Altın ihtiyacımızı yerli kaynaklardan karşılayabiliriz
Türkiye’nin 6 bin 500 ton olduğu tahmin edilen metal altın potansiyelinin yapılacak yeni aramalarla 10 bin tona çıkma ihtimalinin bulunduğunu belirten TÜMAD Genel Müdürü Hasan Yücel, “Sektör olarak, Türkiye’nin altın ihtiyacının tamamının yerli kaynaklardan karşılanacağına inanıyoruz. Bunu başaracak kültüre, potansiyele, teknolojiye, bilgiye, birikime ve insan kaynaklarına sahip olduğumuza inanıyoruz” dedi.
Uluslararası alanda, ticaretten savunma sanayine, inşaattan makine ve imalata, turizmden finansa birçok sektörde faaliyet gösteren Nurol Holding’in madencilik alanında faaliyet gösteren şirketi TÜMAD Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Genel Müdürü Hasan Yücel, sektördeki gelişmeler ve kendi şirketi hakkında dergimizin sorularını yanıtladı.
Ülkemizdeki altın potansiyeli ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Değerli hocamız, Profesör Doktor Ayhan Erler’in yaptığı modellemeye göre Türkiye’nin yaklaşık 6 bin 500 ton metal altın potansiyeli bulunuyor. Bu potansiyelimizin
bin 500 tonunu rezerve dönüştürmüş durumdayız. Bunun da 19 yılda sadece 382 tonunu üreterek ülke ekonomisine kazandırabildik. Son yıllarda ortaya çıkan jeolojik veriler, açılan sahalardan elde edilen deneyimler, dünyada gelişen madencilik teknolojisi ve kültürü sayesinde ülkemizdeki altın potansiyelinin 10 bin ton civarında olduğunu düşünüyorum. Bu potansiyelin hayata geçirilmesi için daha çok aramalara ve sondajlara ihtiyaç var. İyi bir planlamayla bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde Türkiye’nin altın potansiyelinin tahmin edilenin çok çok üzerinde olduğu ortaya çıkacaktır.
Madem öyle aramalara neden hız verilmiyor?
Maliyeti çok yüksek olduğu için hızlanamıyorsunuz. Bakın, Türkiye’nin tespit edilen bin 500 tonluk altın rezervinin üretime dönüşmesi için en iyimser rakamlarla 10-12 milyar dolarlık risk sermayesine ihtiyaç var. Kaldı ki, bir altın madeninin keşfi yıllar almakta. Yapılan istatistiki çalışmalara göre ülkemizde 350 maden arama ruhsatından sadece bir tanesi ekonomik olarak işletilebilecek orta büyüklükte bir altın madenine dönüşebiliyor. Geriye kalan 349 ruhsatta yapılan aramalar şirketin zarar hanesine yazılıyor. Çünkü madencilikte diğer sanayiciler gibi yer seçme lüksünüz bulunmuyor. Bir fabrikayı istediğiniz yerde kurabilirsiniz ama madenleri mutlaka bulunduğu yeden çıkarmak zorundasınız. O yüzden madencilik geçici bir faaliyettir; maden bitince o yörede madencilik faaliyeti de biter. Kısaca ne kadar risk sermayesi harcarsak o oranda yeni maden kaynaklarını keşfedebiliriz. O oranda potansiyelimizi arttırarak, rezerve dönüştürebiliriz. Sektör olarak biz, Türkiye’nin altın ihtiyacının tamamının yerli kaynaklardan karşılanacağına inanıyoruz. Altın madenciliğinde bunu başaracak kültüre, potansiyele, teknolojiye, bilgiye, birikime ve insan kaynaklarına sahip olduğumuza inanıyoruz.
Hazırlanan ‘Maden Kanunu’ ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Türkiye’de madencilik alanında üretim yapmanız için yaklaşık olarak 92 yasa, 87 yönetmelik, 16 uluslararası sözleşme, 8 tüzük maddesi gereğince 8 bakanlık ile 24 değişik kurumdan izin almanız gerekiyor. Biz bundan yakınmıyoruz ama kamu kurumları arasında eş güdümü arttıracak, kurumlar arasında koordinasyonu sağlayacak, yıllardır yapılan rötuşlar yüzünden adeta yamalı bohçaya dönen madencilik kanunundaki aksaklıkları giderecek, bütüncül bir bakış açısının hayata geçirilmesinin elzem olduğuna inanıyoruz. Önerimiz şudur; rüzgar, güneş veya başka bir santralle ilgili hangi saha veya tesis olursa olsun ihale edilirken, bütün kurumlardan gerekli muvaffaktalar alındıktan, projeler hazırlandıktan, hatta kamulaştırma planları, tarım arazisi ise veya başka engeller varsa onların hepsine bakılarak, her şeyi tamamladıktan, ÇED raporunu da aldıktan sonra ihaleye çıkılmasıdır. Bunu yaparsak, o ihaleyi alan girişimci, kimseyle muhatap olmadan üretim için ertesi gün kazmayı vurur ve bugün yaşanan birçok olumsuzluğun önüne geçeriz.
Hazırlanacak yeni yasada çevre konusundaki hassasiyetleri giderecek düzenlemeler yapılamaz mı?
Biz üreticiler olarak, küresel ısınmayı ve çevre hassasiyetlerini asla gözardı etmiyoruz. Ancak bir tarafın baskın olması ülkedeki madencilik faaliyetlerini sekteye uğratacaktır. Madencilik faaliyetlerinin sekteye uğramasının faturası da daha çok ithalat ve dışa bağımlılık olarak karşımıza çıkacaktır. Dolayısıyla çevre ve maden üretimini, birbirinin paradoksu olmaktan çıkararak bu konuda denge kurmak gerekiyor. Çevreye dost madenciliğin yapılabileceğinin yasal çerçeveye de oturtulması gerekiyor. Çevre hassasiyeti ve tedbirlerini en üst seviyeye çıkararak, üretimi arttıracak yasal düzenlemeleri yapmak mümkündür. Hazırlanacak yeni yasada, madencilik ile çevre birbirini red eden, çatışan değil birbirini tamamlayan, iki dost olarak bir zemin üzerine inşa edilebilir. Kanun yapıcı, çevre, insan, su kaynaklarını koruyacak şekilde üretimi teşvik edecek parametreleri yeni kanuna aktarabilir. Bu da yetmez! Madencilik faaliyetinde bulunan kamu ve özel sektördeki şirketler de, çevre, insan hassasiyetlerini maksimum düzeyde tutacak projeler geliştirmeli. Son dönemde su kaynaklarının yönetimini de buna ekleyebiliriz. Bunlar yapılırsa hem çevre konusundaki hassasiyetler giderilir hem de ülkenin yer altındaki potansiyeli ekonomiye kazandırılır.
Ülkemizin maden potansiyelini ekonomiye kazandırılmasının önemi ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
İthalat kalemlerine baktığımızda Türkiye’nin, 2020 yılı içerisinde enerji, metal ve altın ithalatıyla bağlantılı olarak 93 milyar dolar para ödediğini görürsünüz. Türkiye, 2020 yılı içerisinde sadece altın ithalatına 25,2 milyar dolar para ödemiş. Dünya altın rezervi ülke sıralamasında 11’inci sıradayız. Avrupa Birliği ülkeleri arasında en fazla altın üretimi gerçekleştiren ülkeyiz ama her yıl sadece altın ithalatından dolayı 20 ile 25 milyar dolar arasında cari açık veriyoruz. Enerjiden sonra en büyük dışa bağımlı olduğumuz alan madencilik. Altın dışında birçok metalik madende hatırı sayılır rezervler Türkiye’de bulunmasına rağmen bu tablo böyle. O zaman ne yapmamız gerekiyor? İyi bir stratejik planla, ülkemizin kaynaklarının uluslararası standartlara uygun projelerle üretime kazandırmamız gerekiyor. Bu işin çözümü vergileri arttırmak, izin prosedürlerini zorlaştırmak, kimi kısıtlamalar getirmek değildir; üretimi teşvik ederek, vergileri düşürüp, paralelinde teknolojiyi kullanarak ülkedeki ürün çeşitliliğini teşvik etmektir. Bu ülkenin hem istihdamını hem kalkınmanın bölgelere dengeli dağılmasını, sanayinin gelişmesini ve ihtiyaç duyduğu ham maddeyi ülke içerisinde temin etmesinin yolunu açacaktır.
TÜMAD olarak yaptığınız yatırımlar ve gelecek planlarınızla ilgili güncel bilgi alabilir miyiz?
TÜMAD olarak, insana, çevreye, ekosisteme ve biyoçeşitliliğe saygılı sürdürülebilir madencilik bizim olmazsa olmazımızdır. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan sağlamış olduğumuz finansmanla hayata geçirdiğimiz ve birçok ilki gerçekleştirdiğimiz iki altın madeni işletmemizde de, arama döneminden başlayarak, rehabilitasyona kadarki tüm süreçlerde, mevcut en yüksek teknolojiyle, çevre, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal onay ve toplumsal kabul gerekliliklerini eksiksiz uygulamayı ve sürekli iyileştirmeyi sağlayarak, faaliyetlerimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Bunu yaparken de, şundan herkes emin olsun ki, çevre dostu, ‘dünyanın en iyi teknolojileriyle’ işletmelerimizde üretimi sağlıyoruz. Kısa vadede bu yatırımlarımızın kapasite artışını düşünüyoruz. Uzun vadede de arama yatırımlarını yapıp yeni projelere yönelmek istiyoruz. Verimli bulduğumuz durumlarda bakır, çinko ve kurşun gibi diğer metalleri de çıkararak ürün çeşitliliğine gitmek istiyoruz. EYLÜL2021