Ülke ekonomisi için güven ortamı geliştirilmeli

Ekonomi ile ilgili söylemlerin fazlasıyla dikkat çektiği bir dönem yaşıyoruz. Ülkemizin yaşanan bu sıkıntılı dönemden nasıl çıkacağı sorusu ise gündemdeki yerini koruyor. Ülke ekonomisinin geleceği ile ilgili düşüncelerini kamuoyu ile paylaşan Burgan Bank Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nazmi Erten, sorularımızı yanıtladı.   

Son dönem gelişmeleri ışığında ülke ekonomisi ve finans sektörü ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Eğer gündemdeki belirsizlikler ortadan kalkarsa bu durum istikrara katkı sağlar. Yatırımcıların da önünü görmesi, bir seçim ortamının olmadığını bilmesi önemlidir. Bu durumun da dolar, faiz ve büyüme oranları üzerinde mutlaka pozitif bir katkısı olacaktır. Tabii bunlar tek başına yeterli değil. Ülke ekonomisinin tekrar sürdürülebilir ve kaliteli büyüme trendine girmesi gerekiyor. Uzun zamandır ülkemizin ihtiyaç duyduğu büyüme oranının altında düşük büyüme oranlarıyla bugünlere geldik. Bunun dışında o büyümelerin nelerden kaynaklandığına baktığımızda; büyümeye katkının tüketimden, kamu harcamalarından, çok az miktarda da ihracattan kaynaklandığını görmekteyiz. Bunun içinde özel sektör yatırımları maalesef bulunmuyor. Özel sektör yatırımları olursa büyüme oranları hem sürdürülebilir hem de daha fazla artacaktır. Çünkü tüketerek, borçlanarak büyüyorsak bu durumun bir sınırı var. Kamu harcamaları yaparak büyüyorsak bu durumun da bir sonu var. Sonuçta, yurtdışında risk primini yükseltirsiniz ve yeni kaynak bulmakta zorluk çekeriz. Bunun sonucunda da dış kaynağı daha pahalıya bulmak zorunda kalırız. Tasarruf oranlarımız yatırımlara kaynak sağlayacak düzeyde olmadığı için, bizim her zaman yurtdışı kaynaklarına ihtiyacımız var. Dış kaynağı uygun şartlarda kullanmak için ekonomik açıdan risk priminin daha iyileşmesi gerekiyor. Bunun dışında büyümeye ihtiyacımız var. Çünkü işsizlik oranımız yüksek, genç işsizliğimiz %25 seviyelerine geldi ve bu durum da tehlikelidir. Türkiye büyüme oranını istihdama yönelik oluşturamazsa, işsizlik gelecekte önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacak.

Ülkemizde %5 büyüme oranları yakalandığı dönemlerde de reel sektör büyüme oranının düşük kaldığını görüyoruz. Sanayici yatırım yapmak için neleri bekliyor?

Özel sektör yatırımlarında en büyük engel güven ortamıdır. Ülkemizde uzun zamandır hem yatırımcı güven ortamı hem de tüketici güven oranı düşük seyir etmektedir. 2017 yılının ilk çeyreğinde bu konuda olumlu gelişmeler olsa da halen yetersiz seviyededir. Kamunun yaptığı yatırımlar genellikle refaha yönelik yatırımlardır. Bu yatırımların ekonomiye katkısı her zaman pozitif olmayabilir. Fakat özel sektörde durum böyle değildir. Güven ortamının artması için bazı etkenler vardır. Hem kişisel harcamalarda hem de firmaların yaptığı yatırımlarda dolar kurunun yüksek olması ve sürekli hareket etmesi negatif bir etki yapar.  Faiz seviyeleri de önemlidir, fakat faizler tek başına etkili değildir. Dolayısıyla Türkiye’nin güven ortamını tekrar oluşturması gerekmektedir. Güven endeksini etkileyen bir başka unsur ise terör olaylarıdır. İkincisi de jeopolitik konumumuzdur. Özellikle Güney Doğu’da yaşanan olaylar uluslararası yatırımcıları da olumsuz etkileyen faktörlerden bir tanesidir. Bir diğer konu da enflasyonla mücadeledir. Bu konuyla yeterince mücadele edemedik. Enflasyon da yine çift hanelere ulaşmıştır. Bu durum yatırımlara da etki ediyor. Eğer bu sorunlarımızı çözebilirsek eskisi gibi iyi büyüme oranlarını yakalayabiliriz.

Bu dönemde yurt dışı pazarların korunması önemli, bu çerçevede ülke olarak nelere dikkat etmeliyiz?

Türkiye, komşularıyla ciddi oranlarda ticaret yapamıyor. Bugün Irak, Suriye, İran, Rusya ile ticaretimizi daha fazla geliştirmemiz gerekiyor. Bunun dışında petrol fiyatlarının düştüğü ilk yıllarda bizler seviniyorduk fakat Rusya’da bütçeyi denkleştirmeleri için petrol fiyatlarının en az 80 dolar olması gerektiğine vurgu yapıyorlar. Durum böyle olunca da bölgede iş yapan Türk iş adamları Rusya krizinden çok fazla etkilendiler. Türk iş adamları bu pazarları kaybedince yerlerine yenisini koymak için gayet başarılı çalışmalar yaptılar. Fakat Türkiye Avrupa pazarını kaybederse o kadar büyük bir pazarı başka yerde bulamayacaktır. Dolayısıyla bazen iç siyasetin kararları dışarıda olumlu veya olumsuz etki yapabiliyor. Hep birlikte ve sorumlu davranarak bu süreci atlatmak zorundayız. Kişisel ve kurumsal menfaatlerimizi ülke menfaatlerinden geriye koyabilmemiz, ülke menfaatlerini öne çıkartmamız gerekiyor.

2017 yılında KOSGEB gibi faizsiz krediler verildi. Bu durum piyasaya olumlu katkı yapabildi mi?

2017 yılının ilk çeyreğinde biraz iyileşmenin var olduğunu görüyoruz. Bu iyileşmede verilen kredilerin etkisi mutlaka vardır. Reel sektörün yaşadığı sorunlar karşısında Kredi Garanti Fonu ve KOSGEB kapsamında verilen krediler zamanlama olarak çok faydalı olmuştur. Bu destek tam zamanında geldi. Boyutu itibariyle, şartları itibariyle ve erişimi itibariyle çok önemliydi. Bu destekler vasıtasıyla zaman kazanan şirketlerin, ekonomik durumlarını toparlaması ve tekrar ekonomiye katkı sağlayacak şekilde operasyonlarına devam edebilir hale gelmeleri gerekmektedir. Eğer bu süre ve imkanlar ekonomide rahatlamayı sağlamazsa, sorunlar karşımıza daha büyük bir şekilde gelecektir. O zaman hepimiz daha büyük sorunlarla karşılaşırız. Bu nedenle herkesin bu süreci iyi yönetmesi gerekiyor. Bu krediyi alıp kendine araç almak veya ekonomik olmayan işlere girişmek doğru değildir. Özellikle son iki senedir yaşadığımız olaylar, ekonomik açıdan kaldırılması kolay bir şeyler değildir. 15 Temmuz veya uçak krizini bizim dışımızda tek bir ülke yaşasa en az on yıl bu konuyu anlatırlar. Dolayısıyla zor bir dönemden geçtik ve bugün bütçeden yapılan bu yardımların her bir kuruşunu doğru değerlendirmemiz ve bu sürecin sonunda da normal şartlara dönmemiz gerekiyor. Kredi Garanti Fonu 250 Milyar TL’lik bir fon açtı ve bu oran toplam kredi hacminin 6/1 oranına denk geliyor. Çok büyük bir oran ve her yıl açılabilecek bir oran değildir. Devlet bu krediye garanti verdi, fakat kaynaklar banka kaynaklarıdır. Dolayısıyla bankaların yeni kaynaklar bulması gerekiyor, bu durum da faiz oranlarını artırdı. Dolayısıyla sağlanan bu imkanları insanların sorumlu bir şekilde kullanması ve tekrar geri ödemesini yapması gerekiyor.

Yaşanan bu süreçlerin sonunda Türk bankacılık sektörünün daha sağlıklı bir konumda olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bankacılık sektörüne sermaye yeterlilik oranı itibariyle baktığınızda, risk alma iştahı itibariyle çok uygun seviyelerdedir. Tabi son dönemde devletin desteğiyle birlikte belirli sektörlere kolaylıklar sağladık. Bunlar doğru sonuçlanmaz ve olumsuz geri dönüşler alınırsa, bizim de aktif kalitemizde olumsuzluklar yaşanabilir. Bu nedenle bankacılık sektörü de adımlarını doğru atmaya çalışıyor. Çünkü bankacılık sektörü devletten yardım alarak kendini yapılandırmak istemez. 2008-2009 yılında dünya krizi yaşandığı zaman dünyada bir iki ülke bankacılık sektörüne destek vermedi ve Türkiye de o ülkelerden biridir. Tabii bu durum 2001 krizinden sonra yapılan düzenlemelerle gerçekleşmiştir ve halen önemsediğimiz bir üstünlüğümüzdür. Fakat eğer verilen kredilerin etkilerini ekonomide göremezsek, bu durum bankacılık sektörüne olumsuz yansıyacaktır.

2017 yılı için beklentilerinizi aktarır mısınız? Türkiye’de 80 milyon insan yaşıyor ve bu nüfusun büyük bir kısmı gençtir. Bu potansiyel yatırımcıların da dikkatini çekiyor. Yaşanan birçok olumsuzluğa rağmen büyümeyi başarmış bir ülkeden bahsediyoruz.