Türkiye ürettikçe zenginleşecektir

Dünyada en fazla altın potansiyeli olan ülkeler arasındayız. Bu çerçevede son yıllarda artan üretim miktarı, ülke ekonomisine önemli katkılar sağlıyor. Gelişmeye açık bir sektör olan altın madenciliğinin bugünü ve geleceği ile ilgili görüşlerini aldığımız Altın Madenciler Derneği ve Tüprag AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, hedeflerinin çevre ile dost olarak maden üretimini sürdürmek ve sağlıklı insanlarla, temiz doğada temiz bir işletme yapmak olduğunu belirtti.

Sektördeki son dönem gelişmeler ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Türkiye’de madencilik, ekonomik yönden dışa bağımlılığın azaltılabilmesi, kırsal kesimde istihdam yaratılabilmesi ve özellikle de yurtdışına giden kaynakların yurt içinde tutulabilmesi yönleriyle toplumumuzun kalkınması açısından öncü sektörler arasında yer almaktadır.

Ülkemizde madenciliğe ve özellikle altın madenciliğine ilginin giderek arttığı son dönemde, bununla doğru orantılı olarak altın üretimi yapan işletme sayısı da artış gösteriyor. Bu bağlamda ekonomiye sağlanan katkı da yadsınamaz ölçüde büyüme göstermekte. Altın üretimi Covid-19 salgınına rağmen 2020 yılı sonunda Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak 42 tona ulaştı ve böylece ekonomiye 2,4 milyar dolarlık bir katkı sağlandı. Geride bıraktığımız yıl üretilen 42 ton altının yaklaşık 11.5 tonu vergi, devlet hakkı ve ruhsat harçları gibi kalemlerde devletimizin kasasına yansıdı. Altın üretimimizi 2021 yılında en az 45 tona taşımayı ve bu ivmeyi sürdürerek bir rekora daha imza atmayı hedefliyoruz. 5 yıl içerisinde ise altın madenciliği sektörü olarak 100 ton altın üretme hedefimiz söz konusu. Hedeflerimize ulaşmamız için üretimin artması önceliğimiz ve bu artış, beraberinde ithalatta dışa bağımlılığın daha da azaldığı, ülke kaynaklarımızın yurt dışına akmasının önüne geçildiği bir süreci getirecektir. Böylece öz kaynaklar ekonomiye kazandırılacaktır. Başka bir ifadeyle, Türkiye, ürettikçe zenginleşecektir.

Altın madenciliği ile ilgili kamuoyunda var olan olumsuz bakış açılarının düzeltilmesi hususunda yapılan çalışmaları aktarır mısınız?

Ülkemizde ortaya koyduğumuz madencilik faaliyetlerinin Türkiye’ye olan çevresel, sosyal, ekonomik ve kültürel yansımaların farkında olarak ve kamusal yararı gözeterek oluşan sorumluluk ve sınırlarımızın bilinciyle hareket ediyoruz. Bu anlamda, toplumun her kesiminden gelecek yapıcı görüşler, gelişimimizin bir parçası olacaktır, yeter ki kötü niyetli bir amaç içermesin. Altın madenciliği adına şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, arama çalışmalarından üretim aşamasına kadar tüm süreçlerde devletimiz titizlikle denetlemelerini yapmaktadır. Bu denetimlerin de katkısıyla, tesis ve madencilik faaliyetleri bakımından uluslararası bir kalite ve standarda kavuşmuş durumdayız.

Bizim şirket olarak ortaya koyduğumuz temel felsefemiz şudur; “Önce insan ve çevre, sonra madencilik”. Bütün işletmelerimizde, başta kendi personelimiz ve maden civarlarında yaşayan yöre halkı olmak üzere tüm kamuoyuna karşı sorumluluğumuzun farkındayız ve bu sorumluluğun gerekliliklerini yerine getirmek öncelikli hedefimiz. Bu, ancak ve ancak uluslararası standartlarda madencilik yapmakla ve bu standartları korumakla mümkün olabilir. Çevreyi önceleyen bir yapı içerisinde, bütün işletmelerimizde rutin olarak çevresel etkiye dönük denetimler gerçekleştiriliyor. Hava, su ve toprak kalitesini görebilmek için örneklemeler ile numeler alınıyor ve analizler yapılarak inceleniyor. Üretim yapmak ve yer altındaki kaynakları ekonomimize kazandırmak, çevreyi ve ekolojik dengeyi korumayı bir kenara bırakacağımız anlamına asla gelmiyor. Hedefimiz çevre ile dost olarak maden üretimini sürdürmek ve sağlıklı insanlarla, temiz doğada temiz bir işletme yapmak.

Madencilik faaliyetlerinde diğer paydaşlarla yapıcı ilişkiler kurabilmek ve sağlıklı iletişim kanalları oluşturmak, sektöre ilişkin önyargıları ve olumsuz bakış açısını ortadan kaldırmak için son derece önemli. Elbette hiçbir faaliyetin tek elden ve tek sesli bir yapıda yürümesini istemeyiz; her sektörde karşıt düşünceler ve çeşitli perspektiflerden değerlendirmelerde bulunan aktörler var olsun ki, üretim kalitesi belirli bir denge ve standarda ulaşsın. Bu noktada, sivil toplum kuruluşlarının (STK) varlığı ve üretim süreçlerine müdahil olmaları son derece önemli bir durumdur. Kamuoyu ve sektör arasında doğru olanı yansıtıp, eksik olanı vurgulaması yönüyle STK’lar önemli bir rol üstlenmekte. Bununla birlikte, karşıt görüşleri ifade etmenin ölçülü ve yapıcı bir yönde gerçekleşmesi gerekiliğine inanıyorum. Toplumu kışkırtıcı nitelikteki mesnetsiz söylemler ve eylemler, bırakın madencilik sektörünü ve bu sektörün arkasında yatan bilimsel paradigmayı, hiçbir alanda karşıt duruşun ve eleştirel yaklaşımın ifade tarzı olarak kabul edilemez. Bunun yerine alternatif katılımlar, yapıcı ve sağduyulu söylemler ve iletişim biçimleri ile düşüncelerini izah etmeleri, karşıt görüşteki aktörlerin savundukları değerleri daha iyi yansıtmalarını sağlayacaktır.

Tüprag olarak biz, kendisi ve ülkesi için doğru ve gerekli bilgiyi almak isteyen herkese şeffaf ve bilim temelli yaklaşımımız ile yardımcı olmaya; diğer yandan ise manipülatif amaçlarla üretilen söylemlerin karşısında durmaya devam edeceğiz. Sektörde üreticiler olarak, dünyada uygulanan mevcut en iyi teknolojileri uygulamak ve kamuoyu ile doğru iletişimi kurmak konusunda her gün kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz.

Hazırlanan Maden Kanunu ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Son derece olumlu bir çaba ile sektörün tüm temsilcileri ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın birlikte hareket ederek hazırlamak üzere yola çıktıkları yeni maden kanununun, ülke madenciliğine olumlu yönde katkıları olacağını düşünüyorum. Bu çalışma, sektör açısından çok önemli;  mevcut durumda yürürlükte olan kanundaki bazı aksayan noktaları iyileştirebildiği takdirde sektör daha fazla ve aktif biçimde ülke ekonomisine katkı koymaya devam edebilecektir. Ancak buradan, kanun nezdine yapılacak olan bu iyileştirmeler sonucu iş güvenliği ve çevre konularının, halkla ilişkiler konularının gevşetilmesi, önemini yitirmesi kesinlikle anlaşılmamalıdır. Bu unsurlar, dışarıda bırakılması söz konusu bile olamayacak kadar önemli başlıklardır. İşini iyi yapan, iş güvenliğine had safhada önem veren, bu sektörün sicilini önemli yönde etkileyen her türlü önlem mutlak ve mutlak, istisnasız alınmalıdır. Bunun yanı sıra da madenciyi ekstra mali külfetler altına sokan, hantal işleyen bürokratik süreçlerden uzak durulmalıdır. Çünkü aksi takdirde biz üretemediğimiz her ham maddeyi, her maden ürününü yurtdışından almak durumunda kalacağız.

Ülke madenciliğinin yeni maden kanunu çalışması ile daha iyi bir noktaya gideceğini düşünüyor ve devletimizin bu anlamdaki tavrını destekliyorum.

Altın madenciliğinin ülkemizdeki geleceği ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Türkiye’nin yeraltında 6 bin 500 ton civarında altın rezervi söz konusu ve bugüne kadar bunun 382 tonu çıkarıldı. Çıkarılan 382 ton altının değeri 2.4 milyar dolar civarında. Çıkarılmayı bekleyen altın rezervi ise 349 milyar 600 milyon dolar, yani 3 trilyon liradan fazla değere sahip. Bu veriler ışığında dünyada altın potansiyeli en yüksek ülkelerden biri olduğumuzu rahatlıkla ifade edebilirim. Ayrıca, ülkemizde bu potansiyeli karşılayacak altın talebi de söz konusu. Yapmamız gereken şey; çıkarılmayı bekleyen potansiyel kaynağın belirlenmesi kapsamında gerçekleştirilecek arama geliştirme çalışmalarına ağırlık vermek. Bunun için ise yaklaşık 10 milyar dolar risk sermayesine gereksinim duyulacaktır.

Dünyadaki 90 maden çeşidinden 70’i Türkiye’de bulunmakta. Bu 70 çeşit maden türünün büyük çoğunluğu, hali hazırdaki yaklaşık 8 bin maden işletmesinde ekonomiye kazandırılırken bunun sadece 18’i altın madenidir. Uluslararası standartlarda altın üretimi yapan işletmelere ve altın rafinerilerine sahibiz. Borsa İstanbul’da altının alım-satım ve ithalatını yöneten Kıymetli Madenler Piyasamız ve çok güçlü bir mücevher sektörümüz var. Başka bir ifadeyle, Türkiye altın sektöründe ham maddeden nihai ürüne kadar üretim basamaklarının hepsini başarı ile tamamlayan dünyada ender ülkelerden birisi konumunda. Ancak bu potansiyel ve başarıya rağmen 2020 yılında Türkiye yaklaşık 25,2 milyar dolar altın ithal etti. Kendi altınımızı üretmemizin ithalat ve ihracat dengesine pozitif yönde katkı koyacağı net bir şekilde ortadadır. Eğer topraklarımızdaki altını üretebilirsek ithal edilen bu miktarın karşılığı ekonomimizde kalacak, dış ticaret açığımız azalacak ve  şu anda yaklaşık 13 bin kişinin istihdam edildiği sektörümüzde daha fazla istihdam sağlayacağız. Maden aramalarının teşvik edilmesi ve bununla birlikte arama çalışmalarına yapılan yatırımların artmasıyla birlikte işletilen maden saha sayısını arttırmayı hedefliyoruz. Bu sayede istihdam sayısında ve ülke ekonomisine katkıda gelişim gösterilecektir. Bu noktada, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın desteği ve öngördüğü mevzuata uyarak hedeflerimizi gerçekleştirmek son derece önemli.

Tüprag’ın devam ettirdiği çalışmalar ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

Uşak’ta yer alan ve yıllık altın üretim miktarıyla hali hazırda Avrupa’nın en büyük altın madeni konumunda olan Kışladağ Altın Madenimiz, sağladığı yerel istihdam olanakları ve geliştirilen sosyal sorumluluk projeleri ile bulunduğu bölgeye değer katmayı sürdürüyor. İzmir’deki Efemçukuru Altın Madenimiz ise, yeraltı işletmeciğiyle altın cevheri üretip ekonomiye kazandıran madenler arasında gerçekten çevresel standardı ve iş güvenliği standardı son derece yüksek olan, hatta dünya standartlarının üzerinde olduğunu güçlü bir şekilde söyleyebileceğimiz önemli bir maden.

Mevcut işletmelerimizin yanı sıra, yeni projelerin araştırılmasıyla ilgili arama ekibimiz tüm ülke sathında aktif bir şekilde çalışmalarına devam ediyor. Tüprag olarak 2021’de üretim artırma ve yeni sahaları araştırma yönündeki bu çalışmalarımıza ilaveten uzun vadede de Türkiye’de yeni altın madeni veya madenleri açma yönündeki kararlılığımızı sürdürüyoruz. Bu anlamda devletin sektörümüze olan desteği ve güveni bizim için çok büyük önem arz etmektedir.

Altın madenciliğinin ülkemizdeki gelişimi çerçevesinde Tüprag’ın hedefleri ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

2020 yılında hedeflediğimiz üretim miktarına ulaşarak Efemçukuru’nda yaklaşık 3 ton ve Kışladağ Altın Madenimizde de yaklaşık 7 ton olmak üzere toplam 10 ton değerinde üretim gerçekleştirdik. Tüprag olarak, 2021 yılında bir önceki yıl elde ettiğimiz başarının üzerine koymak öncelikli hedefimiz. Dolayısıyla 2021’e umutla bakıyoruz.

Türkiye’de var olan değerli metal yataklarını tespit etmeyi ve en gelişmiş teknolojileri kullanarak ülkemiz ekonomisine kazandırmayı misyon edinmiş bir şirketiz. Ekonomik hedeflerin yanı sıra eğitim, sağlık, altyapı ve istihdam projeleri eşliğinde madencilik sektöründe üretim ve yatırım faaliyetlerimizi devam ettirip örnek sosyal sorumluluk projeleri eşliğinde sektörde öncülüğümüzü sürdürmeyi hedefliyoruz.EYLÜL2021