Önümüzdeki yıllarda Macaristan ile ticaret hızlanarak artacaktır

Türkiye Macaristan ticari ilişkileri önemli aşamalar kat ediyor. Bu çerçevede ticari ilişkilerimizin boyutları ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Nurol Holding CFO’su Kerim Kemahlı, ticari ilişkilerin boyutları ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Türkiye Macaristan ticari ilişkilerinin geldiği noktayı aktarır mısınız?

Türkiye Macaristan siyasi açıdan tarihi günlerden geçmektedir. Her konuda bir fikir birliği var ve AB içeresinde en büyük destekçilerimizden biridir. Bu durum da bizim Macaristan’a daha sıcak bakmamıza vesile oluyor. Bir yatırım mı yapacağız veya bir ticaret mi geliştireceğiz dediğimiz noktada, Macaristan’a bakmadan yapmayalım düşüncesi beliriyor. Bu yüzden Nurol Holding olarak gayrimenkul sektöründe Macaristan’da Budapeşte’yi seçtik. Aynı zamanda Nurol Makina’nın da Macaristan’da önemli görüşmeleri var ve bu ilişkiler ileride daha büyük savunma yatırımlarına dönüşecek,  çok daha yüksek boyutlu ve farklı açılardan geliştirilebilecek bir işbirliği olacaktır. Dolayısıyla Macaristan’la ticaret şuanda başlangıç noktasındadır. Önümüzdeki yıllarda Macaristan ile ticaret hızlanarak artacaktır. Tabii burada bir sınırlamamız da var çünkü Macaristan küçük bir ülke, nüfusu 10 milyon olduğu için bir Almanya’nın yerini alamaz. Bir de Macaristan’da Türk diasporası yok, bu da gelişimin önünde bir engeldir. Almanya’da ticari ilişkilerimizin bu kadar yoğun olmasının nedeni orada yaşayan Türklerdir. Fakat kendi boyutundaki hacme baktığınızda bundan beş yıl sonra AB içerisinde en fazla ticaretimizi geliştirdiğimiz AB ülkesi olacaktır. 3-4 yıldır sürekli Macaristan’a gidiyorum ve gördüğüm kadarıyla çok istikrarlı bir ülke. AB’den bazen eleştiriler alıyor fakat ekonomik boyutunda sürekli gelişen bir ülkedir.

Macaristan’ın Türkiye’ye yaklaşımı nasıl, genelde bize çok olumlu oldukları belirtiliyor. Türkiye’den giden yatırımcılar yeterince destek alabiliyor mu?

Türkiye’ye çok önem veriyorlar. Macaristan olarak Türkiye Afrika arasında bir köprü olmak istiyorlar, yine Türkiye Avrupa arasında ve Vişegrad ülkeleri arasında bir köprü olmak istiyorlar. Neden olmasın. Bütün bu görevleri üstlenecek ülkenin Türkiye ile en sıcak boyutta siyasi ve en sıcak boyutta ticari ilişkilerinin olması gerekiyor. Dolayısıyla bunu hissediyoruz yani siyasi bir destek var. Macaristan kalkınma ajansı ve yatırım ajanslarının Türkiye’de ofisi de bulunuyor. Macar Eximbank’ın da Türkiye’de temsilcileri bulunuyor. Bunların hepsi Türkiye’ye olan güvenlerini gösteriyor.

Nurol Holding olarak siz aynı zamanda Afrika’da da bulunuyorsunuz. Macaristan Afrika konusunda Türkiye’ye nasıl destek olabilir?

Nurol Holding olarak Türkiye Macaristan ilişkilerinden çok daha önce Afrika’daki yerimizi almıştık. Dolayısıyla kendi imkanlarımızla Kuzey Afrika pazarını geliştirdik. Macaristan’ın bölgedeki etkinliğini maalesef görmedim ama bunun üzerine bir çalışma var. İleride nasıl bir çalışma ortaya çıkartılır şuanda söylemeyi çok doğru bulmuyorum. Fakat burada bir niyet var. Türkiye’de yurt dışı pazarlarda kendi kendine büyük açılımlar gösterdi. Türk Hava Yolları ve o ülkelerdeki konsolosluklar çok iyi çalışıyor. O anlamda başka bir ülke üzerinden Afrika’ya gitmenin anlamı var mı bunu da sorgulamak gerekiyor. Nasıl bir faydası olacak, kendi kendimize yapamaz mıyız diye sorgulamalıyız. Ama Macaristan’ın sunduğu özel imkanlar var ise o zaman değerlendirilir. Örneğin Türk ürünlerinin AB üzerinden gitmesi avantajlı olabilir. Bunları araştırmak gerekiyor.

Nurol Holding olarak siz Macaristan’da savunma sanayi alanında yatırım yapmayı planlıyor musunuz?

 Bu konuda bir değerlendirme yapıyoruz. Oradaki yetkililerle iş bağlantılarımızın boyutlarını büyütmek istiyorsak bunun bir yatırımla daha mümkün olup olmayacağını değerlendirme aşamasındayız.

Savunma sanayi açısından AB ülkelerine parça ürünler satabiliriz fakat nihai ürünü satmanın zor olduğu, ihalelerin zor olduğu belirtiliyor. Siz bu açıdan önemli bir başarı yakaladınız.

Nurol Makina bunu başardı. Macaristan’a nihai ürün olan Ejder Yalçın ürününü sattık. Bizim sattığımız araçları Macaristan kendi ulusal günlerinde de halka gösterdi. Dolayısıyla çok iyi yürüyen bir iş birliğimiz var. Şimdi o ilişkiyi nasıl çeşitlendirebiliriz, boyutlarını nasıl büyütebiliriz, boyutlarını büyütme noktasında yatırım olabilir mi, olmaz mı konularını değerlendiriyoruz. Bunlar birkaç günde karar alınacak konular değildir.

Macaristan’da yatırım yapıp Avrupa’nın diğer ülkelerine satış yapabilir misiniz?

Tabii ki mümkündür. Bugün biliyoruz ki AB ülkeleri savunma sanayi konusunda kendi içinden temin etme noktasında çok hassas davranıyor. Dolayısıyla yatırım yapıp yapmama değrlendirmesinde bu konu da göz önünde bulundurulur.

Gayrimenkul açısından bakacak olursak Macaristan’da yaptığınız projeyi aktarır mısınız, daha geliştirilecek yanları var mı?

Biz Doğu Avrupa’da inşaat konusunda Romanya’ya odaklandık. Macaristan’da inşaat sektöründe işçi getirme noktasında zorluklar var. O nedenle alt yapı inşaat noktasında hedeflediğimiz bir ülke olmadı Macaristan. Ama gayrimenkul inşaatı tarafında bir yatırımımız var. Üstelik Bedapeşte’nin en büyük gayrimenkul yatırımıdır. Projenin içinde konutta olacak, AVM’de olacak, ticari ünitelerde yer alacaktır.

Macaristan’dan Nurol Holding tarafına dönecek olursak pandemi süreci sizleri nasıl etkiledi?

Nurol Holding olarak turizm boyutunda etkilendik. Fakat turizm sektörü toplam ciromuzun %3’ünü oluşturuyor. Dolayısıyla grup olarak çok etkilenmedik. Fabrikalarımız çalışmalarına devam ettiler, madenlerimiz de devam etti. Fakat savunma sanayi açısından teslimatlar da sıkıntılar yaşadık. Araç kabulü, heyetlerin gelmesi, gerekli incelemelerin yapılması maalesef gerçekleştirilemedi. Savunma sanayi sözleşmeleri zaten uzun sürüyor, pandemi de araya girince bu süre iyice uzadı. Fakat bir işimiz pandemi nedeniyle yok olmadı. İşin teslimatı uzadı sadece. 2020 yılında kaybettiğimiz ciroyu 2021-2022 yılında telafi edebiliriz. Bu süreçte savunma tarafında %30 ciro kaybı yaşadık, fakat bu kaybın işi yok olmadığı için önümüzdeki iki yılda telafi edeceğiz.

Müteahhitlik alanında bir kayıp var mı?

Müteahhitlik tarafında Cezayir’deki şantiyelerimiz durdu. Oradaki işçilerimizin hepsini Türkiye’ye getirdik ve Cezayir halen kapılarını dışarıya açmadı. Dolayısıyla orada verimli çalışamıyoruz. Yine de Cezayir’de 3 tane önemli projemiz bulunuyor. İki baraj bir tane karayolu projemiz var. Bu projeler iptal olmadı, sadece zamanlama olarak biraz uzamış oldu. 2020’de yapamadığımız işleri 2021 yılında tamamlamış olacağız. Bizim yaptığımız işler küçük esnaf gibi değildir, bugün iş yapamadığınızda o ciroyu kaybetmiyorsunuz. Yapamadığınız ciroyu bir sene sonra yapabiliyorsunuz.

Cezayir’de kara yollarındaki çalışmanızı Özgün İnşaat ile yapıyorsunuz ve orada işçilerin maaş alamadığı konusunda sorunlar vardı.

Tahsilatlarda Kuzey Afrika’nın her yerinde sıkıntı var. Esasında pandemi sürecinde her ülkede sıkıntı oldu. Bu durum ekonomik olarak zayıf olan şirketlerin batma riski ile karşı karşıya kalmasına neden oldu. O anlamda baktığınızda Nurol Holding’in avantajlı yanları var. Güçlü bir mali bünyeye sahibiz. Türkiye’de daha çok rekabet görüyoruz fakat yurt dışında bu anlamda daha az rekabetle karşılaşıyoruz.

Türkiye’de müteahhitlik açısından neler yapıyorsunuz, Gebze İzmir Projesi sonrasında yapılan karayolu projelerinde yer almadınız mı?

Gebze İzmir Otoyolu Projesi çok büyük bir projeydi. O projeye biz 400 milyon dolar civarında bir öz kaynak koyduk. Takdir edersiniz ki oradaki öz kaynağımızın bir kısmını geri almalıyız ki yeni projelere bütçe ayırmış olalım. Bugün Çanakkale köprüsü yapılıyor fakat oraya ayrılan bütçeyi Gebze İzmir Otoyolu ile karşılaştırdığınızda bizim harcadığımız rakamın yarısının altında bir rakam olduğunu görüyorsunuz. Biz sadece köprü yapmadık, ayrıca 400 km de yol yaptık. Çanakkale’de otoyol çalışması 50 km’dir.

TBMM’de bu durum çok tartışıldı ve 2-3 yıllık karla bu işler yapıldı deniliyor. Siz bu yaklaşımla ilgili ne söylemek istersiniz?

Alt yapı işi devletin katkısı olmadan yapılamaz. Altyapı işlerinin kendi başlarına kar etmesi mümkün değildir. Buradaki geçişlerle harcadığınız maliyetinizi çıkartamazsınız. İddia ediyorum ki İstanbul’daki 1. ve 2. Köprülerin yapımlarından bugüne kadar kendi aldıkları ücretlerle yapım ücretlerinin faizlerini bile zor karşılarlar. Bugün bir tanesinin yapımının üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen bu durum değişmemiştir. Çünkü devlet bu tür köprülerde düşük ücret talep ettiğinde maliyeti karşılayamıyor. İşin içine özel sektörü koyduğunuz zaman özel sektör bu işten kar etmek isteyecektir. Ama makul bir kar edecektir, çünkü ihalelerde de rekabet vardır. Bu durumda geçiş garantisi gibi ya devlet garantisi gerekiyor ya da gelir maliyetini çıkarabilmek için ücretlerin alıştığımızdan biraz yüksek olması gerekiyor. Bütün konu bundan ibarettir. Tabi bu konuda kültür değişimi yaşamamız gerekiyor. Alışmışız 40-50 yıldır küçük köprü ödemelerine şimdi birden bire 3. Köprü, Osmangazi Köprüsü veya Avrasya Tüneli gibi biraz fazla ücret ödemeye başlayınca ve bir de haber kanallarında devlet bu projelere şu kadar ödeme yaptı diye haberleri görünce farklı geliyor insanlara. Burada kamu özel işbirliği var ve özel sektör bu işleri devlet desteği olmadan yapamaz. Bu gözle bakmak gerekiyor. 2-3 yıllık karla bu işler oluyor konusuna gelince, biz 2010-2015 arasında Gebze-İzmir Projesine koyduğumuz sermaye karşılığında hala bir kuruş temettü almış değiliz ve 2024’den önce de almayı planlamıyoruz. Demekki, 2-3 yıllık karla bu işler kesinlikle yapılmıyor.

Muhalefet tarafında biz yönetime gelirsek bu projeleri kamulaştıracağız dediler. Bu mümkün olabilir mi?

İşin siyasi boyutuna girmek istemiyorum. Bir ihale yapılmış bu ihale için belirli bir şartname hazırlanmış biz de buna uyarak işimizi tamamlamışız. İleride siyasi tasarruf nasıl olur bilemem ama eğer siyasi tasarruf böyle bir karar alırsa işini düzgün yapmış ve ülkeye böyle bir eser çıkarmış şirketleri cezalandırarak hareket etmeyeceklerdir diye düşünüyorum.

Nurol Holding olarak finans alanında da yer alıyorsunuz fakat finans kısmı pek öne çıkmıyor. O alandaki gelişmeleri aktarır mısınız?

Nurol Holding öncelikle inşaat ve sanayi alanında büyümeyi hedeflemiş bir gruptur. Fakat son yıllarda Nurol Yatırım Bankası’nı da ciddi oranda büyüttük. Bugün itibariyle 4.5 milyar TL aktif büyüklüğü bulunuyor. Bundan 5-6 yıl önce ise 500 milyon civarındaydı. Banka kısmını küçük tutalım diye bir anlayışımız bulunmuyor. Hiçbir şekilde temettü almıyoruz, ürettiği karı kendi öz kaynağına eklemesini istiyoruz.

Finans kökenli birisiniz, yurt dışında da uluslararası firmalarda görev aldınız. Kurumsallık açısından bakacak olursak Türkiye’deki aile ağırlıklı firmalarla ABD’li firmaları karşılaştırdığımızda neler söylemek istersiniz?

Amerika kendi başına bir örnektir. Bugün Avrupa’da da çok büyük firmalar halen ABD boyutunda kurumsallığa erişememişlerdir. ABD’de aile şirketi diye bir kavram kalmadı, her şey yatırım fonlarının yönetiminde veya borsa sahipliğinde gidiyor. Şirketlerin bir patron tarafından değil profesyonel insanlar tarafından yönetilmesini istiyorlar. Türkiye’deki model ise farklıdır. Borsaya açık olan şirketlerde bile hakim ortaklar ailelerdir. Dolayısıyla öyle bir çerçevede oluşmadı. Fakat giderek artan bir kurumsallık var Türkiye’de de.

Hangi yöntem daha başarılı oluyor? Her ülkenin kendi şartlarına göre oluşturdukları sistem başarılıdır. Türkiye’deki model başarısız bir model değildir. Kendi coğrafyamız için kendi kültürümüz için son derece başarılı bir modeldeyiz. Bu durum yaptığımız ihracat ve her yıl ekonomik büyümemizden de bellidir.  Ayrıca patron şirketi demek patronun her söylediğinin hemen yapıldığı anlamına gelmesin. Orada da ciddi bir tartışma var. Geldiğimiz boyutlarda bir patron tek başına işin tamamına nasıl sahip olacaktır. Bugün Nurol Holding 2 milyar dolara yakın cirosu olan 20 tane iştiraki olan bir kurumdur. Tabii ki bu kurumları profesyoneller yönetiyor. Stratejik konularda patron yönlendirmesi oluyor. MART2021