Mali disiplin ve Cari denge sağlanmadan gıda enflasyonunu düşürmek imkansız

OECD-BIAC Gıda ve Tarım Komitesi Başkanı ve Anako Yumurta Ürünleri Yönetim Kurulu Başkanı Metin Akman:

Pandemi, iklim değişikliği, Ukrayna Rusya savaşı ve sonrasında gıdaya ulaşım hususunda yaşanan zorluklar, beraberinde gıda enflasyonunu da getiriyor. Konunun önemine binaen sorularımızı yönelttiğimiz OECD-BIAC Gıda ve Tarım Komitesi Başkanı ve Anako Yumurta Ürünleri Yönetim Kurulu Başkanı Metin Akman, geleceğimizi ilgilendiren önemli açıklamalarda bulundu.    

Gıda enflasyonu giderek artıyor ve yükselmeye devam edeceğine vurgu yapılıyor. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Türkiye de gıda enflasyonu 2013 yılından itibaren, diğer enflasyon kalemlerinden olumsuz olarak ayrışıyor. Gıda enflasyonu hep daha yüksek çıkıyor. On yıldır artarak devam eden ve negatif ayrışan, gıda enflasyonu iktisadi olarak baktığınızda bir piyasa aksaklığının sonucudur. Nedenleri farklı olabilir veya 10 yıl süre içinde nedenleri, piyasa aksaklığının genetiği değişebilir. On yıl önceki gıda enflasyonuyla bugün yaşanan gıda enflasyonu arasında da büyük farklılıklar var. Bugün geldiğimiz noktada gıda enflasyonu kronikleşti ve artmaya devam edecektir. Son yapılan değişikler ve planlı tarıma geçiş mevzuatını uygulama da sorunlar yaşanırsa da gıda enflasyonu beklenmediğinden çok daha fazla artabilir.

Bugün Gıda Enflasyonuna nasıl bir çözüm üretilebilir?

Artık gıda enflasyonu ile mali disiplin ve cari denge arasında direk bir ilişki var. Mali disiplin sağlanmadan gıda enflasyonunu aşağıya indirmek imkansız. Mali disiplin derken, yeni gelen vergiler bunların hammaddeye yansıması, tarım girdi maliyetlerinin artması, gıda enflasyonunun artmasına neden oluyor. İkincisi ise cari dengedir. Baskılanmış bir döviz politikası, dövizin düşük kalmasıyla birlikte ithalatın artması, ihracatın düşmesi ve Türkiye’nin dövize olan ihtiyacı. Bu dengeye baktığınızda önümüzdeki süreçte döviz enflasyon oranında veya enflasyonun üstünde artış sağlayacaktır. Çünkü Türkiye’nin ihracatının artması gerekiyor. Cari denge olmadan, dövizin artmasıyla birlikte, gıda enflasyonu da artacaktır. Döviz artışları ile enflasyon arasındaki geçişkenlik, politika yapıcılar üzerinde baskı oluşturmaya devam edecektir. Mali disiplin ve cari dengeden sonra da tarım mevzuatı çok önemlidir. Mevzuat karmaşıklığının artması, anlaşılamayan mevzuat, paydaşların mevzuatı içselleştirememesi, yönetimde ve uygulamalar da işlem maliyetlerinizi arttırıyor. İşlem maliyetleri arttıkça da gıda enflasyonu artıyor. Örneğin gıda da KDV %1 iken, nakliye veya ambalaj %20’dir. Böyle olunca KDV alacağınız oluşuyor ve KDV’yi %50 enflasyon yaşanan bir dönemde 6 ayda alamıyorsunuz. Bu bir işlem maliyetidir ve gıda enflasyonunu körüklüyor. Dolasıyla regülasyon tarafına da dikkat etmek gerekiyor. Alınan her karar, çıkan her yeni mevzuat paydaşlar tarafından anlaşılamazsa uygulamada çıkacak olan aksaklıklar piyasada güveni azaltıyor ve gıda enflasyonunu körüklüyor. Bugün gıda enflasyonunun nedeninin sadece yapısal problemlerden kaynaklanmadığı son derece açıktır.

Bu konuya yeni Tarım Bakanı nasıl yaklaşıyor?

Bakanımız daha çok yeni, o nedenle zamanla göreceğiz. Gıda enflasyonunu Tarım Bakanlığı tek başına çözemez. Bu piyasa aksaklığı çok katmanlı, karışık ve kendi içinde paradokslarını barındıran bir yapıya sahiptir. Tarım, maliye, ulaştırma, ticaret, çevre politikalarıyla iç içedir. Çünkü tarım ve gıda sektörü endüstri anlamında hem dikey, hem de yatay olarak en karmaşık, en dağınık, dış etkenlere açık, sosyodemografik hassasiyetleri yüksek olan bir sektördür. Yönetimi de kolay değildir, sadece pozitif bilimin gerçekleri yeterli olmaz.

Tarım ve gıda sektöründe liberal yaklaşımlardan uzaklaşıyor muyuz?

Piyasaya güven veren norm ve değerleriniz, ortaya net olarak koyduğunuz politikalar ve geleceğe bakan, ümit veren vizyonunuzdur. Aldığınız tüm kararlar, mevzuatınız ve uygulamalar politikalarınızın bütüncül şekilde yansımasıdır. Ben serbest piyasaya inanıyorum dersin ve aldığın kararlara da bu norm ve değerleri yansıtırsın. Bizim tarım konusunda kafamız çok karışık. Liberal bir politika mı izliyoruz, devletçi bir politika mı izliyoruz, kavrayabilmekte zorlanıyorum. Serbest piyasa ekonomisinde, düzenleyici kurumlar vardır, bu kurumlar bağımsızdırlar ve aldığı kararlarla piyasanın sağlıklı gelişimini sağlarlar. Bugün bu kurumlar Türkiye’de tam aksine devlet müdahalesi olarak kullanılıyor. Et Süt Kurumu, TMO ve USK direk olarak fiyatlara müdahale ediyorlar. Fiyat açıklıyorlar, market kuruyorlar. Bu durum serbest piyasa ekonomisiyle çelişki içindedir. Bu konuda kafamızın net olması gerekiyor. Eğer devletin piyasaya müdahalesi artarsa, girişimcinin özgüveni ve cesareti kaybolur. Serbest piyasa ekonomisi zayıflarsa arz talep dengesi de bozulmaya başlar. Tam bu noktada yeni çıkan kanunla planlı tarım kanunu çok önemlidir. Doğru yapılırsa piyasayı düzenleyebilir, yanlış yapılırsa gıda enflasyonunun genetiğini değiştirir daha üst bir noktaya taşıyabilir. Kara borsalar oluşabilir. Çünkü gıdayı planlı üretmek çok zor bir iştir, dünyada bunu başaran ülke sayısı da çok azdır.  Önce verilere çok iyi ulaşmak, yorumlamak, paylaşmak ve esnek kararları, kapsayıcı, katılımcı bir şekilde vermek gerekiyor. Diğer bir konu ise Veri nin kalitesinden emin olmak ?

Tarım Bakanlığı veri konusunda çok iyi olduklarını, bu konuda teknoloji yatırımı yaptıklarını ifade etmişlerdi?

Doğrudur. Fakat bunu hesap verilebilir bir şekilde piyasa ile paylaşmak gerekiyor. Katılımcı bir politikayla bu durumu görüşmek gerekir. Eğer ellerinde veriler varsa ve bu verileri sadece bakanlık kullanıyorsa bu durumun piyasaya bir faydası olmayabilir. Şeffaf olmak, katılımcı politikalar izlemek ve hesap verebilirlik iyi yönetişim ilkeledir. Yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte tarım ve gıda sektöründe önemli tehditler olduğunu, bunların iyi yönetilmesi gerektiğini ve iyi yönetilmezse daha vahim sonuçların ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Gelecek 1 yıl bu süreçler açısından son derece önemlidir. En kötüsü ise gıda enflasyonu daha fazla artar ve yokluklar yaşayabiliriz. Şunu da unutmamalıyız, Türkiye iklim değişikliğinden etkilenecek dünyanın en büyük tarım ülkelerinden birisidir. Bu konuda Tarım Bakanlığı’nda çalışmaların olduğu belirtiliyor, fakat bu çalışmalar tüm paydaşlarla birlikte yapılması gerekir. Birlikte yapılırsa mevzuatın maliyetini düşürür, hem de uygulamanın daha iyi olmasını sağlarız. Açıkçası endişelerimiz var, bu endişelerimizi hep birlikte giderebiliriz.

Gıda enflasyonu gündeme geldiğinde ithal çözümler sunuluyor. İthal ürünlerle piyasa düzene girebilir mi?

Bir kerelik yapılan ithaller tam aksine piyasayı bozar. Yerli üretici cesaretini yitirir. İthalatı devlet yapıp satıyorsa o çok daha tehlikelidir. Direk devlet müdahalesidir, serbest piyasa ekonomisi çalışmaz, üretim geriye gider ve ithalat kronik hale gelir. Dünyanın 7. tarım ekonomisi olarak stratejimiz nedir? Fiyat artınca mı ithal yapacağız, yoksa üretilmesi verimsiz olan ürünlerin ithalatını mı yapmalıyız? Gıda güvencesi söz konusu olduğunda, verimliliğe bakmadan mı üretim planlaması yapacağız?  Bu başlı başına politika tercihidir. Siz çok su isteyen ürünleri, suyun da olmadığı yerlerde çok verimsiz bir şekilde üretiyorsanız, o ürünleri üretmektense ithal etmeniz faydalı olabilir. Fakat verimli ürettiğiniz ürünleri arz düştü diye ithal etmek de çok yanlış bir politika da olabilir. Çünkü arz düştüyse fiyat artacaktır, fiyat arttığında çiftçi daha fazla ekmeye başlayacaktır ve fiyat tekrar dengesini bulur.

Beyaz et ve yumurta sektörü açısında bakarsak bu yıl nasıl geçiyor?

Beyaz et ve yumurta üretimine baktığınızda yem ve enerji önemli girdileridir. Yem maliyetin %70’ini oluşturuyor ve bunun da yarısı ithaldir. Dolasıyla cari denge ve dövizle ilgili inanılmaz bir geçişkenlik söz konusudur. Üretimin bir kısmını ihracat yaparak bir denge oluşturmaya çalışıyorlar. Bu da doğaldır. Türkiye’deki talebin üzerinde zaten üretim vardır. Bu da sağlıklı bir piyasanın oluşmasını sağlıyor. Türkiye’de satın alma gücü giderek düşüyor ve bu düşüşle insanlar daha ucuz proteinlere yöneliyor. Bu konuda da hem tavuk eti,hem de yumurta en ucuz protein kaynağıdır. Bu açıdan da sektör çok stratejik bir öneme sahiptir. Piyasadaki belirsizlik, krediye ulaşmadaki sorunlar, enerji maliyetlerindeki artış bu sektörde de fiyatların yükselmesine neden oluyor.

Likit yumurta sektöründeki gelişmeleri aktarır mısınız?

 Likit yumurta sektöründe de talep her geçen gün artıyor. Bu yıl yeni yatırımlar devreye alınacak. Bizde Eylül sonunda fabrikamızı resmi olarak açmış olacağız. İnsan tüketimine uygun olmayan, atık yumurtaların değerlendirilmesine yönelik bir yatırım yaptık. Bu durum gıda güvenliği açısından da önemlidir. Türkiye’de ilk defa böyle bir yatırım yapılıyor.

Atık yumurtanın toplanması açısından organizasyonu tamamlayabildiniz mi?

Bütün Türkiye’den toplanacak organizasyonu yaptık. Şu anda bölge bölge başladık ve bir yılda bütün ülkeye ulaşmış olacağız. Üretimin %80’ini ihracat yapacağız. Şuanda anlaşmalarımız yapıldı ve talebe yetişmiş olacağız. Üretimle ilgili makinelerimizi Türkiye’de yaptırdık. Yurt dışından da onaylı satıcı kategorisine alındılar.EYLÜL2023