SSM, Savunma Sanayi Başkanlığına dönüştükten sonra süreçler çok daha hızlı yürümeye başladı

Yeni sistemle birlikte yaşanan değişim sonrası savunma alanındaki dinamiklerde değişmeye başladı. Bu değişim içerisinde sektör adına en dikkat çekici olanı ise Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın, Savunma Sanayi Başkanlığına dönüştürülerek Cumhurbaşkanlığına bağlanması oldu. Sektörde yaşanan değişimi ve Onur AŞ’nin sektöre katkıları ile ilgili görüşlerini aldığımız Genel Müdürü Noyan Dede sorularımızı yanıtladı.

Firmanızın gelişimi ile ilgili kısa bir değerlendirme alabilir miyiz?

Bize, daha önce dışarıdan temin ettiğimiz ürünlerin yerli olarak üretilmesi görevi verildi. Bu çerçevede SSM ile 2012 yılından buyana ana yüklenici olarak çalışıyoruz. Bu süreç, başlangıcı itibari ile zorluydu. Biz dinamikleri itibari ile farklı bir kuruma hizmet vermeye başlamıştık, SSB’de bizden önce KOBİ ile çalışma kültürüne sahip değildi. Genellikle Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakıfı şirketleri ile çalışıyorlardı. Bu süreçte onlar bizi tanıdı, biz onları tanıdık ve SSB’nin sayılı ana yüklenicilerinden biri haline geldik.

Yeni sistem ile birlikte Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Savunma Sanayii Başkanlığına dönüştürüldü. Bu değişimin etkileri ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

SSM, Savunma Sanayi Başkanlığına dönüştükten sonra süreçler çok daha hızlı yürümeye başladı. Sn. Cumhurbaşkanı’nın savunma sanayine verdiği önem, sistem içerisindeki birimlere etkili bir şekilde sirayet ediyor. Bu değişimden sonra, yöneticilerin bu sistemden aldığı güvenle daha hızlı hareket etmesi bizi memnun etti.

İktidar ve diğer muhalefet partilerinde savunma sanayinin geliştirilmesi gerektiği yönünde bir ortak iradenin olması, sektör açısından bir şans diyebilir miyiz?

Politik görüş ne olursa olsun, savunma sanayinin ülkenin bekası için önemli olduğunun vurgulanması sektör için önemlidir.

Firma olarak yoğunlaştığınız alanlarla ilgili bilgi alabilir miyiz?

 Biz belli odakları kendimize stratejik olarak hedef seçtik. Onların dışına da çıkmayı planlamıyoruz. Yetkinlik olarak baktığımızda bizim ilk anlaşmamız Hava Kuvvetleri ile yaptığımız anlaşmadır ve bu sözleşme daha önce yurtdışından getirdiğimiz hava trafiğinin kontrolü için gereken haberleşme sistemlerinin millileştirilmesidir. Geliştirilen bu sistemin beklentinin üzerinde olması üzerine devamı geldi ve şu anda onları yürütmekteyiz. Daha sonra benzer bir ihtiyaç Deniz Kuvvetlerinde hasıl oldu. Orası içinde milli olarak geliştirdiğimiz sistemleri yaptık ve teslim ettik. Takdir edilen bu çalışmanın da geliştirilme faslını yapıyoruz. Biz bu odak çerçevesinde çalışmalar yapıp, geliştirdiğimiz sistemleri ilgili kuruluşlara teslim etmek için çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Savunma sanayinde uzun yıllar vakıf şirketlerinin gölgesinde kaldığı ifade ediliyordu ve bizde bu görüşleri kamuoyu ile paylaşıyorduk. Sizin gelişiminiz bu açıdan oldukça önemli.

Kuvvet komutanlıklarında bizim geliştirdiğimiz gibi spesifik alt sistemlere olan ihtiyaç, düşünülenden daha fazladır. Bu çerçevede platform üreticilerine platform üretimi ile ilgili görevleri verip diğer alt sistemlerin milli olarak geliştirilmesi fikri oldukça hakim. Sizin söylediğiniz ise bu noktada herkesin farkında olduğu ve çözülmeye çalışılan bir konudur. Platform üreticileri yani vakıf şirketleri, çalışan sayıları, ciroları itibari ile belli bir olgunluğu erişmiş firmalardır. Onların altında olması gereken ikinci seviye bir katman var, ancak burada boşluklar var ve bu boşluğu dolduracak firmalara ihtiyaç bulunuyor. Bunun altında ise alt sistem üreticileri var. Biz kapasite, teknik yeterlilik ve üretimlerimiz itibari ile ikinci seviyede bulunuyoruz.

Bu aktardıklarınız doğrultusunda özellikle cirosal bazda ikinci seviyede bir firma olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Bu açıdan bakıldığında ikinci seviyede bir firma değiliz. Bu anlamda ikinci seviyede firmada yok denecek kadar azdır. Bizler gibi teknik derinliği olan ve milli teknoloji geliştirebilen firmaların ikinci seviyeye çıkartılması gerekiyor.  Üçüncü seviyedeki firmaların ikinci seviyeye çıkarılması için desteklenmesi gerektiği kanaatindeyim.  

Bu durumda işi sadece birinci seviyedeki platform üreticilerine vererek çözemeyeceğini, alt seviyedeki firmalarla platform üreticilerini uygun sistemler çerçevesinde bir araya getirmesi gerektiğini söyleyebilir miyiz?

Savunma Sanayii Başkanlığı bahsettiğiniz çerçevedeki uygulamaları çoğunlukla başarılı bir şekilde uyguluyor. Deniz kuvvetleri ile yaptığımız işe birinci seviyedeki firmaların ilgisi büyüktü ancak Başkanlık ciddi bir irade göstererek bu işi KOBİ’lerle yapmak isteği ortaya koydu. Bunun neticesinde KOBİ seviyesinde firmalarla rekabet edebileceğimiz bir ihaleye girildi. Aksi takdirde platform üreticileri ile rekabet etmemiz mümkün değildi. Diğer taraftan, siz örneğini verdiğiniz için söylüyorum; TUSAŞ ve Aselsan’ı ben kendisine verilen görevi KOBİ’lere dağıtma konusunda çok başarılı buluyorum.

Konu ettiğimiz hususun daha etkin çözümü için vakıf şirketlerindeki değişimin önemli olduğu söylenebilir. Örneğin geçmişte vakıf şirketlerinin başında eski generalleri görürken bugün akademisyenleri görüyoruz. Bu durum beklentilerinize cevap verilmesi noktasında bir avantaj sağlar mı? 

İkisinin de farklı avantajları var. Asker kökeni kişiler saha uzmanlığı olduğu ve ihtiyaçları bildiği için oraya yönlendirildiler. Akademik kökenli insanlar da belirlenen hedeflere daha etkin olabilmek için daha donanımlılar. Bu açıdan bakıldığında biri diğerinden daha iyidir demek oldukça zor. Bu nedenle yönetim kurulunun dengeli bir şekilde organize edilmesi önemlidir diye düşünüyorum.

Savunma harcamalarımızın artırıldığı bir süreç yaşanıyor. Bu noktada artırılan bütçeler sorunları çözecek boyutta mı?

Bundan ziyade biz alt yüklenici olarak projelerin doğru adreslenmesi ihtiyacının daha önde olduğunu düşünüyoruz. Firmaların yetenekleri doğrultusunda aynı işi farklı platformlara entegre ederek kabiliyetlerini geliştirmesi oldukça önemli. Ülkemizde ise aynı kabiliyetlerin farklı platform üreticilerinde olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Diğer taraftan aynı platform üreticisinin farklı kollarında bile aynı kabiliyetlerin barındırıldığına şahitlik ediyoruz. Bu ortamda kaynakların etkin kullanımı için ortak aklın firmaları belirleyip onları doğru pozisyonlandırması gerekiyor. Başkanlığın oluşturulması ve Cumhurbaşkanlığına bağlanması ve açıklanan yüz günlük eylem planıyla da bu sorunların açık bir şekilde çözüleceği görülüyor.

Savunma sanayi firmalarının sivil amaçlı ürünlerde üretebilmesinin firmanın gelişimi açısından oldukça önemlidir. Sizin bu konuda yaptığınız çalışmalar var. Bu konuda zorluk yaşıyor musunuz?

Bizim ürünümüzün sivil havacılık alanında da önemli bir ihtiyaç olmasından dolayı şirket olarak kolaylıkla adapte olduk ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne ürünümüzü başarılı bir biçimde teslim ettik. Hedefimiz; Savunma Sanayii Başkanlığı’nda ana yüklenici olarak yürütmekte olduğumuz projeler gibi sivil alanda da işler gerçekleştirmek ve hali hazırda kullanılan ürünleri milli ve yerli olarak ikame edebilmek.

Son olarak gelecek planlarınızdan bahseder misiniz?

Birinci önceliğimiz ses haberleşme ve kayıtlama sistemlerinde gelinen noktada ürünümüzü yurtdışına ihraç etmek istiyoruz. İkinci önceliğimiz DETTA (Deniz Taktik Telsiz Ağı) Projesi çerçevesindeki çalışmaların ürüne dönüşmesi, denenmesi ve yaygınlaştırılmasıdır. Üçüncü önceliğimiz ise siber güvenlik alanında yürütmekte olduğumuz çalışmaları olgunlaştırarak belirli bir noktaya taşımaktır.