Tarımdaki sorunları bütüncül bir yaklaşımla çözmeliyiz
Pandemi süreci, dünyanın geleceği açısından gıda arz güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bu noktada yapılacak çalışmaların, planlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre yapılması gerekliliği gündemdeki yerini koruyor. Gündem çerçevesinde bir araya geldiğimiz OECD-BIAC Gıda ve Tarım Komitesi Başkanı ve Anako Yumurta Ürünleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Akman, sorularımızı yanıtladı.
Pandemi süreci tüm dünyada gıda sorununu da beraberinde getirdi. Bu süreç ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Pandemi sürecinde, tarım ve gıda sektörünün en fazla etkilenen endüstri olduğunu gördük. Değer zinciri bozuldu, üretim düşmeye başladı, tüm dünya hiç görülmemiş gıda enflasyonu ile karşı karşıya kaldı. Tüm bu gelişmeler, sürdürülebilir gıda için iklim değişikliği, kuraklık gibi yeni risklerin bizi beklediğinin habercisi ve yeni risklere hızla hazırlanmamız gerektiğini göstermesi açısından da fırsat oldu. Sürdürülebilir gıdaya ulaşmada bizi engelleyen unsurlar ne olacak? İklim değişikliği, kuraklık, arz şokları ve fiyat dalgalanmalarıyla karşı karşıya kalacağız. ‘Gelecekte bu sorunlarla karşılaşacağız’ dediğimizde 50 yıldan bahsetmiyoruz, 3-5-10 yıl gibi kısa zamanlardan bahsediyoruz. Bu noktada, bütüncül yaklaşımlar çerçevesinde uygulayacağımız politikalar, yetkinliklerin geliştirilmesi ve alt yapının hazır olması çok önemlidir.
OECD bünyesinde yapılan çalışmalar , tarımda risk yönetimi için dijitalleşmenin elzem bir araç olduğunu vurguluyor. Veri analitiği olmadan bilimsel olarak doğru kararları veremeyiz. Dolayısıyla tarım ve gıda piyasalarına yönelik verinin toplanması dijitalleşmede birinci adımdır. Dijitalleşme ve inovasyonu yaparken stratejik hedeflere ulaşmalıyız. Verileri oluşturdunuz ancak sizin stratejik hedefiniz yok ise bu verileri etkin kullanamazsınız. Tarım Bakanlığı bu konuda çalışmalar yapıyor, sivil toplum örgütleri çalışmalar yapıyor ve en önemlisi çiftçimiz bu konuyu iyi takip ediyor. Risk yönetimi için dijitalleşme ve inovasyon dışında diğer bir nokta da değer zinciridir. Değer zinciri derken hem ulusal hem de uluslararası değer zincirinden bahsediyoruz. Buradaki entegrasyon çok önemlidir , gelişimi için gerekli entegrasyonlar olmazsa büyük sorunlar yaşanabilir. Somutlaştırmak gerekirse gümrük tarifeleri, tarifeye bağlı olmayan engeller, dahilde işleme sistemi gibi tüm konulardaki politikaların gözden geçirilmesi gerekiyor. Bunu, Rusya’nın belirli gıda ürünlerine vergi koymasıyla gördük. Gelecekteki tehditler ve fırsatlar nedir bunları görerek politika geliştirmemiz gerekiyor. Bu doğrultuda ulusal ve küresel değer zincirini iyi anlamamız gerekiyor.
Bir diğer problem ise gıda enflasyonudur. Gelişmekte olan ülkeler bu konuda daha büyük sorunlar yaşıyorlar. Gelişmekte olan ülkelerde insanların satın alma gücünün %50’si gıda harcaması iken, gelişmiş ülkelere baktığınızda bu oranın %10’larda olduğunu görüyoruz. Arada çok ciddi bir fark var. Dolasıyla gelişmekte olan ülkelerde gıda enflasyonuyla ilgili de politika geliştirmemiz gerekiyor. Bütüncül bir yaklaşım gerekiyor. Artık tarımda bir politika değil, bütüncül bir politika gerekiyor. Şunu unutmamalıyız ki regülasyon arttıkça işlem maliyeti de artıyor.
Gıda güvenliğindeki standartları da gözden geçirmemiz; örneğin gıda atığını tekrar ekonomiye kazandırmamız gerekiyor. Geri kazanımlarımızı da belki önce ilaç sanayiinde, sonra gıda sektöründe nasıl kullanacağımızı tartışmalıyız. Bu noktada döngüsel ekonomi, sürdürülebilir ekonomi devreye giriyor. Çevreye en büyük zararı veren unsurlardan biri de tarımdır. Buradaki yeni kuralları öğrenmeliyiz. Eğer bir tarlayı çok derin sürersek bunun erozyon ve çevre sıkıntısına neden olabileceğini bilmeliyiz. Aşırı sulamanın tuzlanmaya neden olacağını bilmeliyiz. Bunların hepsi bir bütündür. Tarımın yaratacağı negatif dışsallıklar tarımı ve hayvancılığı yok edebilir. Hayvan gübrelerini iyi yönetemezsek sulara karışacağı için sağlık sorunlarına neden olabilir. Tarımın çevreye etkisini hiç konuşmadığımız kadar konuşmaya başlamalıyız. Özetle Birleşmiş Milletlerin 17 kalkınma hedefine her konuda uyum sağlanması, bütüncül politikanın en önemli parçalarından biri olmalıdır.
Tarım Bakanlığı bu yaşanan hususların farkında mı, bunlara uygun strateji üretebiliyor mu?
Tarım Bakanlığı da iklim değişikliğinin ve bu değişimin Türkiye’ye yansımasının farkındadır. Fakat bu durumla sadece Tarım Bakanlığı başa çıkamaz. Bütüncül bir yaklaşım ile, bu tehdidin oluşturacağı zararlar göz önüne alınarak enerji politikası, ticaret politikası, ekonomi politikası ve sanayi politikası oluşturulması gerekiyor. O zaman Tarım Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalarının etkinliği artacaktır. Pandemiyle birlikte bazı önemli tarım politikalarında değişiklikler oldu. Eskiden OECD, çiftçinin direk desteklenmesinin verimliliği düşürebileceğini söylüyordu. Destekleme sistemlerine karşıydı. Şimdi ise tam tersini söylüyor, çiftçinin ekimden önce desteklenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Çünkü iklim değişikliği ile birlikte, çiftçinin ekonomik açıdan dayanacak gücü kalmadı. Tarım Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı’nın bir araya gelerek 2022 yılı desteklerini ürün ekiminden önce vermesi gerekirken, Türkiye’de ne zaman verileceği belli değildir. Eski borçlarını yapılandırmalı ve çiftçimizi cesaretlendirmeliyiz. Çiftçinin rekabet gücü artmadan sanayicinin gücü artmaz. Çiftçinin refahı artıyorsa bilin ki gıda enflasyonu düşüyor demektir. Gıda enflasyonu düşüyorsa faizler düşüyor demektir. Faizler düşüyorsa sanayicinin rekabet gücü artacaktır. Kısaca, çiftçinin refahını arttırmalıyız.
Gıda tüketiminde Türkiye’nin durumu nedir? Pandemi gıda tüketimini arttırdı mı?
Krizlerde gıda profilinde değişiklikler olur. Örneğin insanlar daha çok mutlu olmak istedikleri için çikolata tüketimi artar. Belirli kalemlerde düşüş olur, satın alma gücüne göre değişir. Şu anda tüketim tarafı karma karışık. Arz ve talep şoklarının da nedeni burada başlıyor. İnsanların eskisi gibi ekonomik gücü yok ki kırmızı et alsın. Bütüncül bir politika ile, akılcıl bir yönetim sergilersek buradaki sorunları çözebiliriz.
Yumurta sektörüne gelecek olursak fiyat istikrarı sağlanamıyor, sizce bunun ana nedeni nedir?
Yumurta özelinde bakacak olursak, fiyat istikrarı oluşmamasının nedeni sektörün daha evrimini tamamlayamamış olmasıdır. Türkiye, ürettiği yumurtanın %93’ünü kabuklu yumurta olarak satıyor, %7’si sanayide işlenmiş yani likit yumurta olarak satılıyor. Gelişmiş ülkelerdeki yumurta pazarına baktığınızda bu oran %70’e %30’dur. Eğer likit yumurta sektörü Türkiye’de büyürse fiyat istikrarı oluşur. Bugün kabuklu yumurtanın raf ömrü bir aydır. Likit yumurtayı dondurun veya toz haline getirin raf ömrü 1-2 yıl oluyor. O zaman ürünün dayanıklılığını ve fiyat istikrarını arttırıyorsunuz. Fiyatların oturması için buradaki evrimin, sanayi yatırımlarının tamamlanması gerekiyor. Yumurta tebliği Türkiye’de var, yumurta ürünleri tebliği maalesef yok. Likit yumurta veya diğer ürünlerde tebliğ yok. Bu konuda Avrupa Birliği’nin çok gerisindeyiz. Tarım Bakanlığı bunun farkında ve bu hususta gerekli adımları atacağını düşünüyorum.
Likit yumurtaya firmaların yaklaşımı nasıl?
Yurt dışı pazarlara baktığınızda, restoran veya catering HORECA pazarında likit yumurta kullanımı gıda güvenliği açısından zorunlu tutuluyor. Türkiye’de ise bu zorunluluk bulunmuyor. Oysa kabuklu yumurtayı restoranlarda kullanmanın riskleri var.
Fiyat açısından kabuklu veya likit yumurta tarafında bir farklılık var mı?
Hayır, bir farklılık yok. Hatta stoklanması çok daha basittir. Avrupa Birliği’nde kabuklu yumurtanın stoklanması ayrı bir mevzuata tabidir. Bir restoranda haşlanmış yumurta verecekseniz o kabuklu yumurtayı ayrı bir dolapta tutma zorunluluğu bulunuyor. Diğer ürünlerin yanına koyamazsınız. Türkiye’de böyle bir yasal zorunluluk yok.
Yumurta Üreticileri Ürünleri Sanayicileri Derneği (YÜSAD) olarak yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?
YÜSAD olarak, yumurta tebliği ile ilgili Türkiye’deki ve AB ülkelerindeki yasal mevzuatları karşılaştıran bir çalışma yaptık. Mevzuat el kitabı hazırladık. Bu çalışmada önerilerimizi sunduk ve AB ülkelerindeki referansları da verdik. Bunu Tarım Bakanlığı’yla da paylaşıyoruz. Bakanlık da böyle bir yasal mevzuatın çıkması gerektiğine inanıyor. Bu mevzuat gelecek. Eğer bu mevzuat oluşmazsa uluslararası arenada söz sahibi olamazsınız.
Anako Gıda olarak siz de yatırım yapıyorsunuz, şu anda gelinen noktayı aktarır mısınız?
Yatırım için Afyon Emirdağ’da arazimizi aldık, makinelerin siparişi verildi. Yakın bir zamanda üretime geçmiş olacağız. Türkiye’de bu yatırım ilk olacak. Hedefimiz 20 bin ton likit yumurta işlemek. Döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir kalkınmaya çok uygun bir proje. Avrupa’nın en büyük yatırımcısıyla ortağız. %30 hisseleri var, %70 bizim. Üretimin tamamını ihraç edeceğiz. Bu yatırımın yumurta üreticisini de rahatlatacağına inanıyorum. MART2022