Global bir marka olmak için emin adımlarla ilerliyoruz
Dijital dönüşüm konusu her platformda güncel veriler ışığında tartışılmaya devam ediyor. Davos’ta da tartışılan konuların başında yer alan dijital dönüşüm, önümüzdeki dönemde de tartışılmaya devam edecektir. Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz VBT Yazılım Yönetim Kurulu Başkanı Birol Başaran, geniş bir perspektifte konuları değerlendirdi.
Davos’ta dijital dönüşüm konusunda bir başlık açıldı. Dijital dönüşüm konusunda dünyanın geldiği yeri aktarır mısınız?
Son yirmi yılda tüm dünya da hızlı bir dijital dönüşüm devrimi yaşanıyor. Bütün sektörlerin içinde bir dijital dönüşüm oluşuyor. Bankacılık, finans, ulaşım, üretim, perakende gibi bütün sektörlerde rekabeti dijital dönüşüm belirliyor. Burada yeni bir şey yok. Buradaki en önemli konu Türkiye açısından dijital dönüşümde nerede olduğumuzdur. Türkiye olarak dijital dönüşümü biz fırsat olarak yakalamak zorundayız. Genç bir nüfusumuz var, eğer gençlerimizi hızlı ve iyi eğitebilirsek, dijital değişimde iyi bir fırsat yakalamış oluruz. Bu bilinçle de VBT Yazılım olarak bizde elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin daha fazla ve güçlü teknoloji şirketlerine ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’nin halen dijital alt yapısının eksik olduğu ifade ediliyor. Siz de böyle düşünüyor musunuz?
Ben Türkiye’de dijital alt yapının çok eksik olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki daha fazla internet alt yapısı güçlendirilmeli ve desteklenmelidir. Çünkü hayat onun üzerinden dönüyor. Oradaki tıkanmaları görüyoruz. Buradaki alt yapı sistemi ve yatırımları planlı bir şekilde yapılması gerekiyor. Onun dışında dijital tarafta Türkiye açısından helva yapmak için her şey mevcuttur. Alt yapı var, insanlar var, şirketler var. Sadece ortak akıl ve stratejinin olmadığını düşünüyorum. Bu konuda iyi niyetli çabalar var fakat bunlar yeterli değildir. Ülke olarak dijital alanda stratejiler belirlememiz ve devlet aklı ile özel sektör el ele birlikte tek bir noktaya odaklanıp oraya yatırım yapmalıyız. Bu konunun petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynakları bulmaktan daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu konularda Cumhurbaşkanı da bazen yönlendirmeler yapıyor. Örneğin akıllı şehirler kurmalıyız, diyor.
Türkiye’de son on beş yirmi yıldır akıllı şehirler konuşuluyor ve tartışılıyor. Nedir akıllı şehir dediğinizde trafiği düzenlemek, elektrik, su, doğalgaz dağıtımı gibi kamu ve özel alt yapısını dijital hale getirmek, kaçakları önlemek gibi birçok konu bulunuyor. Teknoloji her sektörde kendini gösterdiği gibi şehirlere de girecektir ve hali hazırda girmektedir. Burada ön önemli konu dijital alt yapıyı bir defada yapabilmektir. Böylelikle daha kolay bakımı yapılabilir. Bugün halen su kaçakları %30-40 seviyesindedir. Bastığımız suyun %40-50’si toprakta kayboluyor. Bu aynı zamanda enerji kayıpları da demektir. Çünkü toprağa giden su içinde enerji harcıyoruz. Dolayısıyla akıllı şehirler konusunda yapılacak çok çalışmalar var, fakat bu kavramın çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum.
Türkiye’de Ar-Ge destekleri var, devletin bir takım çalışmaları var, özel sektörün çalışmaları var fakat halen istenilen seviyede ve verimlilikte bu çalışmalar yapılamıyor. Bu çalışmaların hepsi dağınık ilerliyor. Hepsi bir yerden kritik bir noktaya erişebilir, fakat halen dünyada teknolojiyle anılan bir ülke değiliz. Ama bu konuda çok büyük bir potansiyelimiz olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi kurtuluşa götürecek çalışmalar dijital alandan geçmektedir. Bulduğumuz bir takım petrol veya doğalgaz rezervlerinden çok daha önemli bir konudur. Bugün Japonya veya Güney Kore, petrol veya doğalgaz bularak bu refah seviyesine gelmedi. Teknolojiyle, çalışmalarıyla ve devlet politikalarıyla bu seviyeye geldiler. Türkiye’nin de bu seviyeye gelmesi için aynı yoldan geçmesi gerekiyor.
Dijital tarafa baktığınızda kamu tarafında çok ileri çalışmalar yapıldığı, özel sektörün geri kaldığına vurgu yapılıyor.
Daha gidecek çok yol var, fakat bu konuda diğer ülkelerle karşılaştırdığınızda Türkiye’nin çok kötü olmadığını düşünüyorum. Almanya veya Amerika’ya baktığınızda oradaki birçok kamu işinin bize göre yavaş olduğunu görüyorum. Türkiye’de üç günde pasaport alıyorsunuz, iki günde nüfus cüzdanı çıkıyor, e fatura, e devlet hizmetleri bulunuyor. Dolayısıyla toplamda baktığınızda gayet iyi bir noktadayız. Fakat yapılacak daha çok çalışma var, gidilecek çok yol var.
Dijital taraf geliştikçe siber güvenlik konusu da sürekli gündeme geliyor. Bu alanda Türkiye’nin iyi bir noktada olduğunu söyleyebilir miyiz?
Siber güvenlik konusunda biraz eksikliklerimiz bulunuyor. Siber güvenlik konusu çok önemlidir. Bugün her şey dijital tarafa kaydığı için ülkeler arası savaşlarda dijital tarafta ilerliyor ve bu hususta da siber güvenlik çok önemli bir başlıktır. Bunun da bir devlet politikası olması gerekiyor. Bu konuda yol alınması gereken çok çalışma var. Siber güvenlik konusunda Ruslar çok iyi çalışmalar yapıyor. Türkiye’nin Rusya gibi bir siber güvenlik alt yapısı maalesef bulunmuyor. Ama iyi niyetli çalışmalar var ve hepimizin buna katkı yapması gerekiyor.
Türkiye’de e-ticaret gibi alanlarda kanuni düzenlemeler yaparak kamu denetimi arttırılmaya çalışılıyor. Bu tür çalışmalar dijital firmaları veya sektörü nasıl etkiler?
Ben bu çalışmaları çok doğru bulmuyorum, piyasaları regüle etmek gerekiyor. Bugün Amerika’da Amazon firması var ve 2 trilyon dolarlık bir değeri var. Türkiye’den de e-ticaret firmaları yavaş yavaş kendini dünyaya göstermektedir. Hepsi Burada firması ABD’de borsaya açıldı. Getir firması birkaç ülkede yatırım yaptı ve operasyonlar başlattı. Bu tür şirketlerin önünü açmak gerekiyor ki uluslararası arena da kendilerini gösterip rekabet edebilsinler. Kamunun bu firmaların önünü tıkayacak düzenlemelere girmesi doğru değildir. Tabii ki pazarla ilgili kanuni düzenleme yapmalıdır ama bu hususlara dikkat etmek gerekir. Bu alanlarda iyi ve büyük markalar oluşturabiliriz.
VBT Yazılım olarak sizin yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?
VBT Yazılım olarak geçen sene halka açıldık. O kapsamda da bir takım sözlerimiz vardı. Yatırım ve büyüme konusunda sözlerimiz vardı. Şu anda o yatırımları yapmaya ve büyümeye devam ediyoruz. Bir iki tane şirkete ortak olduk veya satın aldık. “Buz İletişim” diye Vodafone’nun baz istasyonların 15 ilde bakımını yapan firmanın %50 hissesini satın aldık. Datamind diye Analitik ve yapay zeka konusunda çalışmalar yapan başka bir firmanın %51 hissesini satın aldık. O ürünlerle birlikte entegre çözümler üretmeye başladık. Yurt dışı çalışmalarımız devam ediyor. İngiltere, İsviçre ve Arnavutluk ülkelerine ofisler açmıştık. Bir iki ülkede daha çalışmalarımız sürüyor. Sonuç itibariyle 7-8 ülkede faaliyet gösteren ve global bir marka olmak için emin adımlarla ilerliyoruz.
Yapay zekâ konusunda konusu birçok alanda geçiyor. Siz bu çerçevede hangi alanda çalışma yürütüyorsunuz?
Yapay zekâ birçok konuda hayatımıza dokunmaya başladı. Bizim şu ana kadar daha çok dil konusunda çalışmalarımız vardı. Örneğin yemek kartı sunan bir müşterimizin e-mail ve sosyal medyasını takip ederek kendi müşterilerinin nabzını tutup kendilerine raporluyoruz. Dili anlayıp dile göre çözümler üreten çalışmalarımız var. Üniversitelerle bu konularda yeni başlattığımız bazı çalışmalarımız da var. Yapay zekânın önümüzdeki dönemde daha fazla hayatımıza gireceğini düşünüyorum. Biz VBT olarak dil yanında görüntü ve ses işleme konularına girmeyi ve orada çözümler üretmeyi planlıyoruz. Görüntü ve sesi analiz ederek hayatımızın birçok alanını kolaylaştıracak ürünler ve çözümler geliştireceğiz.
Türkiye’de bu tür teknolojilere özel sektörün yaklaşımı nasıl, ilgi duyuyorlar mı?
Siz iyi bir çözüm ürettiğiniz zaman herkes kullanmak ister. Yeter ki firma çalışanlarının hayatlarını kolaylaştırın ve bu ürünü uygun bir fiyatla piyasaya sunun. Bu konuda önemli olan sizin sunduğunuz çözümdür. Bizim her alanda çalışmalar yapıp yeni teknolojik ürünleri çıkarmamız gerekiyor. Temel iş kolumuz bu.
Döviz artışı yazılım sektörünü nasıl etkiliyor?
Döviz artışı bence bütün sektörleri olumsuz etkiliyor. Ben bu hususta hükümet gibi düşünmüyorum. Hükümet mümkün olduğunca TL’yi ucuzlatarak ihracatı arttırmak istiyor. Fakat ben TL’nin değerlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü TL ucuzladıkça bizim her şeyimiz ucuzluyor. Arsalarımız ucuzluyor, evlerimiz ucuzluyor, şirketlerimiz ucuzluyor, insan gücümüz ucuzluyor, turizm sektörümüz ucuzluyor. Biz her şeyimizi daha ucuza dünyaya sunuyoruz. Oysa bir dolar 5 TL olsa ben her şeyimi dünyaya daha pahalıya satacağım. Dünyada hiç kimse İsviçre saatleri çok pahalı diye almamazlık yapmıyor. Alman otomobilleri pahalı diye almamazlık yapmıyor. Siz iyi şeyler üretirseniz, iyi hizmet yaparsanız satın alınırsınız. Bu açıdan ben TL’nin değerli olması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle de hepimizin doları düşürerek 4-5 TL seviyesine nasıl geleceğini konuşmalıyız. Bu kolay yapılır bir şey değildir. Ekonominiz iyiyse paranız değerli olur, ekonominiz kötüyse paranız değersiz olur.
Bugün yazılım sektöründe çalışan insanlar yurt dışında iş bularak 2-5 bin Euro arasında maaş alıyor. Türkiye’deki maaşların çok üzerinde maaş alabiliyorlar. Bu nedenle gençlerin hepsi yurt dışında iş arıyor ve buluyorlar. Yazılım sektöründe uzaktan çalışma da sorun olmadığı için Türkiye’de yaşayarak Almanya’ya iş yapabiliyor. Böyle olunca da bu gençleri İstanbul’da 10-20 bin TL arasındaki maaşla çalıştıramıyorsunuz. Bu konuda şirketlerin ciddi bir problemi oluşmaya başladı. Alttan yeni insanlar yetiştirebilecek miyiz diye düşünüyoruz. Dövizin böyle artışı bazı sektörlere fayda sağlasa da bazı sektörlere de zarar vermiş oldu. Toptan baktığımızda ben ekonominin şuanda iyi olmadığını düşünüyorum. Dövizin bu kadar değerli olmaması gerekiyor. TEMMUZ 2022