Türkiye’nin Nükleer Enerji Serüveni Ve İlk Nükleer Santralın Temel Atma Töreni
Prof.Dr. A. Beril TUĞRUL
İstanbul Teknik Üniversitesi – Enerji Enstitüsü
Ayazağa Kampüsü – 80626, Maslak -İSTANBUL
Giriş
II. Dünya savaşından bu yana nükleer teknolojinin barışcıl amaçlı gelişimi ve kullanımıyla nükleer reaktörlerin kullanımı önem kazanmış bulunmaktadır. Bu bağlamda, elektrik üretimi amaçlı kurulan nükleer güç santrallarının, özellikle gelişmiş ülkelerde olduğu görülmektedir. Dünyada elektrik enerjisi ihtiyacının giderek artmasıyla daha büyük güçlü nükleer santralların kurulması gerekli olmuştur.
Bu bağlamda, nükleer santrallara sahip olan gelişmiş ülkeler, nükleer teknolojiyi de kullanan ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Halen 450 nükleer güç santralı çalışmakta olup, 50 nükleer santral da inşaat halindedir. Sadece 2018 yılı içinde 15’in üzerinde yeni nükleer santralın devreye alınması beklenmektedir. (Bu nedenle de verilen sayıların kısa zaman içinde biteviye güncellenmesi gerekmektedir.) Buna karşın (ömürlerini doldurduğu için) devreden çıkarılan nükleer güç santralı sayısı limitli sayıda kalmaktadır. Günümüze kadar nükleer santraların işletilmesi konusunda hayli önemli bir işletim deneyimi edinilmiş bulunmaktadır.
Şekil 1’de, ülkelerin sahip oldukları nükleer santral sayına göre sıralanmaları görülmektedir. Şekil 1 incelendiğinde gelişmiş ülkelerin neredeyse tümünün nükleer santrala sahip oldukları ve halen işletmekte oldukları anlaşılmaktadır.
Şekil 1 Nükleer Santrala Sahip Ülkeler
Türkiye’nin Nükleer Enerji Serüveni
Türkiye, birçok ülkeye göre nükleer konuda çalışmalara hayli erken başlamış bir ülkedir. II. Dünya savaşını takiben 50’li yıllarda hayli hızlı şekilde Atom Enerjisi konusunda yapılanma çalışmaları başlamıştır. 1955 yılında Cenevre’de toplanan Konferans’dan sonra Türkiye ABD ile “Atom Enerjisinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılması” amacıyla atom enerjisini sivil amaçlarla kullanmak üzere işbirliğini öngören bir anlaşma imzalamıştır
Türkiye’de gerekli teknik ve bilimsel alt yapıyı oluşturmak ve de insan gücünü yetiştirmek üzere girişimlerde bulunulmuştur. Bu bağlamda, ilk olarak İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) desteği ile ortak bir Komite kurulmuş ve bir nükleer araştırma merkezi (Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi-ÇNAEM) ile bu merkezde bir araştırma reaktörü kurulması için çalışmalara başlanmıştır. Daha sonra, 1956 yılında Başbakanlığa bağlı bir “Atom Enerjisi Komisyonu (AEK)” (6821 sayılı kanunla) kurularak komitenin görevleri AEK’ya devredilmiştir. 1982 yılında da AEK Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Türkiye’nin elektrik üretmek amaçlı bir nükleer güç santralına veya santrallarına sahip olması fikri AEK’nın kurulmasıyla ortaya atılmıştır. İlk çalışmalar Elektrik İşleri Etüd Dairesi (EİEİ) bünyesinde yürütülmeğe başlanmış, ancak 70’li yılların başında yaşanan olaylar nedeniyle karar hayata geçirilememiştir. Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) nun kurulmasını takiben çalışmaları yeniden başlamıştır.
Bu bağlamda, 1974 yılında nükleer santral yerinin seçimi çalışmalarına da başlanılmış ve Silifke’nin 80 km kadar batısında deniz kıyısındaki Akkuyu mevkii TAEK tarafından nükleer santral alanı olarak sismik, meteorolojik, oşeonografik zemin mekaniği ve diğer kriterlere göre uygun görülerek Yer Lisansı verilmiştir. Bu Yer Lisansı’nın güncellenmesi ise 2012 yılında gerçeklenmiştir.
1977’de açılan santral ihalesine sadece bir firma teklif vermiştir. Firmayla olan müzakereler finansman sorunları nedeniyle 1979 ‘da (Türkiye’nin istikrarlaşmasıyla) kesilmiştir. 1982’de TAEK başkanlığı aracılığıyla üç firmadan teklifler alınmış, 1983’te firmalarla pazarlık görüşmeleri başlamış, ancak hükümet tarafından anahtar teslim inşaat modeli, Yap-İşlet-Devret (YİD) modeline çevrilince, yabancı firmalar ihaleden çekilmişlerdir. Sadece bir Firma kalmış ve Türkiye ile 1985’de bir ön anlaşma imzalamışsa da YİD modeli için istenen enerji satın alma garantisi konusunda çıkan anlaşmazlık sonucunda firma 1986’da ihaleden çekilmiştir.
1988’de TEK, Nükleer Santrallar Dairesi’ni kapatmış, küçük bir grup bırakılmıştır. 1991-1992’de, nükleer santrallar tekrar gündeme gelmiş ve Ekim 1996’da Akkuyu Nükleer Santralı için ihale açılmıştır. Uzun bir ihale değerlendirme sürecinden sonra 2000 yılında ihale iptal edilmiştir.
Daha sonra 2008 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca konuya ilişkin bir yarışma süreci başlatılmış, 10 firma yarışma dökümanını almış, ancak, sadece Rusya teklif vermiştir. Yapılan değerlendirmelerde, teklif teknik açıdan uygun bulunmuş, ancak fiyat yüksek bulunmuştur. Rusya fiyatı düşürdüyse de 2009 yılında Danıştay tarafından yarışma süreci (haksız rekabet şartları oluştuğu gerekçesiyle) iptal edilmiştir.
Son olarak, Rusya ile 2010 yılında Akkuyu’da nükleer santral kurulması konusunda antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma, aynı yıl içinde TBMM’den geçirilerek onaylanmış, aynı yıl antlaşma Rusya da parlamentoda antlaşmayı onaylamıştır. Böylelikle, Akkuyu nükleer santralının Rusya tarafından Akkuyu’da kurulması hükümet politikası olmaktan öte devlet politikası olma özelliğine sahip olmuş bulunmaktadır. Antlaşmayla Rusya Federasyonu ile Mersin-Akkuyu’da 4 x 1.200 MW’lık VVER 1200 tipi 4 ünite nükleer santral kurulması karara bağlanmıştır.
13 Aralık 2010 tarihinde de konuya ilişkin bir proje firması – Akkuyu Nükleer A.Ş. kurulmuştur. Bu Şirket, Akkuyu sahasını EÜAŞ’tan Mart 2011’de devralmış ÇED Yönetmeliği gereklerini yerine getirerek ÇED onayını Aralık 2014’de almıştır. Böylelikle, Akkuyu nükleer santralının yer seçimi lisansı yenilenmiş olup ÇED Değerlendirme süreci de tamamlamış bulunmaktadır. Santrallar devreye girdiğinde 1. ve 2. ünite üretimlerinin %70’i ve son iki santralının üretiminin %30’u için 12,35 cent/kWh fiyatla alım garantisi bulunmaktadır.
14 Nisan 2015 tarihinde Akkuyu nükleer santralına ilişkin olarak (bir Türk firmasının alt müteahhitliğinde yapılacak olan) “Deniz yapıları inşaat temeli” atılmıştır, Reaktör inşaatının 2016’da başlaması ve birinci ünitenin 2021’de devreye girmesi beklenmekteyken Kasım 2015’te Rusya ile yaşanan uçak düşürme gerilimiyle projenin akıbeti konusunda endişeler ortaya çıktıysa da ilişkilerin düzelmesiyle ilgili çalışmalar hız kazanmıştır.
Türkiye ikinci grup nükleer santral yeri olarak Sinop’u belirlemiş olup, yer değerlendirmesine ilişkin ilgili çalışmalar süregitmektedir. Sinop’ta kurulacak nükleer santralların Japon-Fransız ortaklığıyla kurulması gündemdedir. Japonya ile bu konuda 2015 yılında mutabakata varılmış olup, bu karar da TBMM’den de geçmiş bulunmaktadır.
Bunlardan ayrı olarak, Üçüncü Nükleer Santral grubu için de ön çalışmalara başlanmıştır. Üçüncü nükleer santral yeri olarak batı bölgelerinde yer belirlemesi yapılmasına ilişkin açıklamalar (Ekim 2015’te) yapılmıştır.
İlk Nükleer Santralın Temel Atma Töreni
Yukarıda anlatılan 60 yıllık serüvenden sonra Nisan 2018 başında TAEK tarafından birinci ünite için “İnşaat Lisansı”nın verilmesini takiben 3 Nisan 2018 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Rusya Devlet Başkanı tarafından Akkuyu Nükleer Güç Santralının ilk ünitesinin temeli atılmıştır. Bu temel atma töreninin birkaç yönden önemi bulunmaktadır.
Şöyle ki; Akkuyu nükleer santralının temel atma töreni Türkiye ve Rusya’nın Devlet Başkanları tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu durum her iki ülkenin de en üst düzeyde konuya önem verdiğini ifade etmektedir. Türkiye’nin farklı konularda siyasi birçok konuyla ilgilendiği bir dönemde nükleer santral temelinin atılması ülkemizin nükleer santral sahibi olma konusundaki kararlılığının bir göstergesi olmaktadır. Buna karşın temel atma töreninin Rusya Devlet Başkanı’nın yeniden Rusya Devlet Başkanlığına seçimini takiben yaptığı ilk yurtdışı seyahatiyle olması Rusya’nın da konuya yaklaşımının ciddiyetini göstermektedir. Ayrıca, Rusya Devlet Başkanının Türkiye ziyaretindeki ilk aktivite olarak, nükleer güç santralının temel atma töreninin gerçekleştirilmesi her iki ülke için de Akkuyu projesinin önemini betimlemektedir.
Akkuyu nükleer santralının temelinin atılmasıyla, ilgili uluslar arası kuruluşlarda Türkiye artık, nükleer santral planlayan ülkelerden nükleer santral inşa eden ülkeler kategorisine geçmiştir. 60 yıllık serüvende böylece bir ilk yaşanarak nükleer enerjiye giriş için ciddi aşamaya gelinebilmiştir. Bir başka deyişle, Türkiye nükleer enerjiye girişte önemli bir adım atmıştır denebilir. Ayrıca, birçok ülke de konuya ilgi göstermiş olup, medya haberlerinde (birazda şaşkınlıkla) yer vermişlerdir.
Sonuç
Nükleer güç santralının temelinin atılmış olması herhangi bir elektrik santralının temelinin atılmasından çok farklı bir olaydır. Şöyle ki; nükleer santralın kurulmasıyla öncelikle Türkiye’nin 2023 hedefleri olan ağır sanayi hamlesi bağlamında devasa boyutta gereksinimimiz olan elektrik enerjisi üretimine emre-amade (mevsimden ve günsel zamandan bağımsız olarak devreye girebilen) büyük güçlü baz santralarla önemli katkıda bulunulmuş olacaktır. Bir başka deyişle, 2023 hedeflerinin gerçekleştirilmesi için önemli bir katkı sağlanacaktır. Önemli bir diğer konu; bu temel atma olayı nükleer teknolojiye girişi simgelemektedir. Dolayısıyla, ülkemizde elektrik üretiminden öte, ileri teknolojiden yararlanma konusunda da önemli bir adım atılmıştır. Nükleer teknolojiye girilmekle diğer ileri teknolojiler olan nanoteknoloji, uzay teknolojisi ve hidrojen teknolojisi gibi ileri teknolojilerde de içselleştirmeyle birlikte gelişme beklenebilecektir.
Öte yandan, AB’ye uyum çerçevesinde AB kişi başı elektrik üretimi değerlerini yakalayabilmemiz için önemli bir evreye girilmektedir. Bu konu sadece AB ile de sınırlı değildir. Nitekim, G-8 ülkelerinin yedisinde (% 87,5’unda) G-20 ülkelerinin ¾’ünde (nükleer santral inşa eden ve planlayan ülkelerle bu oran % 85’dir) nükleer santral bulunmaktadır. Bir başka deyişle, ülkemizin gelişmiş ülkeler arasındaki yerini alması açısından da bu temel atma töreni önem taşımaktadır. Şekil 2’de verilen haritada nükleer santral bulunan ülke ve bölgelere bakıldığında (ki; bu harita çoğu kez gelişmişlik haritası olarak nitelenmektedir) nükleer santraların esas itibariyle sanayileşmiş ülkelerde olduğu gözlenmektedir.
Şekil 2 Dünyadaki nükleer santrallar Sonuç olarak; Türkiye’nin yukarıda anlatılan 60 yıllık hayal kırıklıkları ile dolu serüvenin ardından ilk kez bir nükleer santralın temeli atılmış ve Türkiye için gelişmişlik yolunda önemli bir aşamaya gelinmiştir. Akkuyu’yu takiben Sinop ve onu da takiben üçüncü santral grubunun kurulmasında, umulur ki, yaşananlardan kazanılan deneyimlerle Akkuyu santralı için harcanan zamana yeni santraların kurulmasında meydan verilmez. Ancak, Şekil 2’deki haritaya bakıldığında, nükleer santralların olmadığı yerler esas itibariyle enerji-politik açıdan ayrı önemi olan Orta Doğu, Afrika vb. gibi bölgeler olduğu görülmektedir. Bu bağlamda dünyada, Türkiye’nin nükleer santral kuruyor olması farklı yorumlanabilecektir. Bu bağlamda, yaşanabileceklere (yukarıdaki serüvenden çıkarımlarla) yurt içinde olabilecekler kadar özellikle nükleer santral kurulumunda ortak olunan ülkelerle Türkiye arasında yaratılabilecek krizlere karşı hazırlıklı olmak yerinde olacaktır.