GAÜ olarak,’Birleşmiş Milletler İnovasyon Kurulu’na kabul edildik.

33 yıl önce tüm zorluklara rağmen, Serhat Akpınar’ın hayaliyle kurulan ve bugün Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın İnovasyon Kurulu’na kabul edilen Girne Amerikan Üniversitesi, yeni akademik yılına da inovasyon teması ile başladı.

Arkada bıraktıkları 33 yıllık eğitim tecrübeleriyle; işledikleri inovasyon temasını, ‘yaratıcı düşünceyle yola çıkan yeni nesil’ olarak tanımlayan aynı zamanda ‘Diplomatlar Birliği Kuzey Kıbrıs Başkanı’ görevini de geçtiğimiz aylarda uhdesine alan, Kurucu Rektör ve Girne Amerikan Üniversitesi Yöneticiler Kurulu Başkanı Serhat Akpınar, sorularımızı yanıtladı.

Uluslararası Diplomatlar Birliği Kıbrıs Temsilcisi olarak ABD’ye gittiniz. Birleşmiş Milletler toplantılarında yaptığınız çalışmaları aktarır mısınız?

Bu kez; Uluslararası Diplomatlar Birliği Kuzey Kıbrıs Başkanı olmam sebebiyle, bir ABD ziyareti gerçekleştirdim. Uluslararası Diplomatlar Birliği’nin isteği üzerine, ABD’deki liderler Birliği Toplantısı’na katılmış olduk. Katılımcı olmakla beraber, diplomatik bir misyonun daha ötesinde, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın yürüttüğü;  küresel sürdürülebilirlilik çalışma programı çerçevesinde gerçekleştirmiş olduğu komisyonlara da Girne Amerikan Üniversitesi olarak  başvurularda bulunduk.

Bu toplantılara da, gözlemci olarak kabul edildik. Üyeliğimizin de kabul görmesinden sonra, Girne Amerikan Üniversitesi olarak başta teşkilatın ‘İnovasyon Komitesi’ne katıldık. Aktif olarak ta kabul edildik, üniversitemiz açısından çok iyi bir gelişme oldu. Aynı komisyonda, ‘Siemens’ gibi dünya ölçeğinde iş yapan firmaların da bulunması ve deneyimlerini paylaşıyor olması çok güzel.

Bunun dışında, yine; Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifak Konseyi’ne yapmış olduğumuz müracaatlar da sonuç verdi. Konseyin de hali hazırda artık aktif katılımcısıyız. Konsey, Türkiye, İspanya ve Portekiz’in girişimleriyle 2004- 2005 Yılları arasında kurulmuştu. İlk dönem başkanlığını da, Türkiye Cumhuriyeti üstlenmişti.

Bu evrede; Özellikle, Dünyamızın; 2030 Yılı’na kadar çevre, enerji, barış, insanlık ve insanlığın gelişimiyle ilgili birçok konu başlığı altında çalışma şansı elde ettik. Bunlar bizim için oldukça güzel gelişmeler.

Bizim için en önemlisi, Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmeleri izleyebilme, değerlendirebilme ve görüşlerimizi aktarabilme fırsatımızın da ortaya çıkması, Kıbrıs Türkü olarak ta; ‘Birleşmiş Milletler’de kendimizi kabul ettirmek ve göstermiş olmak çok önemli.

Ada’ya geldiğimizde; KKTC Yurttaşları’nın önemli bir paydasının “kafasının biraz karışık” olduğunu görüyoruz. ‘Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile çözüm olmayacaksa, nasıl bir devam yöntemi olabilir?’ şeklindeki sorular ile biz de karşılaştık. Ne diyorsunuz?

Her türlü çözümsel yaklaşımlar artık denendi. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı ile ABD’de de bir araya geldik. Kendilerinin ortaya koyduğu çalışmalar ile ilgili bizi de bilgilendirdiler. Sayın Cumhurbaşkanı, gelinen nokta konusunda üzüntülü. Şimdilik, görüşme süreçlerinin bitmiş olması, daha sonraki olası süreçleri de daha zora sokmuş görünmektedir.  Son akademik açılışımızda verdiği ilk derste aktardığı üzere; Dışişleri Bakanı Sayın Tahsin Ertuğruloğlu’nun; ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın aslında savundukları veya ileri sürdükleri düşünce de, şu zamanda bir çözümün mümkün olamayacağı’ yorumuna katılıyorum. Bunu, çok net bir şekilde görüyoruz. Bu durumda ne yapmalıyız? Özellikle, Güney Kıbrıs’ın bize uyguladığı  izolasyonları ve ambargoları aşabilmek için; sektörlerin çok daha etkin bir şekilde, dış dünya ile iletişime girmesi gerekmektedir. Ada’nın tamamıyla, Rumlar’ın kontrolü altında olmadığını net bir şekilde iletmemiz gerekiyor. Bu konuda, Türkiye’nin de inanılmaz desteği ve yardımları devam etmektedir. Gittiğimiz ülkelerde, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçilik Misyonları’nın desteği olmasa idi, bu kadar büyük bir ilerleme gerçekleşmezdi. Fakat, sadece yüksek öğretim alanında bunları yapmak yeterli değildir. Turizm alanında, sağlıkta, finans alanında da bu hamleleri ortaya koymamız gerekiyor. Bunu başarabilirsek, üzerinde durduğumuz tezimizin de gerçekleşeceğine inanıyorum.

New York’ta, bir ‘Türk Evi’ temeli atıldı, siz de katıldınız, görüşlerinizi aktarır mısınız?

Öncelikle, konum olarak çok iyi bir yerde bulunuyor. Birleşmiş Milletler Binası’nın hemen karşısında bulunuyor. Temel atma töreni esnasında; TC Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın orada olması ve açılışın o çerçevede ele alınması çok önemliydi. Çok ta iyi bir katılım oldu. Büyük bir değer olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin bir varlık olarak, bu noktada yer alması da sevindirici bir durumdur.

Eğitim alanına dönecek olursak, Türkiye’de eğitim sistemi değişti. Bu durum, Ada’da nasıl karşılandı?

Türkiye Cumhuriyeti, çok güçlü ve kendi iç dinamiklerine oldukça önem veren bir ülkedir. Dolayısıyla, ülkenin geleceğiyle ilgili atılan çok önemli adımlar olarak görüyorum ve değerlendiriyorum. Bu değerlendirme de; özellikle yüksek öğretim öncesi tercih yapacak öğrencilerin tercihlerinin, sadece üniversite mezunu olmaya yönelik değil de, aynı zamanda meslek ve teknik içerikli okullara yönelim sağlayabileceğini düşündüğüm, ara eleman gücü oluşturma noktasında çok önemli adımlar olduğunu da ifade etmek istiyorum.  

Bu dağılımı da,  ülke olarak yapmak zorundadır. Böyle olunca, öğrencilerin tercihi Kuzey Kıbrıs’a da yansımakta ve yüksek öğretim programlarımızın bazılarının tercihlerinde azalmaktadır. İlerleyen dönemde, biz de, daha farklı tedbirler alacağız. Türkiye’nin almış olduğu kararlar çerçevesinde, bizler de kendimize yeni bir çalışma programı oluşturacağız.

Türkiye’den;  KKTC’deki üniversiteleri tercih eden öğrenci açısından bir düşüş var mıdır?

Anavatan’dan gelen öğrencilerle ilgili; yaklaşık %10-15 arasında bir düşüş yaşanmıştır. Bir tedbir mahiyetinde; Girne Amerikan Üniversitesi olarak 3’üncü ülkelerden gelecek öğrencilere bu dönem daha fazla ağırlık verdi. 135 ülkeyi kapsayan uluslararası öğrenci paydasına ulaştık. Bugün, dünyada 193 ülke bulunuyor. GAÜ olarak, bu kadar farklı ülkeden öğrencimizi bünyemizde bulundurmak ta büyük bir başarıdır.

Türkiye’de havacılık eğitimi konusunda hedeflerin var olduğunu, fakat bu hedeflere yavaş ulaştığımızı görüyoruz. Bu noktada, sizin düşüncelerinizi alabilir miyiz?

TC Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın,  havacılık sektörü açısından çok özel bir vizyonu var. Ortaya koyduğu düşüncenin sahiplenilmesi konusunda da, oranın oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim. Bir çok alt birimler; sayın ‘Cumhurbaşkanımız’ın ağzından çıkan bir cümle sonrasında, tüm hazırlıkları yapmaya çalışıyorlar. Ancak, daha da alt birimlere indiğimiz zaman yavaşlamalar başlıyor. O düşünceyi ve vizyonu devam ettirme noktasında, bir takım sıkıntılar yaşanmaya başlıyor. Üniversite düzeyinde de bizler,  aynı sorunları yaşıyoruz. Bunun için, ısrarcı ve takip etmeniz gerekiyor. ‘Cumhurbaşkanımız’, ilk havacılık konseyini kurduğunda biz de dahil olduk. Ama, sadece komisyon değil, komisyonun dışındaki yapılar da bu vizyona ayak uydurabilmelidir. Eğer, pilotaj ve havacılık eğitimi verecekseniz, bunun için gerekli olan şartlar bellidir; her seviyede inanılmaz zorluklar yaşıyorsunuz. Böyle olunca da, sınırlı ilerlemek zorunda kalıyorsunuz. Sonuç olarak ta; Türkiye, istediği sayıda  pilotu yetiştirmekte zorlanıyor. Sadece pilot değil, sektörün her alanında nitelikli insan yetiştirmekte zorlanıyor. Oysa, işlerin böyle olmaması gerekiyor.

Şu anda, havacılık sektöründe 120 bin kişinin çalıştığı belirtiliyor, yeni havalimanı ile birlikte, bu sayı 200 bini bulacak ise; bu personelin nitelikli olması için, eğitimi şarttır. Sizlerin önü açılmadan, bu kadar nitelikli personel bulunabilir mi?

Burada dikkat ile üzerinde durmamız gereken konu; 120 bin personelin 70 bini, sadece Atatürk Havalimanı’nda görev yapmaktadır. Havalimanında giriş kartı taşıyan 70 bin personel bulunuyor.  Teknoloji, o kadar hızlı değişiyor ki, bugün satın aldığınız bir uçağın yeni teknolojisi bilen, nitelikli ve uçak firması tarafından da eğitilecek iş gücüne de  ihtiyacınız var.

Bir  personelin, uçak firması tarafından eğitilebilmesi için; de personelin belirli bir donanıma, eğitimde ki geçmişine ihtiyacı vardır. Bu yüzden, dış dünyaya daha fazla bağımlı hale geliyoruz ve daha yüksek ücretler ödemek zorunda kalıyoruz. Tam da bu yüzden, şimdiden bu değişime ayak uydurmamız gerekiyor.

“Gökjet” ve “SKY Jet” ile Girne Amerikan Üniversitesi arasında bir anlaşma yapıldı. Buradaki hedeflerini aktarır mısınız?

Gökjet ile özellikle eğitim alanında, Adana ve İstanbul’u içine alacak şekilde; liselerini Girne Amerikan Lisesi’ne dönüştürülmesi ile ilgili bir çalışma süreci içindeyiz. Biz, aynı zamanda Mersin’de havacılık lisesi kurmak için temellerimizi atmıştık. Orada, 2018 yılında inşaat programı bitecek ve eğitim başlayacaktır. SKY Jet ile ilgili de;  firmanın özellikle teknik konularda ciddi  alt yapı hizmetlerinin olduğunu gördük. Hemen hemen, her havalimanında ciddi faaliyetleri bulunuyor. Aynı zamanda, kendi öğrencilerimiz eğitimleri dışında, sektöre bağlı alanlarda çok geniş bir alt yapı da çalışmış olacaklar. Bu doğrultu da, birlikte çalışma yapma kararı aldık. Bunun dışında, bizlerin gelecek hayali olan, ve SKY Jet’in de aynı doğrultu da hayali olan bir havacılık eğitim üssü hedefi, bizlerin birleşimini kaçınılmaz sağlıyor. Çünkü, hayallerimizin örtüşmesi; bizim açımızdan büyük önem taşıyor. Ana okulundan başlayan ve havacılık sevgisiyle dolu, ilk ve orta öğretimde de havacılığın her yönüyle yetişmiş, liseyi bitirdiği zaman da; bireylerin özel pilotaj lisansını alabilecek bir eğitim modelini hayata geçirmek için adımlar atıyoruz. 

Girne Amerikan Üniversitesi olarak; bu yıl inovasyon konusunu ele alacağınızı açıkladınız. Nasıl bir program ortaya koyacaksınız?

Girne Amerikan Üniversitesi olarak; inovasyona, biz, biraz daha farklı açılardan bakmak istiyoruz. Çünkü,  inovasyon sadece teknoloji ile ilişkilendirilmiş ve bu yönde yeniliği gerektiren bir kavram olarak ele alınmaması gerekiyor.

Bizim, her alanda inovasyona ihtiyacımız var. Örneğin; ‘Kıbrıs Sorunu’ konusunda inovasyonu ele alırsak; diplomaside, görüşmelerde, yeni düşünce ve yeni yöntemlere ihtiyaç vardır. Olmadığı takdirde de çözüm üretmek mümkün değildir. Üniversiteler olarak, kendi içimizde de  inovatif bir düşünceye ve bunu sürekli hale getirmeye ihtiyacımız bulunmaktadır. Girne Amerikan Üniversitesi olarak, bu yıl inovasyon temasını seçtik. Bu yıl, ‘bu temayı işliyoruz’ diye değil, aslında inovatif düşünce yapısını geliştirmeye ve sürekliliğini sağlamaya ihtiyacımız olduğu için seçtik. Fakat onun öncesinde; inovasyonu gerçekleştirmek için, yaratıcı düşünce ile yola çıkan insanlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Yaratıcılık olmadığı sürece, inovasyona sahip çıkmak mümkün değildir. Kıbrıs’ta da bu düşüncenin ne olduğunu anlatmaya çalışacağız.