doğru ilerlediğimizi gösteriyor. 3 kuyuyu üretim kuyusu olarak açma aşamasına geldik. Bu aşamada bir deneyimli ortak arıyoruz kendimize. Yabancı olmasını tercih ediyoruz. Bu işte deneyimli birlikte hareket edeceğimiz bir ortak arayışına girdik.

Jeotermal Enerji yatırımlarının daha sağlıklı yapılabilmesi için neler yapılabilir?

Risklere karşı yatırımcıyı cesaretlendiren bir sigorta sistemi geliştirilmesi lazım. Yurt dışında bunun örnekleri var. Bakanlığımız bu konuda öncülük yaparsa gerekli adımların atılabileceğine inanıyorum.

Son olarak yenilenebilir enerji üretimi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Çevreye zarar vermeden yapacağımız yenilenebilir enerji yatırımları hem gezegenimiz hem de ülkemizin geleceği için çok ama çok önemli.