LNG TİCARETİNDE GÖRÜLEN ARTIŞ TRENDİNİN FARKLI YÖNLERDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Prof. Dr. A. Beril TUĞRUL
Enerji politikaları açısından, elektrik üretiminde emre amade santrallar ayrı bir önem taşımaktadır. Bir başka deyişle (mevsimin ve günün süreçlerinden ari olarak) sürdürülebilirlikle elektrik üretimine devam edebilen santrallar her zaman öne çıkmaktadırlar. Bu bağlamda baz santral olarak da nitelenen bu tip santrallar içinde fosil yakıtlı olan (kömür, petrol ve doğalgazla çalışan) santrallar en yaygın kullanılan santrallar olmaktadır. Fosil yakıtlı santrallara ilaveten nükleer santrallar da baz santral olarak enerji politikalarında emre amade olarak hizmet vermeleriyle yerlerini almaktadırlar.
Fosil yakıtlı santrallar, sanayi devriminden sonra kronolojik sırayla önce kömür ve takiben (petrol türevi olan) fuel oil ve doğal gaz yakıtlı santrallar olarak hayata geçirilmişlerdir. Ancak fosil yakıtların kullanımı, sera gazlarının salımına neden olması nedeniyle iklim değişikliği gibi çevre sorunlarına sebep olduğundan bu durum, son dönemlerde bu tip santrallar için önemli bir handikap olarak nitelenmektedir. Dolayısıyla fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmesi gündeme gelmiştir.
Öte yandan fosil yakıtlar içinde doğal gazın, diğer fosil yakıtlara göre nispeten daha az sera gazı salımına neden olması ve kullanımının da daha kolay olmasından ötürü giderek tercih edildiği gözlenmektedir. Nitekim, son olarak Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, nükleer enerji ile birlikte doğal gazı “Yeşil Enerji” kapsamına almış bulunmaktadır.
Dolayısıyla da günümüzde, ülkelerin enerji politikaları içinde doğal gaz önemini koruyarak kullanılmaya devam ede gitmektedir. Doğal gazın elektrik santrallarında ve sanayide kullanımının yanı sıra ısınma ve ısıtma amaçlı olarak konutlarda ve günlük yaşamda tercih edilir olduğu da görülmektedir. Bu durum ise, doğal gazı stratejik öneme haiz bir enerji kaynağı durumuna getirmiş olmaktadır.
Tarihsel olarak bakıldığında ise, doğalgazın M.Ö. 900’lerde Çin’de kullanıldığından bahsedilmektedir. Sanayi devriminden sonra ise doğalgazın kullanımının 18. Yüzyılın son yıllarında gündeme geldiği görülmektedir. Ancak, kitlesel kullanım 20 yüzyılın son çeyreğinde büyük gelişim göstermiş olduğu da bir gerçektir. Günümüzde en büyük doğal gaz rezervine sahip olan ülke ise (25 Trilyon m3 mertebesindeki kaynağıyla) Katar’dır.
Doğal Gaz ve LNG
Doğal gaz (en yalın haliyle) tanım olarak; yer kabuğu katmanları arasında kaviteler içinde yer alan yanıcı bir hidrokarbon gaz karışımıdır. Doğal gaz olarak nitelenen söz konusu bu gaz karışımının önemli kısmını (%70-90 mertebesinde) Metan (CH4) oluşturmakta olup diğer bileşenlerinden önemlileri ise Etan (C2H6), Propan (C3H8) ve Bütan (C4H10) olmaktadır. Fiziksel olarak renksiz ve kokusuz olup korozif etkiye de sahip değildir.
Doğal gaz yeraltında, (yalınlıkla) gaz karışımı olarak bulunabiliyorsa da “Kaya Gazı” ve “Kum Gazı” olarak nitelenen şekillerde (kara elemanları arasına nüfuz etmiş olarak da) bulunabilmektedir. Ancak, konvansiyonel manada tercih edilen kullanımı, doğal gaz olmaktadır. Bir başka deyişle doğal gazın, kaya gazı ve kum gazına göre çıkarılması daha kolay ve ekonomik olmaktadır. Dolayısıyla daha uygun fiyatlarla piyasaya arz edilebilmektedir. Bununla beraber son dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD), kendisinde bulunan kaya gazını, (yalın doğal gaza ulaşıma göre daha pahalı olmasına karşın) geliştirdiği teknoloji ile önemli miktarlarda çıkarabilmektedir. ABD kaya gazı rezervi çıkarımında, lider ülke durumuna gelmiş olmaktadır. Halen dünyada genel enerji tüketimi içinde doğal gaz, % 24 mertebesinde yer tutmaktadır.
Öte yandan, doğal gaz ve/veya kaya gazı dünyada homojen dağılmış değildir. Bu durumda doğal gazın, rezerv bölgelerinden talebin olduğu bölgelere taşınması sorunu ortaya çıkmaktadır. Burada şunu belirtmek gerekir ki; doğalgazın en verimli, en ucuz ve kolay taşıma yöntemi boru hatlarıyla yapılan taşıma olmaktadır. Boru hatları ile doğal gaz taşıması, önceleri kara hatları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Ancak 20. Yüzyılın sonundan itibaren (gelişen teknolojiyle birlikte) deniz altından boru hattı döşenerek doğal gazın nakledilmesi de mümkün olabilmiştir. Bununla beraber bu gibi deniz altı boru hatlarıyla taşıma nispeten “çok uzun olmayan” menziller (örneğin; Karadeniz ve Baltık Denizleri) için fizıbl olabilmektedir.
Uzun mesafeler (örneğin; okyanuslar gibi) söz konusu olduğunda çoğu kez doğal gazın sıvılaştırılarak taşınması gündeme gelmektedir. Böylelikle, doğal gaz, bir terminal limanda sıvılaştırılmakta ve üzerinde basınçlı kaplar bulunan özel tankerlerle yüksek basınç altında sıvılaştırılmış olarak taşınmakta ve menzil bölgede tekrar gazlaştırılarak kullanıma sunulmaktadır.
Sıvılaştırılmış Doğal gaz, –162oC’a kadar soğutulup yoğunlaştırılarak sıvı (Liquifed Natural Gas – LNG) hale getirilmektedir. Sıvılaştırma işlemi esnasında doğalgazın içindeki (az miktardaki safsızlık elemanı olarak nitelenen) oksijen, karbon dioksit, kükürt bileşenleri ile sudan da arındırıldığından doğal gaza göre daha saf olduğu kabul edilmektedir. Bu şekilde sıvılaştırılıp LNG’ye dönüştürülen doğal gazın hacmi yaklaşık olarak 600 kat küçültülebilmektedir. Böylelikle sıvılaştırılmış doğal gaz, özel tankerlerle uzak menzillere kolayca taşınabilir hale getirilmiş olmaktadır.
Dünyada LNG’de Durum
Bilindiği üzere, 24 Şubat 2022 tarihi itibariyle Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle sıcak çatışma şartlarının yaşanması dünyada siyasi, ekonomik ve de enerji politik bütün dengeleri etkilemiş bulunmaktadır. Bu müdahale nedeniyle batı dünyasınca Rusya’ya karşı kapsamlı ve önemli yaptırımlar hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bütün bunlar arasında enerji politik en önemli yaptırım Avrupa Birliği (AB)’nin Rusya’dan yılladır (boru hatlarıyla) almakta olduğu doğal gazın sınırlandırılması olmuştur.
Her ne kadar AB, başlangıçta deklere ettikleri kadar kısıtlamayı sağlayamamış olmasına karşın, zaman içinde Rusya’nın da karşı yaptırımlar uygulaması ve Kuzey Akım gibi boru hatlarında yaşanan sabotajlarla Rusya’dan AB’ye doğal gaz tedariki önemli ölçüde olumsuz etkilenmiş bulunmaktadır. Bu durumda, AB’nin doğal gaz tedariki için yeni alternatifleri değerlendirmesi gerekmiştir.
AB için alternatiflerden önemli biri; AB’nin alternatif boru hatlarından arz güvenliğini karşılamak olmakla beraber bir diğer seçenek de uzak coğrafyalardan (boru hatlarıyla doğal gaz alımına göre pahalı olmasına karşın) LNG formunda doğal gaz temini olmaktadır. Nitekim AB için doğal gaz arz güvenliğinde LNG artık hayli önemli yer tutar hale gelmiş bulunmaktadır (Şekil 1).
Şekil 1 AB’nin Doğal Gaz ve LNG İthalatındaki Değişim
Bu kapsamda AB için öne çıkan önemli bir konunun da ABD’nin kaya gazından temin ettiği doğal gazı, (Atlas Okyanusu güzergahından özel gemilerle) LNG formunda tedarik etmek olduğu gözlenmektedir. Bu husus, ABD’nin (2019 yılında açıklanmış olan) doğal gaz ticareti projeksiyonuna da uygun düştüğü görülmektedir (Şekil 2).
Şekil 2 ABD’nin Doğal Gaz Projeksiyonu
Burada şunu da belirtmek gerekir ki; ABD’nin projeksiyonunda 2019’dan sonra LNG ihracatının önemli artış göstermesi öngörülmüş olmasına karşın (Şekil 2) 2020 yılında yaşanan COVID-19 pandemisi nedeniyle (global olarak sanayide görülen yavaşlama sebebiyle) hemen tüm enerji kaynaklarına ilişkin taleplerde düşüş görülmüştür. Bu husus, en büyük doğal gaz ihtiyacı olan ve önemli alıcı durumundaki AB’de de benzer şekilde vücut bulmuştur (Şekil 1).
Öte yandan, pandemi sonrasında LNG pahalı olduğu için AB’nin yine boru hatlarından doğal gaz alımının artırması beklenmekteydi. Nitekim de pandeminin pik döneminden sonra bu yönde gelişmeler de gözlenmiştir. Ancak; Ukrayna krizinden sonra boru hatları ile olan doğal gaz alımı düşünce, Avrupa ülkelerinin LNG tedarikine talebi artmıştır.
Ne var ki, AB için ABD’den LNG tedarikinde bazı sorunlar kendini göstermiş bulunmaktadır. Şöyle ki, söz konusu sorunların başında; AB’de Rusya’dan temin edilen devasa doğal gaz tedarikinin yerini alacak kadar sıvılaştırılmış doğal gazın teminini sağlayacak LNG alım terminali olmadığı anlaşılmıştır. Bir başka deyişle AB ülkelerinde var olan LNG terminali sayısının hiç de yeterli olmadığı gözlenmiştir.
Ayrıca dünyada, Ukrayna krizi başladığında 160 civarında LNG taşıma gemisi bulunmaktaydı. Bu sayının da yetersiz olduğu kısa zamanda anlaşılmıştır. Var olan tüm LNG gemileri AB için çalışsa bile (ve de iyimser bir tahminle) ayda en fazla iki kez sefer yapabilmesinin mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Reel durum ise (bürokratik ve teknik gerekçelerle) bu sayının ayda bir olabileceği yönünde kendini göstermiştir.
Öte yandan sıvılaştırılmış doğal gaz taşımak için kullanılacak LNG gemilerinin, Asya Pasifik’te Rusya’nın LNG ihracatı ve Çin’in LNG ithalatı ile diğer ülkelerin gereksinimini karşılamak üzere de hizmet vermekte olduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle var olan bu LNG taşıma gemileri sadece AB’ye yönelik hizmet vermemektedir. Bu durumda da ABD’den, AB’ye yönelik LNG olarak doğal gaz gereksiniminin karşılanması istenen düzeyde karşılanamamıştır. Nitekim yaklaşık 155 Milyar m3 olan AB doğal gaz gereksiniminin (günümüzdeki LNG terminalleri ve yararlanılabilen LNG taşıma gemileriyle) 5 Milyar m3 kadar olabildiği görülmüştür.
Bu bağlamda AB ülkelerinde yeni LNG terminal limanlarının inşası gündeme gelmiştir. Ayrıca var olan LNG taşıma gemilerinin sayısının 300’e çıkarılması için girişimlerde bulunulmuştur. Ancak, çözüm oluşturacak bu hususların hayata geçirilmesi önemli ekonomik yatırımların yapılmasını gerektirmekte olup ilaveten zamana ihtiyaç bulunmaktadır. Bu sürenin hiç de kısa olamayabileceği de ifade edilmektedir.
Türkiye’de LNG’de Durum
Türkiye açısından durum irdelenmek istenirse; Ukrayna krizi sonrasında Türkiye’nin “Enerji Merkezi” olma durumu gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda ilk akla gelen Türkiye’nin halen sahip olduğu boru hatları ve ilaveten yeni çekilebilecek boru hatları olmaktadır. Şüphesiz, söz konusu bu hatların öneminin büyük olacağı açıktır. Bununla beraber dünyada öne çıkmakta olan LNG ticaretine ilişkin olarak da Türkiye’nin durumunun incelenmesi yerinde olacaktır.
Türkiye’nin LNG ithalatı halen pek de küçümsenmeyecek miktarlara gelmiş bulunmaktadır. Nitekim Türkiye, ABD’nin Avrupa bölgesine LNG ihracatında en fazla LNG alan ikinci ülke durumundadır (Şekil 3). Türkiye ABD’den ayrı olarak, Cezayir, Nijerya ve Katar vb. gibi ülkelerden de LNG satın alınmaktadır.
Şekil 3 ABD’nin Avrupa Bölgesine LNG İhracatı
Ülkeler için önemli bir konu da (AB için de bahsedildiği üzere) LNG alım terminallerinin durumu ve depolama tesisleri olmaktadır. Türkiye’nin var olan LNG kapasitesine bakılacak olursa; Marmara Ereğlisi ve Aliağa’da LNG terminalleri bulunmaktadır (Şekil 4). Ayrıca, üzerinde LNG taşıma ve gazlaştırma yapılan FSRU (Floating Storage and Regasification Unit – Yüzen Sıvılaştırılmış Doğal Gaz Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi) gemilerimiz de bulunmaktadır. Bunlardan biri Ertuğrul Gazi FSRU gemisi olup Dörtyol’da konuşlanmış bulunmaktadır.
Doğal gaz olsun LNG olsun, depolama tesislerinin varlığı, enerji arz güvenliği açısından önem arz etmektedir. Türkiye’nin Silivri’de ve Tuz Gölü’nün altında doğal gaz depolama tesisleri bulunmaktadır. Son olarak Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi’nin kapasitesi 4,6 Milyar m3’e çıkarılmıştır. Tuz Gölü Doğal Gaz Depolama Tesislerinin kapasitesinin 1 Milyar m3’ten 5,4 Milyar m3’e çıkarılma çalışmaları devam etmektedir (Şekil 4).
Ayrıca Türkiye’de Saros’ta, yeni bir LNG terminali inşa çalışmaları da sona gelmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, yeni alınmakta olan FSRU gemisi ile bu terminalin desteklenerek hayata geçirileceği ifade edilmektedir (Şekil 4)
Şekil 4 Türkiye’de LNG Ticareti ile İlgili Terminal ve Tesisler
Sonuç
Tüm bu açıklananlar kapsamında öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Ukrayna krizi, enerji politik dengeleri tümüyle değiştirmiş bulunmaktadır. Değişen dengeler uzantısında özellikle AB ülkeleri başta olmak üzere enerji arz güvenliğinin sağlanabilmesi için yeni seçenekler gündeme gelmektedir.
Öne çıkan seçeneklerden biri LNG kullanımının arttırılması olduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle boru hatlarıyla doğal gaz teminine göre pahalı olmasına karşın LNG ticareti artış trendi göstermiş ve bu trendin daha da süreceği izlenimi edinilmiştir.
Ancak AB için LNG terminali sayısının ve LNG taşıma kapasitesinin yetersizliği bu konu için önemli sorun oluşturmakta olduğu söylenebilir. AB için önemli bir LNG satıcı ülke konumundaki ABD’nin, Avrupa’da LNG terminallerinin kurulmasını teşvik ettiği de anlaşılmaktadır. Bu bağlamda ABD, Yunanistan’da Dedeağaç dolaylarında bir LNG terminali kurma çalışmalarını devam ettirmekte olduğu ve bu terminal limanının bir FSRU ile desteklediği de gözlenmektedir. Bu arada LNG taşımasında kullanılacak özel gemilerin ve FSRU gemilerinin de sayısının arttırılma girişimlerinden bahsedilmektedir.
Hem LNG terminal limanlarının inşası ve hem de yeni LNG Taşıma ve FSRU gemilerinin yapılması finans kaynağı gerektirmekte olup ayrıca da zamana ihtiyaç göstermektedir. Bu durum, pandeminin getirdiği ekonomik baskıları tam da geçirememiş olan dünya ülkeleri ve bu bağlamda AB ülkeleri için önemli sorun oluşturuyor görünmektedir.
Öte yandan hem terminal inşaları ve hem de ilgili gemilerin yapılması için 3 sene gibi bir sürenin gerekliliğinden bahsedilmektedir. Bu durumda Ukrayna’daki savaşın uzaması halinde söz konusu yatırımların hayata geçirilmesi anlamlı olabilecektir. Burada ABD’nin, Ukrayna’daki savaşı destekleyen başta gelen ülkeler arasında olduğu düşünülürse, savaşın uzamasının enerji politik yönünün önemli olduğundan bahsedilebilir.
LNG ticareti açısından Türkiye için gündeme gelen “Enerji Merkezi” olma konusu bağlamında LNG potansiyeli önem arz etmektedir. Var olan LNG terminalleri ve LNG depolama tesislerinin ehemmiyeti zaman içinde daha iyi anlaşılacaktır denebilir. Bitme aşamasında olan Saros LNG terminali ve yeni alınmakta olan FSRU gemisi ile depolama tesislerinin kapasitelerinin arttırılması konjüktürel açıdan da ayrı bir önem taşımaktadır. Öz olarak belirtmek gerekirse; tüm bu değerlendirmelerden sonra, Ukrayna’da yaşananların arka planında yer alan enerji politik metaforların yadsınamaz boyutlarda olduğu ve bunlardan önemli birinin de LNG ticaretinde görülen artış trendiyle birlikte ilgili tesis ve yatırımların olduğu söylenebilir.