Türkiye’nin kendi yerli ve milli ilaclarına sahip olması gerekiyor

İlaç sanayimizin gelişimi, ülkenin bağımsızlığı noktasında önemli bir kriter olarak karşımızda duruyor. Bu konuda atılacak adımların önemine değinen Gm-Bay Sağlık Ürünleri Genel Müdürü Gürsel Bayat, 30 yılı aşkın süredir hizmet verdiği sektörün yerli üretim konusunda atması gereken adımları sıraladı.

Gürsel Bey, öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

1981 yılında Siyasal Bilimler Fakültesinden mezun oldum. O dönem ihtilal olmuştu ve karışık bir dönem içerisindeydik. Kendime bir yol çizmem gerekiyordu, ilk olarak mali müşavirlik yaptım. Sonrasında1986 yılında ilaç sektöründe şimdiki ismi Novartis olan firmada çalışmaya başladım. Bir Fransız firması olan Sanofi Türkiye’ye geldi. Bende oraya transfer oldum. Sanofi de 18 yıl çeşitli pozisyonlarda çalıştım ve son 5 yılda satış pazarlama direktörlüğü görevini yaptım. Sonra başka bir Fransız firmasında genel müdürlük pozisyonu için teklif aldım ve o firmaya geçtim. O firmada Türkiye’de kurulan şirketin hem ortağı hem de genel müdürü olarak 6 yıl görev yaptım. Sonrasında emekliliğim geldi ve kendi hisselerimi o firmaya satarak, kendi şirketimi kurdum.

Gm-Bay şirketini 2015 yılında kurduk, 3 yıldır satış faaliyetimiz var. Gm-Bay, bir aile şirketi ve jenerik ürünler satıyoruz. Tabii 29 yıla yakın bir süre sadece uluslararası firmalarda çalıştım. Şimdi ise Türkiye’de yerli firma olarak faaliyet gösteriyorum. Bu da sektöre başka bir açıdan bakmanızı gerektiriyor. Yabancı firmalar ile yerli firmalar menfaatlerde bazen çakışıyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de bölünme oldu. Yabancı firmalar kendi derneklerini kurdular, yerli firmalarda kendi derneklerinde faaliyetlerine devam ediyorlar. Çünkü menfaatler aynı değil. Bu yüzden de ben artık Türk ilaç sektörüne yerli firma gözüyle bakmaya başladım. SURDER (Sağlık Ürünleri Derneği) adında 84 tane ilaç firmasının üye olduğu bir derneğimiz var. Bu dernek sağlık sektöründe Türkiye’nin sayı bakımından en fazla üye sayısına sahip derneğidir. Bu derneğinde genel sekreterliğini yapıyorum.

Ürün portföyünüz hakkında bilgi verir misiniz?

Daha çok dermatoloji ağırlıklı ürünler satıyoruz. Vücut ve tırnak mantarlarında kullanılan Itraxyl adında bir ürünümüz var. Multimix adında çocuk vitamini var. Balık yağı ve multivitamin içeren yine çocuklar için Octamar adında bir ürünümüz var. Rovagyl adında bir antibiyotiğimiz var. Çocuklarda çinko eksikliğinde kullanılan Zincoplex adında yeni bir ürünümüz var. Bu ürünümüzü yeni piyasaya verdik. Bütün bu ürünlerin satış ve pazarlamasını yapıyoruz. Bunun dışında birkaç tane daha gıda takviyeleri dediğimiz ürünlerimiz vardı. Ama şirket olarak yönümüzü ilaca doğru çevirdik. Reçeteli ve geri ödemesi olan ilaçlara yöneldik. Ayrıca portföyümüzde iki tane daha ruhsatını beklediğimiz ürün var. Bunlardan bir tanesi dermatoloji ürünüdür. Bir diğeri de  Nefroloji alanında kullanılan başka bir üründür

Üretiminiz var mı?

Üretimi çeşitli yerlerde yaptırıyoruz. Üç ayrı yerde fason olarak ilaçlarımızı ürettiriyoruz.

2018 hedefleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Gm-Bay olarak 3 yılı geride bıraktığımız bu süreç içerisinde Türkiye’de 130. sıraya yerleşmiş bir şirket olduk. Objektifimiz, yeni çıkaracağımız iki yeni ürünle hem personel sayımızı arttırmak hem de ciromuzu yüzde 40 daha arttırabilmektir. Ayrıca ilaç sektöründe ilk 100 içerisine girmeyi hedefliyoruz. Türkiye’de Gm-Bay gibi firmalar çok nadirdir. İlaç firmalarına baktığınızda genelde geçmişi çok uzun olan firmalardır. Hatta aileden kalma firmalardır. Profesyonellikten ilaç firması sahipliğine geçip ve bunu yukarıya doğru tırmandıran çok nadir firma var. Bu sadece sermaye ile olacak bir şey değildir. Bilgi birikiminizi, seçeceğiniz ürünleri ona göre ayarlamanız gerekiyor. Bizim şirketimizin odaklandığı nokta dermatoloji ve pediatri alanlarıdır. Bu yönde ilerlemek istiyoruz. Bu alanlarda pazara yeni ürünler sunmak istiyoruz. Bu alanlarda uzmanlaşmak istiyoruz. Ayakları yere basan, yavaş yavaş büyüyen bir firma olma arzusundayız. Son on yıl içerisinde sözü edilir, dikkat çeken yerli bir firma olmaya devam edersek, Türkiye’ye ilaç sektöründe katkıda bulunmuş olacağız. Muhtemelen 10-15 yıl sonra bu şirketi başka birileri yönetiyor olacaktır. Bunu da kenarda durup çok büyük bir memnuniyetle gözlemlemiş olmayı çok arzu ediyorum.

Devlet sağlık alanında önemli reformlar yapmakta. İlaç sektörüne yönelik yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hem şahsım olarak hem de derneğimiz SURDER olarak son zamanlarda alınan kararları destekliyoruz. Bu kararlardan bir tanesi yerelleşmedir ve bunu sonuna kadar destekliyoruz. Çünkü Türkiye’de ithal ürünlerin ciro bazında payı yüzde 40 seviyesindedir. Dolayısıyla ithalatı kısabilmek için dışa bağımlılığı ortadan kaldırabilmek için yerelleşme politikasını destekliyoruz. Bu durum hem fiyatların düşmesini sağlıyor hem istihdam yaratıyor hem de dışa bağımlılığı azaltıyor.

İlaç sektöründe giderilmesi gereken ne gibi sorunlar var?

İlaçtaki eksiğimiz hammaddedir. Hammadde üretimi Türkiye’de hiç yok, dışa bağımlıyız. Ama şimdi yine devletin katkısıyla teşvikler verilerek hammaddenin Türkiye’de yapılabilecek moleküller listesi hazırlanıyor. Şu anda Türkiye’de iki tane hammadde üretimi var. Belki yakın zamanda 6-7 tane hammadde fabrikasında hammaddelerin üretimi söz konusu olabilir. Bunu bizde destekliyoruz. Bir diğer olay son zamanlarda gündeme gelen geleneksel tamamlayıcı tıp konusudur. Bununla ilgili üç hafta önce bir fuar düzenlendi. Cumhurbaşkanlığı’nın öncülüğünde çok büyük bir katılımla yapılan bir fuardı. Oradaki sempozyumlarda Türkiye’de 1830 yıllarına kadar kullanılmış olan geleneksel bitkilerden yapılmış olan ilaçların unutturulmaya çalışıldığı ama aslında bunların biraz daha canlandırılması konusunda hemfikir olundu. Şu anda Ar-Ge merkezlerinde geleneksel bitkisel ürünler formülleri yapılması için bir çaba sarf ediliyor. Eğer bunda başarılı olunarsa yakın gelecekte Türkiye’de kendi ilacını bazı konularda kendi hammaddesini üretme imkânına sahip olabilir.

Bu potansiyel var mı?

Var. Çünkü üniversitelerimizde çok sayıda hocamız Ar-Ge merkezleri kurmaya başladı. İlaç sektöründen destek istiyorlar. Eğer ilaç sektörü-üniversite ve kamu bu üç saçayağını oluşturup anlaşabilirlerse ilaç sektöründe yeni bir sayfa açabiliriz. Şöyle düşünün, her yüz araştırmadan on tanesi ilaca dönüşebilir. Bu çok güzel bir şey, tabi bunun içinde regülâsyonların değişmesi ve kolaylaşması gerekiyor. 1830 yıllarda Avrupa’nın baskısıyla Türkiye geleneksel tıptan vazgeçip Avrupa’nın ilaçlarına dönmüş durumda. Şimdi yeniden belki kendi ilaçlarımızı üretmemiz söz konusu olabilir, neden olmasın…

Bir diğer olay da tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de biyoteknolojik ürünleri artık ön plana çıkmaya başlaması. Türkiye’deki ilaç satışının yüzde20’sini biyoteknolojik ürünler oluşturuyor. Biyoteknoloji ile ilgilenen ilaç firmalarının kurduğu Biyoteknoloji platformu diye bir platform var. Bu platformda 12 tane yerli ilaç firması var. Türkiye’de biyoteknolojinin arttırılması ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılıyor. Bu da devlet tarafından teşvik edilen bir konudur.

Memnun olmadığımız tek gelişme finans açısındaki gelişmedir. Çünkü yönetmeliklere göre almamız gereken fiyat zamlarını alamıyoruz. Bu durum hem bazı ilaçların Türkiye’de bulunamaması ve yeterince üretilememesi gibi sıkıntılara yol açıyor hem ithalatı gereken bazı ilaçların ithal edilememesine yol açıyor hem de özellikle yerli firmaların Ar-Ge yatırımlarını kısmasına yol açıyor. Fiyat politikasının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Ziyarette bulunduğum bütün bakanlara, müsteşarlara ve sağlık otoritelerine söylediğim gibi sağlık sektöründe bizim Türkiye’de kendi kendimize yeter olmamız lazım. Sağlık sektörü, silah sektörü ile eş oranda önemli bir sektördür. Çünkü ülke olarak yarın yalnız kaldığınız zaman iki şey çok zordur; Bir tanesi kendinizi savunmanız için silah, ikincisi de ilaçtır. Irak’ın zamanında çökme sebebinden bir tanesi ilaç ambargosudur ve ilaç ambargosu Irak’ı çökertmiştir. İran çok zorlanmıştır, ambargoda en önemli şey ilaçtı ama kendi ilaçlarını üreterek o ambargoyu aşmaya çalışmıştır. Şunu da çok net biliyoruz ki, birçok çocuk mamasızlıktan, aşısızlıktan o bölgelerde hayatlarını kaybettiler.

Türkiye’nin kendi yerli ve milli ilaclarına sahip olması gerekiyor. Bu yüzdende otoriterin, devletin ilaç sektörüne biraz da böyle bakması gerekiyor. Şu anda yerli ilaç firmaları yabancı ilaç firmaları tarafından satın alınıyor. Yabancı firmalar Türkiye’deki ilaç sektörünü tamamen ele geçirirlerse o zaman istediği gibi otoriteyi devleti yönlendirme baskısı yapabilir. Şu anda Türkiye’de yabancı firmaların oranı yüzde 70’e çıktı. Bizim yerli firmalara daha fazla özen göstermemiz gerekiyor. Yerli firmaların ayakta kalabilmesi için daha çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bunu devletimizin görevlerinden bir tanesi olarak görüyorum. Bir de satılan yerli ilaç firmalarının bir kısmı fonlara satılıyor. Fonlara satılan firmalar kısa dönemde karlılık göstererek başka firmalara satılmaya çalışılıyor. Fonlara satılan hiçbir firma Ar-Ge yapmaz. Bu yüzden yerli firmaların hem Ar-Ge’sini geliştirilmesinde hem üretimlerinin çoğalmasında hem satıştan alınan payın çoğalmasında devletin mutlaka katkıda bulunması lazım. Özen gösterip koruyup, kollaması lazım. Bu hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Şuanda sözel olarak yerli firmaların desteklendiği söyleniliyor ama fiili olarak daha henüz onu hissedemedik.

Bunların dışında birde Türkiye’de reçetesiz ürünler diye bir kavram var. SURDER(Sağlık Ürünleri Derneği) daha çok reçetesiz ürünler ile ilgileniyor. İlaç olmayıp da geleneksel, bitkisel tıbbi ürünlerimiz var. Mesela bunlarda reçetesiz ürünlerin içerisine giriyor. Gıda takviyeleri, dermokozmetik ürünler bu kavramın içine giriyor. Dolayısıyla bunların bir regüle edilmesi lazım.