Türkiye’deki yatırımcılar ülkemizin geleceğine inanıyor ve yatırım yapıyorlar
Boğaz’ın doğal bir uzantısı olan Haliç’te yer alan Mövenpick Hotel Istanbul Golden Horn, Nisan 2015 itibariyle faaliyete geçti. Turizm sektörü açısından zor bir dönemde faaliyete geçmesine rağmen, hizmet kalitesinden ödün vermeden çalışmalarına devam ettiklerini ifade eden Mövenpick Hotel İstanbul Golden Horn Genel Müdürü Ahmet Arslan, sorularımızı yanıtladı.
Ülkemizde turizm sektörünün geldiği noktayı değerlendirir misiniz?
Ülkemizde turizm sektörü önce resesyona sonra da agresif düşüşe geçti. Bu depresif ve zor günlerden kurtulmak için otel işletmecileri olarak hepimizin pozitif düşünmesi ve her anı bir fısrata çevirmesi gerekiyor. Şu anda doluluk oranlarımız 2016 ‘a göre giderek artıyor. Fakat oda fiyat ortalaması halen çok düşük ve bir türlü yükselme trendine giremiyoruz. Euro artışı TL bazda bütçeleri positif yansımasına rağmen halen 2017 ilk çeyreginde STR raporına göre % 20 ‘e yakın bir düşüş gerçekleşmiştir. Türkiye’de turizm sektörü geçen yıl güvenle ilgili bir sorun yaşadı. Bütün yatırımcılar şuanda dünyada güvenli bir yer yok diyerek hareket ettiler. Biz buna katılmıyoruz. Şu anda İstanbul’da turizm patlaması var mı, yok. Oysaki İstanbul birçok açıdan çok önemli bir yerdir. Ticaret, tarih, kültür daha sayamayacağımız birçok özelliklere sahiptir. Otelimiz, Mövenpick İstanbul Golden Horn’un çok az ilerisinde bulunan Balat’ta unesco tarafından seçilen tarihi kiliseler var. Dünyanın hiçbir şehrinde böylesine önemli mekanları bulamazsınız. Yurt dışında birçok firma İstanbul’u nasıl pazarlaması gerektiğini düşünürken, İstanbul’daki otelcilerimiz sürekli fiyatları aşağıya çekerek sektöre zarar veriyor. Bu davranışla kendi ayağımıza ateş etmiş oluyoruz. 2015 yılı öncesinde turizm yatırımcılarına profesyoneller olarak biz yatırım yapın, İstanbul’a daha fazla turist gelmesi için bizlerde çalışma yapacağız diyorduk. Özellikle 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti’nin İstanbul seçildi fakat bizler turizmciler olarak bu organizasyona inanmadık. Bu konuda özür diliyorum. Çünkü o tarihlerde Avrupa’ya gittiğimiz zaman İstanbul Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş, muhteşem bir gelişme diye tanımlıyorlardı. Biz de görmek istiyoruz diyorlardı. O dönemde birçok eser yapıldı ve açılışı oldu. Bunların hepsi çok önemliydi. Bugün Dubai dünyanın en uzun binasını diktik diye dünyadan turist topluyorlar. Demek ki bu çalışmaların hepsi çok önemliydi. Sonrasında bizler bu durumun farkına varınca Kültür Başkenti İstanbul söylemini kullanmaya başladık. Bununla birlikte kongre turizmlerinde artışlar yaşandı. O dönemde dünyada altıncı sıraya yükseldik ve Avrupa’da birinci sıraya çıkmıştık. O dönemde fiyat açısından tavan fiyatlarına ulaştık ve arkasından krizler başladı. Bize artık İstanbul, Londra ve Paris kadar pahalı olmaya başladı şeklinde eleştiriler geliyordu. Kongre turizmlerinde özellikle İstanbul pahalı sınıflara girmeye başlamıştı. O dönemden sonra fiyatlar hızla aşağıya doğru inmeye başladı. Sonunda ise 50-60 Euro fiyatlarına kadar düşmüş olduk.
Böyle bir yükselişten sonra fiyatlar neden hızla düştü?
Çünkü Türkiye turizm açısından Tunus, Mısır gibi ülkelerle aynı kefeye konuldu. Bu durumun tek nedeni ise politikaydı. Çünkü dünyanın en büyük havalimanlarına rakip olmaya başladık. Yetmedi üçüncü havalimanını yapıyoruz. Üçüncü havalimanının devreye girmesiyle birlikte transit geçişlerde Türkiye ön plana çıkmış olacaktır. Turizm açısından insanlar belki de 1-2 gün İstanbul’da kalacaklar. Böyle olmasına rağmen Türkiye’yi es geçerek farklı ülkelere turist yönlendirmek istediler. Barselona gibi şehirlere yönlendirmek istiyorlar. Böyle olunca da turistlerin şikayetleri giderek artmaya başladı. Çünkü İstanbul’a gelen turistler şikayet etmek isteseler bile karşılanmaları ve gösterilen misafirperverlikle vaz geçiyorlardı. Avrupa’da turistlere böyle hizmetler veremediler.
Turizm sektöründe en büyük giderlerin başında personel giderleri geliyor. Kriz döneminde turizmciler personellerini koruyabildiler mi?
Krizin başlamasıyla birlikte herkes personellerini çıkarmaya başladı. Mövenpick Hotel İstanbul Golden Horn olarak biz, yeni bir otel olmamızın da katkısıyla personeli işten çıkarmadık ve tam tersine ekibimizi büyüttük. Fakat diğer tesislerimiz acımasız bir şekilde personellerini çıkardılar. Böyle olunca da servis kalitemiz düşmeye başladı. Bunun sonunda da turistlerin şikayetleri hızla arttı. Avrupa’da bizi kendi listesinden çıkartarak Mısır ve Tunus gibi ülkelerle birlikte değerlendirmeye başladı. Avrupa’nın bu konuda hata yaptığını düşünüyorum. Çünkü bu durumun sonucu olarak onlar da bizim üzerimizden kar edemediler.
Bu dönemde de ülkemize gelen turist profilinde değişiklik olduğu belirtildi. Avrupalı yerine Arap turistler açığı doldurdu mu?
Bizler sektörü iyi analiz edemiyoruz. Türsab bize ülkemize gelen turistlerin nereden geldikleriyle ilgili analizleri gönderiyor. İncelediğiniz zaman Arap turistlerde çok büyük bir yükselmenin olmadığını görüyoruz. Kuveyt’den %4 turist artışı olmuş. Bu oranı 2016 yılıyla karşılaştırıyorlar. Oysa ki 2016 yılı turizmcilerin ciddi oranda zarar ettiği bir yıl oldu. Suudi Arabistan’dan gelen turist sayısı ise 75 bin civarlarındadır. Bunlar çok düşük oranlar. Günümüzde en yüksek turist Almanya’dan gelmeye devam ediyor. Oradaki düşüş %23 gibi ciddi bir orandır. Rakamsal açıdan da baktığınızda 160 bin kişi Almanya’dan Türkiye’ye geldiğini görüyorsunuz. İstanbul açısından bakarsanız 2016 yılına oranla %12 seviyesinde bir düşüş göreceksiniz. Bu düşüşlerden dolayı fiyatları indirdik fakat bu fiyat indirmenin sonu yok. Bu konuda hep birlikte karar alıp o karara göre hareket etmemiz gerekiyor.
Bu durumdan çıkış için neler yapılması gerekiyor?
Bu konuda hepimizin düşünmesi gerekiyor. Özellikle dört temel sorumuz var. Birincisi pazarlama faaliyetlerimizi durdurduk yeniden başlamamız gerekiyor. İkincisi de bu kadar az personel ile gelen turistleri memnun edebilecek miyiz? Üçüncüsü bu dönemde yatırımcılarımızı memnun edebilecek miyiz? Son olarak da çalışanlar olarak bizler mutlu muyuz? Bu sorulara cevap vermemiz gerekiyor. Şu anda İstanbul’daki bütün oteller %80 oranında doluluk yakalasınlar gelen turistlere hizmet veremezler. Çünkü personelimiz yok. Eksik çalışıyoruz.
Böyle bir dönemde yatırımcılar memnun mu?
Türkiye’deki yatırımcıların hepsi çok pozitiftir. 5-6 yıl önce bu yatırımı yaparken turist sayısına bakıyorsunuz, hızla bir artış var. Oteller yetmiyor, yatak kapasitesi yetmiyordu. Yatırımınızı en kısa sürede alacağınız bir sektör haline gelmiştik. Fakat herkes bu işin böyle gitmeyeceğini ve bir yerde düşüş olacağını öngörüyordu. Eğer yatırımcılar bir kriz çıkacak, önümüzdeki dönemde fiyatlar aşağıya düşer diye düşünmüş olsalardı bu yatırımları yapmazlardı. Onlar daha iyi olacak sektör büyüyecek şekilde sektöre yaklaştılar. Bugün Sabiha Gökçen Havalimanı’na gittiğinizde birçok otelin yapıldığını göreceksiniz. Bundan on yıl öncesinde oraya otel yapalım deseniz yatırımcı firmalar burası karsız bir bölge diye cevap verirlerdi. Kocaeli’nde birçok otelin doluluk oranı %90 seviyelerindedir. Bu açıdan baktığınızda Türkiye’deki yatırımcılar ülkemizin geleceğine inanıyorlar ve yatırım yapıyorlar.
Haliç özeline bakacak olursak sizin yatırımınız ve belediyenin çalışmalarıyla birlikte bir değer artışı oldu mu?
Haliç, İstanbul’un şuan itibariyle yatırıma en açık olan bölgesidir. Bunun en büyük göstergesi de bölgedeki yatırımların sürekli artış göstermesidir. Şuanda üçüncü havalimanıyla birlikte bu bölge metro yapılarak birleştirilmesi hedefleniyor. Yine Eminönü’nden geçen tramvay bu bölge ile birleştirilecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Haliç üzerinden karşıya geçmek için çalışmalar yapacağını belirtti. Belki ilerleyen zamanda Leonardo Da Vinci köprüsü yapılabilir. Bu çalışma turistlik açıdan çok büyük katkı sağlayacaktır. Çünkü biz şuanda Pierre Loti Tepesini pazarlıyoruz, Eminönü’nü pazarlıyoruz, Balat’ı anlatıyoruz. Çünkü Avrupalı turistler bu değerlere çok önem veriyorlar ve Da Vinci köprüsü yapıldığını belirtirsek bunun mutlaka bir artısı olacaktır. Bu çalışmaların yapılmasıyla birlikte Haliç’in yıldızı giderek parlayacaktır. Yine Haliç’ten İstanbul’un birçok bölgesine alternatif ulaşım sistemleri bulunuyor ve çok kısa zamanda istediğiniz her yere ulaşabiliyorsunuz.
Bu süreçte turizm açısından devletten beklentileriniz nelerdir?
Bugün Turizm Bakanlığı’nın bütçesi bellidir ve bizler bu yatırımları ve çalışmaları yaparken devletten bir şey beklemedik. Bizim tek beklentimiz pazarlamadır. Yurt dışında daha aktif olmamız gerekiyor ve özellikle iş kongrelerini İstanbul’a çevirmemiz gerekiyor. Devlette bu konuda destek vermesi gerekiyorsa vermelidir. Turizmci gözü ile 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası ile ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?
15 Temmuz gecesinden sonra biz yurt dışına gidip satış yapmayı planladık. Çünkü bizim durmamamız gerekiyor. Çalışan arkadaşlarımızın hepsine pozitif olmaya ve enerji vermeye çalıştık. Çünkü ne olursa olsun dışarıda çok önemli olaylar oluyor fakat burada güler yüzle hizmet vermek zorundasınız. Personelimizin hepsi dışarıda olaylar olduğunda burada üzülüyor, fakat otelimizde olan 3-5 turiste iyi davranmadığımız zaman asıl üzerimize düşen görevi yapmamış oluyoruz. Bizim üzerimize düşen görev dimdik ayakta hizmetimizi vermektir. Ben çalışanlarıma ağlamak istiyorsanız gizlice gidip ağlayın, fakat şunu unutmayın biz Türk olarak dimdik ayaktayız, kimse bizi yıkamaz, dedim ve öyle de oldu.