Teknolojik bağımsızlık, her zamankinden daha önemli bir konuma geldi
Türk Savunma Sanayi’nin son yıllarda yakaladığı ivme gelecekle beklentileri artırıyor. Özellikle son on yılda yapılan çalışmalarla uluslararası pazarlarda yerini aslan Türk Savunma Sanayii ürünlerinin geldiği nokta ve gelecek ile ilgili hedeflerle ilgili görüşlerini aldığımız SSM Sanayi Hizmetleri Müsteşar Yardımcısı Dr Celal Sami Tüfekçi, sorularımızı yanıtladı.
SSM ve özel sanayi iş birliğinde gelinen noktayı aktarır mısınız?
Ülkemizde savunma sanayii, dünyadaki uygulamalara benzer bir şekilde; vakıf, kamu iktisadi teşebbüsü ve özel sektör firmalarından müteşekkil bir yapı arz etmektedir. Savunma sanayii doğası gereği hemen her ülkede doğrudan ya da dolaylı olarak devletin yönlendirmesi ve müdahalesi ile gelişmektedir. Geçmişte, savunma alanında çalışan firmalarımızın sayısı çok sınırlı sayıda iken vakıf firmaları ve kamu bu alanda çok daha etkindi, özel sektör firmaları bu alanda yok denecek kadar azdı. Bugün geldiğimiz noktada, Müsteşarlığımızın sanayileşmeye yönelik faaliyetleri ile gerek ana yüklenici gerekse alt yüklenici ve yan sanayi olarak projelerimizde çok sayıda özel sektör firmamız yer almaya başlamıştır. Müsteşarlığımızın yürüttüğü faaliyetler doğrultusunda savunma projelerini yürüten ana yüklenicilerimizin, uzmanlık gerektiren konularda alt sistem ve parça üretimini özel sektördeki yan sanayii firmalarına kaydırmalarının da bunda önemli etkisi olmuştur. Bu çerçevede bugün itibarıyla Müsteşarlığımızca yönetilen sanayileşme portalımıza kayıtlı büyük oranda özel sektör firmalarından oluşan 300’den fazla firmaya ulaşmış bulunmaktayız. Sanayileşme portalımz, firma, ürün ve yetenek arama özelliği ile hem ana yüklenicilerimize ve ana yüklenici adaylarımıza, hem de Müsteşarlığımız bünyesindeki proje gruplarımıza sektör envanteri hakkında detaylı bilgiler sağlanmaktadır.
Tek alıcı konumunda olan devlet tedarik projeleri ile sektöre yön verdiğinden, savunma sanayii sektöründe devletin rolü çok önemlidir. Bu rol günümüzde daha çok sektöre ilişkin düzenleme, strateji belirleme ve yönlendirme noktasında önem kazanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Müsteşarlık olarak, yerli savunma sanayimizin geleceği adına özel sektörün savunma sanayiinde daha büyük roller üstlenmesini kritik önemde görüyoruz. Özel sektörün bu alandaki artan ağırlığı hem sektörün dinamizmini ve rekabetçiliğini artıracak hem de genel olarak ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayacaktır. Müsteşarlığımız sektöre ilişkin stratejilerini oluştururken bu konuya özel önem atfetmekte olup, altyapı yatırımları için kredi destekleri, Ar-Ge finansmanı, Sanayi Katılımı/Offset vb. mekanizmalarla özel sektörün bu alandaki varlığının artırılmasına yönelik desteklerini sürdürmektedir.
Savunma sanayiinde sürdürülebilir ve rekabetçi bir teknoloji tabanı oluşturmak için kamunun yönlendiriciliği ve özel sektörün katılımı ile bazı teknoloji alanlarının sahip olduğu stratejik önem nedeniyle yatırım tutarının büyüklüğü, sürekli kaynak tahsisinin gerekliliği, gizlilik gibi sebeplerle kritik teknoloji alanlarında hem mevcut hem de yeni proje ve fikirlerin hayata geçmesini sağlayacak ve gerek finansal ve gerekse de yönetsel açıdan destekleyici bir finansal yatırım modeli kurgulanmıştır. Bu cihetle ileri teknoloji alanlarının geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla faaliyet gösterecek ve sermayesinin %100’ü SSM’ye ait olacak şekilde, 10 Milyon ABD Dolar sermayeli Savunma Sanayi Teknolojileri A.Ş. (SSTEK A.Ş.) şirketi kurulmuştur. Şirket savunma, havacılık, uzay ve anayurt güvenliği alanlarına yönelik; savunma sanayi alanlarının geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla konuları ile ilgili başka şirketler kurabilir, satın alabilir, başka şirketlere katılabilir, başka Şirketlerin yönetimine iştirak edebilir; iş ortaklıklarına iştirak edebilir
Savunma sanayide havacılık alanında geldiğimiz noktayı aktarır mısınız?
Havacılık sanayiinde, savunma sanayiinin genelinde olduğu gibi doğrudan hazır alım yoluyla ürün tedarikinden özellikle son 10 yılda kendi özgün hava araçlarını yurtiçinde geliştiren, uydu üretim ve test merkezini inşa eden, envanterdeki platformlarının modernizasyonunu yapan, uluslararası projelerde risk ortağı olarak tasarım ve üretim yapan bir noktaya gelinmiştir.
Bugün itibarıyla Müsteşarlığımızca yürütülmekte olan birçok havacılık projesinde, seri üretim aşamasına gelmiş bulunmaktayız. HÜRKUŞ temel eğitim uçağı, ATAK helikopteri ve ANKA insansız hava aracı, bu projelerden sadece birkaçı. Gelinen noktanın bundan sonrası için cesaret verici olduğunu söyleyebilirim. Ancak, dünya ölçeğindeki örnekleri de dikkate aldığımızda henüz yolun başlarında olduğumuzu hep aklımızda bulundurmalıyız.
Burada belirli kısıtlar altında bir mücadele verildiğini söyleyebilirim. Şöyle ki; savunma sanayisi gelişmiş ülkelere baktığımızda, bu ülkelerin sanayilerinin de gelişmiş olduğunu görüyoruz. Oysa ülkemizde, gelişmiş ülkelere kıyasla teknoloji geliştirme tecrübesine sahip bir sanayiden bahsedemeyiz. Dolayısıyla platform geliştiricisi ve alt sistem tasarımcısı firmaların oluşması, bu kültürün yerleşmesi zaman almaktadır. Sanayinin teknoloji geliştirme arayışında olmadığı bir ortamda araştırma kuruluşları ve üniversitelerimizden de yeterince katkı alabildiğimizi söyleyemeyiz. Diğer taraftan firmalarımızın belirli alanlara odaklanması ve ihtisaslaşmasında sıkıntı görülmektedir. Bu da uluslararası pazarda marka yaratmamızı zorlaştırmaktadır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı olarak çift kullanım da dahil olmak üzere; genel Türk sanayisi için de geliştirme projeleri başlatmaktayız.
Havacılık alanında gelecek planlarıyla ilgili bilgi verir misiniz?
Günümüzde, ülkelerin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasında, teknolojik bağımsızlık, her zamankinden daha önemli bir konuma gelmiş bulunuyor. Teknolojik bağımsızlığın gerçekleşmesi kapsamında da yerli savunma sanayimizin teknolojik yetkinliklerinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ihtiyaçlarının karşılanmasında dışa bağımlılığın asgari seviyelere indirilmesi önem arz ediyor.
Ülkemizin Savunma ve Havacılık alanında ciddi hedefleri bulunmaktadır. Bu hedefleri yakalamak amacıyla, üniversiteler, enstitüler, yan sanayi ve Ana Entegratör firmalarıyla bütünleşmiş bir havacılık ekosistemi oluşturarak; Ar-Ge harcamalarına daha fazla pay ayırmayı, geliştirmiş olduğumuz hava araçlarının alt sistemlerini de yerli olarak geliştirerek teknolojik derinliği artırmayı ve sürdürülebilir bir havacılık sanayii oluşturmayı hedefliyoruz. Bu doğrultuda bizim önemli bir kilometre taşı olarak gördüğümüz bir oluşum var o da Kazan Havacılık ve Uzay Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi. Burayı tam anlamıyla operasyonel kılabilmek için var gücümüzle çalışıyoruz.
Platformlara ilişkin ise önümüzdeki 10 yıllık dönemde kendi Milli Muharip Uçağımızı, Bölgesel Yolcu Uçağımızı, Özgün Helikopterimizi, İnsansız Savaş Uçağımızı uçurmayı hedefliyoruz.
Seyir füzesi Som-J projesiyle ilgili bilgi alabilir miyiz?
SOM-J Projesi Sözleşmesi 18 Şubat 2014 tarihinde Müsteşarlığımız ve Roketsan A.Ş. arasında imzalanmış olup, TÜBİTAK SAGE Ana Alt Yüklenici olarak görev almaktadır. Projenin 2 aşamada ele alınması planlanmıştır: Aşama-1 kapsamında tasarım güncelleme faaliyetlerinin tamamlanması, Aşama-2 kapsamında ise entegrasyon ve ürün kalifikasyonu faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Hâlihazırda ön tasarım faaliyetleri tamamlanmış olup, Aşama-1’in sonlandırılmasına ilişkin çalışmalara devam edilmektedir. Haziran 2016’da Sözleşme kapsamındaki Aşama-2 faaliyetlerine başlanması planlanmaktadır.
SOM-J, deniz hedeflerine karşı kullanılabilecek (ASuW) ve NEW (Network Enabled Weapon) özellikli bir silah olarak tasarlanmaktadır. ABD’li firmalar tarafından üretilen ve ABD Servisleri ile F-35 kullanıcısı diğer ülkelerin ihtiyacını karşılayacak, F-35 dâhili istasyonundan atılabilecek SOM-J muadili bir mühimmat bulunmamaktadır. Özellikle, ABD Hava Kuvvetleri’nin orta menzilli, hassas güdümlü mühimmat ihtiyacının da SOM-J ile karşılanması ihtimali bulunmaktadır. Ayrıca SOM-J’nin JSF üyesi ülkelere satışı da söz konusu olabilecektir. Bu doğrultuda SOM-J Projesi tanıtım-pazarlama faaliyetleri kapsamında ROKETSAN A.Ş. ve Lockheed Martin Missiles and Fire Control (LMMFC) firması arasında SOM-J ile ilgili uzun dönem işbirliğine yönelik işbirliği anlaşması 18 Ağustos 2014 tarihinde imzalanmıştır. Söz konusu İşbirliği Anlaşması; Fizibilite, Geliştirme ve Üretim olmak üzere üç aşamayı içermekte olup, ABD ve diğer pazarlara yönelik olarak SOM-J’nin çeşitli versiyonlarının ortak geliştirilmesi ve pazarlanması planlanmaktadır. Anlaşma kapsamında gelinen aşama itibariyle, fizibilite bölümü tamamlanmış, SOM-J’nin dünya pazarına hitap edebilecek versiyonları üzerinde geliştirme çalışmalarının yürütüleceği aşamaya gelinmiştir.
Diğer taraftan, SOM-J Projesi kapsamında, F-35 uçağı dahili istasyonuna entegrasyon amacıyla Lockheed Martin Aero ile birlikte yürütülen çalışmaların, F-35 uçağı Blok 4.2 takvimini destekleyeceği ve SOM-J Projesi’nin F-35 uçağı Blok4.2 takvimi içerisinde yer alabileceği değerlendirilmektedir.
Savunma sanayi alanında Ar-Ge çalışmalarının yeterliliği ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Biliyorsunuz ülkemizde son 10 yıl içerisinde tüm alanlardaki Ar-Ge çalışmaları için birçok fon ayrılmış ve teşvik programı başlatılmış durumda. Bu programlar sayesinde Ar-Ge harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı % 0,5 oranlarından %1 oranının üzerine çıkmış durumda. Ancak ülke olarak 2023 hedefimiz %3 . Bu oranı yakalayabilmemiz için savunma sanayi dahil her alanda yoğun Ar-Ge çalışmalarına odaklanmamız gerekiyor.
Müsteşarlık olarak yürüttüğümüz Ar-Ge projeleri ile TSK ihtiyaçları ile uyumlu olarak ana sistem ve platformlarımızın ihtiyacı olan alt sistem bileşen ve teknolojileri yurtdışından bağımsız olarak geliştirmeyi hedefliyoruz. Yani ağırlıklı olarak ürün odaklı Ar-Ge projeleri gerçekleştiriyoruz. Bununla birlikte teknoloji geliştirme konusuna da odaklanmamız ve rekabet edebilir düzeyde yetkinlik kazanmamızı sağlayacak alanlarda araştırma ve geliştirme çalışmalarımızı yoğunlaştırmamız gerekmektedir.
Bugün geldiğimiz noktada savunma Ar-Ge alanında oldukça yol kat etmiş olduğumuzu görebiliyoruz. Artık çok sayıda sistem ve platformumuzda özgün ve milli alt sistem ve teknolojilerimiz bulunmakta. Bunların başında ATAK, ANKA, MİLGEM gibi son dönemde TSK envanterine verilen önemli platform ve sistemler de yer almaktadır. Ar-Ge çalışmaları aslında hep teknoloji olarak daha iyisine, yenisine yönelik planlandığı için hiçbir zaman bugün için yeterliyiz dememiz mümkün değil. Teknoloji her gün, her saat gelişen bir olgu olduğu sürece, Ar-Ge çalışmaları da hep daha yoğunlaşarak artmak zorunda. Bu anlayış doğrultusunda biz de gelecek için teknik olarak oldukça etkin, teknolojik üstün ve rekabet gücü yüksek ürünler hedefliyoruz. Teknoloji geliştirmede öncü olmak için tamamı SSM’ye ait SSTEK A.Ş kurduk. Bu firmamız marifetiyle odaklı teknoloji geliştirme faaliyetleri yürüteceğiz.
Geliştirilen uluslararası ilişkiler çerçevesinde savunma sanayinin gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?
Uluslararası ilişkiler, ihracat ve uluslararası işbirliği imkanlarından azami ölçüde yararlanmak için kritik önemde görülmektedir. Savunma ve havacılık sektörünün son 10 yıldaki satışları ve ihracatına baktığımızda, yetenek gelişimiyle birlikte istikrarlı bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Sektör cirosu 10 yılda yaklaşık üç katına, 5 milyar doların üzerine çıkmış durumdadır. İhracat ise aynı dönemde yaklaşık dört katına çıkarak, 1.6 milyar doları geçmiştir. Yine 2015 yılı itibariyle iki Türk firması, ASELSAN ve TAI, dünyanın en büyük 100 savunma ve havacılık firması arasındadır. Bu gelişmeler pozitif olmakla birlikte, ülkemizi ihracatta daha üst seviyelere taşıyacak stratejiler üzerine odaklanmalıyız.
Savunma sanayi ürünlerimizin yurt dışındaki etkinliği konusunda bilgi verir misiniz? Sektörün sürdürülebilirliği açısından yurtdışı pazarlar büyük önem taşımaktadır. Firmalarımız da bu ihtiyacın farkında olup, yurtdışında müşterinin beklentilerine cevap veren teklifler ve ürünler ortaya koymaya çalışmaktadır. Etkinlik değerlendirmesini kara, deniz, elektronik, hava, vb. alt sektörler düzeyinde yapmak daha sağlıklı olabilir. Sektörümüz platform düzeyinde özellikle kara ve belirli deniz araçları kategorilerinde gerek performans, gerekse fiyat olarak dünya genelinde rekabetçi ürünler ortaya koymuş durumdadır. Havacılık alanında son 10-15 yılda başlatılan helikopter, eğitim uçağı, insansız hava aracı gibi yurtiçi geliştirme projeleri ile önemli platformlar geliştirmiş durumdayız. Bu platformların TSK envanterine alınması aşamasına gelindi; yakın gelecekte önemli ihracat ve uluslararası işbirliği başarıları da yakalayabileceğimizi öngörmekteyiz. Ayrıca, motor ve güç grubu gibi alanlarda ihracat izni sorunlarını ortadan kaldırmaya yönelik proje ve faaliyetler de yürüttüğümüzü dikkate alarak, firmalarımızın kısa-orta vadede yurtdışı pazarlarda daha etkin olacağını da belirtebilirim.