İnsan kaynağımızı doğru yönlendirmeliyiz

Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulması ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Ajansın kurulmasının bu alandaki çalışmaları hızlandıracağına dikkat çeken uzmanlar, gelecekte, Türkiye’nin uzay alanındaki çalışmalarındaki eksiklikleri gidereceği düşüncesinde. Yaşanan bu gelişmeleri değerlendirmek için görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Sinan Aliş sorularımızı yanıtladı.

Türkiye’nin uzay alanındaki çalışmaları ile ilgili genel bir değerlendirme yapmanızı istesek neler söylemek istersiniz?

Uzay çalışmalarını ikiye ayırmak sağlıklı olur. Bunlardan ilki; astronomi ve astrofiziği içeren temel bilim kısmı, diğeri ise uzay araçları, uydu tasarımı ve fırlatma teknolojileri gibi alanları içeren mühendislik kısmı. Bu iki konuda Türkiye’de farklı gelişimler oluyor. 1933 yılında İstanbul Üniversitesi’nin Astronomi Bölümünün kurulması ile Cumhuriyet döneminde bu alandaki ilk çalışmalar başlıyor. Bu bölüm daha sonra diğer üniversitelerde de astronomi bölümlerinin kurulmasına imkan tanıyor. İlerleyen dönemlerde ise Türkiye’de her türlü imkansızlığa rağmen dünya ile rekabet edecek bilim adamları yetişmeye başlıyor ve kaliteli bilimsel araştırmalar yapılıyor. Günümüz Türkiye’sinde hem astronomi/astrofizik alanında hem de uzay mühendisliği alanında uluslararası arenada önemli çalışmalar yürütülüyor.

Özetlediğiniz durumdan insanlarımızın haberi olmuyor ve bu alanda geri olduğumuz düşüncesi kamuoyuna hakim. 

Bunun temel sebebi güncel bilimsel çalışmaları halka anlatmanın zorluğu. Her konunun halka hitap etmemesi de doğal ancak bilimin bulgularının popüler bir dille halka ulaştırılması gerekiyor. Bu alanda astronomi çok avantajlı çünkü her kesimden insanın ilgisini çekiyor. Ülkemizde de halka açık etkinlikler ve amatör astronomi etkinlikleri yoğun bir şekilde yürütülüyor. Astronomi bölümlerimiz, öğrenci kulüplerimiz ve TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi her yıl onlarca halk etkinlikleri düzenliyorlar.

Ülkemiz ölçeğinde düşünüldüğünde bu alandaki gelişmelere ivme kazandıran önemli gelişmeler oldu mu?

TÜBİTAK’a bağlı Ulusal Gözlemevi’nin (TUG) 1997 yılında faaliyete geçmesi Türkiye’deki astronomi çalışmalarını ivmelendiren önemli bir gelişme oldu. Kurulduğundan beri geçen 20 yıl içerisinde TUG’daki teleskopların sayısı hem arttı hem de gelişkin teleskoplara sahip olduk. Bunun yanında, 2011 yılında başlayan daha büyük bir teleskop projemiz var. Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG) adını verdiğimiz bu proje Erzurum’da hayata geçiriliyor. Atatürk Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde yürütülen bu projeye İstanbul Üniversitesi, ODTÜ ve FMV Işık Üniversitesi başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluş destek veriyor. Bu proje bugüne kadar ülkemizde temel bilimler alanında yürütülen en büyük proje olma özelliğini taşımaktadır. Bu çerçevede bu konuda Avrupa’yı yakalayacağımızı düşünüyoruz. 2020 yılında çalışmaya başlaması beklenen DAG Teleskobu kendi alanında bir ilk olacak. Dünyadaki diğer 4 metrelik teleskoplarda olmayan özelliklere sahip ve bu gelişkin optik özelliklerin bazıları ülkemizde üretilecek. Teleskobun kubbesi ve binası ile ilgili inşaat çalışmaları milimetrik hassasiyetlerle yürütülüyor. Şu anda proje sorunsuz bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Bu proje dışında TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’nin ayrıca bir 2.5 metrelik teleskop projesi var ve bu proje önemli bazı resmi aşamalarını geride bırakarak ilerliyor. Umudumuz DAG teleskobu ile TUG’un yeni teleskobunun 2020’de devreye girmesi ve ülkemizdeki astronomi çalışmalarına çok önemli bir ivme kazandırması.

Sanayicimizin bu alana bakışı nasıl?

Bu konuda yapılacak yatırımlar sanayici için oldukça riskli yatırımlar olacağı için bu alana yatırım yapmaktan çekiniliyor. Aslında riskli değil ama ticari geri dönüşlerin orta vadede olabileceği ihtimali nedeniyle ülkemizde önemli yatırımlar yapılmıyor. Bu darboğazı aşmanın bir yolu devletin bazı riskleri üstlenmesi olabilir. Bu nedenlerle ülkemizde bir teleskop firmasından bahsedemiyoruz. Bu alanda yatırım yapacak firmalarımızın uluslararası platformda iş yapabilir olması oldukça önemli, aksi takdirde iç piyasanın talepleri ile yapılacak yatırımın kendini amorti etmesi mümkün değil. Son yıllarda bu alandaki en önemli gelişme küçük gözlemevlerimizdeki teleskoplarını koruyan kubbeleri yapmaya başlamamız. Bu alandaki gelişmelere paralel olarak ümidimiz, ileriki dönemlerde teleskopların optik ve mekanik parçalarının yerli olarak üretilebilmesidir.  

Ülkemizde astronomi/astrofizik alanındaki bilimsel araştırmalar dışında uydu teknolojileri konusunda da çalışmalar var. Bu konudaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu alanda İTÜ ve ODTÜ’de çalışmalar yapılıyor. Özellikle İTÜ’de kilogram ve altı ağırlıklarda uyduların üretilmesi konusunda önemli tecrübeler edinildiğini görüyoruz. Bu alanda ülkemizde liderlik edebilecek durumdalar. Bunun yanısıra TÜBİTAK-Uzay Enstitüsü’nde de Göktürk uydusu üretildi ve testleri yapıldı. Hem İTÜ’de hem de TÜBİTAK-Uzay’da fırlatma öncesi gerekli tüm testlerin yapılabileceği altyapı mevcut. Bu konuda dışa bağımlılığımız büyük oranda ortadan kalktı. Elektronik, uydu ve uzay mühendislerimiz ile birlikte kendi uydularımızı tasarlayıp, üretebilir ve test edebilir hale geldik. Ancak fırlatma teknolojileri konusundaki tecrübe farklı bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Bu alanda bilgi birikimine sahip ülkeler oldukça zorlu çalışmalardan ve uğraşlardan sonra sonuç almaya başladılar. Doğruyu bulana kadar onlarca başarısız uygulamayı göze alıp, önemli maddi kayıplar yaşadılar. Fırlatma konusunda dışa bağımlılığımızın ortadan kalkması o kadar kolay ve çabuk ulaşılabilir değil. Ayrıca, Dünya’da bazı konumlar fırlatma açısından daha elverişlidir. Bu yerler ekvatora yakın yerlerdir. O nedenle Avrupa’nın neredeyse tüm uydu fırlatmaları Fransız Guyanası’ndan yapılmaktadır. Bu konumdan yapılan fırlatmalar daha ekonomik oluyor. Elbette ABD ve Rusya gibi büyük güçler stratejik olarak kendi ülke sınırları dahilinde bu çalışmaları yapmayı tercih ediyorlar. Ancak temel bir ilke olarak fırlatmanın ekvatora yakın bölgelerden yapılmasının önemini göz ardı etmeyelim.

Uydu teknolojilerindeki çalışmalarda gücü doğru kullanmak gerekiyor. Alan doğası gereği maddi yükün büyük olduğu bir alan. Dolayısıyla bu alanda daha ileriye gidebilmek ve ulusal olarak büyük gelişmeler kaydedebilmek için daha koordineli ve hedefli çalışmalar yürütülmesi gerekiyor. Kurulacak olan Türk Uzay Ajansı’nın bu konudaki eksikliği gidereceğini umuyoruz. Ayrıca bu alanlarda ciddi insan gücü eksiğimiz var. Ülke olarak bu alana yönelik politikalarımızda insan kaynağını oluşturmak için gerekli düzenlemeleri yapmalıyız. Hem sayıca çok eksiğimiz var hem de yetişmiş insan gücünü tutamamak gibi bir sorunumuz var. Astronomi ve uzay alanında dünyada söz sahibi bir ülke konumuna gelmek istiyorsak, ki bu bizim 2023 Vizyonumuzla da doğrudan ilgili, bu alanda planlı ve hedefli bir şekilde insan gücümüzü arttırmamız gerekiyor. Ancak bu sayede bu alanda bilgi birikimi oluşturabilir ve yeni nesiller yetiştirebiliriz. Yaptığımız yatırımların ve harcadığımız kaynakların sürdürülebilirliği ve devamlılığı açısından en önemli sorunlarımızın başında insan kaynağı geliyor.

Yapılan çalışmaların daha iyi yürütülebilmesi için Türk Uzay Ajansı (TUA) kurma çalışmaları başlatıldı. Bu konudaki düşüncenizi alabilir miyiz?

Bu konuda yasa taslağı oluşturuldu ve bildiğimiz kadarıyla imza aşamasına geldi. Yasanın Meclisten geçmesini takiben gerekli yönetmelik çalışmalarına geçilecektir. Bu süreç ile birlikte uygulamaya yönelik kurallar ve adımlar belirlenmiş olacak. Bu aşamalardan sonra TUA’nın Türkiye’deki uzay çalışmalarını koordine etmesi beklenmektedir. TUA’nın kurulması uzay alanındaki çalışmaların daha planlı ve hızlı yapılabilmesine imkan tanıyacaktır. OCAK 2018