Turizmi belli ülkeler ve ürünlere bağlı  kalmadan yeniden şekillendirmeliyiz

Ülke ekonomisinin ana damarlarından biri olan turizmde, son dönemde yaşanan siyasi gerginlik ortamındaki gelişmeler doğrultusunda sıkıntılı bir yılı daha geride bıraktık. Yaşanan siyasi ve ekonomik krizlerin etkisini gidermek için yapılan çalışmalar devam ederken, Rusya ile yaşanan normalleşme süreci sonrasında, olaylara farklı bir cepheden bakmamız gerekliliğini, ülkenin bacasız sanayisi olan turizmimizi, belli ülkelere bağlı kalmadan daha doğru politikalarla güçlendirip, çeşitlendirmemiz gerekliliğini söylüyor.

Yaşanan sorunların giderilmeye çalışıldığı ve genel anlamda birkaç ülkeye bağlı bir şekilde süren ülke turizminin bundan sonra şapkamızı önümüze koyarak yeniden ele alınması gerektiğinin altını çizen Taksim Otelcilik Genel Müdürü Remzi Altınok, gerek kendilerinin gerekse turizmi yönetenlerin yapması gerektiği basit ama etkili yöntemleri aktardı.

Bulunduğu her platformda dile getirdiği “Türk turizminin önündeki önemli sorunlardan biri olan her şey dahil sistemin artık kalkması gerekir” sözlerini yineleyerek, konuşmasına başlayan Remzi Altonok, “Özellikle ucuz tatil için gelen yabancılar neredeyse yeme içme için geliyorlar. Türk turizmi sadece  yeme, içme, denize girme ve güneşlemeden ibaret olmadığını, göstermemiz gerekir. Turizm amaçlı kullanılabilecek bir çok alternatifimiz varken, sadece deniz, kum ve güneşi gündem yapmak da yanlış. Turizmimizi hem çeşitlendirmeli, hem de gelir yılın oniki ayına yayacak hale getirmeliyiz. Ülkemizde, turizm açısından kullanabileceğimiz  allah vergisi bir iklimsel ve tarihsel bir bolluk var. Gerek insanlık tarihi açısından ve gerekse dini inançlara yönelik bir çok mekana sahip bir ülkeyiz.

Sadece deniz, kum ve güneşi pazarlamak, insanları otel ve havaalanı arasındaki bir geliş gidişe mahkûm etmemek gerekir. Gelen turist otelden dışarı çıkmadığı sürece turizm gelirlerimizde artış sağlanamadığı gibi, yerel esnafın da zarar görmesine neden oluyor. Özellikle güney turizmi açısından otel, gelen turiste konaklama, deniz, kum ve güneş imkanı sağlarken, yerel esnaf da, ülkemizin tanıtımına uygun yöresel lezzetler ve ürünler sunarak, ülkemizin tanıtımına katkı sağlamakta, aynı zamanda turizm gelirlerinin artırılması veya diğer bir deyişle turizmdeki kişi başı harcamanın artmasını sağlamaktadır. Bu işin doğru yapılması koşuluyla, aynı zamanda ülkemiz yöresel ve sanayi üretimine olan talebi de artıracağı düşünülmelidir.  

Rekabet ortamı öyle hale geldi ki, acentelere verilen fiyatlara bakıldığında ucuz yabancı turistler neredeyse bir öğün yemek parasına gelip Türkiye de tam gün tatil yapıyor. Bugün gelinen nokta içler acısı, günlük 30/40 Euro fiyatla herşey dahil satıyoruz. Bunun müsebbibi de, otellerin günü kurtarmak adına uyguladığı fiyat politikasıdır. Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) Başkanı Timur Bayındır’ın sene başında özellikle uyarmasına karşın 40-50 Eurolar dan 30 Euro’ya inen fiyatlar oldu. Bu fiyat düşüşlerinin yaratacağı zararı 3-5 yıl çıkartamayız” dedi. Bu konuda haklı çıktı. Bu gün sağladığımız kişi başı gelir 2015 yılının bile yaklaşık yüzde 20 altında.

Değişen dünyada gelişen, sadece fiyatı baz almayan müşteri kitlesinin de, var olduğunun altını çizen Altınok;  Türkiye olarak, geldiğinde oda fiyatından önce, aldığı hizmet kalitesini değerlendiren bu tip müşteri profiline odaklanmamız gerektiğini, belirti. Böylesine muazzam bir turizm potansiyeli olan ülkemizin, maalesef, uygulanan anlamsız fiyat indirimi ve her şey dahil sistemi ile sadece yeme-içme açısından pazarlanacak bir ürün olmadığını, anlamamız gerekir. Bu ülkenin turizm açısından tarih var, inanç var, sağlık var, doğası var (yaz/kış), …

“Bugün gelinen nokta da, Ruslara aman bize gelin diye çağrıda bulunurken, tek yaptığımız fiyat kırmak. Bu geleceği olmayan uygulamalardan ve kendi içimizdeki anlamsız fiyat rekabetinden vazgeçmezsek, Türkiye gelecekte çalışanının maaşını ödeyemeyen, para kazanmayan ucuz turizm ülkesi olarak kalmaya mahkum olur. Altınok, gelen turisti otelden çıkartıp çarşı pazarda gezdirip, asla turisti nasıl kandırırım diye düşünmeden, alışveriş yaptırırsak, gelen turist de gezdiği yerlerde kendini mutlu ve güvende hissederse, bölge esnafı da kalkınıp bir bütün olarak gerçek bir turizm sistemine kavuşuruz.” diyor.

“Son yıllarda Avrupa’dan Türkiye’ye gelen turist sayısında ciddi azalış olmasının uçuş konusunda zorluk çıkartan siyasi etkenlerden kaynaklandığı yadsınamaz” tespitini yapan Remzi Altınok, “Otelciler olarak her noktaya ulaşıp talep toplayabiliriz, ancak bağlantı kurduğumuz ülkelerden yeterli uçuş sağlanmadığı sürece çabalarımız anlamsız kalıyor.

Ancak; özellikle 2017 yılında Ortadoğu kaynaklı gelen turist sayısındaki artış turizm gelirlerindeki kaybı sayısal bakımdan tam olarak karşılamasa da, başta İstanbul olmak üzere ciddi katkı sağlamıştır. Aslına bakarsak, Türkiye’nin ihtiyacı olan, geldiğinde otele kapanmayıp zamanın önemli bir bölümünü dışarıda gezme ve alış veriş yaparak için geçiren turistlerdir. Başta Ruslar olmak üzere Avrupa’dan gelen turistler de sayısal çoğunluk olsa da, Arap turistlerin getirisini göremediğimiz için Türk turizmi kısır döngü yaşamaktadır.

Özetleyecek olursak, ülkeler arası siyasal çekişme turizmi bir yere kadar etkileyebilir. Turizmi etkileyen en önemli etkenlerden biri de ulaşımdır. Tur operatörlerinin sağladığı ucuz ulaşım imkanları olmayınca insanlar tercihlerini daha uygun şarlar sağlayan ülkelere kaydırıyor. Dolayısıyla, Türk turizminin sorunu Avrupa’dan gelen talebin az oluşu değil. Talep oldukça yüksek, ancak tur operatörleri olmayınca gelmiyorlar. Ülkeler arası siyasi çekişmeler ulaşım kanallarını  tıkıyor.  Türkiye de savaş ortamı olup kapılar kapanmadığı ve ulaşım sağlandığı sürece insanlar bir şekilde gelir”.

Taksim Otelcilik şirketinin amiral gemisi konumundaki Abant Oteli’nin gerek kendileri gerekse Türkiye için iftihar kaynağı olduğunun belirten Remzi Altınok, “Abant da var olan yatırımımızın tadilatını tamamlayarak, uzun yıllar hizmet görebilecek seviyede iyileştirme yaptık. Aslına bakarsak Abant bölgesinin daha etkin çalışması için birbirine yakın lokasyonda en az 300-400 oda takviyesi gerekmektedir. Ancak, tadilat yaptığımız dönemde 50 oda arttırmak istediğimizde dahi izin alamadık. Dolayısıyla sistem izin vermediği için ek yatırım yapamıyoruz. Oysa büyük kongrelere ev sahipliği yapabilmemiz için en az 700/800 odalı bir tesisler olmalı. Bu şartlar altında kapasitemizi aşan toplantılara ev sahipliği yaptığımızda komşumuz Büyük Abant Oteli ile karşılıklı destek almak durumundayız. Bu uygulamayla günü kurtarabiliriz ancak uzun vade de, Abant’ın eşsiz doğa dokusunu bozmadan ek yatırımlara ihtiyacımız var, umarım yakın gelecekte bunu sağlarız” dedi.