Eksun Gıda Genel Müdürü Ahmet Demir: Talepteki daralma ham madde fiyatlarını normalleştiriyor

Pandemi döneminde gündemimizde daha fazla yer edinen gıda arz güvenliği, riskler azaldıkça gündemden düşmeye başladı. Son dönemde yaşanan gelişmeleri ve Eksun Gıda’nın bu gelişmeler çerçevesindeki yönelimini değerlendirdiğimiz Eksun Gıda Genel Müdürü Ahmet Demir, gıdaya ulaşamama risklerinin geride bırakıldığını ifade etti.

Küresel seviyede gıda fiyatlarında yaşanan gelişmeler ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

Dünyada bir enflasyon var. Sadece Türkiye’de değil, batı da Amerika’da, Asya’da enflasyon var ve bu durumda gıda fiyatlarını arttırıyor. Fakat gıda fiyatlarına ham madde olarak bakacak olursak örneğin buğdayda uluslararası piyasalarda son dört yılın en düşük seviyesinde seyrediyor. Amerika, Fransa borsasında ve Rusya’da buğday fiyatları düştü. Şuanda 200-210 Dolar bandında ekmeklik buğdayı bulabiliyorsunuz. Bu fiyatlar aslında pandemi öncesi dengeye geri dönüldüğünü gösteriyor. Ham maddeden bakarsak normalleşmiş durumdayız. Fakat buğdayı ekmeğe, una, makarnaya veya börek işlerine çevirdiğiniz zaman diğer giderler devreye giriyor. Personel, enerji, ulaşım gibi giderleri hesap ettiğiniz zaman gıda fiyatları da maalesef enflasyon oranında artmış oluyor. Ham madde fiyatları normalleşmiş olsa bile gıda fiyatları artmış oluyor. Bu süreçte en önemli unsur, gıda tedarikinde bir problem yok, eskiden olan riskler bitti gibi. Dünya normalleşmedi halen bölgesel savaşlar devam ediyor, navlun giderleri artıyor. Fakat pandemi dönemindeki gibi ham madde bulamadığımız, konteynır bulamadığımız kısacası gıdaya ulaşmama risklerini geride bıraktık.

Gıda sektöründe arz talep dengesinde oluşan bir fiyat mekanizması işlemiyor sanırım.

Dünyada enflasyonist ortamdan çıkmak isteyen ülkelerin merkez bankaları faizleri yükseltti. Faizlerin yükselmesiyle birlikte emtia fiyatları düşmeye başladı. Amerika’da da faizler 5’in üstüne çıkınca firmalar ham maddede stok yöntemini bıraktılar. Çünkü finans yönetimi herkese fayda sağladı. Bu durum çiftçilere olumsuz yansıyor. Çiftçi ürünü satacak birini bulamıyor. Fakat talep olmuyor mu? Artık günlük talepler, haftalık talepler devreye girdi. Kısa dönemli talepleri karşılamaya başlıyorsunuz. Dünyada kimse stok yapmayınca talepte daralma oluştu.  Talepteki daralma ham madde fiyatlarını normalleştiriyor.

Türkiye’de un ihracatı her yıl artıyor. Bu alanda uluslararası standartlara ulaştık mı?

Türkiye’nin un ihracatı takdire şayandır. Son on yıldır un ihracatında dünyada birinciyiz. Birincilik rekorumuzu her yıl yine biz arttırarak devam ediyoruz. İlk altı ayda 1.8 milyon ton ihracat yaptık. Geçen sene 3.5 milyon ton ihracat yaptık, bu yıl 4 milyon tonu geçeriz. Türkiye’nin lojistik avantajı, un sanayideki kapasitemiz, dünyadaki un tüketim noktalarını ve o ülkenin istediği un kalitesini iyi bilmemiz ihracata olumlu yansıyor. Örneğin, un sektöründe bir ülkeye ihracat yapıyorsanız, başarılı olmak için hem o ülkenin un ihtiyacını bileceksiniz hem de orada tüketilen unun kalitesini iyi bileceksiniz. Buradan gönderdiğiniz unun, o ülkede tercih edilmesi gerekiyor. Yine aynısı Asya veya Afrika için de geçerlidir. Her ülkenin un ihtiyacını ve un tercihlerini çok iyi bilmeniz gerekiyor. Çünkü insanlar alışkanlıklarını kolay değiştirmez. Örneğin Sudan’da tüketilen ekmekle, yine aynı bölgedeki başka bir ülkenin tükettiği ekmek aynı değildir. Türkiye’deki sanayici bu alanda kendini çok geliştirdi. Bu ihracat başarısı da tesadüf değildir.

Gıda ihracatı biliyorsunuz bir firma yumurta satıyor, ülkenin bütün yumurta ihracatına yasak geliyor. Un sektöründe de bunlara dikkat ediliyor mu?

Bizim sektörümüzde böyle bir durum yaşanmadı, yaşanmazda. Bir sorun yaşanırsa bu üründen, ham maddeden veya üretimden kaynaklanmaz. Sadece yolda geçen olumsuzluktan kaynaklanabilir. Siz bir konteynıra ürünü yüklüyorsunuz, yolda unun zarar görmemesi adına önlemlerinizi alıyorsunuz, rutubet almamasını sağlıyorsunuz. Buna rağmen yolda en ufak sorunda un zarar görebilir fakat bu üreticiden kaynaklanmaz. Ayrıca bizim uluslararası tüm sertifikasyonlarımızda bulunmaktadır.

Türkiye buğday ithalatını 15 Ekim’e kadar yasakladı. Bu durum yerli üreticileri ve sanayiciyi nasıl etkiler?

Türkiye’nin ürettiği buğday aslında kendine yeterli seviyededir. Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisi kurumu, Türkiye’nin hem ihracat yapması için hem de iç piyasaya vermek için gerekli buğdayımızın olduğunu belirtiyor. O zaman elimizdeki buğdayı değerlendirelim dediler. Bununla birlikte 4 aylık süre için buğday ithalatını engellediler. Daha sonra tekrar bakacaklar, Türkiye’deki buğday miktarını ölçecekler, eğer yeterli düzeyde varsa bu süreyi uzatırlar.  Bu süreçte yapacağımız ihracat ve iç pazar ürünlerindeki buğdaylarda yerli ürünle yapmaktayız. Dolayısıyla bu dönemi böyle kapatacağız. İhracatçı dahilde işleme lisans hakları yine ellerinde bulunmaktadır, ithalat açıldığında bizde tekrar ithal edebiliyoruz.

TMO da depoların dolu olduğunu vurguladı, depoculuğunda artması gerektiğine vurgu yaptı.

Şu anda yeni depolara ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. TMO geleceğe dönük planlar yapıyor. Siz üretimi arttırırsanız depoculuğunda artması gerekiyor. Çünkü ürettiğinizi sağlıklı depolarda muhafaza etmeniz gerekiyor. Biz çiftçimizi teşvik ediyoruz, üretimi arttırın diyoruz. 20 milyon ton üretimi, 25 milyon tona çıkarın diyoruz. 5 milyon artış geldiği zaman yeni depolara ihtiyaç vardır.

Eksun Gıda olarak siz bu alana yatırım yapıyor musunuz?

Biz yatırım yapıyoruz. Trakya’daki fabrikamıza yakın Babaeski de yatırım yapıyoruz. 2024 yılı içinde de bitirmeyi planlıyoruz. Zaten halka arz döneminde depo yatırımlarımızla ilgili taahhüdümüz vardı. Verdiğimiz taahhütlerimizi gerçekleştiriyoruz. Enerji üretim tesislerimiz, otomasyon, revizyon bunların hepsi hayata geçiyor. Ümit ederim yakında tamamlamış oluruz.

Gıda sektöründe iklim krizi daha fazla ön plana çıktı. Bu durum üretimi nasıl etkiliyor?

Eskiden iklimi takip eder ve öngörebilirdik. Bugünkü iklimde küresel değişmeler başladı ve bu durumda doğayı etkiliyor ve ürünü etkiliyor. Türkiye’nin içinde bile en az yağış alan Doğu ve Güneydoğu illerimiz en fazla yağış alan bölgeler oldu. Kendi normallerine göre çok fazla yağış aldı. Trakya tarafına baktığınızda da çok fazla güneş aldı. Bunu biz yönetemeyiz fakat takip ediyoruz. Hava durumuna göre ürünlerin nasıl etkilendiğini takip ediyoruz. İklim sorunu mutlaka üründe iz bırakıyor. Biz teknolojiyle bu açığı bugün kapatabiliyoruz. Bu böyle devam ederse bir krizden bahsedebiliriz. Avrupa’da ciddi soğuk ve yağış aldı. Fransa ve Almanya’daki çiftçiler zarar gördü. Kaliteleri düştü. Biz çok negatif etkilenmedik. Dünyada Kyoto Protokolü ve Paris İklim anlaşmaları uygulamaya girdi. Bu anlaşmalara tüm ülkelerin uyması gerekiyor.

Sinangil Un olarak sektördeki yerinizi aktarır mısınız?

Sinangil aslında piyasadaki bizim en güçlü markamızdır. 200’e yakın ürün üretiyoruz. Sinangil Un, Türkiye’de hane halkına yakın bir markadır. Biz de onunla birlikte tüketici marka sorumluluğunu taşıyoruz. En bilinen, bir numaralı marka olma noktasında iddialıyız. Sinangil markası tüketici güvenini kazanmış bir markadır. Türkiye’deki gıda sektöründe Sinangil markası logosuyla dahi tanınmış bir markadır. Halka arzla birlikte de şirketimizi sürekli büyütüyoruz. Öz kaynağımızı 2 milyar TL’ye çıkardık, aktif büyüklüğümüzü 14 kat arttırdık, Eksun Gıda olarak ciddi bir üretim kapasitesine sahibiz. Şirketimizin iç piyasada ve dış piyasadaki başarıları devam ediyor. Halka arz sürecinden sonra da çok hassas bir yönetim politikası izliyoruz. Karlılık, ciro ve üretim anlamında rakamlarımız her geçen gün artıyor. Üretimimizin %30’unu ihracat yapıyoruz. Eksun Gıda olarak ihracatımız %25’in altına düşürmeyiz, %30’un üzerine de çıkarmıyoruz. Çünkü bu bir dengedir. Türkiye’de de üretimimize talep geliyor. Dolayısıyla kapasitemizi yönetiyoruz. Bizim için her kesim önemlidir. Sadece ihracatçı firma olmak istemiyoruz. Çünkü yurt dışında ürününüzü alacak firma, önce sizi iç piyasadan tanımaya çalışıyor. İç piyasada güçlü olduğunuzu görünce sizinle çalışmak istiyor. Çünkü güven arıyor. Bu durum bize artı değer katıyor.EYLÜL2024