Ticaretin olabildiğince kendi para birimleri ile yapılması iki ülkenin de yararına olacaktır
Türk Çin Dostluk Vakfı Başkanı Hasan Çapan:
Ticaretin olabildiğince kendi para birimleri ile yapılması iki ülkenin de yararına olacaktır
Çin ile ekonomik ilişkilerin artırıyoruz. Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde katkısı olan Türk Çin Dostluk Vakfı, kurulduğu günden bugüne önemli çalışmalara imza atmış. Yapılan çalışmalar ile ilgili sorularımızı yönelttiğimiz Türk Çin Dostluk Vakfı Başkanı Hasan Çapan, önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye Çin ticari ilişkilerinde gelinen nokta ili ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Çin ile Türkiye arasında 4 Ağustos 1971’de diplomatik ilişkilerin başlamasıyla birlikte ticari faaliyetler ciddi ivme kazanmıştır. İki ülke ticaret hacmi 2000 yılında 1.44 milyar dolar, 2005 yılında 7.43 milyar dolar, 2016 yılında ise 27,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2016 yılında gerçekleşen ticaretin 25,4 milyar doları Türkiye’nin Çin’den ithalatı, 2,3 milyar doları ise Türkiye’nin Çin’e ihracatıdır. Yıllar bazında bakıldığında Çin’in Türkiye’ye ihracatı hızlı ve sürekli bir artış gösterirken Türkiye’nin Çin’e ihracatı ortalama 2,5 – 3 milyar dolar mertebesinde nispeten yatay seyir izlemektedir. Buradan da tespit edilebileceği üzere çok ciddi ve acil çözüm üretilmesi gereken ticaret dengesizliği aşikârdır. Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun 2010 yılında ülkemizi ziyaretinde iki ülke tarafından için 2020 yılı itibari ile 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi konmuştur. 100 Milyar dolar gibi böylesi yüksek bir ticaret hacminde ithalat ihracat dengesinin makul bir seviyede olmasının ülkemizin çıkarları ve bu ticaretin sürdürülebilirliği açısından önemli olduğunu değerlendirmekteyim.
Çinli iş adamlarının ve yatırımcıların Türkiye’ye ve Türkiye’deki projelere ilgisi ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Çin ile Türkiye arasında 1981’de imzalanan “Ekonomik, Sınai ve Teknik İşbirliği Anlaşması” ile ikili ekonomik işbirliğinin önünde geniş ufuklar açılmıştır. Ayrıca, Çin ile Türkiye arasında 1990 yılında “Yatırımların Karşılıklı Korunması ve Teşviki Anlaşması”, 1995’te de “Gelir Vergisinde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığını Engelleme Anlaşması” imzalanmıştır.
Türkiye’nin ve Çin’in çıkarlarında çatışma alanının bulunmaması, sahip oldukları imkân, kabiliyet, kaynak ve coğrafi konum gibi niteliklerinin birbirini tamamlayıcı mahiyette olması gibi pozitif farklılıklar kadar, insani ve kültürel değerler, toplumsal dinamizm ve yüksek kalkınma hızı gibi benzerlikler de, iki ülkenin iş birliğine katkı sağlayacak unsurlardır.
Çin firmaları başlangıçta Türkiye’de ağırlıklı olarak ulaşım, nakliyat, enerji, haberleşme, madencilik, motosiklet montajı, ticaret, turizm ve lokantacılık gibi alanlarda nispeten küçük ölçekli, taahhüt ve yatırım girişimleri gerçekleştirmişlerdir. Son dönemlerde ise özellikle enerji, ulaştırma ve haberleşme gibi alanlarda Türkiye’deki büyük projelere de yönelmiş olup, bu alanlarda önemli taahhütler üstlenmişler ve bazı kalıcı yatırımlar gerçekleştirmişlerdir. Çinli iş adamlarının ve yatırımcıların Türkiye’ye ve Türkiye’deki yatırımlara ilgisini, yatırım ve taahhüt/ticaret olarak iki ayrı başlık altında irdelemenin daha doğru olacağını düşünüyorum:
Taahhüt/Ticaret İşleri:
İş hacimleri sürekli olarak genişleyen müteahhitlik projeleri, bugün Çin ile Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari işbirliğinde en önemli alan olmuştur. Bu alanda önemli bir atılım, şahsımın teşvik ve koordinesi ile 2007 yılında gerçekleşmiştir. China Railway Construction Corporation (CRCC) ile China National Machinery Import and Export Corporation (CMC), Türk ortakları ile birlikte, 2007’de Eskişehir – İstanbul Hızlı Tren Demiryolu Yapımı ihalesini kazanmıştır. Toplam bedeli 1 milyar 270 milyon ABD Doları olan projenin üst yapı imalatı için, uzun vadeli geri ödeme planı ve düşük faiz oranı ile Çin’den 720 milyon ABD Doları kredi sağlanmıştır.
Bu önemli projenin ardından Çin işletmeleri, Türk firmalarıyla termik ve hidroelektrik santrallerin inşası, çimento ve sülfürik asit fabrikaları kurulması, kömür ocağı açılması ve çelik fabrikası modernizasyonu gibi bir dizi büyük proje için anlaşma imzalamıştır. Taahhüt işlerinin seçkin örneklerinden birisi de, bu yıl işletmeye açılan 1. Etap Tuz Gölü Yeraltı Doğalgaz Depolama tesisi olup, tesiste 1 milyar metreküp doğalgaz depolanabilecektir.
Uzun süredir şahsımın yakinen takip ettiği Edirne – Kars Hızlı Tren Demiryolu Projesinin ve ek hatların, Çin’den sağlanacak 30 milyar ABD Dolardan az olmayacak tutarda, uygun koşullu kredi ile yılda 3 milyar ABD Doları kullanılarak, Türk ve Çinli firmaların iş birliği ile yapılmasına yönelik fizibilite çalışmaları son aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Söz konusu proje, Pekin’den Londra’ya uzanacak Demir İpek Yolu Projesi’nin de merkezi parçası olacaktır.
Türkiye ile Çin arasındaki önemli ilk proje, 1990’lı yıllarda başlatılan ortak roket üretim projeleri olup, bu kapsamda ilgili Türk Savunma Sanayii firmaları, teknolojik imkân ve kabiliyet anlamında önemli kazanımlar edinmişlerdir. Takip eden dönemlerde de Çin’den savunma sanayine yönelik hammadde ve aksam/ekipman tedariki devam etmiştir.
2007 yılında Türkiye’nin açtığı Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi Hazır Alım ihalesinin Çin nezdinde lansmanını yapmak suretiyle CPMIEC firmasının ihaleye katılımını ve koordinasyonunu sağladık. Söz konusu Çin firması Savunma Sanayi İcra Komitesi’nin Eylül 2013’teki toplantısında sözleşme görüşmelerine başlanacak firma olarak seçilmiştir. Çin tarafı teklifinde, Türkiye’ye önemli ölçüde iş payı vermesinin yanı sıra, hava savunma sistemi ile ilgili tüm teknolojinin Türkiye’ye kazandırılması, dost düşman tanıma sistemi, kripto ve entegrasyon gibi kritik üretim ve hizmetlerin tamamen Türk firmalarınca gerçekleştirilmesi ve böylece sistemin dışarıdan müdahalelere kapalı olması, kullanım alanı konusunda herhangi bir kısıtlama bulunmaması gibi başka hiçbir ülkenin sağlamadığı avantajları da içermekteydi. Bütün bu avantajlara ek olarak yüzlerce Türk mühendise iki yıl süre ile eğitim verilmesi gibi teknik insan altyapımıza destekler sağlanması da Çin tarafından taahhütlerine ilave edilmiştir. Ayrıca projenin gerçekleşmesi sürecinde savunma sanayiinde Yerli İş Katkı Payı/Offset (IP/O) konularında taahhütlerini yerine getirmek maksatlı Türkiye’de büyük savunma sanayii yatırımları gerçekleştireceğini Çin tarafı dile getirmişti. Söz konusu proje, sözleşme görüşmelerinin imza aşamasına geldiği Kasım 2015’te ihale makamınca iptal edilmiş olmasına rağmen, hala kritik savunma sanayii teknolojilerinin geliştirilmesi ve silah, mühimmat gibi savunma ürünlerinin tedariki bakımından Çin’in Türkiye için en uygun ortak ve kaynak olduğunu değerlendirmekteyim. Çünkü Türkiye ve Çin’in bölgesel ve küresel anlamda çıkar çatışması bulunmadığı gibi, bölgesinde güçlü bir Türkiye’nin bölge ve Dünya barışının sağlanmasına katkı sağlayacak olması Çin tarafının da tercih ettiği bir husustur.
Çin, uydu, fırlatma sistemleri ve gezegenler arası uzay araçlarının tasarımı ve imali konusunda dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye’nin bu konuda, uydu aksamı tedariki ve Çin’den uydu fırlatılması gibi ilişki ve işbirliği olmuştur.
Ayrıca, Türkiye ve Çin, deprem tahmini, meteoroloji, deri işleme, bitki ve hayvan cinslerinin ıslahı konularında bir dizi başarılı işbirliğine imza atmıştır.
Yatırımlar:
Çin’in Türkiye’de madencilik, turizm-otelcilik, enerji ve benzeri alanlarda küçük ve orta ölçekli birçok yatırımı mevcut olmakla birlikte, burada büyük ölçekli bazı yatırımlarından örnekler vermek gerekirse:
Çin’in 5’inci büyük enerji şirketi China Sunergy’nin, yerli Seul Enerji Yatırım şirketi ortaklığı ile İstanbul Tuzla’da 2013 yılında kurduğu CSUN Eurasia Güneş Panelleri Üretim Tesisi,
China South Railway ( CSR) firmasının, yerli ortağı ile birlikte Ankara Sincan’da 2013 yılında kurulumunu başlattığı ( metro ) vagon fabrikası,
AVIC firmasının yumurtalıkta büyük kısmı kendi yatırımı olan ithal kömüre dayalı Termik Santral inşaası,
ICBC Bankası’nın Türkiye’de yapılanması, Bank of China’nın ülkemizde bankacılık ve finans faaliyetleri göstermek üzere edinmiş olduğu bankacılık lisansı son dönemdeki Çin yatırımlarının dikkat çeken örnekleridir.
Türk iş adamları açısından Çin pazarının önemi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
1,5 milyar nüfuslu bir Çin, Türk iş adamlarımız için çok cazip fırsatlar sunmaktadır. Büyük nüfuslu toplumların ihtiyaçları da büyük olmaktadır. Ancak burada yeterince başarılı olduğumuzu söylemek ticaret dengesizliğine bakıldığında mümkün değildir. Katma değer yaratarak ürün ve hizmetlerimizi Çin’e satmak yerine daha çok kısa vadeli al sat tarzı ticaret tercih edilmektedir. Bu nedenle Çin’e yer altı zenginliklerimiz (Krom, mermer, bor gibi) ve bazı tarım ürünlerimiz (Kurutulmuş meyve, tohumlar gibi) dışında farklı alanlarda ürünler satamamaktayız. Burada en büyük faktör temel girdilerde (enerji, hammadde gibi) Türk üreticiler ile yabancı üreticiler arasındaki negatif ayrışmadır.
Türkiye Çin Dostluk Vakfı görev ve faaliyetleri bilgi alabilir miyiz?
Kurucu başkanı olduğum Türkiye Çin Dostluk Vakfı Türkiye ile Çin arasında her alanda dostluk ve işbirliğini sağlamak maksadıyla 2009 yılında kurulmuş olup, o günden bu güne dostluk, kültür, eğitim, turizm, teknoloji, ekonomi ve siyaset gibi pek çok alanda iki ülkeyi karşılıklı olarak bir birlerine yakınlaştırma platformu olmuştur. Bu çerçevede iki ülkenin iş potansiyellerini ve imkânlarını ortaya çıkarmak, bu imkânların kurumlara ve firmalara sunulması, mevcut mevzuatlar konusunda danışmanlık ve bu mevzuatların geliştirilmesi konusunda öneriler oluşturmak ve her iki ülke ihtiyaç sahiplerine bu destekleri sunmak gibi faaliyetler yürütmekteyiz.
Ekonomi vs. alanlardaki işbirliği potansiyelinin mevcut durumun çok daha ötesinde olduğu düşüncesinden hareketle, bu alanlardaki işbirliğinin istenen seviyeye gelebilmesi için öneriler geliştirilmesi ve bu önerilerimizin hayata geçirilebilmesi maksadıyla çalıştaylar, seminerler, toplantılar ve lobi faaliyetleri yapmaktayız.
Lisans ve lisansüstü seviyelerde ihtiyaç sahibi başarılı gençlerimize Çin’de eğitim imkânı ve burs sağlanmaktadır.
1.5 milyar nüfusu olan Çin’in her geçen gün artan turist potansiyelinden ülkemizin azami ölçüde faydalanması maksadıyla şehirlerimizi, şehirlerimizin ekonomik potansiyellerini, tarihi ve kültürel değerlerini Çin nezdinde etkin bir biçimde tanıtmaktayız.
Türkiye Çin ilişkilerinin geleceği ile ilgili beklenti ve önerileriniz
Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında diplomatik ilişkilerin resmi olarak başlatılmasından bu yana geçen 46 yıllık zaman zarfında ilişkilerde önemli bir noktaya gelinmiş olmakla birlikte, mevcut potansiyele ulaşılabildiğini söylemek zordur. Bu konuda istenilen seviyenin yakalanmasında katkı sağlayacağına inandığım bazı hususları paylaşmak istiyorum.
Her ne kadar Türkiye ile Çin arasında SWAP anlaşması imzalanmış ise de, bundan umulan fayda sağlanamamıştır. Zira 30 milyar ABD Dolarına yaklaşan iki ülke ticaret hacmine karşılık, 10 milyar Yuen’lik( yaklaşık 1,45 milyar ABD Doları) anlaşma, ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Bu rakamın en azından Çin’e yaptığımız ihracat seviyesine yükseltilmesi, ithalat ihracat dengesindeki iyileştirmeye paralel olarak da zaman içerisinde bunun daha yukarılara taşınması ve iki ülke arasındaki ticaretin olabildiğince kendi para birimleri ile yapılması her iki ülkenin de yararına olacaktır.
Çinli firmaların, müteahhitlik işlerinin yanı sıra, yap-işlet, yap-işlet-devret, ortak yatırım gibi modellerle gerçekleştirilen kalıcı yatırımlara ve özelleştirme ihalelerine daha sıcak bakmalarının temini maksadıyla, iki ülkenin, ilgili kurumlarının ve ticari kuruluşlarının katılımıyla oluşturulacak platformlarda Çin firmalarının kalıcı yatırımlara yeterince rağbet etmemesinin sebeplerinin ortaya konulması ve özendirici tedbirler geliştirilmesi yararlı olacaktır. Türk ve Çin firmaları arasındaki işbirliğinin iki ülke ile sınırlı olmadığını, üçüncü ülkelerde de birlikte iş yapma potansiyellerinin yüksek olduğunu değerlendirmekteyim. Zira, iki ülke müteahhitlerinin konu bazında birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalarının yanı sıra, bir çok üçüncü ülke ile Türkiye’nin tarihi bağları ve iş adamlarımızın o ülkelerdeki deneyimleri gibi avantajlarımız Çin’in sahip olduğu teknoloji ve finans ile birleştiğinde iş kazanmaları ve gerçekleştirmeleri açısından önemli bir sinerji oluşacaktır.