Uzay Madenciliği
Kapitalizm, gelişimini, yeni kıta ve büyük deniz keşiflerine ve korsanlığa borçludur. Sömürgeci ticaret, büyük deniz güçlerinin oluşturulmasından sonra, kendilerini korumaktan aciz milletlerin esir edilmeleriyle başlar. Batılılar, sömürgelerinde, yerlileri zorla ve merhametsizce çalıştırır. Çatışmalar ve merhametsizliklerin sonucunda yerlilerin sayısı o kadar azalır ki; yerlerine zencilerin getirilmesi gibi utanç verici insan ticareti başlar.
Batı, ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan dünya üzerinde büyük bir güç olmayı; icatları, maceraperestliği ve girişimleri sayesinde edindi. Geri bırakılmış ülkeler, yıllarını çok basit sorunlarla boğuşarak geçirirken, Batı, küresel hükmünü devam ettirmek maksadıyla, yeni bir alan tanımlaması yapmak üzere. Batı’daki “maceraperestlik ve değişik yerleri görme arzusu” şimdi uzaya, başka galaksilere, yeni gezegenlere ve buralardaki kaynaklara yönelmiş durumda. Uzay; altın, platin ya da demir cevherleriyle bir hazine gibi. Zenci kölelerin yerini de yapay zekalı robotlar alacak.
17. ve 18. Yüzyıl’da, sanayi devrimini yakalayamamış, coğrafi keşifler yapamamış, bir sebeple köle de çalıştıramamış olanların Batı karşısındaki akıbetinin aynısı, gelecekte, kaynak zengini uzayda ve akıllı robot sanayiinde olmayanları bekliyor.
Yakın uzayın ekonominin bir parçası haline gelmiş olması, yeryüzünün, giderek gökyüzüne daha bağımlı hale geliyor olması, zorunlu olarak uzaydaki ortamı çok iyi anlamayı gerektiriyor. Dolayısıyla uzayda hâkimiyet, uzay tıbbı ve uzay mühendisliğinden geçecek.
Yerden uzaya gönderilen her bir gramın çok büyük masrafı var. Cismin ağırlığı arttıkça masraf da artıyor. Hatta uzaya dair her projenin bütçesinin yaklaşık % 65’i, cismin uzaya atılabilmesine gidiyor. NASA’nın Mars’a yapmayı planladığı insanlı yolculuğun maliyetinin en az 20 milyar dolar, Mars aracının ise 400 ton ağırlığında olması bekleniyor. Uzay çalışmalarına harcanan yüksek paraların halka görünür şekilde henüz yansımamış olması, hükümetleri, bu alanda bazı tahrifatlar yapmaya sevkediyor. İlgili devletler, uzay çalışmalarının sağladığı teknolojik gelişmelerin yan faydalarını topluma izah etmekte zorlanıyor. Dolayısıyla uzaya dair her çalışmanın önündeki birinci engel, doğal olarak yer çekim kuvveti, ikinci engel ise, halkın “havaya saçılan paralara” tepki göstermesinden duyulan endişe. Uzaya yönelen Türkiye, bunlara hazır olmalı, bu yollardan geçmiş devletlerin hatıralarının peşine düşmeli.
Devletlerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden ziyade en stratejik varlığı, beşeri potansiyelidir. Toplumların en büyük kaynağı ise, içlerinde doğuştan var olan heves ve heyecanlarıdır. Merak ve macera dürtüsünü kaybetmiş bir toplum, ilerleyemez. Zannedilenin aksine, birçok buluş, parasızlıktan değil, teknolojik yetersizlikten yapılamıyor. Teknolojik gelişimin olabilmesi için de sınırları ve imkânları zorlayan bir merak dürtüsü şart.
Bugünkü teknolojik imkânlarla Mars’a yapılacak ilk seferlerin tek yönlü olması ihtimali oldukça yüksek, buna rağmen Batı’da bu maceraya atılmak isteyen insanlar var. Doğu, merak ve heyecanını kaybetmiş durumda.
Uzayda var olmak, teknolojik gücün simgesi oldu ve olmaya devam edecek. Gelecek yüzyıl, teknolojinin yarattığı ekonomiye dayanan bir temel üzerine inşaa edilecek. Yeni yüzyılda dünyadaki güç haritası uzaydan belirlenecek. Bu alanda gerekli teknolojiyi milli proğramları içinde üretemeyip, üretileni kullanmayı tercih eden devletler, bir daha yarışa dâhil olamayacak seviyelere düşebilir.